HÜMEZE SURESİ 1. ve 5. AYETLER TEMELİNDE İZAHLAR
İnsanoğlu dedikoducudur. Tezyif ve tahkir etmeyi, kibirlenmeyi nefsi çok sever. Mal İddihar etmeyi ve İddihar ettiği malı sayıp durmayı, biteviye malından söz etmeyi üstünlük olarak telakki eder. Sanki çok mal, çok yaşam demekmiş gibi yanlış bir algıya kapılır. Oysa malın çokluğu, azabın şiddetini artırıcı bir şeyde olabilir. Ama cahil, nankör ve zalim insanoğlu bunu idrak edemez. Evet, bir misal verilmektedir ve o misal nezdinde herkes şiddetli şekilde uyarılmaktadır. Bu herkesin içinde, bir kesim değil, tüm kesimler vardır. Dediğimiz gibi, Allah, kulları arasında tefrik yaparak, kullarına nidada bulunmaz. Bu irrasyonel bir algılama, anlamadır hatta zorlamadır. Zira dedikoduyu münhasıran bir kesim yapmaz. Zengin de yapar, yoksul da yapar, yetim ve öksüz de yapar. Kadında yapar, erkekte yapar. Alay ve horlama da bir kesime değil, her kesime matuf bir nidadır. Yekpare kötü davranışlar şiddetle reddedilir, nehyedilir Kur’an’da. Velakin, olgular reddedilemezler, çünkü birer imtihan vesilesidirler. Olguların olaylaşmasıdır mesele ve her zaman böyle olmuştur, olacaktır. Her ayet nasıl oluyor da varıyor rızka dayandırılıyor anlamak kabil değildir. Hatta her ayet nasıl oluyor da münhasıran bir kesime nidada bulunuyor onu da anlamak kabil değildir. Ki, bendeniz, haddizatında, Kur’an’ın tüm insanlığa indiğini ve tüm insanlığı ihata ettiğini telakki ediyorum yani kapsama alanı evrenseldir. İslam’ın, ahlakı ve adaleti önceleyen bir insanlık önerdiğine inanıyorum. Ölçü ve denge üzerine müesses bir nizamı tavsiye ettiğine inanıyorum. Ne ifrat ne tefrit; VASAT. Binaenaleyh, ne aşırı geriye dönüş olan Marksizm ne de aşırı ileriye gidiş olan Kapitalizm; ikisine hayır diyor İslam. Çünkü ikisinde de denge ve ölçü yoktur. İkisi de metazori bir düzen tesis etmeyi arzular. İkisinde de şiddet vardır. İkisinde de zorla kabullendirme vardır. İkisinde de önbelirleme vardır. İkisinde de koşullandırma vardır. Uzun zamandır, bu minvalde fikir-i takip yapıyorum. Fakat İslam’ın hiçbirisine cevaz verdiğini düşünmüyorum ve vereceğine de zerre ihtimal vermiyorum, ki vermiyor da. Zira hepsi kendi kendilerini tatmin etmekten başka bir şey yapmıyorlar. Zımni bir popülarizm dalgasının cazibesine kapılmış gibiler. Allah, hadlerini ve hududlarını aşıp, zulme meylederek zalimleşenleri ve müşrikleşenleri reddetmektedir. Yani, Allah, Önder, Kur’an, İslam, ahlak, adalet ve haysiyet aşkına, zalimleşmeyen ve kazandığından hakkıyla veren (hem de öyle kırkta bir falan değil) hiç mülk sahibi yok mu ya da yok mudur yer üzerinde? Bu soruya yok diyerek cevap vermek kabil-i mümkün müdür? Ha, bir çıkar, iki çıkar, bilemedin üç çıkar, elbet burası da var. Tabi şunu da nefsimiz arzular belki, fark etmediğimiz bir şekilde, keşke her şey istediğimiz gibi, algılayıp, anladığımız gibi olsa, ama böyle bir şey asla olmayacak. Ha, olabilirde olmayacak değil, olmayacak! Çünkü İslam vasat bir dindir, denge ve ölçü dinidir. Amma ve lakin, sanki istediğimiz olacakmış ya da olabilirmiş gibi telakki ediyoruz ve bu minvalde harekete yöneliyoruz. Böyle bir şeyde biteviye bize kaybettiriyor. Çünkü olması mümkün olmayan şeyler peşinde koşmak ve kitleleri bu yönde koşturmak, adi ve aşağılık kompradorların işlerine geliyor. Çünkü böyle durumda kitleler bölünüyor ve bölünmüş kitleleri yönlendirmek, yönetmekte kompradorların işlerini kolaylaştırıyor. Keşke birazcık akledebilsek, dürüst, namuslu olabilsek ve hakikati anlama gayreti içinde olsak. İnsanları katı, sert, yalancı ve zulüm dolu küresel Marksizm’in peşinde koşturmak acaba kimin işine geliyor? Allah rızası için bunu sonsuz derinlikte düşünün!
