Ey dirilişin tohumu, direnişin sembolü kahraman gençlik! Öfke aklı zail
eder. Binaenaleyh, öfkeyle yaşama. Çünkü öfke mütemadiyen ziyanı tevlit
eder. Eğer hakiki kahraman olmak istiyorsan öfkeni yen! Öfke, cahilin
yoludur. Bilen, öfkelenmez. Okumak, öfkeyi kontrol eder. Öfke, insani
midir? Evet. Bazen gerekli midir? Evet. Taş yerinde ağırdır ve duygular,
düşünceler, zamanında anlamlıdır. Zamansız olan ve anlamdan yoksun
kalan her şey büyük savrulmaları tevlit eder ve büyük savrulmalar büyük
kayıplara yol açar. Öfke, dirilişe de handikaptır. Direnişin, anlamını
yitirmesine neden olur. Öfke, filhakika zayıflık göstergesidir.
Kahramanların öfkeleri bile kutsaldır, derindir, anlamlıdır. Biteviye
oku, ilanihaye oku. Öfke cehaleti nüksettirir ama okumak cehaletin yok
oluşudur. Prangaları yok etmek, bukağıları çözmek, zincirleri kırmak
için oku. Aklına vurulan zincirleri, kalbine vurulan zincirleri kırmak
için oku. En kutsal direniş, okuyarak direniştir. Tutsaklık zincirlerini
kırmak, yabancılaşma duvarlarını yıkmak, tefrika setlerini yerle yeksan
eylemek, sefaletin şarkısını susturmak, zulmün kementlerini paramparça
etmek, yozlaşmanın fanuslarını kaldırmak, hürriyet güneşinin tulu
etmesini kolay kılmak, adalet devletini ikame etmek için oku, oku, oku!
Sadece oku! Bir gün gelecek, okumanın kutsal eylemi spontane tezahür
edecek. Kitapsız her eylem yıkımı tevlit edecektir. Okumak, sahip
olduğunu anlamak ve sahip olduklarını korumaktır. Vatanını korumak için
oku. Devletini kuvvetlendirmek için oku. Milletini yüceltmek için oku.
Ümmetini sahiplenmek için oku. Bayrağını göklerde dalgalandırmak için
oku. Marşını özgürce terennüm etmek için oku. Ezanını anlamak için oku.
Kimliğini ve dinini öğrenmek için oku. Küffara kan kusturmak ve küffarı
tam susturmak için oku. Ordu ve emniyet teşkilatlarını güçlendirmek için
oku. Unutma ki, kitapsız diriliş olmaz, dirilmeden direnmek muhaldir,
direnmeden kahramanlık hayaldir. Milletinin, ümmetinin ve yekpare
insanlığın başına bir tezgâhta milyonlarca çorabın örülmeye çalışıldığı
bir zamanda teyakkuz halinde olmaktır okumak. Temeli sağlam attıysan,
aklını ve kalbini tahkim ettiysen, özünü muhkem ilimle mayaladıysan,
yine güçlü eserleri ama güçlü olan her eseri okumaktan imtina etme. Sana
kitap sarayının kapılarını kapatan herkesten uzak dur. Unutma ki,
bazıları senin cehaletinden kazanmaktadırlar. Cahil kalıp, cehaletinle
kimseyi palazlandırma. Bilginin, sana muhteşem bir güç bahşedeceğini
bil! Bilginin gücü, cehaletin karanlığını parçalayacak yegâne ışıktır. O
güce, o ışığa malik olmak senin iradenle olacak bir şeydir. Tercih
senin! Hadi durma koş, okuyarak coş! Okumak, hürriyet saraylarının
kapılarının devasa kilitlerini açacak yegâne anahtardır. Okumak,
otoritedir. Okumak, erke sahip olmaktır. Okumak, âleme egemen olmaktır.
Kitapsızlık; acının, ıstırabın, sefaletin anasıdır. Bilmek istiyorsan,
fikretmek ve fikirlerini serdetmek istiyorsan, okumalısın! Okumayan,
sıradanlaşır, sloganlaşır, papağanlaşır. Bizler, cehaletin, bilgi ve
fikir yoksunlarının kurbanlarıyız. Sefaletin şarkısı susmuyorsa,
sefaletin denizi kurumuyorsa, tefrika bataklığına saplanıp kalmışsak,
sözde dinli ya da dinsiz şeyhlerin kör ve kesin inançlı birer müridi
olmuşsak ve tedricen türaba doğru yol alıyorsak işte bu yüzdendir.
