İskender Büyük, Veli Küçük Diyorlar

İsmail Hakkı CENGİZ - 11.10.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Televizyonlar hayatımıza zannettiğimizden fazla yön veriyor ve hayatımızıaşırı şekilde etkiliyor. En fazla da “Shov” adlı televizyon kanalı. Yani, adının hakkını veriyor, doğrusu.

Geçen Mayıs ayı başlarında, çarşıda, pazarda, kahvede, kadınların günlerinde şu “kutu” yarışmasında “kim ne aldı, kim neyi kaçırdı” onlar konuşuluyor diye yazmıştım. Sanırım, o program yine başladı. Yine konuşuluyordur.

Tabii, Cuma günleri hariç...

Neden Cuma günleri hariç?

Çünkü söz konusu TV’de Perşembe akşamları “Kurtlar Vadisi” var. Cuma günleri o konuşuluyor.

O dizide bir karakter var; İskender Büyük. Uzun süredir var olmasına rağmen, onun Veli Küçük olduğu Mayıs ayında tutuklanıncaya kadar kimsenin aklına gelmemişti. Veli Küçük, Ocak’ta tutuklandığı halde, İskender daha 5 ay dışarıdaydı. Neyse, tutuklandı ve Veli Küçük’le özdeşleştirildi. Bu özdeşleştirmeyi; o kanalı ve o programı seyredeceklerini hiç tahmin etmediğimiz ve birazcık ciddiyetleri olabileceğini düşündüğümüz Vakit ve Yenişafak yazarlarından bazılarının köşelerinde de gördük.

Ne diyelim!

*                      *                      *

Anladığımız kadarıyla, dizinin yapımcıları da bu “sanrı”dan memnun ve bu özdeşleştirmeyi yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Sonuçta, dizi izlenme rekorları kırıyor. İzlenme rekorları kırınca da reklam bombardımanından seyredilemez hale geliyor. Çünkü 4-5 dakika dizi, 10-15 dakika reklam şeklinde sürüyor.

Dolayısıyla ben de ancak iki sahnesini seyredebildim.

1’nci sahne: İskender Büyük, hâkimlere ifade veriyor. Sanki hâkimler onu değil o hâkimleri sorguluyor. Tabii sonuçta kararı mahkeme veriyor: Tutukluluğunun devamına… Ama hiç dert değil. Kahramanımız cezaevi bahçesine giriyor, bir binbaşı karşılıyor. “Ambulans hazır mı binbaşım?” diyor. “Hazır, efendim.” Cevabını alıyor. Ve pırrr!

Nereye, Polat’ı sorgulamaya!

Kimsenin aklına şu gelmiyor!

Derin devlet varsa; aslında Polat’la İskender’in aynı safta olması gerekmiyor mu?

Çünkü daha önceki bölümlerden birinde, diziye Rauf Denktaş getirilmişti ve Polat’ın safına destek veriyordu. Şimdi, Denktaş kimlerle anılıyor? Polat mı döndü, yoksa Denktaş mı?

Neyse,  sonuçta, İskender Büyük dışarıda, dolayısıyla Veli Küçük’ün dışarıda olduğunu, dizi âleme ilân etti!

*                      *                      *

2’nci sahne: Bizim Tolga’nın “evimizin iyi teröristleri” dediği “Muro” ve “Çeto”yu bir polis ordusu yakalıyor. Yirmi kişilik bir polis otosuna bindirip götürüyorlar. Oto polislerle dolu... Tesadüf bu ya, kaza oluyor, araç devriliyor. Yine tesadüf bu ya, kelepçeli olan iki “iyi terörist” burunları kanamadan –demek ki, iyi olduklarından Allah koruyor- araçtan çıkıyorlar ama polislerin hiçbiri çıkamıyorlar. Belli ki, ağır yaralılar. Tabii, bizim iyi teröristler, polis telsizini alıp amirlere durumu bildirerek yardım istiyorlar ki, yaralı polislere müdahale edilsin.

Sonra, reklam.

Tabii İsmail Hakkı, bu kadar tahammül edebiliyor. Onun için,  dizi orada bitiyor.

Sanırım, şu yazarlar merakla devamını seyretmişlerdir. Veli Küçük, affedersiniz İskender Büyük kim bilir neler yapıyor, diye!

*                      *                      *

Kader Bu Ya, Cuma Akşamı Da Bir Film Vardı

 

Birkaç hafta önce TMSF’nin el koyduğu “Cine5” adlı televizyon kanalında, dün akşam ŞENLİK ATEŞİ isimli bir film vardı.

Bir Amerikan mahkemesi düşünün!

Hâkim, 60 yaşlarında, uzun boylu bir zenci! Onu başka filmlerde de aynı rolde görmüş olabilirsiniz. Çünkü Amerikan film sanayiinin kadrolu hâkimi gibi… Belki de gerçek hâkim!

Bir zanlı var, beyaz bir adam!

Bütün medya, halk, savcı, şahitler onu suçluyor.

Son duruşma!

Suçlanan kişinin ağır bir cezaya çarptırılması bekleniyor. Çoğu siyahlardan oluşan kalabalık bir izleyici topluluğu var. Tavırlarıyla zanlının ağır bir ceza almasını istedikleri belli! Mahkeme sona ermek, zanlı ağır bir ceza almak üzere…

*                      *                      *

Sanık, bir ses kayıt cihazı çıkarıyor ve kaydettiği sesleri dinletiyor.

Kayıttaki sözler, zanlının suçsuzluğunu ispatlıyor.

