DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...17...

Özgür DENİZ - 05.03.2016

Şimdi ne oluyor? İlk evvelde dine muhalif pozisyonda duran ya da o şekilde konumlandırılmış olan yapı, statükoyu muhafaza ediyormuş gibi ilerliyor, muhalif kesime matuf mugayir hareketlerde bulunuyor ve muhalifleri adeta hırslandırıyor, kinlendiriyor. Sorunlar aynı kalıyor. Çünkü maksat sorunları çözmek olmuyor. Zira sorunlar çözülürse insanlar rahatlarlar ve olguları, olayları daha net algılamaya başlarlar, bu ise tehlike ve tehdittir statükonun baronları için. Güya dine karşı mücadele veriyorlar ya, bu arzuyla dolu sürüyle kitle de var ya, hemen oltaya takılıyorlar ve bundan haz alıyorlar. Ama dillerde, adalet, özgürlük türküsü pelesenk olmuş ama zerresi yok bunların. Ama dinle mücadele perdesi ardında bunlar umursanmıyor. Malum kitle gidişattan gayet memnun. Fakat gün geliyor, çakılıp kalıyorlar, zira toplumun yapısı malumdur. Çakılıp kalınca bitevi bağırıp duruyorlar sahtekârca. Şu yok, bu yok, şu niye böyle olmuyor, bu niye böyle olmuyor diye. Ulan zekâ özürlü madem öyle, niye zamanında çözüm üretmiyorsun, namusluca iş yapmıyorsun? Elinde her türlü imkân var, güç var, devlet mekanizmasının çarkını döndüren sensin. Vatana, hürriyete, adalete ihanet edip, kitleni aldatmasana. Tam burada muhalif kitle ortaya çıkıyor ve olmayanlardan, yapılmayanlardan vuruyor ve toplumu arkalarına takıp ilerliyorlar. Öncekilerin yaptıklarını katı ve sert olarak yapmasalar da, yumuşak düzeyde yine sanki benzer şeyi yapıyorlarmış gibi bir algı oluşuyor. Temel sorunlar kısmen de olsa yine çözümsüz kalıyor. Çok ciddi sarsıntılar olmuyor. Zihinler yine aynı kalıyor. Kör ve sağır. Münhasıran, kendilerinden evvel başlarına gelen zulümden kurtulduklarına şükrediyorlar. Oysa burada şöyle bir nüans gizlidir; önceden ne yapılmışsa, kendisinden sonrayı doğurmak içindir. Ve nihayet, toplum bir fasit daireye mahkûm oluyor. Mütemadiyen yapay gündemlerle iştigal ediliyor. Millet yine arkaya takılıp yürüyor. Gemisini kurtaran kaptan oluyor. Hiçbir kimse yeni durumun, eski duruma dönüşeceğinden endişe etmiyor ya da böyle bir şey artık kabil değil diye algılıyor. Oysa eskinin başına gelenin yeninin başına gelmemesi gibi bir garanti yok. Bu sefer, sorunlar yine eskinin başına kalıyor ve sorunları çözmeyenler yine bağırıyorlar. Kimse, temel sorunlara el atıp, çözme iradesi göstermiyor. Oysa yapılması gereken temel sorunları çözüp, toplumu fasit daireden, statükonun ağır zincirlerinden kurtarmaktır. Ama olmuyor, olmuyor, olmuyor. Kimse düzeni değiştireyim diye gelmiyor, düzen devam edebilir, ben işlerimi göreyim diye düşünüyor. İşte zihniyet sorunu tam da burada tezahür diyor. Çünkü zihinler kirli, kör, sağır, karanlık. İşlerin kökten hallolması için isticalen bir KAFA DEVRİMİ iktiza ediyor. Bilakis aynı fasit daireye, cendereye mahkûmuz.

