DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...21...

Özgür DENİZ - 15.03.2016

Devletimiz ve devletimizin çarkları, kadim ve kök medeniyetimizin, medeniyet değerlerimizin izlerini taşımalı ve yine köz halinde olan medeniyetimizin yeniden alevlenip, dirilişine matuf hamleler içerisinde bulunmalıdır. Hareketlerini bu derin ve ulvi ideal yönlendirmelidir. Bilakis bağımsızlıktan söz edemeyiz. Çarklarımızın milletimiz lehine döndüğü iddiasında bulunamayız. Bizim iyiliğimiz yönünde hareket etmeyen bir şeyin de bize ait olduğunu söyleyemeyiz. Kimsenin böyle bir şeyden gocunmaya hakkı yoktur. Kendinde böyle bir hakta göremez. Çünkü bu toprakların bedeni ve ruhu malumdur. Bu toprakların sahibi malumdur. Hariçten hiçbir kimsenin de, bu topraklar üzerinde, bu toprakların bedenine ve ruhuna mugayir hareket edilmesini beklemeye hakkı yoktur. Böyle bir talepte bulunmakta haddi değildir. Kimse kendi bedeninde ameliyata izin vermez. Kim, kendi evini, başkasına göre dizayn eder? Ev kime aitse, onun arzularına göre renklendirilir, şekillendirilir, biçimlendirilir. Kimse de gıkını çıkaramaz. Çıkaran da def edilir. Çünkü hayatın bir kanunu vardır. Ancak ve ancak tutsak milletler ve devletler, efendilerinin arzularına ve isteklerine göre yaşarlar. Efendilerinin yolundan giderler, mukadderatlarını efendilerine tevdi ederler. Böyle bir şey hür milletlerin vasfı değildir. Ve biz, hür bir milletiz. Efendimiz yoktur, tarihin hiçbir döneminde de olmamıştır. Allah’ımız vardır. Önderimiz vardır. Kur’an’ımız ve töremiz vardır bizim. Necip milletimizin kavruk yüzlü, derin yürekli ve dertli çocukları manipülasyonlara aldanmamalıdırlar. Eklektik ve septik olmalıdırlar. Hemen teslim olmamalıdırlar ve direnmelidirler. Ama böyle bir şeyde, aklın ve kalbin kuvvetine merbuttur ve akıllarını, kalplerini kuvvetlendirmek zorundadırlar. Misal, bir başörtüsünün devlet mekanizmasının organizmalarında serbest olmasına hiçbir kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur, olamaz. Keza başka bazı mevzularda da aynı şey meriyette olmalıdır. Buradan yola çıkarak, faşist ve şeriatçı nitelemeleri yapılabilir ve bunlara da kulak asılmamalıdır. Çünkü bunu yapanların, bu toprakların bedeni ve ruhuyla zerre merbutiyetleri yoktur. Hayır, bana, örtünün neye handikap teşkil ettiğini kim söyleyebilir? Ahlak davasını vermene mi engel olmaktadır? Hürriyet davası vermene mi engel olmaktadır? Adalet kavgasını mı zorlaştırmaktadır? Emeğin gaspına mı neden teşkil etmektedir? Örtü, bizim kadim, kök ve kutsal bir değerimizdir ama örtüye muhalefetin altyapısını teşkil eden laiklik bizim neyimiz olmaktadır? Demokrasi bizim hangi değerimizden türemiştir? Bilakis, laiklikte, demokrasi de ihanetleri gizleyen, örten birer perdeden ibarettir. Kimse kusura kalmasın ama bu mutlak ve muhakkak hakikattir. Yalanlara karnımız toktur bebeğim! Keza, çağdaşlık adına, kendi değerlerimizden tecerrüt edemeyiz, etmeyeceğiz, ettiremeyecekler. Batıcılık bizim neyimiz oluyor yani? Liberal pisliklerin ve şarlatanların hadsizliklerine dur denilmeli, bunların ihanetlerine yol verilmemelidir. Hakeza sol İslam ve ılımlı İslam tuzağına düşülmemelidir. Bu milletin çocukları sol İslam’la adaleti sağlayacak ve adil olacak değildir;  ılımlı İslam’la hoşgörülü olacak değildir. Bu millet zaten adalet için mücadele vermelidir ve bu yolda da ilhamını tarihinden ve dininden almalıdır. Aynı şekilde bu milletin tarihinde hoşgörüsüzlük yoktur ki, ılımlı İslam elbisesi giymiş olan şeytaniyetin kuklalarından hoşgörü öğrensin. Birileri, bizi, hoşgörülü bilsin diye, deruhte ettiğimiz tarihi ve dini vazifemizden vazgeçecek değiliz. Tarihimizi ve dinimizi inkâr edecek değiliz. Bu kadar alçalmadık daha. Birileri bu millete, Hıristiyanlık dayatmasında bulunabilir zımnen, ama bu millet, bu, kirli ve kokmuş yemi yiyecek değildir. Bu milletin kitabı, ne tahrif ve tahrip edilmiş ve kullarca yazılmış Tevrat’tır, ne de İncil’dir. Bu milletin kitabı, sonsuzluk güneşi misali olan yüce ve ekmel Kur’an-ı Kerim’dir. Gayrısı, yanlıştır, yalandır, safsatadır, saçmalıktır.

