DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...13...

Özgür DENİZ - 21.02.2016

Kızıyoruz. Münhasıran kızıyoruz. Çünkü hakikati cerh edemeyeceğimizi biliyoruz. Allah’ın yüklediği sorumluluğu taşımasın istiyoruz insanlar. Bizim yapmadığımızı, başkaları nasıl yapar diye düşünüyoruz. Herkes bizim gibi olsun istiyoruz. Allah’ın emanet ettiği görevi yapmasınlar diyoruz. Oysa kızacağımıza, söylenen şey yalansa şayet, yalan olduğunu ortaya koymalı ve yalanı ortaya atanı ıskat etmeli, cerh etmeliyiz. Ki, yalancı şahıs utansın, yerin dibine geçsin ve bizim haklı olduğumuz haykırılsın. Çünkü korkmak, haksız olduğumuzun kati hücceti olur. Ama korkuyoruz bebeğim korkuyoruz! Biliyoruz ki, yalancı olan biziz. Hakikate mugayir konuşan ve yaşayan biziz. Hakikat, yalan yaşayanları, yalan konuşanları, yalan savaşanları korkutur çünkü. Hakikat, yalanı çürütür bebeğim! Hakikat, yol keseni, yol gösteren yapar. Hakikat, öldüreni, dirilten kılar. Çünkü hakikat Allah’tandır ve Allah hakikattir. Şerefli kılınıp, şerefini kaybeden insan, işte tam da bu yüzden korkar hakikatten. Hakikat, rahatsız edicidir! Geçelim! Şimdi bana kızacaklar biliyorum. Ama kızmasınlar. Yalansam, namussuzluk ediyorsam, aldatansam, kızacaklarına ayakları altında çiğnesinler. Hakikate ihanet ediyorsam, ihanete uğramayı göze alıyorum. Geçelim! Bizim ülkemizde din imalatçıları oldu hep. Çünkü önce alıcılarını var ettiler. Alıcılar var olunca, satılacak dinde spontane var olmuş oldu. Allah ile aldatıldı insanlar. Bir yapılanma teşekkül ettiriliyor. Din ile boyanıyor. Nasıl oluyorsa bu yapılanmaya, ne kadar Allah düşmanı varsa müzaherette bulunuyor. Bu yapılanma tüm dünyada hızla yayılıyor. Muhtelif yapılanmalar gibi, kendisine, kolayca sömürebileceği ve kendileri üzerinden menfaatlerine ulaşabileceği bir kitle var ediyor. Bu kitleyi adeta afyonluyor. Kitle, İslam’dan bihaber hale getiriliyor, İslam’ı anlayamaz pozisyona sokuluyor. Masallarla, hikâyelerle avutuluyor. Dinin hakikatleri izah ve izhar edilmiyor. Zira dinin hakikati rahatsız edicidir. Dini, anlayamayacakları fısıldanıyor kulaklara. Nihayet kitle kıvama geliyor ve istendik şekilde yaşamaya başlıyor. Tabir caizse uyutuluyor. Yaşayan ölü misali! Zaman içinde İslam, tahrif ve tahrip ediliyor. Düşmanlarında benimseyebileceği kıvama getiriliyor. İçinden, adalet, ahlak ve cihad olguları sökülüp alınıyor. Tevhid tahrif ediliyor, tagayyürata uğratılıyor. Niye? Düşman kabul etsin diye. Kitleler, neoliberalizmin payandası kılınıyor. İnsanları istediği şekilde yontuyor ve kendine hizmet edecek hale getiriyor. Hatta küresel siteme hadim olacak bir tıynette yetiştiriliyor. Robotlaştırılan kitlelere, manevi pranga vuruluyor ve merhametsizce kullanılıyorlar. Duygular ve düşünceler sömürülüyor. Zihinler istenilen şekilde kodlanıyor. Güya radikalizm korkusu yayılarak, dinin tüm hakikatleri pasifize ediliyor. Din rüyalara indirgeniyor, Kur’an hakikatleri geri plana atılıyor. Kur’an tabir caizse İncilleştiriliyor. Üst kademede toplanan bir avuç manevi tiran, yerli ve yabancı kompradorlar teşrik-i mesai yapıyorlar. Sürüleştirdikleri kitleyi, şahsi hesapları, menfaatleri adına kullanmaktan imtina etmiyorlar. Yapının din olduğuna inanan kitleler, hakikatlere artık yabancılaştıkları için, hakikati idrak etmekten yana naçar kalıyorlar. Çünkü içerisine girdikleri yapıyı hiçbir zaman Kur’an’a vurmadılar. Ne gariptir ki, inandıklarını din sandılar, Kur’an sandılar ve aldandılar, çarkı döndüren yağ oldular. Ne yapmalıydılar? Durumu fark etmeli ve bu kirli ve lanet çarkın yağı olmaktan vazgeçmeliydiler. Kendileri üzerinde hegemonya kurmuş ve çıkar çarkı oluşturmuş olan baronların manevi zincirlerini paramparça etmeliydiler. Hayata daha geniş perspektiften bakabilmeliydiler. Millete karışmalıydılar. Kendi dışlarında bir dünya olduğunu ve o dünyada da insanların yaşadığını fark etmeliydiler. Kendilerinin dışındaki kitlelerinde etten ve kandan insanlar olduklarını ve bir düşünce taşıdıklarını bilmeliydiler. Ama bunu yapmadılar. Konfor ve rahatlık hoşlarına gitti. Düşünenler düşünsündü; kendileri, üstteki din baronları ne söylerlerse onu yapmakla mükelleftiler.  Bizler bunu söylüyoruz ama ne yalan söylüyoruz ne de yanlış söylüyoruz. Olan ne ise onu söylüyoruz. Kendilerinden olan bazı yazar takımları da nihayet gerçekleri itiraf etmek zorunda kalıyorlar köşeye sıkışınca. Dahasını da söyleyecekler ama hem cesaretleri yok hem de çıkar çarkının bir yanından tutmuş durumdalar. Kâfir, Müslümandan niye hoşnut olmaktadır, bu olabilir mi, sormalı ve sorgulamalıdır her Müslüman birey ve ona göre tavır almalıdır. Çünkü giden ömür geri gelmiyor bebeğim! Kafanda DEVRİM yaptığın gün, hakikat, kapısını sana açacaktır inan.

