VAHŞİ KODAMANLAR KULÜBÜ...3...

Özgür DENİZ - 22.11.2015

Ah ki ah! Şu dünyada Allah’ın verdiği aklı bir kerecik kullansak ne olur! Ama kullanmıyoruz işte kullanmıyoruz ve hep çakılıp kalıyoruz. Birbirimizi yemekten, aklımızı kullanmaya zaman kalmıyor. Neyse geçelim! Baronlar Kulübü, paranın her şeyi yapabileceği düşüncesine sahip oldukları için, para için her şeyi yapabilecek tıynete sahiptirler. Onlar sermayeleri için vardırlar. Sermayeleri yoksa bir hiçtirler. Hayatlarının felsefi altyapısı; mülkiyettir. Yataklarına para para diyerek girerler, yataklarından para para diyerek kalkarlar. Konuşurken para para diye konuşurlar ve sadece paralarını kaybettikleri zaman ağlarlar. Servetleri yoksa, bir sokak köpeği bile kendilerinden daha muteberdir. İnsani yönden hiçbir iz taşımazlar. Değersizdirler. Pençeleriyle yaşarlar. Ahlaktan, duygudan, şefkatten, merhametten beridirler. Vatan parçalanmış, onları alakadar etmez. Küfür, toplumu sarmış, onlar daha çok kazanırlar. Erdemler, değerler tefessüh etmiş, onlar avlarına daha kolay ulaşırlar. Ki, tüm bu söylediklerimiz, bir yerde, Baronların da nihai hedefleridir zaten. Çünkü onlar, din, devlet, vatan, millet ne kadar harap olursa, o kadar çok kazanırlar. Değerler varsa Baronlar yoktur, değerler yoksa Baronlar egemendirler. Kahpe kapitalist parçalayarak yutmaktan keyif alır. Zira bütünü yutamaz, yutsa da sindiremez, belki de geberir gider. Akıllar ne kadar tutulursa, kalpler ne kadar kirlenirse, değerler ne kadar çürürse, vahşi, adi ve namussuz Baronlar o kadar varlık ve servet kazanırlar, palazalanırlar. Sermayelerinin değer kaybetmesinden ve kaynaklarının kurumasından ödleri patlar. Kaynakta, toplumun ortak mülkü olması gereken doğal kaynaklardır. Tek gayeleri bireysel haz olan ve topluma hükmetmek olan bu asalaklar muhakkak tesirsiz kılınmalıdırlar artık. Söyleyin bana dünya nimetlerinden sonsuzca yararlanmaktan ve sahip oldukları servetle toplum üzerinde hegemonya kurmaktan ve nihayet topluma kader biçmekten ve toplumsal dokuyu bozmaktan, bireyi ve toplumu tagayyürata uğratmaktan başka ne yapmaktadırlar bunlar? Beyinleri basmadığı halde, güçlerine güvenerek ileri geri mal gibi konuşmaktan ve ahkâm kesmekten başka nedir yaptıkları? Söyleyin bana, bunların parasıyla, bunların borazanlığını yapan köşe kadılarının hangisinden doğru düzgün, aklı ve ruhu doyurucu, insanlığa faydalı, yapıcı, kuşatıcı, birleştirici bir fikir sadır olmaktadır? Halkı tahkir ve tezyif etmekten, bölücülüğe zımnen destek çıkmaktan, dine ve milliyete küfretmekten başkaca ne yapmaktadırlar? Üstat, öğretmen, şehit doktor, evrensel sosyolog Ali Şeriati’nin isabetli ve sağlam ifadesiyle: ‘’eğer birini tanımak istiyorsanız, onun nereden beslendiğine bakacaksınız.’’

 

