Bir kurumu tahrif ve tahrip etmek ve bu yolla, bir devletin inhitatına ve inkırazına yol vermek için tezgâh nasıl kurulur? Diyelim ki A kurumu var. O kurumun bünyesine çok önceden mutemet elemanlar yerleştirilir. Çünkü hedefler kurumlar tavassutu ile kotarılırlar. Yerleştirilen isimler zaman içerisinde bulundukları kuruma hâkim olurlar. O kurumda etkin hale gelmeleri sağlanır hatta o kurumla bütünleştirilirler. Ki, günü gelip yanlış yaptıkları zaman, hâkim oldukları kurumda töhmet altında kalsın ve itham edilebilsin. Böylece devlet zafiyete uğratılsın. Ve onların gücünü hisseden diğer insanlar onlara tabi olmaya başlarlar. Kendilerine inandırırlar ve kendilerini kabullendirirler. Toplumun normlarına mütenasip hareket ediyormuş gibi imaj çizerler, genel kabul gören argümanlarla tebeyyün ederler. Milletin kimliğindenmiş ve dinini benimsiyormuş gibi algılanmaları için her şeyi yaparlar. Zaman geçtikçe ve hâkimiyetleri perçinlendikçe yavaş yavaş şirazeden çıkmaya ve pislik yapmaya başlarlar. Bunlara inanmış kesim, her koşulda bunların arkalarında dururlar. Diğer tarafa zulüm başlar. Zulmedilen taraf, bu toprakların gerçek çocuklarıdırlar. Düşman olarak intihap edilen, belirlenen tarafın kimliklerine ve dinlerine matuf müptezel ve galiz tavırlar sergilenmeye başlanır. Millet buna aldanır. Çünkü kimliğini ve dinini tahrif ve tahrip etmeye yeltenenler, aynı kimliğe ve dine intisap etmiş kişiler olarak sahneye çıkmaktadırlar. Bu şekilde, kurumları asıl sahiplenecek tarafın, kurumlardan nefret eder hale gelmesi sağlanır. Yani millet kendi kurumlarına düşman olur. Karanlıkta gizlenen ve karanlıktan beslenen adamlar boş durmazlar. Bu tarafa da mutemet elemanlar yerleştirilmiştir muhakkak. Bu tarafa yerleştirilenlerde, millete yapılanlara karşı milleti tahrik ederler ve bunlarda kurumu yıpratmak için görevlerini yaparlar. Bu nasıl kurum? Bu kurum milletin kurumu olamaz gibisinden nefreti besleyici şekilde ajitatif hareketlere yeltenirler. Yani millet cephelere ayrılır ve birbirlerine nefret kusmaya başlar. Bu tarafa yerleştirilen provakatif tipler, milletin nefretini, yanlış yapan kişilere değilde, direkt olarak kurumlara kanalize ederler. Çünkü kişilere kanalize ettikleri vakit, hedef akim kalacaktır ve efendiler bozulacaktır. Ki, zaten böyle bir şey yapmaları beklenmez, çünkü iki taraftakilerde aynı familyadandırlar. İşte bu şekilde kurumlar üzerinde tezgâh kurulur ve kurumlarla birlikte devletin ve milletin mukadderatı tayin edilir. Bu tezgâh parçalanabilir mi? Elbette ki parçalanır ama dürüst ve namuslu insanların kurumlara egemen olmasıyla kabil olur bu. Eğer istenilen olduysa, düşüş başlamıştır. Kurumların tahrif ve tahrip edilmesi ihaneti intaç etmiştir. Bir zaman sonra, her şey ihsas edilip, harekete geçileceği vakit yani kurumlarda ki hainlerin egemenliğine nihayet verileceği zaman, kurumlar bünyesinde istenmedik operasyonlara yol verilir ama kuvvetle muhtemeldir ki, operasyon yapacak olanların içerisine bile hainlerden sızanlar olmuş olabilir ve bu ihtimal sarf-ı nazar edilmemelidir. Ama istense de, istenmese de edilir. Çünkü her şeyi mutlak netlikte fark