Biz süslü vaatlerde bulunmuyor, yapamayacağımız işlerle ilgili teminat da vermiyoruz. Zira biliyoruz ki; vaatler ülkesinde insanlar; açtır, sefildir, muzdariptir, bilinmedik sularda boğulmaya mahkûmdur. Haddi zatında, yaşadığımız şu zamanda buna bizzat şahidiz ve hayatın geçit vermez ağlarında acılarla kıvranmaktayız. Ey! Bir zamanlar üç kıtada iz süren, dünyaya adalet dağıtan, ilimle dolu beyni ve sevgiyle dolu kalbiyle, dünyaya nizam veren şanlı ecdadın necip nesli, artık titre ve kendine gel. Zaman herkesin birer ”Zümrüdü Anka” olacağı zamandır. Kendini, süslü ve cerbezeli kof sözlere kurban etme. Biz nutuk atmıyoruz. Çünkü, gerçeği kamufle etmek gibi bir niyetimiz yok. Bizler hakikat âşıklarıyız, BİZLER, DİN, DEVLET, VATAN, MİLLET, NAMUS, BAYRAK, ORDU, EMNİYET SEVDALILARIYIZ. VARLIĞIMIZ, DİRLİĞİMİZ, BİRLİĞİMİZ BU ULVİ DEĞERLERİN LÂYEMUT KALMASI İÇİNDİR. Söylediklerimiz, yaptıklarımız ve yapacaklarımız hakka ve hakikate istinat eder. Arzumuz bir ve beraber olmaktır. BİLGİ GÜÇTÜR DİYORUZ. AMA BEYNİMİZ KADAR YUMRUĞUMUZUNDA ÇELİKLEŞMESİ GEREKTİĞİNE İMAN EDİYORUZ. ÇÜNKÜ, HAYATIN DENGE OLDUĞUNA, BAŞARININ DENGENİN SONUCU OLDUĞUNA İNANIYORUZ. Biliyoruz ki;
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. (M. Akif)
Büyük şair ve mütefekkir Mehmet Akif’in ifadesiyle ayrılık ve ikiliğin olmadığı toplumlara düşmanlar nifak tohumu ekemezler. Bağımsızlığımızı ve gücümüzü sizlerden alıyor ve hiçbir mihraka diyet borcu ödemek zorunda kalmıyoruz. ZİRA HAKKA VE HALKA DAYANANLARIN HİÇKİMSEYE VERECEK HESABI YOKTUR VE OLAMAZ. HESAP HAKLI OLACAK ŞEKİLDE HALK KARŞISINDA VERİLİR. ÇÜNKÜ BİZ GERÇEK HALKÇILARIZ. ADALETÇİ VE ÖZGÜRLÜKÇÜYÜZ. Biz, sizlerin milli iradenizin içtima ettiği meclise, yansımanız olacağız. Sizler adına diplomatik ve bürokratik işlerin seri ve ivedilikle tahakkuku için çalışacağız. Her şeyi el ele, gönül gönüle vererek birlik ve beraberlik içinde yapacağız. İç, dış ve derin güçlere karşı mukavemet etmekte, bizleri yalnız bırakmamalı, her zorluğa, her acıya beraberce direnmeli, mücadeleden kaçmamalıyız. Yüce Türk Devleti VE yukarıda vurgu yaptığımız ulvi değerler bizimdir. Unutmayın ki;
Sahipsiz vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.
Yine büyük şairimizin ifadesiyle, sahipsiz vatanın payimal olması kaçınılmazdır. Emperyalistlerin kanlı çizmelerinin altında ezilmeye mahkumdur. Ve o vatan üzerinde idame-i hayat eden aziz millette kahpe emperyaliste köleliğe mahkumdur. Öyleyse acılarımızı, sevinçlerimizi ve kanlarımızı gömdüğümüz, gözyaşlarımızla umut filizlerimizi yeşerttiğimiz, asude mekânlarında bahar sevincini yaşayarak ve özgürce düşler kurarak soluksuz serüvenlere çıktığımız kutsal topraklarımıza sahip çıkmalıyız. Kimsenin kölesi olmak zorunda değiliz, olmayız, olamayız. Köle olmaya da, köle düzeni kurmaya da şiddetle karşıyız. Çünkü vicdanımız karşı, ruhumuz karşı, her şeyden öte yüce dinimiz karşıdır böyle bir olaya. İlişkilerimiz menfaatler doğrultusunda olmalıdır. Lakin mazlumları, mustazafları da müstekbirlere, zalimlere karşı yalnız ve savunmasız bırakamayız.