HİTAM
Gelelim sadede; İslam, İslam’dır. Allah indinde kabul edilen dindir. Kitabı Kur’an’dır. Bize ulaştırıcısı Hz. Muhammed’dir (sav). Ne Museviliktir ne de Nasraniyettir. İslam’ı, İslam’dan başka bir şeyle karıştırdığınız zaman, İslam, İslam olmaktan çıkar ve her şey alt üst olur, taşlar yerinden oynar. Binaenaleyh, haddimizi ve hududumuzu bilmek mecburiyetindeyiz. Allah, bize, dürüstlüğü emrediyor ve dinde olmayan bir şeyi, dine isnat etmeyi nehyediyor. İslam, denge ve ölçü dinidir. Mutlak hakikatleri münderiçtir. Bir yandan sevgi derken, diğer yandan cihat der. Bir yandan adalet derken, diğer yandan intikam der. Allah, hem Adil’dir hem de Müntakim’dir. Ya, İslam’ı doğru düzgün anlayacağız ya da kendi algılarımıza göre yeni bir İslam yaratmayacağız. İslam’ın kitabı Kur’an’dır ve her şey orada, muhkem, sarih ve beliğ şekilde izhar ve izah edilmiştir. İslam, hayatın kendisidir ve hayat, İslam’ın açılımıdır. Kompleks ve muammalı hale sokmaya tevessül etmemeliyiz. Ama haddimizi ve hududumuzu aşıyoruz, yolumuzu şaşırıyoruz ve yalanlarla yaşıyoruz, cehenneme koşuyoruz. Akletmeliyiz, kendimize gelmeliyiz, haddimizi ve hududumuzu bilmeliyiz, cennete yönelmeliyiz.
Piyasaya bakıyorsunuz, kimisi, sanki İslam çok sıcakmış gibi onu soğutma, ılımanlaştırma derdine düşüyor; kimisi de İslam sanki çok soğukmuş gibi onu ısıtma, sımsıcak hale getirme derdine düşüyor. Bir yandan, Kur’an, İncil ile karıştırılıyor; diğer yandan, Kur’an, Tevrat ile karıştırılıyor. Bir bakıyorsunuz, İslam, Kapitalizme payanda kılınmaya çalışılıyor; bir bakıyorsunuz, İslam, Marksizm’in emrine sokulmaya çalışılıyor. Bu tür gayretlerin hepsi, aşağılık kompleksinin ürünüdürler. Kendilerini piyasaya kabullendirme çabalarıdır. Oysa İslam’ın böyle bir derdi yoktur ve badema da olmayacaktır. İslam’ın ne payanda olmaya ne de payanda bulmaya ihtiyacı yoktur. Herkes İslam’ı olduğu gibi kabul etmelidir, böyle bir derdi, arzusu varsa şayet. Fazla söze ne hacet! Her şey sarih, beliğ ve muhkem şekilde ortadadır. Gizli, kapalı bir durum yoktur. Yeter ki, insanoğlu haddini ve hududunu bilsin. İlah’ın belli, Önder’in belli, İslam’ın belli, Kur’an’ın belli, daha neyi arıyorsun, soruyorsun ve niçin, haddini ve hududunu aşıyorsun?