Filhakika, hakikatin bilgisinden yoksun olanları, fikirden behresiz
olanları layüsel olarak gördüğümüz içindir. Bu meyanda fikrin temeli
bilgi olduğu gibi, bilginin temeli de kitaptır. Fikirler savaşında ki
asil hakemde kitaptır. Kitapsız toplumlar ahlaksız toplumlardır. Kuru
kalabalıktırlar. Sloganiktirler. Sıradandırlar. Mukallit ruhludurlar.
Papağanlaşmışlardır. Bir dalda her şeyi, her daldan bir şeyi bilsen
lehinedir.
Ey savaşçı gençlik! Sana niçin böyle seslendim canııımmm gençlik? Çünkü
kitaplarını büyük bir hazla okuduğum ve derin bir keyif aldığım, düşün
dünyama da ciddi katkı yapmış olan Sayın Doğan Cüceloğlu Beyefendinin
bir kitabının ismi olduğu ve bir an hatırıma geldiği için. Bu kitabı
okumanı kesinlikle öneririm. Şahıs olarak kimdir, necidir, nasıldır
bilmem ama yazdığı kitap gerçekten istifade edilebilecek bir kitap.
Neyse geçelim! Bir zamanlar sende çocuktun ve seviliyordun, binaenaleyh
çocukları sevmelisin, onların aydınlık, berrak ve temiz yüzlerinde
yarınları ve yarınları aydınlatacak güneşi görmelisin. Çocuklar
çiçektirler, her çocuğu bir çiçek gibi gör ve çiçekler naif ve narin
olurlar, onları örselemeye gelmez. Çocuklar, İslam’ın saf, katışıksız
durumunun tecessüm etmiş halidir. Mazindir onlar senin ve onların
üzerine titrersen atinde olacaklar. Yarınların umudu, teminatıdır
çocuklar. Çocuklarımız bizim olurlarsa, yarınlarda bizim olacaktır. Ve
çocuk sensin haddizatında. Hürriyet nerededir filhakika, bilir misin? O
çiçek yüzlü çocukların nurlu ve gururlu tebessümlerindedir. Sevgin bir
ırmak gibi aksın onların tertemiz ve taptaze gönüllerine. Onları koru
ki, asıl koruduğun kendin olsun. Onların gönüllerini kırarsan, kırılan
sen olursun. Hiçbir kötü alışkanlığın sahibi olma, zaafların kurbanı
olma, kendini kontrol etmesini bilmeyen, kontrol altına alınır. Şayet
kötü bir alışkanlığın varsa bile, alıştığını bahane edip
vazgeçemeyeceğin gibi alıkça şeyler üretme beyninde ve hemen terk et.
Hiçbir bahane akıllıca ve anlamlı değildir. İradesiz insanların işidir
bahane üretmek. İhmaller bazen tüm hayata mal olabilirler, binaenaleyh
ihmal edip alışkanlıklarına devam etme. Bir anlık ihmal, bir ömür
çekilecek acıyı tevlit edebilir. İlk adım, zor ve çetin yolları ikmal
etmenin en büyük muharrikidir unutma. Başarı, ilk adımda başlar. Yeter
ki, sebatkâr ve dayanıklı ol. Bir şeye inanıyor ve ulaşmak için gayret
sarf ediyorsan bir gün mutlaka kazanırsın. Kapıyı çalmaktan imtina etme
ve çalmayı da geciktirme, inan ki, inanarak çalarsan kapı sana
açılacaktır. Tıpkı, bir şeye inançla, iradeyle ve ısrarla baktığın
zaman, sırrını sana açacağı gibi. Direnmeli ve sağlam durmayı
becermelisin! İnşaAllah, mutlaka, muhakkak kazanacaksın!