 

Bizim vazifemiz; mevcudiyeti, mevcudiyetimizin garantisi olan ve mevcudiyetimiz, mevcudiyetinin ve egemenliğinin garantisi olan İslam’ın, hayata renk ve şekil vermesine tavassut etmektir. Millet olarak mutlak bir ödevimiz varsa, o da budur. Yolumuzda ki engelleri kaldırarak bunu gerçekleştirebiliriz. Ama samimi olmalıyız. Bu yolda en büyük engel emperyalizmdir ve emperyalizm ahtapot gibidir. Emperyalizmin tüm kollarını kati ve keskin bir iradeyle, kararlılıkla, ciddiyetle, samimiyetle ve mutlak sertlikle kesmek zorundayız. Emperyalizm ne kadar acımasızsa, bizde ona o kadar acımasız davranmak zorundayız. Bugün yeryüzünde akan kanların, düşen canların, talan edilen kaynakların, dağıtılan aşiyanların, payimal edilen namusların yegâne müsebbibi emperyalizmdir. Emperyalizmin doymak bilmez iştihasıdır. Emperyalizm var olmak, var kalmak ve varlığını garanti altına almak için ilk önce şu iki şeyi yapar; kimlikleri belirsizleştirir ve dini etkisizleştirir. İnsanları da mankurtlaştırır. İnsanlara, analarını ve babalarını sever gibi, kendisini sevmelerini dikte eder. Bugün insanlık emperyalizmin cenderesindedir. Buna bir an önce nihayet vermek iktiza etmektedir. Emperyalizmin tesis ettiği, tefessüh etmiş, köhnemiş ve pörsümüş düzenleri yok ederek, yerine İslam’ın ulvi değerlerini münderiç olan ahlaklı, adaletli bir düzen tesis etmek şarttır. Zihinlerimiz temizlenerek, kirlerinden arındığı vakit bunu daha iyi idrak edeceğiz. İktidarlar değişiyor ama düzenler bir türlü değişmiyor. İşte bizim kutsal ödevimiz; düzeni değiştirmektir. Düzen değiştiği zaman hakiki kurtuluş olacaktır. Bunun ilk adımı da; kafalarda devrim yapmaktır. Bilinmelidir ki, birey, varoluşunun nedenini hissederse, toplum düzleminde sarsıntı zuhur eder ve toplum da varoluşunun nedenini anlamak yoluna gider. Bunun da ne demek olduğu gayet aşikârdır. İşte bu, bireyin deruni varlığında tezahür eden devrimsel kıvılcımın toplum boyutuna sirayet etmesi demektir. Nihayet, toplumu sarıp sarmalayan, sufliyatın mümessili olan adi düzenlerin yerle yeksan olup, yerine ulvi erdemlerin mümessili olan ve toplumu kuşatarak yücelmesine vesile olan aydınlık, ahlaklı ve adil bir düzenin ikame edilmesi demektir.

 

Allah’tan başka tapılacak İlah ararsanız, Önder’den başka takip edecek birini ararsanız, Kur’an’dan başka pusula ararsanız, kimliğinizin özünü ve törenizi bilmezseniz ve hayatınızı bu temeller üzerine bina etmezseniz emperyalizmi asla yok edemez, sömürülmekten, ezilmekten, modern ya da muhafazakâr köleler olmaktan asla kurtulamazsınız. Her şey net. Allah’tan başka tapacağınız bir tanrınız olamaz. Önder’den başka takip edeceğiniz bir önderiniz olamaz. Kur’an’dan başka bir pusulanız olamaz. Allah’tan daha güçlü, daha adil, daha merhametli bir tanrı bulabilirseniz söyleyin. Önder’den daha emin, daha ahlaklı, daha adil bir önder bulabilirseniz söyleyin. Kur’an’dan daha hakikatli, daha gerçekçi, mutlak doğruyu gösteren bir pusula bulabilirseniz söyleyin. Böyle bir şey muhal ender muhaldir. Her şeyi bu kıstaslara göre değerlendirmek zorundasınız. Ne mutlak duygusallık ne de mutlak düşünsellik; bilakis ikisinin mezcolması ve insicam içinde bulunması iktiza eder. Allah, Önder, Kur’an haricinde kalan, tüm tanrıcıklarınız, öndercikleriniz, pusulacıklarınız sizleri köleleştirecek, mankurtlaştıracak, sefilleştirecek, kula kullaştıracaktır. Kimse, bu yoldan başka bir yol arayıpta, başka bir yolda gidipte emperyalizme karşı mücadele verdiğini iddia etmesin. Boş bir iddiadır o, safsatadır, saçmalıktır. Burada muğlaklık yoktur. Söylediklerimiz havada kalmaz. Çünkü hayatı tüm kıvrımlarıyla, tüm detaylarıyla ve nüanslarıyla fark ediyoruz, algılıyoruz, anlıyoruz, müşahede ediyoruz. Emperyalizm, dediğimiz gibi, bir bukalemundur. Kılıktan kılığa, renkten renge, biçimden biçime girer. Mutemet elemanları her yerdedir. Yukarı da temas ettiğimiz üç mutlak ve ulvi temelde hareket ederseniz, her şeyin farkında olabilirsiniz. Emperyalizmi, İslam’dan başka hiçbir şey açık edemez. Çünkü emperyalizmin hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bir arada olamayacağı ve içinde kaybolamayacağı yegâne şey; İslam’dır. Kaynağımız ne kadar kuvvetli ise, bakışımız, görüşümüz, duyuşumuz, algılayışımız, anlayışımız, kavrayışımız, hissedişimiz o kadar kuvvetli olur. Mutlak hakikatin dışında kalan ne varsa, hepsi sapıklıktan başka bir şey değildir. Bizim sahibimiz Allah ise, sahibimize göre yaşamakta bizim kutsal görevimizdir. Sahibimizin dediğini yapmak, buyruklarını dinlemek, yasaklarına yanaşmamak, sevdiklerini sevmek, düşmanlarına düşmanlık etmek düsturlarımız olmalıdır. Sahibimizi dinlemeyenleri, buyruklarına muhalefet edenleri bizde dinleyemeyiz ve muhalefet ederiz. Sahibimize itaat etmeyen hiçbir kimse de bizden itaat bekleyemez ve buna hakkı da, haddi de yoktur.