 

Çürük zemin üzerinde şüphelerle, tereddütlerle hayat yaşanmaz. Eğer iddiaların, inançların, adandığın davan yanlışsa, yalansa ve hakikat tüm mevcudiyetiyle tezahür etmişse, eskiyi terk etmesini ve yeniyi kabullenmesini bilmelisin. Bunda olumsuz duygulara saplanıp kalmak olmaz. Böyle bir şey bile isteye zarara davetiyedir. Bu ise mutlak alıklıktır. Komplekse girmeye lüzum yoktur. Bilakis, uyandığın için mutlu olmalısın. Zira sömürülmekten kurtuluyorsun ve kuşlar kadar özgür oluyorsun. Göz göre göre kanatlarının kırılmasına seyirci kalamazsın, kalmamalısın. Çünkü bu hayat senin bebeğim! Ya yaşayacaksın ve kuşlar misali mavi göklerde pervaz edeceksin ya da gebereceksin ve yılan misali yerlerde sürüneceksin! Geçelim! Artık kim olduğumuzu, ne yapacağımızı, kim için olduğumuzu ve niçin olduğumuzu muhakkak fark ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Bizim bedenimiz ve ruhumuz ayrı ayrı değildir ve ayrılamaz. Kimliğimiz ve dinimiz bölünemez. Birileri birinden beslenip, birileri diğerinden beslenemez. Herkes ikisini de bilmek, anlamak, kavramak, benimsemek ve ikisinden birlikte beslenmek zorundadır.  Bir tarafta kifayetli diğer tarafta kifayetsiz olmak dengeyi ve ölçüyü kaybetmek demektir, bu durumda işlerin şirazesinden çıkmasını ve nihayetinde de inkırazı ve inhitatı intaç edecektir. Malayani ile iştigali bırakıp, lüzumsuz tefrikaya düşmenin iler tutar yanı yoktur. Ne kimliksiz olabiliriz, ne de dinsiz yapabiliriz. Biriyle kim olduğumuzu bilirler, diğeri ile nasıl yaşadığımızı anlarlar. Bizim medeniyetimiz bellidir. Dayanakları da bellidir. Bir öncü vardır, bir de o öncünün ruhu vardır. Ruhsuz beden olmaz. Bedensiz de ruh olmaz. İkisi bir arada olursa anlamlı olur, var olduğu belli olur. Artık, kendi ülkemizde köle gibi yaşadığımız yeter ve yetsin. Ayağa kalkmanın ve kendini göstermenin zamanı gelmiştir. Kadim ve kök medeniyetimizin diriliş hamleleri hakikatli bir şekilde başlamalıdır. Öncü, öncülüğü yapmalıdır ve düşen medeniyeti kaldıracak eylemlere sevk olunmalıdır. Kendi ülkesinde, bütün mevcudiyetine düşman olan unsurlara boyun eğmemelidir. Dinini; hayatına, ülkesine, devletine egemen kılmak için eğilen başını kaldırmalıdır. Hem sözünü hem de silahını kuşanmalıdır. Ne kılıçsız olur, ne de sözsüz. Medeniyetimizin temelleri da bunlardır. Söz ve kılıç, bizim varlığımızın en önemli ve hayati iki ulvi unsurudur. Türk milleti dendiği zaman üç şey akla gelir; at, kılıç ve söz. Gayrısı angaryadır.

