Ey Hüseyni ve Zeynebi duruşun mümessili gençlik! Kitabınızı öyle bir okuyunuz, anlayınız, idrak ediniz ki, hiçbir zaman kitabınızla vurulmayınız. Keza kimliğinizin ne olduğunu, neye tekabül ettiğini ve tarihsel süreçte ki anlamını öyle bir hazmediniz ki, hiçbir zaman kimliğinizle vurulmayınız. Şeytaniler sizleri bu cephelerden vurup, aldatmasınlar. Zulme ve sömürüye karşı direniş ateşiniz hiçbir zaman ve hiçbir koşulda sönmesin. Ki, bu direniş ateşini alevlendirecek, parlatacak, kuvvetlendirecek ve bu direnişin zaferle taçlanmasını sağlayacak olgular; dininiz ve kimliğinizdir. Bu olguları öyle bir olaylaştırmalısnız ki, tüm düşmanlar yer yarılıyor, gök çöküyor sansınlar. Hak bellediğiniz yolunuzda yürümekte kararlı ve sadakatli olunuz. Biliniz ki, isteseniz de, istemeseniz de bu can, bu tenden çıkacak ve sizler, acı gelse de nefsinize, ölüm denilen şeyi tadacaksınız. Geldiğiniz yer bellidir ve yine oraya döneceksiniz. Allah’tan geldiniz, Allah’a döneceksiniz. Öyleyse, bu dünya eksenli yaşamanız kabil-i mümkün değildir. Bu dünyada var olmanın koşulları bellidir ve o koşulları sarf-ı nazar eyleyemezsiniz elbette amma velakin ahiret hedefli ve eksenli yaşamak zorundasınız. Öldüğünüz gün, bu dünyanın anlamının, hükmünün bittiği gündür. Bunlar basit ama güçlü hakikatlerdir. Farkında olmamamınız kabil değildir. Dünya nimetleri sarhoş edebilir, aklınızı zail kılabilir ama bu hakikatler sizi asla terk etmez, siz terk etmek isteseniz de. Bazı şeyler tüm mevcudiyetinize öyle bir dercedilmiştir ki, yok saymanız, aklınıza getirmemeniz, unutmanız muhal ender muhaldir yani o hakikatlerle yaşamak ve her an o hakikatleri akletmek ve hissetmek zorundasınız. Aklınız unutsa kalbiniz unutmayacaktır, kalbiniz unutsa ayaklarınız unutmayacaktır, ayaklarınız unutsa gözleriniz unutmayacaktır, gözleriniz unutsa kulaklarınız unutmayacaktır, tüm bu organlarınız unutsa damarlarınızda akan kan hatırlatacaktır. Bu dünyayı çok seviyor olabilirsiniz, sonunu düşünmeden nimetlerin peşinden umarsızca koşabilirsiniz ama biliniz ki ölüm gibi derin, sert ve katı bir hakikat, nefsinize hoş gelen tüm bu lezzetleri acılaştırmakta, adeta zehir etmektedir. Ki haddizatında, ölüm insana merhamet etmektedir. Çünkü varlığını hatırlatarak, seni yola sokmakta, sapkınlaşmanı, tuğyana sapmanı, vahşileşmeni önlemektedir. Senin tek bir davan var ve o davanın peşinden gitmelisin ve tüm gövdenle katılmalısın o davanın olaylaşması sürecine. O dava; İlay-ı Kelimetullah Davasıdır. Ruy-i zeminin topraklarının altı o dava uğruna şahadet şerbetini gülümseyerek yudumlayan şehitlerle doludur. İşte sen, o davanın mirasçısısın. O dava uğruna canlarını feda edenler, Hüseynidirler; o davayı yaşatacak olanlar, Zeynebi bir duruş sergilemelidirler. Zalime ve zulmüne karşı sarsılmaz bir irade göstermelisin. Hz. Hüseyin bu iradeyi zirveleştiren en büyük şahsiyettir, şehittir. Eğer, Kendileri, bu iradeyi göstermeselerdi, bademe gösterecek kimse çıkmayacaktı demişti. İnsanoğlunun ölümle nişanlı olduğunu söylemişti. Ve ikisinin bir gün kavuşacağını ifade etmişti. Dünyaya bağlanıp kalmak, izzetsiz, şerefsiz yaşamasını intaç edecektir, bunu sakın yapma, çünkü dünya seni bir gün terk edecektir, sen izzet ve şeref yoksunu olarak bakınıp kalırsın. Her duyduğuna inanma, mutla tetkik et, sorgula. Zira o haberi sana bir fasık getirmiş olabilir. Sana ulaşan haberlerin güneş gibi açık ve net birer hakikat olduklarını müşahede etmeden inanma. Varlık âlemi adalet üzerinde durur. Adaletten sapma. Bugün sorulmazsa, yarın elbet sorulacaktır yaptığın adaletsizlikler ve hesabı nasıl vereceğini düşünerek hareke et. Dünyanın oyununa, eğlencesine gönül bağlama, aldanma. Oyunda, eğlencede er geç bitecektir ve hakikatle karşılaşacaksın. Pişman ve perişan olmamak için aklını ve kalbini kullan. Evet, aziz, asil ve soylu genç kardeşim! Hayat sahnesinde var olurken ve şeytanilerin milletine ve ümmetine davranışlarında, oyunlarında, tuzaklarında, soysuzluklarında bu sözler değişmez umdelerin olsun. En isabetli kararı vereceksin ve şeytanilerin kirli ve kanlı tezgâhlarını deşifre edip, milletini ve ümmetini töhmet altında bırakma hatasına düşmeyeceksin. Canım genç kardeşim! Milletinin ve ümmetinin müntesipleriyle yani benzerlerinle iletişiminde yaşadığın yörenin kültürünü değil ulvi dini ve kadim töreni eksen al. Bil ki sen bir doğal davetçisin. Asla benzerlerinde ki farklılıkları budamaya tevessül etme. Bunu zenginlik bil. İki taraf için de geliştiricidir bu. Zira tek tiplilik, yeknesaklık insanı sıkar, boğa harap eder. Hayatın neşesini, coşkusunu, heyecanını, tadını yok eder. Kutsal zevki zehirler.
