Çok garip ve acı dolu bir ülkede yaşıyoruz. Vatan için ölenlere, mezarlık ile cami arasında ağıtlar yakılıyor, yüreklerdeki acıyla, toplumca bu bölgede tepki veriliyor. Şehitlikteki görev bitince, hayat normale dönüyor. O kalabalıktan eser kalmıyor. O kalabalık, zaten birçoğu birbirini tanımıyordu ki!. Sadece teröre tepki duyup gelenler, konu, komşu, devlet erkânı ve sivil toplum kuruluşlarından temsilciler, bölük börçük, bir vakit için öfkeli kalabalık. Bu vicdani görevini yapanlar, dünyevi işlerine dönerek, ekmeğinin savaşını vermeyi sürdürüyorlar, bir başka şehit gelene kadar!… Acılı, yüreğine ve ocağına ateş düşmüş aile, dar bir çevrede, kaderi ile baş başa, yaşam mücadelesine devam ediyor. Mehmetçik vakfı gibi vakıflar ile sadık birkaç dosttan başka kimse kalmıyor çevrelerinde!...
Aylardır, ülkemizin vermiş olduğu terör şehitleri, vicdanları kanatmaya devam ediyor. Toplum da, olayları artık kanıksamaya başladı. Toplumun bir kısmı, haber izlemekten vazgeçti, bir kısmı da, şöyle bir bakıp kanal değiştiriyor. Şehitlerimiz için, toplumsal tepki veremez duruma getirildik. Acıyı sadece kendimiz yaşıyoruz. Kahrediyoruz, üzülüyoruz, ağlıyoruz, küsüyoruz, suçluyoruz ama kaderimizle baş başa!..
Terör için, toplumsal tepki vermesi gereken sivil toplum kuruluşları, ne hikmetse tepkisiz kalmayı yeğlemektedirler. Başta siyasi partiler olmak üzere, üniversiteler, sendikalar, odalar ve borsalar birliği, esnaf teşkilatları vs. kuruluşlar, aylardır teröre yasal sınırlar içerisinde, ülkeye ve dünyaya güçlü bir mesaj verememiştir. Üç maymunu oynamayı tercih etmişlerdir. Hrant Dink için, Özgecan için verilen tepkiler, bunca şehidimiz için maalesef verilememiştir. Tarih bu kuruluşları yargılayacaktır. Dünya toplumlarının, umurunda olur mu, sizin? Ondan sonra, sağa sola çamur atmaya çalışıyorsunuz. Yok öyle, kendi içinde gösteremediğin tepkiyi, dünyadan bekleyemezsiniz. Paris’te, milyonların tepkisini unutabilir misiniz? Yediden yetmişe, sokağa döküldü ve tepkisini gösterdi.
Günlük şehitlerimizin dışında, toplu terör saldırılarında, yüzlerce vatandaşımızı kaybettik. O kayıplarımızdan bile, teröre destek veren “Sırtını PKK ve PYD’e dayayan parti!” siyasi amacı doğrultusunda, cenaze törenleri tanzim ederek, tabutlara simge bezlerine sararak, cenazeden bile faydalandılar. Bazı cenaze sahipleri, bu olaya sebebiyet vermemek için, cenazesini gece ortamında gömerek, propaganda yapılmayı önleyebildi. Böyle garip ve sahipsiz bir ülkede, toplumca yaşam mücadelesi veriyoruz.
Toplumda iz bırakan, toplumu derinden sarsan, birlik ve bütünlüğümüze zarar veren, terör saldırıları, vahşi tecavüz olayları, çevre katliamcıları, sistemi alt üst edecek yasal düzenlemeler vs. için, anayasanın topluma verdiği yetki sınırları içerisinde, miting düzenleme, gösteri yürüyüşü hakkını kullanmaktan daha doğal ne olabilir ki?...