 

VAHŞİ TERÖR BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRMELER

 

BİR

 

Bu toprakların oğluysam bu soruyu sorarım bebeğim! Bizim göremediğimiz, görsekte algılayıp, anlayıp fark edemediğimiz kör nokta nedir bilir misiniz? Nice gençlerimizi yitirdiğimiz, canı ve malı türap eden vahşetlerde, bu toprakların nesillerinin temiz dimağlarına Evrim Teorisi saçmalığını ve buradan dinsizliği bitevi zerkedenlerin hiç suçu yok mu sizce? Bitevi türlü yol ve yöntemlerle gözlerden kaçırılmaya çalışılan saklı bir hakikattir bu. Alıkça kızmadan önce birazcık akledin!

 

İKİ

 

Teorisiz eylem olmaz bebeğim! Şimdi terörist mi suçludur yoksa o teröristi vahşete yönlendiren fikri altyapı mı? Bu toprağın çocuklarının tertemiz kalplerini ve zihinlerini kirli fikirlerle tahrip ve tahrif ettik maalesef. O kalbi ve zihni parlatacak şeyleri de bitevi toprağa gömmek için savaştık. Teröriste odaklanıyoruz, peki arkaplana, altyapıya niçin dikkat çekmiyoruz. Artık bu toprağın ruhuna gönül vermiş aydınlar, alimler, siyasetçiler vb. etkiye sahip kim varsa daha dürüst, daha açık, daha haysiyetli, hissiyatlı, hassasiyetli ve daha namuslu davranmalıdırlar ve bu toprağın çocuklarına hakikatleri tüm tafsilatı ve sarahatiyle izah etmelidirler. Küçük ve ucuz dünyalık hesaplar bir tarafa bırakılmalıdır. Unutmayınız ki; gidecek bir vatanınız, kalbine sığınacak bir milletiniz, gölgesinde yaşayacak bir devletiniz yoktur.

 

ÜÇ

 

Bazı yapılar vardır. Bizden biliriz. Sahiplenmişte olabiliriz. Bizim köklerimizden doğduğunu düşünürüz. Bizden olduğunu sandığımız bir kişiyi ya da bizim olan bir olguyu önüne koymuş, kendisine maske yapmış olabilir. Biz, şahıs ya da olgu, öndekine bakarız. Arkaplanı ve yapının mahiyetini sarf-ı nazar eyler, ıskalarız. O yapının normal olduğunu, bu millet ve bu topraklar için çalışabileceğini tasavvur ve tahayyül ederiz ve o yapı dahilinde bulunabileceğimizi, o yapıya müzahir olmakta herhangi bir sakınca olmadığını düşünürüz. Filhakika o yapı, zevahirde ki, güya yumuşak ve tolere edilebilir haliyle bu toprağın çocuklarını zımnen terörizme kanalize eden bir yapı olabilir. Ama zevahire odaklandığımız için böyle bir şeye ihtimal vermeyebiliriz. Amma velakin bu yapı, üzerinde yaşadığımız kutsal toprakların ve bu milletin ruhunun çürümesi ve gövdesinin devrilmesi ya da bu milletin zımnen zincirlenmesi için hareket ediyor olabilir. Bizim ihsas etmediğimiz yol ve yöntemlerle, misal; bu toprağın çocuklarını yobaz ve faşist olarak yaftalayarak ve evrim teorisini dimağlara zerk edip profan bir hayatı zımnen dikte ederek, terörizme payandalık yapıyor olabilir. Zevahir aldatabilir! Kimbilir belki de hayat boyu iyi niyetli düşnüp aldandınız ve nice değerlerinize, bu yapılar yüzünden düşman oldunuz. DİKKAT ve TEYAKKUZ derim. Alık olursak bataklığa batarız ve çıkamayız. EĞER Kİ; bir yapıya iltihak edip, zaman içerisinde, o yapıya alışıp ve o yapı içinde eriyip, sizi siz yapan değerlere düşman hale geliyorsanız, kimliğinize ve dininize yabancılaşıyorsanız ve kendi insanınıza haksız ithamlarda bulunup, köklerinize mugayir şekilde yaftalıyorsanız işte o yapı sizin düşmanınızdır ve muhakkak ama muhakkak küresel şeytani siyonist emperyalizme hizmet ediyordur. Hiç akletmiyor musunuz?