Biz, mazide hep mazlum ulusların hamisi durumundaydık, atide de böyle olacaktır, olmalıdır. Her kültürün bir önceki kültürün üzerine kurulduğu gibi, her toplumda bir önceki toplumun enkazı üzerine kurulmuştur. Mazinin derinliklerine uzanan köklerimizi unutamayız, inkâr edemeyiz. Zira mazisi olmayan bir milletin atisi de olamaz. Müslüman-Türk Milleti olarak bu coğrafyalara kanımızı gömmüş, Ay yıldızlı Türk Bayrağı’nı zaferin yüce burçlarına dikmişiz. Atatürk’ün diliyle: “Özgürlük ve bağımsızlık, benim karakterimdir” demiş. Mehmet Akif’in diliyle de İstiklal Marşı’mızı söylemiş ve yazmışız.
Bütün bu olanlardan sonra; mukadderatımızı, hain ve zalim ellere, emellerini düşmanın emelleriyle tevhit eden, satılmış ve uşaklaşmış ruhlara terk edip kaçmak onursuzluk ve zavallılıktır. Şayet, zaferin yüce burçlarına çıkıp, emin, özgür, huzurlu topraklarda ve her demi bahar olan bir ülkede yaşamak istiyor, özgürce düş kurma zevkini tatmak, hatta ve hatta ölürken bile özgürce ölmek istiyorsak, kendi mukadderatımızı, Müslüman-Türk milleti olarak kendimiz belirlemeli, rotamızı kendimiz çizmeli, yönümüzü kendimiz tayin etmeli, her şeyiyle, özüyle ve sözüyle bize münafi olanların inisiyatifine bırakmamalıyız. Her şey aşikar, gün gibi güneş gibi ortada. Önyargılarını kır, gözlerindeki perdeyi indir, beyin duvarlarını yık. Gerçekleri gör ve yaşa.
Bil ki; hayatın akışında kendi tercih ve iradeleri ile bir yer edinemeyenlerin serencamı, kendileri için tercih edilen ve irade buyurulanları, yapmak ve yaşamaktır. Aklını kullan, lakin ona uyma. Sen karanlığa mahkûm edenleri iyi tanı, manipüle edilmene fırsat verme. Bir şeyi, araştırıp, analiz edip, tahkik ettikten sonra ittihaz et. Seni idare edecek, yönetecek, ehliyetli, emin, mutemet ve dürüst kadronu iyi intihap et. Yönetilen değil yöneten ol. Yol sevdalısı ol ve yoluna kendini adamasını bil. Bil ki; kurtuluş kendini adamaktan geçer. Kendini, yoluna, adamayan bir insan, başka yolların kurbanı olmaktan kendini kurtaramaz. Düşüncelerinin ve duygularının, dış dünyaya yansıması, yaşantını şekillendirecek ve kaderin olacaktır unutma!