 

 

UNUTMA!

 

Bu toprağın çocuğu asla unutma! Oğuz Ata'nın nesli, Selçuklu'nun ve Osmanlı'nın torunusun. Bunu unuttuğun gün geberdiğin gündür. Ceddine layık ol. Dinine tutun. Kimliğini unutma. Yurduna sahip çık. Ve kardeşlik hukukunu asla çiğneme!

 

KİTAP VE TOPRAK

 

Bir millet ki; çocuklarının elini kitaptan, ayaklarını topraktan çektirdiyse, o milletin istikbali tehdit ve tehlike altındadır. Topraklar betonlaşmaktan korunmalıdır. Çocuklarda sanal dünyaya mahkûm edilmemelidir. Kitaba dokunmakla, cam parçasına dokunmak arasında sonsuz fark vardır. Toprağa basmakla, betonda yürümek arasında sonsuz fark vardır. Topraktan geldik, kitapla aydınlandık. Bu konu üzerinde derinlemesine tefekkür etmek muhakkak şarttır. Bin düşünüp, bir adım atmalıdır.

 

ZOR DEĞİL!

 

Düşünsenize! Bahar gelmiş ülkeme. Bir çiçek bahçesine dönüşmüş her yer. Dört bir yanında rengârenk çiçekler açmış. Güneş doğmuş üzerine toprağımın. Her yere rayihalar yayılmış. Kuşlar başka uçar olmuşlar göklerinde. Kimse kapısına kilit vurmaz olmuş. Haset, fitne, fesat, kin, nefret toprağa gömülmüş. Sevgi çiçekleri filizlenmiş. Denizler başka dalgalanır olmuş. Suların rengi değişmiş. Düşmanın açığı gizlisi belli olmuş ve def edilmiş. Hafızası yerine gelmiş milletimin. Kimliğini hatırlar, dinini idrak eder olmuş. Ortak ve kutsal değer tacirleri iflas etmiş. Yalan söyleyen bilinir, hain gizlenemez olmuş. Çadırlar kurulmuş, aşlar dökülmüş. Birlikte yenilir içilir olmuş. Kardeşçe kucaklaşılmış, birlikte ağlanmış, birlikte gülünmüş. Birlikte çalışılır olmuş tarlalarında, birlikte hasat edilmiş ürünler, birlikte tüketilmiş. Acılar bitmiş. Herkes özgür olmuş. Kadınlarımız kadınlığına, erkeklerimiz erkekliğine dönmüş. Yoksulluk bitmiş. Kula kulluk son bulmuş. Kadınlarımız dört duvar arasında ki tutsaklıktan kurtulmuş ve pazarlanmaktan azade olmuşlar, erkeklerimiz erkekçe yaşar olmuşlar. Halaylar çekilir, horonlar tepilir, türküler terennüm edilir olmuş hep birlikte. Düşünsenize bir! Böyle bir dünya bizim avuçlarımızda aslında. Sadece o avuçları açmak gerek. Zor değil be bebeğim, zor değil!

Tarih: 05.03.2016 Okunma: 742

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?