SEVGİLİ MİLLETİM!
Dirileceksin sevgili milletim. İnanıyorum elbet dirileceksin. Senin Alplerin, Erenlerin tükenmez sevgili milletim. Bir giderler, bin gelirler. Giderlerken yaşatırlar, gelirlerken umut olurlar. Sevgili milletim sen yaşamak demeksin. Sen umut demeksin sevgili milletim. Yeniden senin sözün geçecek ruy-i zeminde. Yeniden senin kılıcın nizam verecek âleme. Sen, Allah’tan başka sahibi olmayan bir milletsin. Sen eğilmeyen başsın. Sen yıkılamayan gövdesin. Sen bükülemeyen bileksin. Sen küllenmeyen közsün. Sen aydınlatan sözsün. Sen kirlenmeyen yüzsün. Sen çürütülemeyen ruhsun. Sen, her bir ferdinle dipdiri bir devletsin. İnsanlık seninle ağlamayı bırakıp, yeniden gülecek. Atlarının nallarının izlerini görüyorum. Kılıcının şakırtılarını hissediyorum. Delilerinin, velilerinin nasılda fetihler yaptıklarını seziyorum. Bir elinde kılıç, bir elinde kalem, yeniden adaleti ve ahlakı getireceksin kuruyan topraklara. Baharlar gelecek daha başka şekilde yurduna. Dağlar, ovalar, beldeler daha bir özgür olacak. Çocuklarımız başka başka gülecekler. Ah be milletim. Benim milletim. Canım milletim. Asil milletim. Sen bozulduğun gün, küffarın huysuzlaştığı gün oldu. Sen bozulduğun gün, insanlığın ağladığı gün oldu. Sen düştüğün gün şeytanın şımardığı gün oldu. Sen bozulduğun gün baharların kışlara evrildiği gün oldu. Sen Önderini ve Kitabını unutup terk ettiğin gün, terkedildiğin ve her şeyin bozulduğu gün oldu. Dön be milletim. Özüne dön. Sen bu değilsin sevgili milletim. Ne olursan kendine dön, aslına dön. Bul kendini be milletim. Ol kendin be sevgili milletim. Diril ve diren milletim. Uyma küfrün sözüne, sazına. Sözüne dön. Kirlenen yüzün aydınlansın yeniden. Can gelsin tenine. Can gelsin âleme seninle yeniden. Dinine dön, kültürüne dön, törene dön sevgili milletim. Bil tarihini, tanı ceddini. Kalk ayağa, şahlan yeniden be milletim ve kan kustur yedi düvele yeniden. Üzme yiğitlerini. Üzme sevenlerini, bekletme bekleyenlerini. Yürekleri kasıp kavuran azaplar son bulsun. Bitsin bitmeyen acılar. Son bulsun sürgünlerimiz. Hadi be milletim. Diril be milletim. Kalk be milletim. Geril ve diren be milletim. Yürü be milletim. Sen istersen yaparsın, başarırsın. Rabbine dön. Rabbine güven. Rabbine sığın. Rabbine ram ol. Hallerin yüreğimi yakıp kavuruyor be milletim. Kalbim durmaz ağlar. Gözlerime uyku girmez. Canım sıkılır, gönlüm sıkılır, gözlerim takılıp kalır uzaklara. Halin yakar yakar bağrımı yakar. Dön tarihinde ki şanlı günlerine be millettim. Ağlatma yiğitlerini. Nasıl düştün sen? Kim düşürdü? Ceddini nasıl tanımaz hale geldin böyle? Ne oldu da yabancı kaldın dinine? Ne ara töreni hor görür oldum? Ne yaptın sen, baş eğmezsin Rabbine? Ah be milletim!