Ülkemizde, bu toprakların kaymağını yiyen, her türlü güzelliği, hazzı, keyfi, lüksü dibine kadar yaşayan ve üstelikte gizli egemenlik süren baronları ve bunların intisap ettikleri kulübü biliyoruz. Evet, böyle bir kulüp var. Renkleri, biçimleri, kokuları, tatları malum bir kulüp bu kulüp. Kimdir, nedir bu kulüp? Pozitivisttir bunlar, materyalisttirler kahir ekseriyetle. Yani dinle ilintileri yoktur hatta mümkünse din olmasa daha iyidir. Çünkü din, toplumu gericileştirmekte, ülkeyi geri bırakmaktadır. Ama ne gariptir ki, ülkeye ve millete yıllar yıllı egemen olmuş bu kahpe baronlar, ülkeye ve millete bir milim terakki kaydettirememişler, ülkeyi ve milleti biteviye teddeniyata sürüklemişlerdir. Hatta, filhakika, bu topraklardaki kadim kardeşliği tarumar edenlerde bunlardır. Bu milletten almışlar ama bu millete hiçbir şey vermemişlerdir. Müşahedelerimi yazıyorum, karanlıktan konuşmuyorum. Bunlar Türk müdürler? Bendenize göre kesinlikle değildirler. Çünkü Türklük bunların Türk olduğunu ittihaz edecek kadar ucuz değildir. Türk olmak; göğsü imanla dolu olmak, mangal gibi yüreğe sahip olmak, soyu belli olmak, kökü mazide başı atinin ufuklarında olmak, küffara diz çökmemek, mazlumun hamisi olmak, milletin malını yağmalamamak, Allah deyince gökleri gürletmek, yerleri sarsmak demektir. Bunlarsa, uyuz, korkak, şeytanın uşaklığını yapan, imansız, ahlaksız, zalim, milliyetten ve dinden bihaber sefiller sürüsüdürler. Faraza Türk’türler, ki muhal ender muhaldir, amma hadi öyle olsunlar, ki olamazlar insanın yüreği ve aklı asla kabullenemiyor, yine de mülahazalarımızda zerre miskal değişiklik olmazdı. Yok be, Türk olamazlar ve böyle bir fikri egzersizde yapamayız. Geçelim! Ha dâhilde Türk kimliğine haiz olan ve bu kimliği onurla taşıyan ama bulunduğu konum itibariyle fazla gündem yapmayanlar elbette ki vardırlar ve onlarda başımıza taçtırlar. Tabi burada ki bakışım, tarihsel ve kültürel temeldedir. İslam mıdırlar? Faraza İslam’dırlar, ki muhal ender muhaldir, amma hadi öyle olsunlar, ki olamazlar insanın yüreği ve aklı asla kabullenemiyor, yine de mülahazalarımızda zerre miskal değişiklik olmazdı. Yok be, İslam olamazlar ve böyle bir fikri egzersizde yapamayız. Geçelim! Ha dâhilde İslam kimliğine haiz olan ve bu kimliği şerefle, gururla taşıyan ama bulunduğu konum itibariyle fazla gündem yapmayanlar elbette ki vardırlar ve onlarda başımıza taçtırlar. Değerler temelinde bakıyorum. Ayrıca hiçbir yerde nadirattan olanların bütüne etkisi söz konusu bile olamaz, olamamaktadır. Ki, manzara-ı umumiye malumdur her alanda. Zaten resim aşikâr, fazla söze hacet yok. Bana, bu ülkenin harcında, kanı, teri, gözyaşı olan tek bir tane baronlar kulübü üyesini, üyesinin evladını ya da bir yakınını gösterebilir misiniz? Ya da bu ülkenin dağlarında terörle çarpışırken şehit olmuş tek bir kişi gösterebilir misiniz? Kendilerinden, evlatlarından ya da yakınlarından şehit olan var mıdır? Hatta şehit olmayı bırakın askerlik sorumluluğunu ifa edeni gösterebilir misiniz? Ben asla dil ucunda ki sözlere değil, yüreklerden fışkıran eylemlere bakarım. İstediğini söylemek kolaydır ama söylediğini yaşamak okkalı yürek ister, şeref ister, kimlik ve karakter sahibi olmak ister, iman ister.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kutsal topraklarının, altında ki ve üstünde ki, tüm milletin malı olan kıymetli hazinleri sömürmekten başkaca, bu topraklarla, milletle, devletle hiçbir organik bağları bulunmayan, aziz Türk Milletinin kadim kimliğiyle ve yüce İslam Diniyle hiçbir merbutiyetleri olmayan, kimyaları uyuşmayan, küresel Siyonizm’in pespaye ve müptezel bir taşeronluğunu yapmaktan başkaca bir özellikleri bulunmayan, küresel bazda ki para baronlarının bu topraklarda ki adeta elleri ve ayakları olma görevi gören, bu mülkiyet tapıcısı güruhun, devletimiz, milletimiz, vatanımız ve dinimiz hesabına konuşma, karar verme, yön tayin etme salahiyetleri yoktur ve olamaz. Ha, ahkâm keserler mi? Keserler, çünkü buna bayılırlar, zira böyle yaparak, kendilerinin adam olduklarını tasavvur ederler, güya dikkate alındıkları hayaliyle tatmin olurlar. Had ve hudut nedir bilmediklerinden, ne yapsalar yeridir deyip geçiliyor işte. Ama öğrenecekler, öğrenmezlerse öğretilecekler. Zira başkaca yol yoktur. Vatanın bütünlüğü, devletin otoritesi, milletin birliği, neslin onurlu varoluşu bu baronlar kulübünü alakadar etmiyor ama ne gariptir ki, bu topraklarda, hayatı tanzim edecek olan sistem bunları alakadar ediyor. Peki niçin? Var olmaları, dünya nimetlerini egemenliklerine almaları, istedikleri gibi hareket etme alanına sahip olmaları, millete niza ve devlete talimat vermeleri, arzularına göre kanun yaptırıp bu toprakları kolayca sömürmelerine kılıf bulmaları için tabi ki. Bu asalaklar güruhuna, bu dördüncü tür yaratıklara artık durmaları gereken yer öğretilmelidir, hadleri bildirilmelidir ve bu topraklardan ne aldılarsa fazlasıyla tahsil edilmelidir. Bu sefiller sürüsüne, millet ve devlet nezdinde üç kuruşluk itibarları bulunmadığını, bu toprakların mukadderatı üzerinde hiçbir söz hakları olmadığını pis mikrop suratlarına haykırmak iktiza etmektedir, hem de isticalen. Tabi ya, bunlar çok büyük insan(!) oldukları için ve ekonomik alanda mutlak olarak hâkim oldukları için ve güya her şeyi belirleyende iktisat olduğu için bu hakkı kendilerinde görüyorlar. Ama millet bunları takmamalı ve bu küstahlara kulak vermemelidir. Şiddetle ve pervasızca muhalefet etmekte tereddüt etmemelidir. Bunların her ama her kurumda ki karaktersiz uşaklarını da muhakkak ekarte etmelidir devlet ve toplum. Bu servet sapkınları hadlerini ve hudutlarını bilmek zorunda kalmalıdırlar artık. Devlet, büyük bir toplumsal mutabakatla ve destekle, kadim tarih ve kültür temelinde güçlü ve kuşatıcı bir anayasa yaparak bu küstahların kızarmak nedir bilmeyen kirli ve kanlı yüzlerine şiddetli şekilde bir Osmanlı Şamarı patlatmalıdır.

