ABASE SURESİ 11. ve 22. AYETLER TEMELİNDE İZAHLAR
Ayet bu. Saf, temiz, sarih, beliğ, öz ve hayatın ta kendisi. Allah, halkettiği kulları gibi, söyleyeceğini dolandırıp durmaz, mutlak netlikte ve öz olarak söyler. Ayetlerin her biri öğüttür ve insançocuklarını üzerinde akletmeye çağırır. Dileyen dinler, öğüdü alır, dilemeyen gönlünü kapatır, zorlama yoktur. Gel gelelim, cahillik, nankörlük ve zalimlik başa beladır. Önünü, ardını düşündürtmez, her şeyi unutturur. Öyle ya, oyun ve eğlencenin girdaplarında tutsak kalan insançocukları öğüdün ne olduğunu ne bilsinler. Demek ki neymiş? Bu Kur’an, varlığı, hayatı, insanı yeniden, yeni baştan, yepyeni bir şekilde kuran bir öğütmüş. Ders almak için. Fakat asla zorlama yokmuş. Çünkü zorlama ile öğüt yanyana gelmez. Ki, Yüce Rabbimiz, Önderimize de aynı şeyi emrediyor; çağrı yapmasını söylüyor, uyarıcı olduğunu beyan ediyor, zorlama yapmamasını buyuruyor, çünkü iman ettirecek olanın yalnızca Kendisinin olduğunu izhar ediyor. Ölümü de içinde taşıyan hayatta tüm insançocuklarının mutlak olarak eşitlendiği yegâne şey; ölümdür. Hayatın dâhilinde ekonomik düzlemde mutlak eşitliğin olması, realize edilmesi muhal ender muhaldir. Kur’an’ın hiçbir ayetinde mutlak eşitliğe vurgu yoktur. Zira böyle bir şey, yaratılışa münafidir. Hangi insan zihnen, bedenen mutlak eşittir? Hangi ağaç, deniz, dağ, hayvan birbiriyle mutlak eşitliğe tabidir? Tek bir örneği var mıdır kâinatta bunun? Buyurun, insançocuklarını, manevi olarak, bilgi olarak, beden olarak, güç olarak eşitleyinde göreyim sizi. Allah böyle bir şeyi buyurmaz, zira böyle bir şey sünnetullaha münafidir. Peki, eşitlik dediğimiz olgu nerelerde olaylaşır? İnsani haklardan istifade ederken eşitlik olması icap eder. Hukuk önünde yargılanırken eşitlik olması iktiza eder. Bir kuruma insanlar alınırken eşitlik olması şarttır. Tabi bu meyanda elbette insan olarakta eşitiz birbirimize. Çünkü insanız. Hiçbir kimse, diğer bir kimseden ne üstündür ne de alçaktır. Üstünlük ancak takvadadır, Allah’a, hakkıyla perestiş etmededir. Velakin, özel özellikler babında, rızk babında, fiziki yön babında kesinkes eşitlik yoktur, olması da kabil değildir. Havada uçmuyoruz bebeğim, yerdeyiz, yürüyoruz ve bunu hissediyoruz. Yani keskin bir realite ile iç içeyiz. Sözlerimizde havada olmamalı, kalmamalı, bizim gibi yerde olmalı, yürümeli. Mutlak adalet bile yoktur ruy-i zeminde ve olması da muhaldir. Zira mutlak adalet, Allah indindedir. Orada ki mutlak adalet, mutlak sonu tayin edecektir. Oyun başlar, şahlar, piyonlar birbirini taşlar ama oyun sona erince aynı torbada buluşurlar. Kralda, kölede bir metrelik çukurda buluşurlar. İşte mutlak eşitlik! Kralda olsan, şahta olsan, padişahta olsan Allah indinde çaresiz bir kulsun. Krallığın seni üstün kılmaz, yerini belirlemene fayda sağlamaz, mezarın elmastan yapılmaz. Baba oğluna mektup bırakmış, öldükten sonra aç demiş? Ama beni çorabımla da göm demiş. Oğlu gömmek istemiş ama imam müsaade etmemiş. Demek ki neymiş? Bir çorap bile götürmen mümkün değilmiş. Mektubu açıp okumuş ve şöyle yazıyormuş; yırtık bir çorap bile götürmene müsaade edilmez demiş. Ah insanoğlu! Cahilsin, nankörsün, zalimsin. Ölüm karşısında ki acizlikte mutlak olarak eşitsin. İşte eşit olup olabileceğin yegâne yer! Gayrısı safsatadan ibarettir.