Yolumuz uzundur ve tuzaklarla doludur, dumanlı ve dikenlidir, dönüşü muhaldir. Yani, Ya Hedef, Ya İzmihlal. Mücadelemiz uzun soluklu bir mücadeledir, bir kendini adayış mücadelesidir. Zafer, zor ve ulaşılmaz, aşılmaz bilinen yolların sonundadır. Yabancı bir bilgin der ki: ‘’zafere çiçekli yollardan gidilmez.’’ Çiçekli yollar düşleyenler, düş kırıklığına uğrarlar bu yolda. Çelik yürekli, demir bilekli, dirayetli, sabırlı ve metin olmalısın. Ağacın muhkem olanı, fırtınalı ve boranlı havada sağlam kalmayı başarabilendir. Yol hazırlığını iyi yapmalısın, yol haritanı iyi belirlemelisin, anlam ve mutluluk haritalarına iyi sahip çıkmalısın ki; saadet yurduna vasıl olabilesin. İyi düşün, tafsilatlı tetkik eyle öyle karar ver. Gerçeklere bigane kalma, şahısları iyi tanı. Teennili ol.
Şunu hiçbir zaman unutma ki; sana düşman gibi gösterilenler, karanlığın mümessilleri olarak lanse edilenler, engerekler ve çıyanlar olarak tavsif edilenler, sana ve değerlerine gerçekten sahip çıkanlardır. senin kurtuluşun, gönencin ve özgürlüğün için mücadele edenler ve bu vatan uğruna can verip, toprağa düşenlerdir. Fakat ASIL HAİNLER; sana yanlış hedefi gösteren, seni yanlış yöne kanalize ederek, kendini gizlenmiş eden ve bunları fırsat bilip, yağmur yağarken küpleri doldurmak isteyen sömürgeci vampirlerdir. ((yani TÜSİAD çılar ve EMBEDDED MEDYA dır)) Binaenaleyh, kişileri çok iyi analiz etmeli, hedeflerini iyi tespit etmelisin ve ketumiyet içerisinde olabilmeyi becerebilmelisin. Hem de vaktini daha fazla heba etmeden. Vakit varken gerçekleri görebilmelisin, yarın çok geç olabilir. Gününü heba etmemeli iyi değerlendirmelisin, çünkü doğacak özgür ve yeni şafaklar senin için sökün edecek ve yaratılacak yeni zamanların banisi sen olacaksın. Bunu da, halka, olaylara, çağına, tarihe tercüman olarak ve şahitlik yaparak gerçekleştireceksin.
Müslüman-Türk evladı, tarihin hiçbir devrinde esaret altında yaşamamış, hiç kimseye boyun eğmemiş ve kimseye de kendisine boyun eğdirtmemiştir. Düşmanlarına karşı, her zaman merhametli ve hoşgörülü olmuştur. Sevgiyle yaklaşmış, adaletle hüküm icra etmiştir. Ayak bastığı bilinmedik topraklara, tanınmadık yüzlere, adalet, hürriyet, barış, sevgi, uhuvvet, muhabbet, dostluk ve huzur götürmüştür. Her zaman ve zeminde, haktan ve hakikatten yana tavır alarak, düşmanlarının dahi gönüllerine taht kurmayı başarabilmiştir. Sözüyle ve özüyle bir olmayı yeğlemiştir. Burada muazzez ve maruf şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şu mısralarını misal verebilmek ne büyük bir saadet.
Şudur benim kainatta en beğendiğim meslek,
Sözüm hakikat olsun, odun gibi olsun tek.
Evet, bu muazzez ve necip millet, kendine her zaman Hakikati şiar edinmiştir. Hatta fethederek, sonsuz adalete kavuşturduğu memleketlerin halkına ve değerlerine karşı da saygısızlık etmemiştir. Yüce bir kurtuluş destanı olan, ‘Kurtuluş Savaşı’nda da Yunan bayrağına karşı yapılan davranışı göz önüne getirebilirsiniz. Atatürk’ün sergilediği davranış, Türk Milletinin asil ruhu ve şerefli karakterinin yaşantıya dönüşmesiydi. Bütün bu davranışlar, muazzez milletimizin, ruhun un enginliğinin ve yüceliğinin bir alamet-i farikasıdır. Fakat maatessüf, biz bu hassasiyetimizi, kendi anlam haritalarımıza ve varoluşsal dinamiklerimize göstermiyoruz. Başkalarına gösterdiğimiz ilgi alakada fevkaladeyiz ama kendimize gelince lakayt ve kayıtsız kalıyoruz, hatta yok etmeye ikdam ediyoruz şuursuzca. Böyle olunca da başkaları da hassasiyet göstermiyor. Bu da, bizim, başkalarının karşısında, bir nevi aşağılık kompleksine kapılıp, onları ileri ve üstün görmemizden neşet etmektedir. Hâlbuki şu ruy-i zeminde tükenmeyen hazinelere sahip olan ve kitaplı bir medeniyetin mümessili olan yegâne milletiz. Haddizatında, biz önce kendimize saygı duyalım ki, başkalarından saygı beklemeye hakkımız olsun ve saygısızlık eden olursa da, haklı ve gururlu olarak, olumsuzluklar muvacehesinde mukavemet edip, saygısızlık edenlere haddini bildirelim.