 

DÖRT

 

Enternasyonel Komünizm niye var? Milletlerin enerjilerini ve kaynaklarını gasp etmek ve milletleri köleleştirmek için. Komünist rejimini gerçekleştirmiş her yer enternasyonel komünizme bağlı olmak zorundadır. Şöyle düşünün; bu topraklarda, bu topraklardan doğmamış ve bu toprakların ruhuna bigane olan enternasyonel komünizmin uzantılarının egemen olup bu millete rengini verebilmesi mümkün müdür? Asla. Peki niçin var olmuş oluyor o zaman ve niçin vahşice hareket ediyor? Kimse bana PKK isimli illetin komünist olmadığını söylemesin. Ha, PKK illeti kötü komünisti oynuyor dersiniz, o başka. O zamanda iyisi hangisi merak edilir. Normal şartlarda bir millete rengini vermek isteyen şey, o millete vahşice yaklaşmaz, bilakis gönlünü fethetme yoluna gider. Hatta kendine dayandığını, umudunun kendisinde olduğunu söylediği halkı katletmez. Yanlış mıyım? Kafa ve kalp bunu söylüyor. Ama komünizm rijid, acımasız olmak zorunda. Bunu bendeniz değil, bizatihi ideologları ve önderleri beyan ediyorlar. Çünkü İngiliz-Yahudi Medeniyetinin baronları, onunla kendi varlığını garanti altına almaktadır, keza milletler üzerinde ki karanlık emellerini gerçekleştirmektedir. Yoksa her an eline silah verip, bir iki slogan ezberletip, kin yüklü marşlar terennüm ederek sokağa çıkacak ve keza kendini imha edecek insanları nerede ve nasıl bulsun, nasıl sokaklara döksün, milletin malına ve canına nasıl zarar verdirtsin? İşte bu gençlere komünist ideoloji tavassutu ile ulaşmaktadır. Komünist önderleri bilirseniz, kin, nefret, barut ve kan yüklü teoriler ürettiklerini müşahede edeceksiniz. Akletmek gerekiyor! Komünistler niçin güya kendileri için var olduklarını iddia ettikleri halkı katlederler? Bu soru başka soruları da getirebilir ama tehlikeli soruları ve tüm hakikatler, komünizmin, küresel şeytani Siyonist emperyalizmin eli kanlı bir hadimi olduğu gerçeğini olanca sarahatiyle izhar ediyor. "Gülmene gerek yok, ağlamana da gerek yok, ama anlaman gerekiyor" diyor Spinoza

 

BEŞ

 

Aslında kalbiniz var mı diye sormak istemiyorum lan şerefsizler. Kalbinizin olmadığını biliyorum. Hatta insan olmadığınızı da biliyorum. Hatta ve hatta hayvan bile olamayacağınızı da biliyorum. Ulan bugüne kadar hiçbir kompradora kafa tutamamış, hiçbir kapitalist ülkeyle kriz yaşamamış, bilakis bunların kapısını beklemişsiniz. Ama lafa gelince bunlara düşmansınız. Ne istediniz lan gencecik çocuklardan? Bu akşam haberlere bakınca yüreğim dağlandı, kalbim sızladı, aklım durdu lan. Can verenlerin nerdeyse hepsi daha hayatlarının baharında çocuklar lan adi yaratıklar. Ne geçti elinize lan o çocukları öldürünce? Efendileriniz mamanızın kalitesini mi artırdı? Ya sizi sempatik gösteren o kelli felli aydın maskeli bilmem ne çocuklarına ne diyelim? O adi, aşağılık, kahpe, kalemlerinden kan damlayan mahlûklara ne diyelim? Tükürsem suratlarına, tükürüğe acırım vallahi!