Soma’daki maden ocağında kaybettiğimiz 301 can için, Okuldan evine dönmek için bindiği minibüs şoförünce tecavüz edilip, sonra da vahşice yakılan Özgecan için, Reyhanlı’da, Ankara’da canlı bomba veya bombalı araçlarla vahşice katledilen onlarca vatandaşımız için, rant için yok edilmeye çalışılan, gündemde olan Artvin/Cerattepe için gösteri ve yürüyüş yapmayalım mı? Yasal sınırlar içerisinde, yurdun her yerinden tepki verilmesinden daha doğal ne olabilir ki? Bu ülkeye ancak bu şekilde sahip çıkılır. Tribünde oturarak, servetine servet katarken, sadece kendini ve varlığını düşünen, en küçük bir olumsuzlukta ikinci vatana sığınacaklar hariç, bu ülkenin saf temiz yürekli insanları hak edilen tepkiyi verecektir ve vermelidir.
Yaşadığımız acılar, toplumsal travmaya neden olduğuna inanıyorum. Yoksa bu kadar acıya karşılık kaderci bir yaklaşım sergilemek, acılarımızı yüreğimize gömerek yaşamak bu topluma yakışmıyor. Terörden mağdur olmuş, 30 yıldır terörle doğmuş, terörle yaşayan nesiller yetişmiş bu ülkede. Bu toplum, terörü kanıksamış, başka bir yaşam biçimi olmadığına inanır hale gelmiştir. Her gün, acı acıyı bastıran bir zamandan geçiyoruz.
Toprağım, vatanım kirleniyor. Yıllardır ekilen zehirli tohumlar, yeşerdi. Her yeri işgal ettiler, üniversiteler, sendikalar, belediyeler, hatta meclisin bir kısmı bu ülkenin birlik bütünlüğüne dinamit hazırlıyor. Toplumun etnik kimlikler arası çatlakları arasında genişleme var. Yaralarımız ve acılarımız farklılaşmaya başladı. Bu çatlakların onarılabilir konumdan öte geçmemesi gerekir. Milletin vekili olarak meclise girmiş, sizin vergilerinizden maaş alan vekil sıfatlı kişi, Van’da, en son Ankara’daki askeri servislere yaptığı toplu katliamı gerçekleştiren katilin evine taziyeye gidiyor, üzüntülerini bildiriyor. Vah benim ülkem vah, kimlere emanet edilmiş, nasıl saygı duyacağız bu meclise? Meclis, bir an önce bu pislikleri içinden temizlemediği sürece, şaibeli kalacak ve bu milleti temsil etmekte sorun yaşayacaktır.
Saf –temiz, güzel kalpli insanlarımız çaresiz, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Şehirlerimiz silah deposu yapılmış, sorumlular ortada yok. Bu hale getirilmesinden dolayı, hesap veren yok, hesap soran yok. Ortalık toz duman. Bataklığın fokur fokur kaynadığı gibi, ülkemiz de derinden derine kaynıyor. Bulaştık bir kere, nasıl temizlenir bu Ortadoğu’nun çamuru üzerimizden, bilmiyorum.
Bu ülkeyi, bu vatanı sevenler, en kısa sürede örgütlü şekilde, yasaların müsaade ettiği sınırlar içerisinde, olan bitenleri adım adım izleyip, gerekli tepkiyi vermez ve veremez ise, kolluk ve güvenlik güçlerinin verdiği mücadele, ülkenin birlik bütünlüğünü sağlamada, dökülen kanların, verilen şehitlerin yeterli olamayacağını, bu ülkede yaşayan herkesin görmesi ve bilmesi gerekir. Dost acı söyler ama, ne yapalım gerçek bu. Daha fazla geç kalmadan, şucu bucu demeden, bu ülkenin birlik bütünlüğünü savunan, etnik kimliği ne olursa olsun, bu bayrağın altında ortak mücadeleye hazır olunmalıdır. Hem de tüm emperyalistlere karşı, yeni harita çizmeye kalkanların, başına hem çizme hem de hala başımızda duran çuval geçirilmelidir.
Hilmi ÇAKIR
3.03.2016