Ey halkım! Gerçeklere göz kapayıp, kulak tıkayarak, süslü nutuklara ve asılsız vaatlere aldanarak mücadelemizi yürütemeyiz, kurtuluşumuzu realize edemeyiz, hakikatleri değiştiremeyiz, özgürce düş kurup, özgürlük şarkıları terennüm edemeyiz. Unutmayın ki; ‘’hakikatin yeri, zamanı, sınırı ve coğrafyası yoktur. Dağların yüceliği, okyanusların genişliği, vadilerin enginliği, mesafelerin uzaklığı hakikati engelleyemez, değiştiremez. Hakikat her yerde hakikattir’’ der, muazzez ve şahsiyetli hakikat ehli insan, Mevdudi. Öyleyse, gelin birlik olalım, el ele, gönül gönüle verelim, kendimiz olalım, özümüze, sözümüze sahip çıkalım, ön yargılarımızı kıralım, beynimizi hapseden duvarları yıkalım, ayaklarımıza vurulmuş bukağıları, bileklerimize vurulmuş zincirleri kıralım. Vakit varken okuyalım, bizden olanlarla, bize yabancı olanları çok iyi tanıyalım, oyunları iyi tahlil edelim, tezviratlara aldanmayıp, kumpaslara gelmeyelim. Olayları iyi ve doğru analiz ederek, maniple edenleri doğru teşhis edelim. Mukadderatımızı kendimiz tayin edip, zaferin yüce burçlarından hürriyet güneşini selamlayalım.
Ey halkım! Emin, huzurlu ve özgür topraklarımızda, yeni doğacak özgür şafaklara, ay parlaklığında bir tebessümle uyanalım. Barış, kardeşlik, mutluluk, umut, hürriyet ve sonsuz adalet içinde, insan hak ve hürriyetlerine saygı duyarak, şahsiyetli ve şerefli bir şekilde yaşayalım. Özgürce özgürlük şarkımızı terennüm edelim. Yetkin bir sistem ve hayatla, insanlığa tebessümde cömert davranarak, refah ve gönenç içinde mutluluk ülkesinin sakinleri olarak yaşayalım. Gönenciniz gönencimiz, kaderiniz kaderimiz, acınız acımız, sevinciniz sevincimizdir.
Sömürünün her türlüsüne, açığına da, kapalısına da karşıyız. Ama unutmayın ki; sömürünün en tehlikeli, en vahşi ve en soysuz-şerefsiz olanı da kapalı olanıdır. Gizli olan sömürüde vahşi sömürücü, sömürdüğü ülkeye direkt müdahalede bulunmaz, o ülkede kendisine tabi olacak kuklalar bulur ve kendi kanunlarını icra ettirir. Ve bugün bizler gizli bir sömürü ile karşı karşıyayız. Çünkü ülkemiz de Türk Kanunları değil, sömürücünün kanunları tatbik edilmektedir ki; bunun en keskin hücceti; uygulanan kanunların milletimizce her daim tepki ile karşılanmasıdır.