 

Dini kaynağından öğrenmediğimiz zaman, kendimizi aldanmaya açık hale getiririz. Bir sürü din ortaya çıkar ve İslam ortadan kaybolur gider. Tevhid dini gider, şirk dini gelir yerleşir. Küresel şeytaniler de şirk dinlerini severler ve fasılasız müzaherette bulunurlar. Çünkü şirk dinleri sömürü çarklarını döndüren dinlerdir. İslam dini ise tüm kirli, kanlı, karanlık çarkları paramparça eden bir dindir. Şirk dinleri, insanları parçalayan dinlerdir. İslam dini ise, tefrikayı yok ederek insanları vahdete davet eden bir dindir. Tevhid dini İslam ne kadar özgürleştirici ve bağımsızlaştırıcı ise, şirk dinleri o kadar köleleştirici ve müstemleke kılıcıdır. Şeyhler peygamber mesabesine yükselir şirk dinlerinde. İlham Önder’den değil, şeyhlerden alınır. Her yerde şeyh vardır artık. O layüseldir. Hatasız, yalansız, yanlışsızdır. Ne söylemişse doğru söylemiştir ve ne yapmışsa doğru yapmıştır. Karşısında, ne söylerse, anında yapacak hale getirilmiş halet-i ruhiyeye sahip devasa bir kitle vardır. Bu kitleler akıllarını ve duygularını şeyhlerinin ceplerine koymuşlardır. İnsan, aklını başına almalıdır. Şirk dinlerinden şeytandan kaçar gibi kaçmalıdır ve Allah’a, Önder’e, Kur’an’a, İslam’a sığınmalıdır. Şirk dinleri muhakkak çökertilmelidir. İnsanlar, İslam ile aydınlatılmalıdırlar. Şirk dinleri manevi bir cehennem taşır bünyelerinde. Sessizce yakar insanları. Evet, şirk dinleri bilinmeli midir, tanınmalı mıdır? Kesinlikle. Çünkü bilmediğiniz, tanımadığınız düşmanla savaşamazsınız. Şirk dinleri, çıkara odaklı dinlerdir. Şirk dinlerinde her şey tahrif ve tahrip edilmiştir. Kimlik derdi yoktur. İslam derdi yoktur. Kurtuluş derdi yoktur. Dava derdi yoktur. Ahlak ve adalet derdi yoktur. Çünkü şirk dini özünde zaten ahlaksız ve adaletsizdir. Şirk dinleri, kimliksizleştirme, dinsizleştirme ve insansızlaştırma kavgası verirler arka planda. Ön planda güya hakikat dini İslam anlatılmaktadır ama arka planda İslam’a en ağır darbeler vurulmaktadır, insanlık değerlerine en ağır tahribatlar verilmektedir. Şirk dinlerinde, adalet, münhasıran bu dinlerin baronları ve köleleri içindir. Dışta kalanın canı çıksındır. Ne bunlar dünya dışındadırlar ne bizim gözümüz kördür, her şey aşikârdır ve biz görmekteyizdir.  