Hâkim, zanlıya “berat ettiğini” söylüyor ve arkasını dönüp çıkış kapısına yöneliyor. Tam çıkacağı sırada, salondan “ırkçı” diye bir ses yükseliyor.

Dönüp, salona seyircilere doğru;

-         Irkçı ha! Diye hayretle bakıyor.

Sonra, babacan bir tavırla,

— Beni ırkçılıkla mı suçluyorsunuz? Sesinde güven ve kararlılık vardır. Yalan söyleyen tanıklar varsa, rengi ne fark eder?

Sonra kürsüden inip izleyicilere yaklaşarak sözlerini sürdürüyor. Sesi yumuşak ama ikna edicidir.

Yalan söyleyen şahitler, siyasî ikbali için masum birini suçlayan savcı, masum olduğunu bildiğiniz birini mahkûm ettirmek isteyen sizler! Dürüstlük ve ahlâk bu mu?

Sesini daha yumuşatarak ama daha güvenli ve daha kararlı bir sesle devam eder.

— Dürüstlük… Birkaç saniye durup, izleyicilere tek tek baktıktan sonra, sözlerini tane tane sürdürür:

Dürüstlük… büyükannelerinizin size öğrettiği şey! Evlerinize dönün.

En yumuşak ama en kararlı sesiyle;

Dürüst olun.


Önceki Yazılar

Tarih: 11.10.2008 Okunma: 707

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Necmi Uçar

13.09.2008 - 09:59

Yazınızı sindirerek okudum vermiş olduğunuz bilgilerden ve dönen dolaplara yapmış olduğunuz işaretinizden dolayı teşekkür ederim. Bu gibi olaylar beni üzüyor biri ekmek bulamazken, bir diğerinin ne yiyip içeceğini şaşırması ve de hiç hak etmediği halde büyük olanaklara sahip olması bir gerçek. Eh bu gerçekleri biraz da biz vatandaşlar oluşturuyoruz. Çünkü iyi ile kötüyü bilmiyor ayıklayıp seçemiyoruz. Hep sırtlayacak diye inandığımız kişiler istedikleri yerlere geldikten sonra o bahsettiğiniz dokunulmazlık, güç ve kuvveti bulunca sırta binmişler. Olmuyor olmuyor bir türlü olmuyor ne yapsak acaba ? Saygılarımla. Kimi gökte uçarken / Kimi yerde sürünür / Gökteki yeri görür / Üzülürmüş görünür / Nasrettin’in misali / Yeşillere bürünür / . Tekrar sevgi ve saygılar

özgür deniz

13.09.2008 - 14:57

evet bu dünya mutlak muvakkat. ama bu muvakkat içinde muhakkak olan bişey var. hak. işte biz insanlarda hakkımızı çalanlardan söke söke de olsa hakkımızı almalıyız ve sabredin ahret var diyenlerede pek itibar etmemeliyiz. ahirete yüce bir şekilde İMAN etmekle ve hesabı asla unutmamakla birlikte. hakkımızı çalan karunlardır bizi yanlış sabırla aldatanlar ise hamanlardır....saygı selam dua umut muhabbet

TOLGA UNUTMAZ

13.09.2008 - 19:00

MÜKKEMMEL BİR YAZI HOCAM. TEBRİKLER

elebk

15.09.2008 - 03:31

Ölümü hatırlamayacak kadar dinsiz Allahsızlar bu adamlar. Bunların bu pervasızlığı halkın şu ironiyi irdelememesiyle olanak buluyor. Elinize sağlık

Necmi Uçar

13.09.2008 - 09:59

Yazınızı sindirerek okudum vermiş olduğunuz bilgilerden ve dönen dolaplara yapmış olduğunuz işaretinizden dolayı teşekkür ederim. Bu gibi olaylar beni üzüyor biri ekmek bulamazken, bir diğerinin ne yiyip içeceğini şaşırması ve de hiç hak etmediği halde büyük olanaklara sahip olması bir gerçek. Eh bu gerçekleri biraz da biz vatandaşlar oluşturuyoruz. Çünkü iyi ile kötüyü bilmiyor ayıklayıp seçemiyoruz. Hep sırtlayacak diye inandığımız kişiler istedikleri yerlere geldikten sonra o bahsettiğiniz dokunulmazlık, güç ve kuvveti bulunca sırta binmişler. Olmuyor olmuyor bir türlü olmuyor ne yapsak acaba ? Saygılarımla. Kimi gökte uçarken / Kimi yerde sürünür / Gökteki yeri görür / Üzülürmüş görünür / Nasrettin’in misali / Yeşillere bürünür / . Tekrar sevgi ve saygılar

özgür deniz

13.09.2008 - 14:57

evet bu dünya mutlak muvakkat. ama bu muvakkat içinde muhakkak olan bişey var. hak. işte biz insanlarda hakkımızı çalanlardan söke söke de olsa hakkımızı almalıyız ve sabredin ahret var diyenlerede pek itibar etmemeliyiz. ahirete yüce bir şekilde İMAN etmekle ve hesabı asla unutmamakla birlikte. hakkımızı çalan karunlardır bizi yanlış sabırla aldatanlar ise hamanlardır....saygı selam dua umut muhabbet

TOLGA UNUTMAZ

13.09.2008 - 19:00

MÜKKEMMEL BİR YAZI HOCAM. TEBRİKLER

elebk

15.09.2008 - 03:31

Ölümü hatırlamayacak kadar dinsiz Allahsızlar bu adamlar. Bunların bu pervasızlığı halkın şu ironiyi irdelememesiyle olanak buluyor. Elinize sağlık