Gümrah ormanlarımız, mümbit topraklarımız, esir madenlerimiz sömürgecinin muhasarası(kuşatması) altınındadır. Lakin, gizli sömürüyle mücadele etmek çok zor ve çetindir, netameli bir iştir. Amma ve lakin, açık olsa başa çıkması, mücadelesi ve alaşağı edilmesi çabuk ve kolay olurdu. Şimdi zor zamanlarda yaşıyoruz, bugünler için biriktirdiğimiz eforu muktezası kadar sarf etmek ve sonuna kadar direnmek boynumuzun borcudur. Yol gayet uzun, düşman gizli, ahval ve şerait çetin, görev ağır ve zor. Bilinçli ve şuurlu bir mücadele iktiza ediyor, hem de bıkıp, usanmadan, her türlü zorluğa ve acıya sabırla katlanarak, yılmadan ve pervasızca.
Bilin ki; mücadelenin olduğu yerde aydınlık sabahın doğuşu yakındır. Ey halkım!!! Sizleri ve şahsınızda tüm insanlığı, tefessüh etmiş ve tükenmiş adaletlerden, ULVİ VE EKMEL İSLAM ADALETİNE davet ediyor ve kurtuluşun beşaretini veriyoruz. Sizleri ve tüm insan olanları seviyor ve selamlıyoruz, müstekbirleri, şeytanlaşmış insan suretlileri, zalimleri, emeği sömüren aşağılık ve soysuz kapitalist mantaliteleri, halkların dini, siyasi duygu ve düşüncelerini bireysel çıkarları için kullananları Yüce Allah ve Muazzez İnsanlık Önünde lanetliyoruz. Zalimin karşısında, mazlumun yanındayız. Yüce ve en muazzez insan, saadet güneşi, kâinatın efendisi, seyyidül mürselin Hz. Muhammed Mustafa(sav) kati surette uyarıyor ve diyor ki: ‘’zalimler karşısında susanlar dilsiz şeytandır.’’ Bu ağır sorumluluk iktiza eden uyarıya kulak veriyor ve içtenlikle, şerefli bir samimiyetle dinliyoruz.
Bir ‘kendini adayış destanı’ olan kurtuluş mücadelesinde olduğu gibi, her zaman ve her devirde, mazlum milletlerin, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine misal teşkil edeceğiz ve destek vereceğiz. Mücadelemiz uzun soluklu bir mücadeledir ve müebbeddir. Kanımızın son damlasına, ömrümüzün son noktasına kadardır. Mücadelesiz, kaygısız, sıkıntısız yolda yoktur, hayatta. Medeniyetin ve insanlığın neşet ettiği kutsal toprakların sahibisiniz, bu vatanın kıymetini bilin. Özgürlük için özgürce mücadele ne asildir. Bir faninin şu şahane sözünü beyninize çivi gibi çakınız; ‘’toplumun insanları, yalnızlık ve yanlışlık arasında tercihe zorladığı bir çağda asil bir direniş onurlu bir tercihtir.’’ Bakışlarınızla sarsın zulmün kulelerini, devirin zalimlerin kalelerini sevgili halkımın hür ve asil evlatları.
Kurtuluşu, mutluluğu ve başarıyı yakalayıp, zaferin yüce burçlarına vasıl olmak, emin, huzurlu ve özgür bir bahar ülkesinde yaşamak, özgürce özgürlük şarkıları terennüm etmek, sevinç gözyaşları eşliğinde mutluluk valsleri yapmak için ellerimiz uzanmalı, ayaklarımız koşmalı, kalbimiz iman ve sevgiyle coşmalı, vücudumuz inançla gerilmeli, gözlerimiz ufka bakmalı ve beynimiz geleceği görmeli, zihnimiz işlemeli, alımız çalışmalı, alçaklar, namussuzlar ve hainler iyi bilinip, tanınmalıdır. İşte o zaman esaret, zulüm, sömürü, karanlık, mutsuzluk ve başarısızlık yoktur ve olmayacaktır. Ve ve ve sevgili dostlarım vakit varken her gün mutlaka okumalıyız. Zira okumak özgürlükle mütenasiptir.