Bunlar, içinde yaşadıkları millete, manevi operasyon yaptıkları için küresel bazda destek görürler. Bizler zevahire aldanıyoruz. Önemli olan mahiyettir. Özdür, sözdür, yüzdür. Şirk dinlerinde, öz bozuktur ve çürüktür, yüz kirlidir ve bulanıktır, söz boştur ve yalandır. Hiçbir fert şirk dininden hayır görmez, görmemiştir, badema görmeyecektir de. Şirk dinlerinin alıcılarının hakikatlere kızmalarına gerek yoktur. Aydınlanıp kurtulmak istemeleri iktiza eder haddizatında. Münhasıran akıllarını kullansalar, sorup, sorgulasalar kifayet edecektir uyanmalarına. Ki, filhakika, bizim şirk dinlerinin müntesipleriyle de derdimiz olamaz. Bizim derdimiz bu dinlerin baronlarıyladır. İnsanları küresel şeytanilerin oltalarına yem eden baronlarıyla. Söylediklerimizin hiçbiri de yalan değildir. Hakikat sarahaten tüm teferruatıyla ortadadır. Göz vardır, akıl vardır, izan vardır. ‘’Din adamlarını Rabler edinmeyin’’ diyen ben miyim yoksa Yüce Rabbimiz mi? Söylüyorsak Kur’an’dan ilham alarak ve olabildiğince hassas davranarak söylüyoruz. Kur’an’a zarar gelsin istemeyiz, insanları aldatalım istemeyiz. Çünkü din imal etme ve imal ettiğimiz dini satma derdimiz yoktur bizim. Çıkarlarımız yoktur bizim, dünya nimetlerine ulaşma derdimiz yoktur, güç arzumuz yoktur. Egemenlik kurma iddiamız yoktur bizim. Bizim davamız vardır, sevdamız, ideallerimiz, ülkülerimiz ve ütopyamız vardır. Biz, insanları aldatıp, onların omuzlarına basarak yükselip, egemenlik tesis edip, insanlar üzerine manevi bir baskı uygulayıp, onları sömürecek kadar alçak değiliz. Biz, hakikat neyse, eğip bükmeden, kıvırmadan izah ve izhar etmekten şeref duyarız. İnsanların bilmelerinden, hür olmalarından, akıllarını kullanmalarından sonsuz gurur duyarız. Tüm mevcudiyetimizle seviniriz böyle bir şey için. Şirk dinleri bilinmeyen dinler değildirler. Çıkar çarkının başında şirk dinleri olduğu için ve herkeste bu çarkın kıyısından köşesinden nemalandığı için mücadele vermekten imtina edilmektedir. Çünkü hakikatte, bu çark, küresel kompradorlar adına dönmektedir. Ama cesaret daha fazla cesaret edilmeli ve zincirler kırılmalı, bukağılar çözülmeli prangalar parçalanmalıdır. Hesaplar görülmeli, defterler dürülmeli, insanlık güldürülmelidir. İnsanlık tüm boyutlarıyla şirk dinlerinin cenderesinden, mengenesinden kurtarılmalıdır.  Biz yandıysak ta çocuklarımızı bu cehennemden azat etmeliyiz. Mukadderatımızı şirk dinleri tayin edemez, etmemelidir, ettirilmemelidir.  Kalplerimizin ve zihnilerimizin zincirlenmesine hayır demeliyiz. Manevi sömürüye hayır demeliyiz. Sözlerimiz ağır değildir. Hakikat ağır olabilir. Hakikat ne kadar ağır olsa da hakikati haykırmak bir insanlık borcudur, insan olmanın önkoşuludur. Zira hakkı biliriz, batılı da biliriz. Hakka ittiba etmekten şeref duyarız, batıla intisap etmekten içtinap ederiz elhamdülillahirabbülalemin. Allah’a iman etmişizdir ve korkarız, utanırız Allah’tan!