Tarih: 15.03.2016 Okunma: 702

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

21.07.2015 - 18:55

YENİDEN DÜZENLEME

LANET OLSUN...



Başın sağ olsun, aziz milletim, alî devletim.
Başınız sağ olsun, ciğeri yanan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı aileler.

Aydınlığa kurşun sıkıp, kanla, karanlığa yol verenlere lanet olsun.
İnsanlığın umutlarını kana bulayan baronlara lanet olsun.
Lanet olsun, gözyaşları üzerinden servet üretme derdinde olan şeytanilere.
Lanet olsun, bu topraklarda, kardeşkanları üzerinden hegemonya üretme derdinde olanlara.
Lanet olsun, terörizm baronlarına ve lanet olsun, terörizmle yol bulanlara.
Lanet olsun, bile isteye, bilinçli, şuurlu ve farkında olarak hakikate ihanet edenlere.
Lanet olsun, yüce değerleri insanlığı kurtarmak için kullanmayıp, günü kurtarmak için kullananlara.
Lanet olsun, küresel şeytanilerin çıkarlarına hizmet edenlere.
Lanet olsun, bu milletin istiklalini ve istikbalini taammüden karartanlara.
Lanet olsun, kirli çıkarlarını, koca bir milletin umutlarına ve aydınlık yarınlarına tercih edenlere.

Çok derin bir acı yaşattılar bugün yine.
Bugün yine, ebedi bir ayrılığın tohumunu ektiler.
Yine bugün, kanla devam etmesi istenen bir süreci tezgâhladılar.
Ve yine bugün, netameli bir tezgâhla, bu milleti susturmanın ve bu millete kan kusturmanın kapısını araladılar.
Bugün yine, Kürt kardeşlerimiz üzerinde, badema sürecek olan bir baskının temel taşlarını attılar.
Bugün, acının yaşandığı an, zımni ve örtülü bir diktatörlüğün başlangıcı olacaktır bundan böyle.
Ses çıkaran Müslüman Kürt kardeşimiz, artık susturulacaktır bundan böyle, yaşanan acılar bahane edilerek.
Ve iradeler mutlak ipotek altına alınacaktır artık şu andan itibaren.
Stalinist rejim, Kürt kardeşlerimiz üzerinde, olanca kesafetiyle hissedilecektir artık.
Bu ülkede temerküz ettirilmek istenen taraflar vardır.
Tarafların taraftarlarına derin bir mesaj verilmiştir.
Bir adım geri gitmeden sonra iki adım ileri gidilmiştir ve hedefler hep böyle elde edilmiştir.
İstenenlerin gerçekleşmesi istenmiştir belki de, bir de arka planda!

Olayı çok iyi okumalıyız. Yanlış okursak ağır bedeller öderiz.
Okumamızı istedikleri gibi değil, okumamız gerektiği gibi okumalıyız.
Olay, toplumsal düzlemde nasıl makes bulmaktadır, bunun tetkikini, analizini çok sağlıklı yapmalıyız.
Ve toplumsal düzlemde, nasıl makes bulduğunu anlamak için, muayyen bir zamana ihtiyaç vardır.
Ve bundan böyle çok akıllı olmalıyız, küçük çıkarlar peşinden koşarak zamanımızı heba etmemeliyiz.
Küçük, basit ve ucuz çıkarlar peşinden koşarken kaybettiğimizi idrak etmeliyiz artık.

Ve şu derin gerçeği muhakkak olarak, mutlak şekilde, fark ve idrak etmeliyiz: Kan denizinde yüzen Beyaz Gemi, kan denizi çekildiğinde karaya vuracaktır. Peki, kan denizi çekilir mi? Nasıl çekilir? Kimlerce çekilir? Çekilmesine izin verilir mi? İzin alınmalı mıdır? İzin vermeyecek kimdir? Kan denizi çekilirse ne olur, çekilmezse ne olur? Bu sorular cevaplanmalı, muktezası isticalen yapılmalıdır, bedeli her ne olursa olsun. Bir defalık bedel, bir ömürlük bedele müreccah olmalıdır!

