Bu dünyada herkese yer var.
ABD’nin, AB’nin ve Türkiye’nin Suriye’de şaşan hesapları…
Bikere, Suriye meselesinde, hesabı en fazla şaşan Türkiye oldu…
Türk Hükümeti, AB ve ABD’li müttefikleriyle Suriye’de pozisyon alırken, ne PYD’nin, Türkiye sınırı boyunca “devletleşebileceğini” hesap etmişti, ne de “sığınmacı” sayısının milyonlara ulaşacağını…
Elbette bu kadar devasa rakamlara ulaşan ve “misafirlikleri” uzun süren mülteci sorununun, kendisine ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan büyük “maliyetler” yaratacağını da hesaplayamamıştı.
Böylece, zaten problemler yaşadığımız “güvenlik” ve “ekonomik” alanlara yeni, büyük iki problem daha eklenmiş oldu.
Tabii AB de kendisine bu kadar çok sığınmacının gelebileceğini hesaplayamamıştı…
Suriye o kadar uzaktı ki Avrupa’ya, o kadar yolu kat edip de gelemezler zannetmişti…
Hem Türkiye’nin, hem ABD’nin, hem de AB’nin birlikte hesaplayamadıkları husus ise, Suriye’nin bu kadar uzun süre direnebileceğiydi…
Öngörmüşlerdi ki Esad da Kaddafi gibi, Mübarek gibi birkaç hafta içinde düşecek, gidecek!
Tutmadı!
ABD-AB-Türkiye üçlüsünün hesap edemediği diğer bir husus ise, Suriye’de ve oradaki iç savaşa bağlı olarak Irak’ta, Batı’nın “cihatçı”, “İslamcı” falan diye nitelediği “kelle kesen” örgütlerin hatta bir “devlet”in (IŞİD) bu kadar etkin olabilmesi… İnsanlığın başına bela kesilmesiydi!
Bu durumda; ABD ve AB çıkabilecek en az iki, Türkiye ise üç problemi hesap edememiş!
Peki, bu işten kârlı çıkan var mıdır?
İsrail olabilir mi?
Kimlerin zararlı çıktığı, hele hele kimin daha fazla zararlı çıktığı da ortada değil mi?
x x x
TÜRKİYE, BİR DE ORTAKLARIYLA TERS DÜŞTÜ
Yukarıdaki zararlar ve tehlikeler yetmiyormuş gibi, Türkiye, bir de 2011’de birlikte yola çıktığı ABD ve AB ile ters düşmüş vaziyette…
Önce, Suriye’deki iç savaşta güçlenen ve kendisine bir “egemenlik alanı” sağlayan YPG-PYD dolayısıyla ABD ile ters düştü…
Nasıl ters düşmeyelim?
Biz PYD’ye PKK’nın Suriye uzantısı olduğundan, “terörist örgüt” derken; aynı PYD’ye, Amerika, “Kara gücüm” diyor!
x x x
Avrupa Birliği’yle ters düştüğümüz mesele ise, malûm, “sığınmacılar” krizi!
Tabii Avrupa için Türkiye’deki 2,5-3 milyon mültecinin hiç önemi yok!
Mesele onlar değil…
Mesele, Avrupa’ya ulaşan 500 bin ila bir milyon arasında olduğu hesaplanan “mülteci”ler… Mesele, Alınan bütün tedbirlere rağmen, sığınmacı akınının durmaması, mevcutlara her gün yenilerinin ekleniyor olması… Bu vaziyetten Avrupa, Türkiye’yi sorumlu tutuyor: Sığınmacıların AB ülkelerine geçişine biz engel olamıyormuşuz!
Avrupalıların göremediği şu: Türkiye’de de bombalar patlıyor, Türkiye’de de “asayiş berkemal” değil!
Bırakın yersiz yurtsuz Suriyelileri, işi-gücü, hali-vakti yerinde olan Türkler bile istikballerini “batı”da aramaya meylediyor, fırsatını bulan kaçıyor! Hal böyleyken, kaybedecek hiçbir şeyleri olmayan Suriyelileri, Iraklıları, Afganları… Vs. nasıl tutacaksın?
Neyse, tesellimiz, ABD ile aramızda böyle bir “sığınmacı” sorununun olmaması!
ABD ile Suriye arasında, Akdeniz’den başka bir de Atlas Okyanusu var, sığınmacılar oraya ulaşamıyorlar… Yoksa Amerika ile de böyle bir sorunumuz olması kaçınılmazdı!