Ey akl-ı selim sahibi ve ümitvar gençlik! Biliyorum ki, dışarıdan bakınca fazla göstermesen de, dininin, törenin ve kimliğinin farkındasın, kaynayan bir ruha, işlevsel bir zekâya sahipsin ve kendine hâkim olmayı da başarıyorsun. Çünkü sebepleri biliyor, sonuçları tahmin ediyorsun. Bu yüzden ne zaman, nerede, ne şekilde, niçin olman iktiza ettiğini iyi biliyorsun. Böylece koruduklarının ve kurtardıklarının da farkındasın. Çünkü sıradan değilsin, sloganik değilsin, papağan değilsin. Hiç olmada zaten! Sen, ulvi değerler sistemi temelinde şekillenmiş, renklenmiş, tatlanmış, kokulanmış bir medeniyetin işçisisin, müntesibisin, bireyisin. Acılara sabırla tahammül etmeyi en bilecek olansın. Çünkü hakikatte olmasa da, realitede acılarla yoğrulmuş, kıvama gelmiş ve oluşmuş bir tarihin çocuğusun. Ne bugünlere gelişin ıstırapsız oldu ne de yarınlara yürüyüşün sancısız olacaktır. Biteviye bedel ödedin, badema da ödeyeceksin. Ne mücadelesiz hayat ne de acısız başarı yoktur. Başarının da, mutluluğunda bir bedeli vardır; acıdır. Sor bakalım, bendeniz fazla önem atfetmesem de küresel ölçekte büyük önem verilen ve katı bir realite olan ve herkesin peşinde koştuğu Nobel denilen ödülü alan ünlü bilim adamımız Aziz Sancar beyefendiye, bugünlere nasıl gelmiş, ne acılar çekmiş, ne uykusuz geceler geçirmiş anlatsın. Hayır, pamuk gibi yumuşak olup dünya nimetlerini görünce hemen yavşayıverenlere sorma sakın. Çünkü hainler acı çekmez! Hainlerin başardıkları hiçbir şeyde yoktur. Sadıkların acısı derindir, acının ne olduğunu, başarının ne olduğunu ancak sadıklar idrak ederler ve en iyi anlatırlar. Ama ne gariptir ki, hayatı en iyi ve namuslu anlatan sadakat timsali kimseleri, kimseler anlatmaz da, hainleri anlatan ve parlatan çok olur. Acı sabrın neticesi, başarı da acının meyvesidir. Sıradanlaşmaktan, sloganlaşmaktan, papağanlaşmaktan sakın. Bitersin! Keskin ve kesin inançlı olursan, kör ve cahilce itaatli olursan, salim akılda, sağduyu da fayda etmez. Mukallitlik etme, zira kendini kaybedersin. Zira taklitçilik, zamanla şahsiyeti öldürür. Ha taklit mi edeceksin? Önderin (sav) var ya! İşte bu taklit kutsal taklittir, başka taklittir, yüceltici ve yükselticidir hatta dirilticidir. Bilakis, mukallitlik, intiharını onaylamaktır. Tefekkürden geri durma, anlamak çabasında ol, öğrenmekten yorulma, bildiğini yaşama aktarmaktan korkma. Eğer ki, ifa etmiyorsan ve yaşamlaştırmıyorsan, edindiğin bilgilere eşeklik yapmış olmaz mısın? Ki, bu türler zaten hakikatte, kitap yüklü merkepler değil midirler? Esirlik içinde olduğun, dertlerden dertlere sürgünlük yaşadığın dünya zindanında, bahar rüzgârlarıyla sürüklenip duran yapraklara dönme. Malayani ile iştigal ederek zaman denilen hazineyi heba etme. Çalışmaktan yorulma. İçinde ki nefret ateşini sevgi suyuyla yok et. Seviyorum seni canım gençlik ve senin şahsında tüm insanlığı, sen de sev, hep sev, daima sev!