Ey kadim medeniyetin tohumu gençlik! Temiz, sağlam, özlü bir tohumsun
sen ve tarihin tekerleğini medeniyet yönünde döndürmeyi becermelisin
mütemadiyen, ilanihaye, badema. Tümsekte kalmaz bu tekerlek ve kalmamalı
da, kim var diye sorulduğunda; ben varım diyerek! Sen, şahsiyetin
bazında bir ailesin ve aile bazında medeniyetin mihenk taşısın. Çünkü
ailenin iki temel unsurundan birisin. Bu yüzden ailenin kıymetini bil.
Ama ilk evvelde kendi kıymetini bil. Çünkü sen aile isen, aile
medeniyettir ve medeniyet hayattır. İnsanlık niçin hayattan mahrumdur?
Çünkü medeniyetten mahrumdur. Ailene sadık kal! Aile medeniyete giden
yegâne yoldur. Tarihinle, ceddinle, ailenle merbutiyetini asla koparma.
Bil ve unutma; eğer ailenin çocuğu değilsen, sokağın çocuğu olursun ve
sokaklar karanlıktır. Karanlıktan, medeniyet doğmaz! Tarihsiz olanların,
aydınlık talihi olmaz. Biz kendimizi karanlıklarda kaybettik ve
kaybolduğumuz karanlıklarda ailemizden koptuk, ailemizden kopunca
medeniyetimizle bağlarımız kesildi. Nihayet, tarihsizliğimiz
talihsizliğimizdi! Yüksek duygu ve düşüncelerle sev, koru aileni ve
kopmaz bağlarla bağlan ailene. Ailen, senin medeniyetindir ve sen
ailenin tohumu olarak, medeniyet bağlamında da bir tohumsun. Tohumdur
aile ve medeniyet ağaçtır. Tohumsuz fidan, fidansız ağaç, ağaçsız orman
ve ormansız hayat olur mu? Hiçbir zaman kadına el kaldırma. Anne nedir
bilir misin? Hayattır, varoluştur, varkalıştır, varkılıştır. Anne,
vicdandır! Topraktır anne. Sudur, havadır, ateştir. Şefkatli kollarında,
evladını emziren anneye karşı zalimlik yapmayı erkeklik sanma. Erkeklik
değil, kahpeliktir bu. Alçaklığın dibidir, acizliğin tam adıdır. Zayıf
bir tabiata haiz olan anneye güç gösterisinde bulunmak, sefillik,
pespayelik, müptezelliktir. Elbette ki, kadında kendini ve hududunu
bilendir, değerini düşüren değil yükseltendir. Anne de, erkeğine sadık
kalmalıdır. Medeniyetin hakiki sorumlusu olduğunun farkında ve idrakinde
olmalıdır. Kadın hem bireyin, hem cemiyetin, hem devletin, hem
milletin, hem de medeniyetin sigortasıdır. Bir çocuk, ilk olarak bir
annenin kucağında, şefkatle açılan kollarında yaşama merhaba der,
tebessüm eder. İlk ve en aziz, temiz, pak, saf nimeti onda tadar, onunla
tadar. İlk olarak, onun sevgisiyle tanışır, merhametiyle hayat bulur.
Onun sıyanetinde beslenir, büyür, gelişir ve toplumsal yaşama iştirak
eyler. Haddizatında bir yandan felaketin, diğer yandan saadetin
müsebbibidir. Ama himayeye de ihtiyaç hisseder. Erkeği olmayan kadın her
an saldırıya açık olan duvarı olmayan bir bahçe gibidir. Ayakları
altına cennetin serildiği varlıktır anne. Ve hiçbir medeniyet, bir
kadını bu kadar onore etmemiştir. Kadını mutlak olarak yücelten ve
yükselten, onore eden yegâne şey; İslam’dır. Gayrısı hikâyeden
ibarettir. Bizim Önderimiz (sav) münhasıran iki eli öpmüştür; üreten el
ve anne eli. İslam, kadını alçaltıyor, ikinci sınıf yapıyor diyen,
ruhsuzlar, imansızlar, vatansız ve milliyetsizler konuşun hadi! Emekçiye
de, kadına da en yüce değeri bahşeden İslam’dır. Kadın münhasıran
İslam’da birinci sınıf bir varlıktır. Gayrısının tümünde ikinci bile
değil, belki onuncu bile değil hatta belki sınıfı bile olmayan zavallı
bir varlıktır. Kadın alçaltırken, düşürürken yükselttiğini sanan süfli
karakterli ve sefil beyinli tipler bu hakikatler muvacehesinde ıskat
olmaktan başka hiçbir şey yapamazlar. Kadın, medeniyetin esası;
terakkinin de muhteşem kuvvetidir!