etmek bazen kabil olmayabilir. Son tahlilde; kurumların kuvveti kırılmış, devlet zafiyete uğratılmış, millet atomize edilmiş olarak ortada kalır. Sahipsiz kalmış gibi bir görüntü veren kuruma önüne gelen dikleşmeye, meydan okumaya yeltenir. Kurum iyice çökertilir. İşte bizim ülkemizde çoook uzun yıllar oynanan oyun budur. Milletin cehaleti, erk sahiplerinin korkaklığı hedeflerin başarıya ulaşmasına yol vermektedir maalesef. Oyunu anlayamayıp tuzağa düşüp, kendi kurumlarımıza bazen düşman olmaktayız ve farkında olmadan kurumlarımızın yıpratılmasına yol vermekteyiz. Bizim ahmaklığımızda budur ne hazindir ki. Kurumları yeniden yapılandırabiliriz ama asla kurumlarımızın kuvvetini kırıp, kurumlarımıza düşman olamayız. Kurumlarımıza, bu vatan uğruna, bin canı olsa adamaya hazır vatan çocukları egemen olmalıdır. Kurumlarımızın, gizli olarak, düşman işgaline uğraması demek, bu ülkenin ve milletin yarınlarının tehlikede olması demektir. Herkes uyanık olmak zorundadır. Kurumlarınızı, yarın olumsuz bir durumla karşılaşıldığı zaman, düşmanla bir olup sizin karşınıza geçecek karanlık elemanlardan koruyunuz. Sizin saflarınızda yer alacak ve düşmana karşı siper olacak vatan çocuklarıyla donatınız. Bu minvalde PKK mikrobunun nasıl çıktığı, yayıldığı ve PKK mikrobuna karşı bugüne kadar mücadele diyormuş görüntüsü adında pasif kalanların kimler oldukları da anlaşılır inşaallah. Hatta bu milletin kadim, kök ve kutsal değerleriyle mücadele verenlerin nasıl mücadele verdikleri de anlaşılır inşaallah. Bundan böyle de teennili ve müteyakkız olunur inşaallah. Çünkü zararı tüm millet görmektedir, muayyen bir kitle değil.
Tüm unsurlarımızla, mekanizmalarımızla, yekpare millet olarak sonsuz teennili olmak gibi bir mecburiyet içerisindeyiz. Şeytan yüz yıllık hedefinin taşlarını döşerken herkes attığı bir adımı bin düşünerek atmalıdır. En başta Kur’an’ı, sonra Tevrat’ı, daha sonra İncil’i tüm teferruatıyla iyi incelemeli ve bilmeliyiz. Gözlerimiz, kulaklarımız, kalplerimiz, kafalarımız, vicdanlarımız daim açık ve aktif olmalıdır. Düşmanın silahlarını, o silahlarını nerede ve nasıl kullandıklarını, nasıl başarılı olduklarını tahkik, tetkik etmeli ve ona göre pozisyon alabilmeliyiz. Ülke ve millet olarak dört koldan muhasara altına alınmak, gem vurulmak isteniyoruz. Bizleri birleştiren olguları pasifleştirmek istiyorlar ilk evvelde, sonra da atomize edip, daha kolay etkide bulunmayı arzuluyorlar. Bütün parçalandı mı bir daha birleştirmek kabil olmaz. Binaenaleyh, bizi birleştiren bütünleri korumak zorundayız. Bunlar da; kimlik ve din olgularıdır. İki de bir parçalardan söz edip, zihinlerde parçalanmaya sebep olmamalıyız. Bu konuda ki yanlış algılar ve anlamalar başımızı ağrıtır. İyi düşünürsek ve ince bakarsak durumu daha iyi fark ve idrak ederiz. Dar açılardan bakamayalım lütfen. Oyun çok geniş çaplı kuruluyor. Bir yönde başarısız olunursa, diğer yönde devreye giriyorlar. Tezgâh önce denemeden geçiriliyor, daha sonra işlevsel duruma sokuluyor. Birlik ve beraberlik bağlarımız çözülmek isteniyor. Her yerde adamları var ve rollerini çok güzel oynuyorlar. Derin bakmadığımız için fark