 

Baronlar Kulübü, bu topraklarda, biteviye, idare sistemini dizayn etmeye, millete elbise dikmeye ve ortak kaderimizi tayin etmeye yeltendiler. Bu uğurda ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Her türlü terörü beslediler. Yoksulluğu artırdılar kasıtlı olarak. Gençliğe, fasılasız şekilde, zımnen, ahlaksızlığı empoze ettiler. Devleti, mütemadiyen, kontrollü olarak zayıf tuttular. Tüm yaptıkları, sahip oldukları parayı ve gücü korumak içindi. Çünkü istedikleri idare sistemi olduğu zaman, dildikleri gibi at oynatacaklar, servetlerine servet katacaklar, palazlandıkça palazlanacaklar ve sürekli direktifler yağdıracaklardı. Bu millet, hiçbir zaman, bu küstahlara, siz kim oluyorsunuz ve sizden görüş mü istedikte konuşuyorsunuz, haddinizi biliniz ter, yaş ve kan emiciler, din ve milliyet düşmanları, adi servet soyguncuları demedi. Bunlar, hiçbir zaman, bu millet adına konuşmadılar, bu millet lehine iş yapmadılar. Dışarıya karşı bu devletin onurunu savunmadılar. Bu topraklara namusluca sahip çıkmadılar. Çünkü bu millet, bu devlet, ne kadar aciz olursa, çaresiz kalırsa, güçsüz düşerse, bunlar o kadar rahat edeceklerdi. Oysa millet, usulünce, bu namussuzlara isyan edebilmeliydi, başını kaldırabilmeliydi. İşte o zaman ürkerlerdi, korkarlardı. Ben korkuyla yaşayacağıma, bunlar benden korksun demedi bu asil millet. Kim oluyorsunuz da, haddinizi aşan işlere cüret ediyorsunuz diye sormadı. Çapınız ve tabanınız kadar konuşun demedi. Kim için havlıyorsunuz, kimin mülkünü koruyorsunuz ve gücünüzü nereden alıyorsunuz, paranızın kaynağı nedir diye sorgulamadı. Bu millet, filhakika çok iyi biliyordu ki, bunlara taktik veren, strateji belirleyen, Küresel Siyonizm’in ağababalarıydı. Bunlar, ucuz birer beslemeden başka bir şey değillerdi. Ama tüm aklımla ve kalbimle iman ediyorum ki, her konuda ki had bilmez kalkışmalar ve yersiz küstah çıkışlar bu millete sökmez ve bu millet bunu muhakkak feci şekilde kusar. Zaman aydınlıktır ve en iyi ilaçtır. Aziz milletime inanıyorum ve güveniyorum!