Ey sanatçı ruhlu gençlik! İnandığın zaman öyle muhteşem, görkemli,
mutantan eserler ortaya koyuyorsun ki, o şaheser sanat eserlerinin
olduğu yerde sahtelerinin esamisi bile okunmuyor. Dünyalık hiçbir şey,
senin ortaya koyduğun eserden daha değerli olamaz. Senin doğal fırça
darbelerin doğayı farklı bir biçime sokuyor. Doğaya farklı bir renk ve
tat veriyor. Yeter ki, ruhunda ki sevgi, aşk, heyecan tükenmesin,
solmasın, yok olmasın. Dini, tam bağrına yerleştirdiğin vatan, o vatan
üzerinde şekillendirdiğin devlet, o devleti devlet yapan millet, o
milleti gölgesinde şereflice yaşatan Albayrak ve coşkuyla haykırıldığı
zaman o Albayrağ’ı mavi göklerde hürce dalgalandıran ve kollektif ruhu
yansıtan İstiklal Marşı senin eserin. Eserini bazen mahir ellerinle,
bazen kanınla, bazen terinle, bazen de yaşınla çiziyorsun. Ama ortaya
koyduğun eseri sahiplenmen, o eseri meydana getirirken gösterdiğin üstün
gayret kadar mühimdir. İslam sensin zaten ve vatana duyduğun kutsal aşk
İslam’dan mülhemdir. Ve İslam’dan sıyrılmış, ayrılmış olanın içinde
vatan aşkı bulunmaz. Senin; aşkla, terle, yaşla, kanla ortaya koyduğun
bazı eserler vardır ama o ortak emeğin ürünü olan ve mütekâmilen sana
ait olan eseri sahiplenmeyenler senin emeklerini zayi ederler, ihanet
ederler ve bir avize gibi dökülürler, paramparça olurlar. O eserin sana
ait olduğunu bilenler ve sahiplenenler ise her zaman bir taç gibi
başların üstünde yaşarlar. Sen, ortaya koyduğun eserlerinle, ulvi ve
yüksek değerleri bünyende muhafaza edersin, kötülükleri izale eder,
iyilikleri ise teksir edersin. Ortaya koyduğun hiçbir eserin, senin
bulunduğun, üzerinde hayatını idame ettirdiğin topraklarla tahdit
edilmemiştir. Eserinin can verdiği her toprak parçası, hayat verdiği her
insan cüzü, sendendir, bir nevi senindir. Eserlerini neşretmek,
insanlığa tanıtmak, insanlığın kılmakta, senin maharetin, cesaretin,
himmetindir. Olayı şöyle mücerret hale getirelim; misal; sen bir toprak
parçası üzerinde yaşıyorsun ama o toprakların ruhu münhasıran sana ait
değil ve seni temsil etmiyor yalnızca. Yani senin vatanın münhasıran
üzerinde yaşadığın toprak parçası değil, o toprakları anlamlı kılan ulvi
ruhun anlamlandırdığı tüm topraklardır. Belki üzerinde var olduğun
toprak senindir ama o toprağa ruh olan şey yalnızca senin değildir. O
can ve kan olan ve tüm insanlığa ait olan ruhtan neşet eden her ulvi
değerin hayat bulduğu topraklar haddizatında senin de sayılır. Keza, o
topraklar üzerinde senin gibi olanlar da kardeşlerindir, senin ait
olduğun bütünün birer cüzüdür. Eserlerinin kıymetini bil ve eserlerine
sahip çık ey caaanıııımmm gençlik!
Ey atinin mazisi olan gençlik! Güneşin sıcaklığı, ayın berraklığı,
yıldızların parlaklığı, suyun temizliği, baharın neşvesi, toprağın
kokusu, havanın yaşatıcılığı üzerinden eksik olmasın. Eri mum gibi ve
aydınlık ol, aydınlat dünyayı. Geceye hayat veren meclislerin ışığı ol.