Yıkılacak bir gün zalimlerin, hainlerin tahtı,
Son bulacak mazlum halkımın kara bahtı.
Sevgili kardeşlerim, sizlere haddim olmayarak âcizane birkaç kitap ismi önereceğim. Çünkü halkımın içinde bulunduğu cehaleti fırsat bilerek, maniple edenler, yanlış yöne kanalize edenler ve böylece halkımın omuzlarında yükselerek üzerinde hegomanya kuranlara kinim ve öfkem var. Dayanamıyorum. Müslüman bir Türk evladı olarak kendi vatanımda parya gibi bir yaşama mahkûm edilmek ağırıma gidiyor ve bunu hak etmiyorum, etmiyoruz. Benim insanımda hürce düş kurabilmeli, ağız dolusu sevicini ve hüznünü yaşayabilmeli, kendi toraklarında gönlünce yiyip, içip, gezebilmeli. Benim insanımın da bir Amerikalı, bir İngiliz ve bir Yahudi gibi yaşamaya, saygı görmeye, değer verilmeye hakkı vardır ve buna belki dünyada ki tek layık millettir.
Benim devletimin ve milletimin de, Amerika’nın, İngiliz’in, Fransız’ın kendi payandalarını destekledikleri gibi, Doğu Tür5kistan’ı, Çeçenistan’ı, Filistin’i, Azerbaycan’ı ve vs kardeşlerimizi desteklemeye, savunmaya sonuna kadar hakkı vardır ki; yoktur diyen hain, alçak, şerefsiz, haysiyetsiz ve namussuzdur. Müslüman-Türk çocuğu üzerinde korku üreterek, kendilerine iktidar temin edenler endişelenmesinler ki, bu vatanın evladı canını verirde yinede hürriyetinden feragat etmez, bayrağını indirtmez, ezanını dindirtmez, marşını söndürtmez, vatanını böldürtmez. Ve satılmış ruhlar korkmasınlar ki; Müslüman-Türk evladı kendilerinin konumunda olsa dahi, hainlerin kendisine yaptığını, hainlere yapmaz. Çünkü ruhu, vicdanı, merhameti, şefkati ve yüksek insaniyeti var. Her şeyden önce yüce Allah’a inancı ve sorumluluğu var.
Ne olur, bu ülkeyi ve bu asil milleti sevenler ellerinden geldiğince halkımızı bilgilendirsinler. Kendi tarafına çekmek, kendinden kılmak için değil, sadece ve sadece özüne, sözüne, kimliğine, vatanına, dinine, kitabına, milletine, marşına, bayrağına, tarihine, değerlerine ve yüce medeniyetine şuurlu ve bilinçli olarak sahip çıkabilecek birer birey olabilmeleri için. Yoksa zulmün gölgesi sarmış afakı. Şu ruy-i zeminin (yeryüzünün) her yerinde bizden olanlar kan ağlıyorlar, mezalime tabiler, vahşi zulüm altındalar, eziliyorlar, sömürülüyorlar, ağır işkencelere maruz kalıyorlar ve terörist muamelesine tabi tutuluyorlar. Kıymetli büyüklerim ve muazzez dostlarım ve sevgili halkım: ne olur gelecek nesli düşünün, onların bari gün yüzü görmelerine, özgürce düş kurup, kır çiçekleri gibi özgürce büyümelerine engel olmayın. Ne olur tek can ve tek fikir olun, saf ve duru gerçekte ittifak edin, vahdette birleşin, aşağılık, sefil ve barbarca olan tefrikaya düşmeyin.
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. M.A. Ersoy
Sahipsiz vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır. M.A. Ersoy
Artık titreyin ve kendinize gelin. En az namussuzlar ve alçaklar kadar cesur ve pervasız olun. Ne Olur… Ne Olur… Ne Olur… Daha ne diyeyim sevgili halkım!!! Söz bitmez ama nefesler kifayetsiz kalır. İçim kan ağlıyor, yüreğim yanıyor, gözlerimden kan damlıyor, sevdalarımız, özlemlerimiz serap oluyor…
Allah’a emanet olun. Allah’a ısmarladık. Selam ve dua ile.