Özgür Deniz

21.07.2015 - 18:55

YENİDEN DÜZENLEME

LANET OLSUN...



Başın sağ olsun, aziz milletim, alî devletim.
Başınız sağ olsun, ciğeri yanan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı aileler.

Aydınlığa kurşun sıkıp, kanla, karanlığa yol verenlere lanet olsun.
İnsanlığın umutlarını kana bulayan baronlara lanet olsun.
Lanet olsun, gözyaşları üzerinden servet üretme derdinde olan şeytanilere.
Lanet olsun, bu topraklarda, kardeşkanları üzerinden hegemonya üretme derdinde olanlara.
Lanet olsun, terörizm baronlarına ve lanet olsun, terörizmle yol bulanlara.
Lanet olsun, bile isteye, bilinçli, şuurlu ve farkında olarak hakikate ihanet edenlere.
Lanet olsun, yüce değerleri insanlığı kurtarmak için kullanmayıp, günü kurtarmak için kullananlara.
Lanet olsun, küresel şeytanilerin çıkarlarına hizmet edenlere.
Lanet olsun, bu milletin istiklalini ve istikbalini taammüden karartanlara.
Lanet olsun, kirli çıkarlarını, koca bir milletin umutlarına ve aydınlık yarınlarına tercih edenlere.

Çok derin bir acı yaşattılar bugün yine.
Bugün yine, ebedi bir ayrılığın tohumunu ektiler.
Yine bugün, kanla devam etmesi istenen bir süreci tezgâhladılar.
Ve yine bugün, netameli bir tezgâhla, bu milleti susturmanın ve bu millete kan kusturmanın kapısını araladılar.
Bugün yine, Kürt kardeşlerimiz üzerinde, badema sürecek olan bir baskının temel taşlarını attılar.
Bugün, acının yaşandığı an, zımni ve örtülü bir diktatörlüğün başlangıcı olacaktır bundan böyle.
Ses çıkaran Müslüman Kürt kardeşimiz, artık susturulacaktır bundan böyle, yaşanan acılar bahane edilerek.
Ve iradeler mutlak ipotek altına alınacaktır artık şu andan itibaren.
Stalinist rejim, Kürt kardeşlerimiz üzerinde, olanca kesafetiyle hissedilecektir artık.
Bu ülkede temerküz ettirilmek istenen taraflar vardır.
Tarafların taraftarlarına derin bir mesaj verilmiştir.
Bir adım geri gitmeden sonra iki adım ileri gidilmiştir ve hedefler hep böyle elde edilmiştir.
İstenenlerin gerçekleşmesi istenmiştir belki de, bir de arka planda!

Olayı çok iyi okumalıyız. Yanlış okursak ağır bedeller öderiz.
Okumamızı istedikleri gibi değil, okumamız gerektiği gibi okumalıyız.
Olay, toplumsal düzlemde nasıl makes bulmaktadır, bunun tetkikini, analizini çok sağlıklı yapmalıyız.
Ve toplumsal düzlemde, nasıl makes bulduğunu anlamak için, muayyen bir zamana ihtiyaç vardır.
Ve bundan böyle çok akıllı olmalıyız, küçük çıkarlar peşinden koşarak zamanımızı heba etmemeliyiz.
Küçük, basit ve ucuz çıkarlar peşinden koşarken kaybettiğimizi idrak etmeliyiz artık.

Ve şu derin gerçeği muhakkak olarak, mutlak şekilde, fark ve idrak etmeliyiz: Kan denizinde yüzen Beyaz Gemi, kan denizi çekildiğinde karaya vuracaktır. Peki, kan denizi çekilir mi? Nasıl çekilir? Kimlerce çekilir? Çekilmesine izin verilir mi? İzin alınmalı mıdır? İzin vermeyecek kimdir? Kan denizi çekilirse ne olur, çekilmezse ne olur? Bu sorular cevaplanmalı, muktezası isticalen yapılmalıdır, bedeli her ne olursa olsun. Bir defalık bedel, bir ömürlük bedele müreccah olmalıdır!