Fakat ilk evvelde aydınlan kendin. Çünkü aydınlık yoksa sende, nasıl
ışık vereceksin çevrene? Güneş yanmasa, nasıl yakar, aydınlatır dünyayı?
Yan ki, yakasın! Unutmak ki, ışık ve aydınlık senin özündür ve
varlığının anlamı, varoluşunun muktezasıdır. Işıktan ve aydınlıktan
ancak sekterler, yarasalar ürkerler. Sen karanlıkta yapamazsın, onlar
karanlıkta yaşarlar. Onlar karanlıkta egemendirler. Sen aydınlıkta
hürsün. Büyük rüyaların olsun. Rüyalarının tahakkukunda içinde ki derin
inanca güven. İnanç ve sabır, muzaffer olmanın mutlak önkoşullarıdır.
Eğer yola kendine inanarak ve güvenerek çıkarsan ve tüm rüyalarını kendi
mevcudiyetinle tahakkuk ettirebileceğine iman edersen, huzur, saadet,
neşe, kuvvet senin yanından eksik olmayacaklardır. Atinin ilk evvelde
kafada tahayyülü ve tasavvuru yapılır. Sonra planlar ve projeler
tasarlanır. Daha sonra etkin ve kuvvetli hamlelerle harekete geçilir.
Hayatın bir satranç oyununa benzediğini kesinlikle unutma. Eğer hamleni,
tafsilatlı ve sarih olarak tefekkür ettikten sonra yapmazsan
kaybedersin. Çünkü hayatta tek bir şeyin dönüşü yoktur; yapılan
eylemlerin ve yaşanılan günlerin. İş bittikten, fiş çekildikten sonra ki
pişmanlık, alıklığa delalettir. Umudunu canlı tut. Rüyalarının ölmesine
fırsat verme. Hayat acımaz ve ezer geçer. Hayat karşısında naçar kalma.
Hayat garip bir şeydir! Ve garip şeylerdir hayatta olanlar. Hayat
türküsünü ve şarkısını terennüm eder, sadece tınılarını hissedersin ama
duymazsın. Bazen hüzünlere boğulursun, gözyaşların özgürleşiverir bazen.
Bazen yüksek coşkular ve sevinçler keyif verir. Endazeyi kaçırmamalı,
muvazeneyi iyi ayarlamalısın. Kaybetmek yıkar insanı! Yüreğinden, umudun
tınıları, inancın şarkıları, sevginin şiirleri eksik olmasın. Hayatın,
inançlı eylemler bütünü olduğunu aklından çıkarma. Kuru malumat sahibi
olma, malumatlar fiiliyata dökülmüyorsa boştur. Sevmekten vazgeçme.
Sevilmesen de sev. Seveni Allah sever, sen hep sev! Paylaşmaktan
vazgeçme. Coşmaktan ve coşturmaktan usanma. Yaşatmak adına yaşa ki, işte
hakiki ve hakikatli yaşamak budur. Sevgi garip bir şeydir. İlginç bir
büyüsü vardır. Derin hissiyatın tezahürüdür. Sevmek, dikenlerden
korkmamaktır. Diken batacak, elin kanayacak, ayakların hırpalanacak ve
sen yine seveceksin. Çünkü sevmezsen, yaşayamazsın! Dikenlere tahammülün
yoksa çiçekleri koklayamazsın. Hayat, sevginin çocuğudur! Korku,
hayatın celladıdır, umudun muarızıdır, cesaretin muhalifidir! Korku,
ölümdür ve ölümüdür tüm güzel şeylerin. Korkan, hayatı seyreder
yalnızca, içine giremez hayatın. Ancak sevgiyle yaşayanlar harekete
geçebilirler. Başaranlar sevenlerdir, korkanlar kaybedenler! Korkuyu
atıp, sevmeye başlayınca başlar hayat. Âlemini; marifetin, hikmetin,
irfanın parlak ziyalarıyla aydınlat ki, ufkunu saran koyu karanlıklar
çatırdasın, varlığını kuşatan fanuslar parçalansın. Bil ki; gençlik,
aydınlık ve ışık demektir, duygu ve düşünce yüklü mana demektir. Bu
cevherin kıymetini çok iyi bil. Sağlık ve gençlik bir avize gibidirler.
