Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Yukarıda, aylardır, hatta yıllardır “yeni Anayasa” tartışmaları yapılıyor…
Aşağıda, yıllardır kadınlar, kızlar katlediliyor… Neredeyse her gün ülkemizin bir köşesinden “kadın cinayeti” haberleri geliyor.
Bu kadınları kimler öldürüyor?
Birinci sırada kocaları var… Boşandıkları veya boşanmak istedikleri kocaları…
İkinci sırada, maktûllerin babaları, ağabeyleri, hatta küçük kardeşleri var…
Hepsinin sığındıkları veya uydurdukları gerekçe “namus”!
Karılarını veya kızlarını öldürünce “namuslu” oluyorlar!
Bu, bir çeşit hayat felsefesi… Hayata bakış açısı…
Zihniyet!
x x x
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Cemiyet hayatı zihniyet etrafında döner” diyor.
Sizin namus anlayışınız buysa, yani “boşanan veya boşanmak isteyen kadını öldürmek”se…
Bu zihniyet hâkim oldukça cinayetler sürecek demektir.
Yeni Anayasa bu “zihniyet”i düzeltecek mi? Bu sakat anlayışı tarihe gömecek mi?
x x x
Tabii problemin kaynağında başka sorunlar var…
Bornova’da işlenen son cinayeti ele alalım: Öldürülen kadın 28 yaşında… 4 çocuk sahibi…
Düşünün, ne kadar küçük yaşta evlenmiş ki, bu kadar genç yaşta 4 çocuk sahibi olmuş… İlk kocasından boşanıyor, kendisinden 5 yaş küçük bir “çocuk”la evleniyor. Fakat evlilik yürümüyor… Çocuklara sahip çıkamıyorlar, Yetiştirme Yurdu’na veriyorlar…
Cinayetin işlendiği mahalle, Bornova’ya sonradan eklenen Mevlana Mahallesi… Doğu’dan, bilhassa Mardin’den göçenlerin oluşturduğu bir mahalle…
2002-2003 eğitim döneminde, o mahalleye yakın bir meslek lisesinde Millî Güvenlik Bilgisi derslerine gitmiştim… Öğrencilerin çoğu Mevlana Mahallesindendi… okulda ders yapmak gayet müşküldü… Çünkü talebelerin önemli problemleri vardı…Bir ara, okulun “rehberlik” hocasıyla meseleyi konuşurken bana ne dedi biliyor musunuz: “İzmir’de, şurada, okulun hemen yanındaki mahallelerde doğup, burada büyüyüp, 16-17 yaşına geldiği ve liseye gittiği halde denizi görmeyen öğrencilerimiz var!”
Buyurun bakalım!
Deniz dediğiniz yer, Konak… Tek vasıtayla, 15 dakikada gidebileceğiniz bir semt…
x x x
Demem o ki, aşağıda problemler çok büyük…
Akıl almaz fukaralık ve sefalet var…
Kara bir cehalet var…
İçine kapanma var…
İşsizlik var…
İşsizliğin getirdiği kötü alışkanlıklar, kötü çevre, kompleksli bir “ruh hali” var…
Çok çocuklu ailelerin her bir çocuğa gerekli ilgiyi gösterememesi… Çocukların yetiştirme yurtlarına mahkûm olması… Sevgi ve şefkat eksikliğiyle büyümelerinin yarattığı “sakatlık” var…
“Yeni Anayasa” bunlara çözüm olacak mı? Memleket, millet huzuru bulacak mı?
x x x
ÇOCUK SAHİBİ OLMAK
Malûm, bazı evliliklerde çocuk olmuyor…
Çocuk sahibi olabilmek için, çiftler çuval dolusu para harcayıp tedavi olmaya çabalıyorlar… Bu uğurda sağlıklarını, hatta bazı kadınlar hayatlarını kaybedebiliyorlar…
Hâlbuki nedir illa aynı “kan”dan evlat sahibi olma ihtirası?
Bugünlerde, “Yeni Anayasa” tartışmalarında en çok üzerinde durulan mevzu, “vatandaşlık bağı” kavramı… Ülkeye “vatandaşlık bağıyla bağlı olmak” Türk kabul edilmek için yeterli olacak… Yani “soy”, “kan”, “ırk” şartı aranmayacak…
İyi… Güzel…
Peki, çocuk sahibi olma konusunda neden aynı anlayışla hareket etmiyoruz?
Niçin bütün çocuklar hepimizin çocuğu olmasın?
Çocuğu olmayan çiftler, hayatlarını tedavi için harcayacaklarına, yetiştirme yurtlarındaki “sevgi ve şefkat bekleyen” çocukları evlat edinseler, çok daha hayırlı bir iş yapmış olmazlar mı?