edemiyoruz, anlayamıyoruz. Söyleyenleri de yanlış anlıyoruz ve ket vuruyoruz. Konuşmak iyidir. Bırakalım herkes konuşsun. En azından uzun bir paragraf içinde sızan bir cümleyle kişilikleri daha kolay tahlil edebiliriz. Bilakis, şahısların karanlıkta kalmaları bizim için tehlikelidir. Unutmayalım ki, bazı şeyler de yumuşaklıkla olmaz. Sertlik bazen iyi gelir. Kimseye şirin görünme derdine düşmemeliyiz. Zira bazen merhametten maraz tevlit eder. Göç olayını ne kadar kardeşlik düzleminde değerlendirsekte, mutlaka arka planını da dikkate almak durumundayız. Hatay bağlamında, gelecekte ki politik hesaplar bağlamında ve yine Türk kimliği üzerinde ki derin ve ince hesaplar bağlamında değerlendirmeliyiz. Yine tarihi vazifemizi ve ağabeyliğimizi yapalım eyvallah ama teyakkuz halinde olmayı da elden bırakmayalım. Keza, malum örgütün dışarıdaki kolu üzerinden vurarak, Barzani isimli zevat tavassutu ile bazı hesapların kotarılmak istenmesi konusunda da müteyakkız olmalıyız. Çünkü malum örgütün dış kolunu kasıtlı olarak gündemde tutuyorlar gibime geliyor, oradan vurarak başka yerde razı etmek istiyorlar gibi sanki. Şeytanın tezgâhı bitmez. Elbette tuzak kuranların en hayırlısı Allah’tır ama Allah’ta, bize akıl vermiş, biz de vazifemizi bihakkın ifa edecez ki, Allah bize yardımını göndersin. Namuslu adamlar iş başında olmalıdır. Dışarıyla temasta bulunacak adamları ince eleyip sık dokuyarak intihap etmeliyiz. Keza, istihbari alanda ki elemanlar konusunda sonsuz hassas olmalıyız. Nereden, nasıl vurulabileceğimizi çok önceden kestirebilmeli ve tedbirimizi muhakkak çok önceden almalıyız. Mütemadiyen tatlı söz edenlerden korkmalı ve şüphe etmeliyiz. Çünkü dalkavuklar bitevi yüze gülerler ama zaman kollarlar. Dost acı söyler! Bu yüzden dostlarımıza dikkat etmeliyiz. Yarın pişman olmak bir işe yaramaz ve işte işten zaten geçmiş olur. Karadeniz Bölgemize de, sair bölgelerimize de azami dikkat etmeliyiz. Çünkü biz bir yere odaklanırken, şeytan başka alanlarda saha çalışması için devrede olabilir. Ayrıştırıcı her hareketten, sözden olabildiğince imtina etmeliyiz. Zihinler bir tahribata ve tahrifata uğradı mı, başımıza gelecek belalardan asla sıyrılıp çıkamayız, çıksakta büyük yaralar almış olarak çıkarız. Siz toplumu kadim değerlerine karşı soğutursanız, kimliğine ve dinine karşı duyarsızlaştırırsanız toplum da düşmanların oyunlarına alet olur. Bitevi birleştiren olguları gündem yapmalıyız ve zihinlere bu minvalde düşünceler zerk etmeliyiz. Basit ama derin bir misal vermek istiyorum; PKK denilen mikrobun nasıl üretildiğini ve yayıldığını biliyoruz. Bu yöntemi, diğer bölgelerimizde de uygulayabilirler. Elbette kardeşlerimiz buna müsaade etmezler ama insanoğlu işte, kandırılabilir. Laz kardeşlerimiz içinden Rum kökenli olan ve bu topraklara, kimliğe, dine muhalif bir tip bulurlar. Parayı su gibi akıtırlar. Sürerler meydana. Tıpkı Kürt kimliğine bürünmüş Ermeni kökenli tiplere PKK mikrobunu ürettirdikleri gibi. Kesif bir müzaherette bulunurlar alt yapı çalışmaları için. Kitlelere ulaşılması ve kitlelerin zihnen ikna edilmesi için. İstenilen düzeye erişince, toplum bazında yoklama yapılır. Daha