Kitap isimleri:
Safahat (M.A. Ersoy), Çile, Hitabeler (N.F.Kısakürek), Darvin’in Türk Düşmanlığı (Harun Yahya), İnkılâp ilmi ilmi sağ (Aykut Edibali), Dokuz Işık, Dua, İnsan Denen Meçhul (Alex Carrel), İllimunati (Texe Marrs), Dünyanın En Büyük Mucizesi (Og Mandino) ayrıca Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Erol Güngör, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Ali Şeriati, Nihal Atsız, Harun Yahya, Ahmet Özcan, İhsan Eliaçık, Kenan Kalecikli, İsmail Acarkan, Doğan Cüceloğlu, Dündar Taşer, Remzi Oğuz Arık, Seyyid Ahmet Arvasi, Osman Yüksel Serdengeçti, Abdürrahim Karakoç ve daha nice şerefli, şahsiyetli, aydınlık ve hür düşünceli vatan evladının kitaplarını okuyabilirsiniz. AMA İLK ÖNCE YÜCE KİTAB-I KERİMİ VE HADİSLERİ OKUMALISIN Kİ VARLIĞIN ANLAMINI İDRAK EDESİN. Bu verdiğim kitaplara sahip olursanız diğerlerini de kendiniz keşfedersiniz Allah’ın izniyle.
Ne olur okuyun… Okuyun… Okuyun ve özgürleşin, birey olun, insan olun. Bilinçli ve şuurlu bir nesil adına yapın bunu, hiç olmazsa. Muazzez ve haysiyetli şair-münevver Mehmet Akif Ersoy ne diyor: ‘’kendin yansan da evladını yakma.’’ Kendini bilen, haddini bilen, her şeyden önce Allah’ını bilen, vatanını, dinini, milletini, marşını, bayrağını, ezanını ve insan olanı seven, kalbi sevgiyle, şefkatle, merhametle ve insanlıkla dolu, beyni ilim, irfan ve hikmetle aydınlanmış bir nesil için okuyun ne olur!!! Vatanımı, devletimi, milletimi, dinimi, bayrağımı, marşımı, ezanımı çok seviyorum. Medeniyetimin tazammun ettiği anlam haritalarıma, maddi ve manevi dinamiklerime göre yaşamak istiyorum.
En kalbi sevgilerimle ve sarsılmayan muhabbetle. Yaşasın aydınlık, güçlü ve Tam Bağımsız Türkiye ve hür birey. Kahrolsun Kara, Kızıl ve Yeşil Emperyalizm.
BURASI ANADOLU
Yitirilmiş aşkların
Sevdaya tutulmuş gönüllerin
Gülümsemeyi unutmuş simaların
Yüreklerinden hüzün damlayanların diyarı
Burası Anadolu
Istırap yüklü yüzlerin
Hasret dağlı özlerin
Mana dolu sözlerin
Silinmeyen izlerin diyarı
Burası Anadolu
Anlam yüklü bakışların
Ceylan gibi sekişlerin
Ta yürekten sevişlerin
Ay yüzlü eşlerin diyarı
Burası Anadolu
Sevginin ve adaletin yurdu
Analar ne yiğitler doğurdu
Bu yurdu o yiğitler kurdu
Bu yurt büyük medeniyetler diyarı
Burası Anadolu
Hoyrat türkülerin söylendiği
Istırapların özgürlükle bilendiği
Serinlik yüklü rahmetlerin indiği
Asaletin ruhlarına sindiği anaların diyarı
Burası Anadolu
En güzel en kutlu canların
Vatan için din için akan kanların
Bir gülüşte gizli umutların
Şühedâyı hatırlatan kıyamların diyarı
Burası Anadolu
Gökleri delen minarelerin
Ruhlara inşirah veren ezanların
Bereketli ırmakların
Kutsal öfkelerin
En soylu neferlerin diyarı
Burası Anadolu