 

ÖNEMLİ OLAN FİKİRDİR, KİŞİ DEĞİL BEBEĞİM!

 

Ciddiyetli olacaksın bebeğim, samimi olacaksın samimi! İnsan değil misin? Zor mu bu şekilde olmak? Dürüst değiliz, gerçekten ciddiyetsiziz. Harbiden haysiyetli, hissiyatlı ve hassasiyetli olmak sonsuz ayrı bir şey ve şeksiz şüphesiz bir ayrıcalık. Bir şeyi namusluca yapmak, yaptığın şeyden haz almak ve netice beklemek sonsuz önemli. Gözlerimiz var ve bakıyoruz. Gerçekten görmek istiyor muyuz ve baktığımız zaman görebiliyor muyuz? Aklımız var, öğreniyoruz ve tabiatıyla bilgi edinmiş oluyoruz. Gerçekten biliyor muyuz? Bildiğimiz zaman anlıyor muyuz ve anlama çabası gösteriyor muyuz? Hakikaten bilmek ve akabinde anlamak için mi öğreniyoruz? Yüreğinin sesini dinle ve kendine karşı dürüst ol, namusluca cevap ver. Maalesef bakıyoruz görmüyoruz, biliyoruz anlamıyoruz. Çünkü öyle bir derdimiz yok ve hiçbir şey lafla olmuyor. Nutukla insan olunmuyor bebeğim, eylem gerek eylem! Ne hakikatleri sarih bir şekilde gösterebilecek ya da görebilecek cesaretimiz var ne de gerçeklerin anlaşılmasını isteyecek ya da gerçekleri anlamak isteyecek samimiyete sahibiz. Bir fikri bile doğru düzgün, ciddiyetle, samimiyetle müzakere edebilecek yüreğimiz, kafamız, kalitemiz yok maalesef. Korkuların kölesi olmuşuz. Ne kadar da alığız be! Korkma be, ne korkuyorsun, korkunun ecele faydası var mı?

 

Serdedilen bir fikre bile nasıl yaklaşacağımızı bilmiyoruz. Ki, fikirle ilgimiz de yok zira. Direkt kişiye odaklanıyoruz. Bir yazının tümünü okumadan, nasıl cımbızla bir cümle çekerimde, fikri serdedeni, serdettiği fikre istinaden yargılarım ve zincirlerim diye planlar tasavvur ediyoruz. Fikre bakıyoruz ki, o fikirle, fikri serdeden nereye aitmiş tespit edebilelim. Yani fikrin muhtevası nedir? Fikir ne vermektedir? Fikirde anlatılan nedir? Fikirden ne çıkarımlarda bulunabiliriz gibi şeyler asla umurumuzda değil. Yazıklar olsun be! Sonra da adamız, kadınız diye gezeriz. Adamlık, kadınlık ha! Kim kaybetmişte sen buldun bebeğim! Ah be ah! Böyle yapa yapa çakıldık kaldık. Gayya kuyusunun en dibine düştük. Düşünemez, düşünce üretemez olduk. Hiçbir zaman serdedilen fikirleri dip derinliklerine kadar tetkik ve tahkik etme, çözümleme, anlama ve idrak etme zahmetine katlanmadık. En büyük handikaplarımızdan biridir bu, hatta terakkimizin ve kardeşçe, dostça yaşayabilmemizin önünde ki en büyük handikap desek, yanlış söz etmiş olmayız. Basitiz, sığız, sıradanız, sekteriz, dar kafalıyız maalesef. Cahiliz cahil! Çok acı maalesef çok.

 

Tarih: 21.02.2016 Okunma: 867

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?