Bir kere dağıldılar mı, bir daha tümleşmeleri muhaldir. Binaenaleyh, bu
mücevherleri, malayani, absürt ve havai şeylere değişme. Yüksek
ülkülerin olsun. Ulvi hedeflerin olsun. Kendine, ailene, çevrene,
toplumuna, devletine, ümmetine ve insanlığa dair. Zira insanlığın, kendi
dışındaki hedeflerinle tebeyyün edecektir.
Ey güzel ahlakın taşıyıcısı, savunucusu, yaşayıcısı, yaşatıcısı gençlik!
Son tahlilde; sen, ödevli ve görevli bir gençliksin. Ne alelade
birisin, ne de malayani ile iştigal edecek kadar alık ve lakayt
olabilirsin. Tarihi bir sorumluluğu, ulvi bir davayı deruhte etmişsin.
Sen Osman Gazi’nin torunusun. Sen Fatih’in fedaisisin. Sen Kürşad’ın
çerisisin. Sen Birinci Murat’ın yeniçerisisin. Ruy-i zeminde, saadetin,
barışın, uhuvvetin, muhabbettin, müsavatın, adaletin, ahlakın, sevginin,
şefkatin, merhametin, irfanın, hikmetin, ilmin, bilimin, kitabın,
okumanın, vefanın, dostluğun, vahdetin, tevhidin, say ve cidalin, kutsal
kavgaların, büyük rüyaların, hürriyetin, tam bağımsızlığın, izzetin,
şerefin, hayânın, namusun, paylaşmanın, vefanın, sadakatin,
fedakârlığın, kadirşinaslığın, alicenaplığın, cesaretin, haysiyetin,
tefekkürün, emeğin, vatanın, devletin, bayrağın, ezanın, marşın ve
bilumum ulvi erdemlerin ve kutsal olguların taşıyıcısı, savunucusu,
yaşayıcısı, yaşatıcısı ve mümessili olmak mecburiyetindesin. Nice
süreçlerden sonra büyük dirilişi tahakkuk ettirmelisin. Zulme ve
sömürüye karşı direniş içinde olmalısın. Ahlaksızlığı, güzel ahlakınla
diskalifiye etmelisin. Cehaletin yakıcı ve yıkıcı ateşini, ilim, irfan
ve hikmet rahmetleriyle söndürmelisin. Tembelliği yenmelisin ve
çalışmanın şerefiyle taçlandırmalısın hayatını. Zaruretleri yok
etmelisin. Yobazlığı, menfaatperestliği, pespayeliği, müptezelliği, emek
gaspını, tefrika mikrobunu, kan dökücülüğü, Küresel Siyonizm’in
çocukları olan tüm ideolojileri ve bilumum süflilikleri insanlığın temiz
gövdesinden silip atmalısın.
Ey kutsal aşkım, etim, kanım, terim, yaşım, hürriyetim, varoluşum,
ömrüm, imanım, inancım, umudum, aydınlığım, rüyalarımın ve ülkülerimin
garantisi olan canım gençlik! Yaşa ki, yaşatasın; yaşat ki, yaşayasın!
Sen olmazsan toprak olmaz, sen olmazsan devlet olmaz, sen olmazsan
millet olmaz, sen olmazsan ümmet olmaz, sen olmazsan bayrak olmaz, marş
olmaz, ezan olmaz. Sen ol ki, olsun seni olduranlar da! Hiçbir şartta ve
koşulda unutma ki, senin milletin ve devletin, tarihin hiçbir devrinde
zillet, mezellet, meskenet ve zulüm altında yaşamadı ama kimseyi de bu
şekilde yaşatmadı. Mütemadiyen mazlumların hamisi ve umudu oldu. Sen,
hürriyetin solunduğu topraklarda, izzetli, şerefli, namuslu ve cesur bir
annenin şefkatli, merhametli kollarında dünyaya doğdun. Hür bir babanın
sıyanetinde ve himayesinde, hürriyetin solunduğu topraklarda,
bağımsızlığın delaleti olan albayrağın huzurlu ve asude gölgesinde ruy-i
zeminin yedi kıtasında at koşturdun. Yılmadın, yorulmadın, yıkılmadın!