önceden belirlenmiş kompradorlar bulurlar finansman için. Medyadan da, yer geldikçe havlatmak için, bir iki satılmış it buldular mı tamamdır. Ki, bizde ki malum medya teşnedir böyle şeylere. Parayı basıp havlatmak kolaydır onları. Nihayet iş pişirilmiş olur. Kardeşlerimize karşı tazyikatlarda bulundurulur teşekkül ettirilmiş örgüte. Suç devlete hamledilir. Böylece kardeşlerimizin devlete bakışı değiştirilir. Daha sonra işin içine kimlik olgusu sokulur zımnen. Ve olay kardeşlik bağlamına çekilir. Al sana kimlik ve devlet düşmanlığı. Kimlikten ve devletten kopuş sürecinin başlatılması. Ülkemiz ve milletimiz, bu yolla, dört yandan muhasara altına alınmak ve en son darbeyle zincirlenmek isteniyormuş gibime geliyor. İnsan hissediyormuş, seziyormuş gibi oluyor. Bir kısmımız, bir kısım Kürt kardeşlerimizin kandırılmasıyla ve öldürülmesiyle Ermenilere; bir kısmımız, bir kısım Laz kardeşlerimizin kandırılmasıyla ve öldürülmesiyle Rumlara; diğer kısımlarımız da, yine bir kısım kardeşlerimizin kandırılmasıyla ve öldürülmesiyle sair düşmanlara teslim edilmek isteniyormuş gibi. Tabi en son tahlilde; Siyonizm’in pençesine terkedilmek isteniyormuş gibi. Düşman, tek kurşun sıkmadan, meydanda görünmeden ve tek can vermeden ülkemizi işgal etmek istiyor, büyük, derin ve uzak plan bu. Tabi bu vatanın ölümsüz bekçileri müsaade ederlerse, yol verirlerse soysuz düşmana ve uşaklarına. Rabbim, bu vatanı, bu devleti, bu milleti, bu ümmeti sıyanetine alsın. Kardeşlik bağlarımızı muhkemleştirmeyi nasip etsin. Düşmanların tuzaklarını başlarına geçirsin. Âmin.
SAYIN DEVLETİM!
Sayın Devletim! Lütfen, bu toprağın her kesimden çocuklarının gönüllerinde taht kurmuş ve cenazesiyle her birini bir araya getirmiş Şehit Muhsin Başkanın katillerini bulmak ve hak ettikleri cezayı vermek senin üzerinde ağır bir sorumluluktur ve bunu yapmalısın. Yüreğimiz yandı, göğsümüz daraldı, kahrolduk o gün. Direnç kırıldı, can gitti, umut tükendi o gün. Hayatında binmediği uçağa bindi ve o gün uçuşu ilk ve son uçuşu oldu, sonsuzluğa süzüldü gitti, dönmedi. Keşke binmez olaydı. Kim ikna etti, kim binmesinde ısrar etti, o kişi mutlaka bulunmalı, sebebi ve hesabı mutlaka sorulmalıdır. Yükte hafif, pahada ağırdı şehit. Yükte ağır, pahada hafif olanlara inat. Kemiyette düşük, keyfiyette yüksekti. Keyfiyette kifayetsiz, kemiyette kifayetli olanlara inat. Bir duruşu vardı, onurluydu, sözü vardı, türküsü vardı, aydınlık yüzü vardı, davası, inancı, halkı, ümmeti vardı ve ülkesi vardı onun. Dünya dardı ona. Belki de ruhu sıkışıyordu, boğuluyordu bu dünyada ve Rabbi yanına aldı, hakiki hürriyetine kavuşturdu. Peşinden düşmediler leşleşenler. Onu da leşe çevirmek istediler. O müsaade etmedi. Çünkü o dünya için kavga vermedi. Yok etmek istediler ve ettiler. Karizmatikti. Kimseye kötü demezdi. Düşmanına merhamet ederdi. Gece gündüz bu ülke için, bu millet için, bu devlet için koştu durdu. Millet düşmanlarına asla yüz vermedi. Milletine ve devletine küsmedi, yapılan yanlışlara rağmen. Zalimlere payanda olmadı. En zor zamanlarda milletinin, dostlarının yanında durdu. Özlüyoruz be koca reis seni, hem de çok özlüyoruz. Hala