 

Bu topraklarda hüküm sürüp, bu toprakların kaymağını yiyen ve üstelik bir de bu toprakları kirletmekten hayâ etmeyen bu kulübün mensuplarının küstahça tavırlarının, mütemadiyen başkaldırılarının yegâne sebebi, yetki gaspıdır. Kendilerine göre, yegâne tayin ediciler yine kendileridirler ve bunu biteviye zımnen hissettirmeye çalışırlar. Hem millete hem de devlete gözdağı vermeye cüret ederler. Bu ülkenin kendilerinin tapulu malı olduğunu, bu milletin kendilerine mahkûm olduğunu zannederler. Millet çoğunluğunu asla önemsemezler. Gayr-ı millidirler. Milleti tahkir ve tezyif etmekten utanmazlar. Kendilerinin istemedikleri bir şeyin olmasını arzulamazlar ve yaptırmamak içinde her türlü pisliği yapmaya çalışırlar. Bir şeye devletin onay vermesi bir şey ifade etmez onlara göre, illa kendilerinin onayı iktiza eder. Onların evet demedikleri her şey yanlıştır. Yoksa homurdanmaya başlarlar. İşte olayın özü, özeti budur. Bunların bu asırlık had bilmezliklerine, ihanetlerine, sınır tanımazlıklarına, utanmazlıklarına şiddetli bir Osmanlı Tokadı patlatılmalıdır. Bunlar silkelenmedikçe, sarsılmadıkça kendilerine gelecek değillerdir. Millet bunları iyi tanımalı, devlette gereğini amansızca, acımasızca yapmalıdır. Bunlarda şöyle bir şeytanlıkta vardır; millet çoğunluğu bir şeye karar verdiği ve o şeyin yapılması kesinmiş gibi tebeyyün ettiği zaman, kurnazlık edip, sanki kendileri onay verdikleri için yapılıyormuş imajı oluşturmak adına hemen o şeyi sahipleniveriyorlar ve üst üste izahat yapmaya yelteniyorlar, böylece de sanki kendileri onayladıkları için olacak şey oluyormuş gibi algılatmaya çalışıyorlar. Şeytanlığı görüyor musunuz?

 