Yıkıldığın yerden kalkmasını bildin ve doğruldun, yeniden ata bindin ve
durmadın koşturdun. Kalktın bir daha oturma. Dirildin bir daha ölme.
Bildin bir daha unutma. Seni derin duygularla, kalbimle, ruhumla,
aklımla seviyorum canım gençlik. Seni ebedi hasretin yakıcı ateşiyle
kucaklıyorum.
En son tahlilde; tüm kalbimle iman ederek haykırıyorum ki; saadete ve
zafere mülaki olmak için, zafer güneşini selamlamak ve yüce dağların
şahikalarına ay yıldızlı Albayrakları dikmek için; temiz elleriniz
uzanacak, sağlıklı ayaklarınız sağlam basacak ve insicamlı koşacak, pak
ve lekesiz kalbiniz derin imanla coşacak ve taşacak, sert gövdeniz
inançla ve kararlılıkla gerilecek, ışıklı gözleriniz karanlığı delip
geçecek, kafalarınız irfanı ve hikmeti keşfedecek, ölümsüz ruhunuz
ölümsüz sevgiyle dirilecek. İşte, dem o demdir ki, umutsuzluk, mutsuzluk
ve karanlık diye bir şey olmayacaktır. Temiz ellerinizi, ruhumun
derinliklerinden fışkırıp gelen pak ve berrak sevgiyle tutuyorum küçük
mikyasta necip Türk Milletinin, büyük mikyasta şanı büyük İslam
Ümmetinin şerefli, soylu ve aziz gençliği. Yüce Rabbim her birinizi
sevgisiyle ihata etsin, sıyanetine alsın ve şereflendirsin. Âmin. Yüce
Rabbime emanet olunuz.
BİRİNCİ NOT: Okumaktan asla
vazgeçmeyeceksiniz. Ali Şeriatileri, Nurettin Topçuları, Cemil
Meriçleri, Seyyid Kutupları, Gazalileri, Mehmet Akifleri, Erol
Güngörleri, Abdürrahim Karakoçları, Peyami Safaları, Sezai Karakoçları,
Necip Fazılları, Dündar Taşerleri, Cahit Zarifoğullarını ve daha nice
büyük beyinleri okumaktan imtina etme, yorulma, bıkma, usanma. Hatta
kaliteli olan yabancı beyinleri okumaktan da korkma, imtina etme,
kimseye de aldırma. Tabi ilk evvelde yüce ve kutsal kitabın olan
Kur’an’ı Kerim’i tertil ve tedebbür ile okumalısın. Çünkü temeli muhkem
olmayan her şey eninde sonunda çürümeye ve yok olmaya mahkûmdur. Asla
putların olmasın. Sormaktan ve sorgulamaktan kesinlikle vazgeçme. Ne
lider putun olsun, ne aydın putun olsun, ne kadın putun olsun, ne makam
putun olsun, ne mülk putun olsun, ne şöhret putun olsun ve ne de şeyh
putun olsun. Sen LA diyerek Allah’tan gayrı tüm ilahları reddettin
unutma. Senin tek bir Önderin var; O da Hz. Muhammed’dir (sav). Senin
mutlak ve muhakkak olarak tek bir kitabın var; o kitapta Kur’an’dır yani
seni yeni baştan, yepyeni şekilde, saf özüne mütenasip şekilde kuran.
İKİNCİ NOT: Filhakika mezkûr
yazı dizimizi daha tafsilatlı şekilde de yazabilirdik, çünkü her satır
bin satır olarak açılabilirdir ama yorardı. Olması gerekir miydi? Evet.
Böyle bir yaşamda dikkate alınır mıydı, sabırla okunur muydu? Çok zordu.
İşte bu sebeple kısa tuttuk. Yine de sabırla okuma zahmetine katlanan
güzel insanlar ve canım gençler binler teşekkürler her birinize. Allah
razı olsun. Saygı, sevgi, dua, muhabbet, dostluk ile.
MERHABA GENÇ KARDEŞİM!...5...
Özgür DENİZ - 06.11.2015
Tarih: 06.11.2015
Okunma: 746
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.