ağlatırsın şu garip gönlümü. Seni fert olarak özlüyoruz. Seni insan olduğun için, adam olduğun için seviyoruz. Senin gibi bir insanı yetiştirip bu vatana hizmete adadığı için o büyük insanın, o soylu ananın ellerinden kemal-i hürmetle öpüyorum ve kendilerine de sonsuz rahmet diliyorum Rabbimden. Ama terk edişin hala bağrımda bir acı. Seni helikopterle seçim mahalline gitmeye kim ikna etti bunu çok merak ediyorum. Galiba kendin pek razı değilmişsin. Beni öldürecek misiniz falan demişsin. Ama yine de gitmişsin. Evet, hava ciddi kötüydü, kar, sis, dondurucu soğuk vs. ama yine de garip! Sen bu ülkede dominant kişi idin bendenize göre. Her söylediğin dar alanda da olsa tesirliydi. Bitevi takipte olan bir siyasi kişiliktin muhtemelen, ki, son olaydan önce de fasılalı olarak bazı olumsuzluklar yaşamıştın hem de ailecek. Yani takipteydin. Gizli ya da açık. Zira sen bu ülkenin içinde bu halka karşı oynanan oyunlarda halk saflarındaydın ve az çok bu ülkenin malum siyasi yelpazesi ve malum kuşak dönemi hakkında bilgi sahibiydin. Bu yüzden seni kendi taraflarına alamayanlarca etkisiz bırakılmak istenmiş olamaz mısın diye düşünmüyor değilim? Ya da bu ülke üzerinde evrensel boyutlarda oynanan oyunlarda en etkin karşı çıkışlarda bulunuyordun. Ne İran olur bu ülke ne de Suriye olmasına müsaade ederiz diyordun ve meydan okuyordun karanlık egemenlere karşı. O gün sana ulaşılamaması da hala bağrımızı ağrıtan derin bir sızı. Hülasa; bu olay basit bir olay değil. Derin tahlil gerekiyor. En küçük ayrıntısına kadar tetkik edilmesi gerekiyor. En azından bendeniz böyle düşünüyorum. Sayın Devletim! Gereğini yapabilecek yegâne merci sensin ve görevini yapmalı, hainleri bulup hak edilen ceza ne ise kesmeli, cezayı uygulamada tereddüt etmemelisin. Bundan böylede evlatlarına sahip çıkmalı, şeytanlara yem etmemelisin. Senin adam gibi adamlığını ve asil duruşunu çok sevdik, seviyoruz ve hep seveceğiz Sayın Başkan.
inna lillahi ve inna ileyhi raciun.
TRT GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE
Sayın Genel Müdürüm Şenol GÖKA Beyefendi! Sizlerden, bir vatandaş olarak naçizane bir istirhamım olacak. Çarşamba günleri geç bir saatte yayınlanan "Pelin Çift ile Gündem Ötesi" isimli programı lütfen Cuma akşamına alabilmeniz mümkün müdür? Çok kaliteli ve faydalı bir program ama izlemek ne mümkün. Zira çalışan insanlar için hiçte uygun bir saat değil. Çalışmayla işi olmayan asalaklarda zaten izlemezler. Cuma günü olursa ertesi gün tatil malum ve sorun olmaz. Haddizatında herkesin izleyebileceği bir günde olsa çok güzel olurdu. Kimsenin izleyemediği bir program niye olabilir, yayınlanıyorsa herkesin izlemesine yönelik hareket etmek gerekmez mi? Bu talebimden haberdar olmanız pek mümkün görünmüyor ama olurda bir şekilde bilginiz olursa ve yapılabilecek bir şey olurda lütfen yaparsanız sonsuz mutlu olurum şahsım olarak. Ki, kuvvetle muhtemel aynı yönde taleplerde gelmiştir. Zira program hakikaten çok kaliteli ve faydalı. Misal; geçtiğimiz Çarşamba Prof. Dr. Caner TASLAMAN beyefendi vardı misafir olarak ve içerik muhteşem ötesiydi ama maalesef izleyemedik.
SAYGILAR ve TEŞEKKÜRLER.