Son tahlilde; ey manda ve himaye müptelası müptezel kodamanlar! Biliniz ki, bu millet sizin yemlerinizi yemiyor, yalanlarınızı yutmuyor artık. Türk ve İslam olmadığınız netlik kazandı. Bu devlete, bu millete ve bu vatana çalışmadığınız sarih bir şekilde müşahede ve tescil edildi. Bu millet uyandıkça, dirildikçe işleriniz daha da zorlaşacak inşaAllah. Ki, korkunun bacayı sardığı da belirmeye başladı. İçinizden, zımnen ne kadarda vahşi olduğunuzu ve bu vahşiliğiniz yok olmadıkça insanlığın gülemeyeceğini söyleyenler çıkmaya başladı. Sizler bu milletin uyanışından, dirilişinden korkuyorsunuz ve böyle bir şeyi asla tolere edemiyorsunuz, kabullenemiyorsunuz, hakikati algılamakta zorlanıyorsunuz. Gerçek Türk’ün ortaya çıkmasından ürküyorsunuz. Gerçek Müslümanın ortaya çıkmasından korkuyorsunuz. Çünkü Türklüğü ve İslam’ı öyle tahrif ve tahrip ettiniz ki, bu millet feleğini şaşırdı, istikametini kaybetti, dostunu ve düşmanını tanıyamaz hale geldi. Ama atık hiçbir şey eskisi gibi değil. Bu toprakların çocukları asırlık aldanıştan azade olmaktadır. Türklüğün ve İslam’ın arkasına sığınarak ihanet edenleri fark etmiştir ve icabını ifa etmektedir. Artık, hainleri ne Coni, ne Toni, ne de Siyon koruyamayacaktır. Tüm hainler hesap vermek zorunda kalacaklardır, hesap vakti geldiği gün. Evet, bu hakikatleri hazmetmek kolay iş değildir. Zira eski alışkanlıklar kolay terkedilememektedir. Değişim sancılı bir iştir. Bu da bazı kayıpların olması demektir. Ama kaybetmeye alışmayanlar için cehennem azabı gibidir böyle şeyler. Pespaye ve müptezel bir hayatı terk etmek kolay değildir. Had ve hudud bilmek, bugüne kadar bilmeyenler için derin bir acıdır. Sizin ve ağababalarınızın miadınız dolu bu topraklarda artık. Ya adam olacaksınız ya da defolup gideceksiniz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak adamım. Kimliğiniz deşifre oldu. Artık tanınıyorsunuz. Kirli, kanlı ve karanlık tezgâhlarınız deşifre edildi. Aldatmanız ve buyurmanız kolay olmayacak hatta kabil olmayacak. Fitne ve fesat tohumları ekemeyeceksiniz bir daha bu topraklara. Terörü besleyemeyeceksiniz. Bu milletin alın terini emip, bu devletin hazinlerini talan edemeyeceksiniz. Birlik ve beraberliğe dinamit koyamayacaksınız. Kardeşliği zehirleyemeyeceksiniz. Kimliğimizi ve dinimizi tahrif ve tahrip ettiremeyeceksiniz. Gâvur bankalarından devlete borç aldırıp, alınan paraları kasalarınıza koyamayacaksınız. Karanlık örgütleriniz, çöplüğe atılacak. Öylece bakakalacaksınız!

 

En son tahlilde; devlet mutlaka milletle kucaklaşma sürecini tam anlamıyla ikmal etmelidir. Ki, devlete ve millete tezgâh kuranlara karşı yekpare bir kuvvetle mukavemet edilebilsin ve başarı kaydedilsin. Artık senlik benlik davası bitmelidir.  Muhakkak adil bir düzen için gereken ne ise yapılmalıdır. Devlete başkaldıran terörizm yapılanmaları affedilmemeli ama masumlarda ayıklanabilmelidir. Ahlaklı ve vicdanlı bir millet olma sürecine doğru adım atılmalıdır. Milletin hiçbir evladı gücendirilmemeli, yeni bir gettolaştırmaya müsaade edilmemelidir. Yanlış iş yapanlar affedilmemelidir. Devletten çalınanların hesabı yapılmalı ve milimi milimine tahsil edilmelidir. Bu gasp değildir. Bilakis, bugüne kadar çalınanların tahsil edilmesidir. Kodamanların hadlerini ve hududlarını aşmalarına kesinlikle müsaade edilmemeli, en ufak bir had bilmezlikte hadleri en ağır şekilde bildirilmelidir. Çalınanları geri alın ve bundan böyle öyle kanunlar ihdas ve tanzim edin ki, haram yoldan, haksız şekilde, gasp ederek servet edinmenin cezası darağacında sallanmak olsun. A cı ma ya cak sı nız! O zaman görelim bakalım, bir daha ezerek, sömürerek, çalarak, soyarak mülk maymunlarına dönebilecekler mi, istedikleri gibi daldan dala konabilecekler mi? Türlü dalaverelerle çalınan toplumsal servetin geri alınması olacaktır bu uygulama. Devlet bunu mutlaka ama mutlaka yapmalıdır. Bu icra, toplumsal adaletin icrası olacaktır. İnsanlık mahkemesi önünde görülen hesap olacaktır. Bu oluşumun yani Baronlar Kulübünün varlığına son verilmeli ve bu oluşumu meydana getiren kapitalist kodamanların varlıklarına da el koymalıdır. Güç tükenmeli, kaynak kurumalı, söz bitmeli! Güç; topluma ve toplumun gerçek mümessili olan devlete geçmeli, kaynaklar; öz sahiplerine akmalı, söz; sahibine iade olunmalıdır. İyilik kötülüğü boğmalıdır ve karanlık dünyamıza güneş doğmalıdır! Gayrısı boş iştir, zevzekliktir, angaryadır.

 

Tarih: 22.11.2015 Okunma: 832

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?