VAROLUŞUN ÖNKOŞULLARI; KUR'AN VE KILIÇ...
Özgür DENİZ - 01.12.2015
Gözlerinizi kapatın 5 dakika. Ciddiyetle yapın
bunu lütfen. Tarihte gezinin seri bir şekilde ama her salisesi derin ve
şuurlu bir geziniş olsun bu. Ceddinize karşı küffarın hitabını, tavrını
tahayyül ve tasavvur edin ve ani bir şekilde bugüne bakıp, tekrar geri
dönün. Ceddinizin anılması dâhilinde anılanların kimler olduğunu fark
edin. Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in sarih ifadeleriyle; o koca
gövdeyi parçalamak isteyince, o koca gövde dâhilinde anılanların nasılda
tahrik edildiklerini ve koca gövdeden ayrıymış gibi gösterildiklerini
ve bunun nasıl kahpe bir tezgâh olduğunu fark edin. O koca gövdeye
hükmeden mutlak ve muhakkak yasalar ayrı şeydir, ki o koca gövdeyi diri
kılan, var kılan, var kılacak olan, yücelten ve yükselten de o
yasalardır zaten. Ama biz o koca gövdeden bahsediyoruz. İşte o koca
gövdeye Türk deniyordu, Türk’ü de münderiç olan o koca gövdeye. İşte
bizim idrakine varmamız iktiza eden şey budur. Şimdi o koca gövdenin
maddi mahiyeti ayrıdır, o koca gövdeye anlam katan manevi mahiyet
ayrıdır. Maneviyatsız maddiyat hiçbir anlama haiz değildir. Ama
maddiyatsız maneviyatta kabil değildir. Çünkü maneviyat, eğer bir
maddiyat varsa anlam kesbeder. Maddiyattın canlılığı da maneviyatla
anlamlıdır. Öyle ya, söylesenize, eğer bir gövdemiz olmasaydı ne olurdu,
nasıl olurdu? Ya da bir gövdemiz olduğu halde, o gövde, kendini diri ve
iri kılan ruhtan yani maneviyattan mahrum olsaydı ne olurdu, nasıl
olurdu? Tevhid bayrağını şahikalara dikecek olan kimdir, İlay-ı
Kelimetullah Davasını yaşatacak olan kimdir? Herhalde, varolan, yaşayan,
canlı kanlı bir gövdedir değil mi? Tabi bu ulvi göreve layık olmak ayrı
bir mevzudur. İşte bu yüzden, kadim ve kök mesabesinde olan o koca
gövdeye muhalif olmak abesle iştigaldir. Burada Yüce Önderimizin (sav)
derin ve yüksek ifadelerinde kastettiği asabiyet yoktur. Çünkü
üstünlüğün ancak ve ancak takvada olduğu bilinci ve şuuruyla gerçekleri
izhar ve izah etmeye gayret ediyoruz. Şu ya da bu sebeple üstünlük
vehmetmiyoruz. Türk Milleti iki kanada malik bir millettir. Bu
kanatlardan biri ve en mühimi Kur’an’dır, diğeri ise birincisinin
mesabesinde olmasa da yine de mühim olan Kılıç’tır. Türk Milleti bu
kanatlar olmadan asla uçamaz, var olamaz, var kalamaz, var kılamaz.
İnsanlığı manevi âlemde yücelten, yükselten, varoluşunun önkoşulu olan
ahlak dediğimiz olgu Kur’an’dan tevlit eder. İnsanlığı huzur içinde
yaşatan, bir ve beraber kılan, birbirine kenetleyen, düşmanlıkları
nihayetlendiren adalet olgusu da Kılıç’tan tevlit eder. Amma velakin,
kılıcı, kesinlikle Kur’an yönlendirmelidir, kılıcın istikametini Kur’an
tayin etmelidir. Bilakis, felaketler yağmur gibi yağar, zulüm, hayatı
meflûç kılar. Ve zulüm payidar olamaz. Zulme yönlenen bir millet, varlık
sahnesinde uzun süre var kalamaz. Türk Milleti, kalbinden Kur’an’ı,
elinden Kılıcı kesinlikle düşürmemelidir! Çünkü varoluşu buna merbuttur.
Kadim ve kök dinamiklerdir bunlar. Bunların birinden vazgeçtiği an
tarih sahnesinden silinir gider. Hayalleri süsleyen basit ve mücerret
bir nesne halini alır. Binaenaleyh, bu şuurla ve bilinçle hareket
stratejimizi belirlemeliyiz. Lafla teker dönmüyor, mürailikle olunmuyor.
Bu iki kadim ve kök olguya, varoluşun önkoşulu olan olgulara sahip
olmayan, sahip çıkmayan, gözü gibi bakmayan, koca gövdeyi bunlardan
mahrum bırakan kişiye Türk denemez. Faraza Türklük iddiasında bulunsa
bile. Çünkü iddialar ispata muhtaçtırlar. Tanıksız davalar hükümsüzdür.
Boş sözlerden yana aç değiliz. Safsatalarla ve malayaniyle iştigal
edecek boş vaktimiz yoktur. Hayat gerçeklerdedir ve gerçekler hayatta
münderiçtirler. Selam olsun yücelerde, yükseklerde pervaz eyleyen şahin
uçuşlu, kartal bakışlı, aslan kükreyişli olanlara. Selam olsun Hz.
Hüseyinlere, Şeyh Şamillere, Ömer Muhtarlara, Cevher Dudayevlere,
Kürşadlara, Battalgazilere, Nene Hatunlara, Kara Fatmalara! Selam olsun,
onların bugünkü zamanlarda yaşayan torunlarına. Şunu unutamayız asla;
İslam ile Türklük imtizaç etmiştir, kaynaşmış ve birbirinin içinde
erimiştir. Tefrik etmeye yeltenmek beyhudedir, kabil değildir. Et ve
tırnak gibi olmuşlardır. Söktüğünüz zaman, neyle karşılaşacağınızı
tasavvur ve tahayyül edebiliyorsunuzdur. Dünkü tarihe ve bugünkü tarihe
baktığımız zaman, ikisi de, birbirisiz yapamazlar. Hayatın hakikatleri,
bu söylediklerimi kusarsa, dışarıya atarsa sükût etmek boynumun
borcudur, aklımın muktezasıdır, ruhumun ödevidir. Bilkias…!
Tarih: 01.12.2015
Okunma: 745
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.