DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...28...

Özgür DENİZ - 29.03.2016

İnsanlık denizinde yol almış aynı geminin yolcularıyız. Binaenaleyh, üzerimizde ki yük çok ağır. Şahsi düşünemeyiz. Hiçbir olguya ve olaya sığ bakamayız. İktiza ediyorsa, her olayı, bir zincirin halkası olarak telakki edip, dip derinliklerine kadar tetkik, tahkik ve tahlil etmeliyiz. Olguların çözümlemesini teferruatlı şekilde yapmalıyız. Zevahire aldanmamalıyız, kalıba odaklanmamalıyız, binaenaleyh, kimlik ve din olgularına bakışımızda sonsuz hassas olmalıyız. Kimliğimize ve dinimize bürünen her şahsı detaylı şekilde tahkik ederek, kararlar vermeliyiz. İlk evvelde, insan olduğumuz hakikatini sarf-ı nazar etmemek icap eder. Çünkü insanoğlu maddeye yenik düşmüş ve maddenin kölesi olmuştur. Sapıtma ihtimali vardır ve bu ihtimal dikkate alınmalıdır. Bizden bilebiliriz birini ama arka perdede bize ihanet içinde olabilir bizden bildiğimiz biri. İstihbaratımız sonsuz kuvvetli olmalıdırlar, her sahada bulunmalıdırlar, aktif durumda hazır ve nazır konumda olmalıdırlar. Elemanlar muazzam bir donanıma haiz olmalıdırlar her konuda. İstihbarat demek, bir anlamda devlet demektir. Eğer istihbarat alanında zayıfsanız, kudretli bir devletinizin olması kabil değildir. Milletiniz tehlikelerle karşı karşıya demektir. Düşman bir hamle yaparsa, siz iki hamle yapmalı, hem de bu meyanda düşmanın hamlesini boşa çıkarmalısınız. İnsan olmaklığımıza mütenasip bir şekilde yaşamalıyız. Hareketlerimize ve söylediklerimize azami dikkat etmemiz iktiza etmektedir. Papağan değiliz, ezberletilen şeyleri, aynı kalıpla tekrar edip duramayız. Maymun değiliz, kendi özgünlüğümüze ve fıtratımıza ihanet edip taklitle iştigal edemeyiz. Köpek değiliz, önümüze atılan kemikle karanlık efendilerin kapılarında bekçilik edemeyiz. Koyun değiliz, irademizi sıfırlayarak, sürüldüğümüz yere, sorgusuz, sualsiz yol alamayız. Eşek değiliz, birilerinin yükledikleri yükü, o yükün mahiyetinden bihaber şekilde taşıyamayız. Tilki değiliz, kurnazlığa tevessül edip, emekleri gasp edemeyiz. Yılan değiliz, kardeşlerimizin, dostlarımızın arasına sessizce sokulup, zehrimizi akıtamayız. Aslan değiliz, kendimizde olmayan güçleri varmış gibi vehmederek, sair insanlar üzerinde tahakküm kuramayız. Bizler insanız! Şerefli halk edildik, şerefli yaşamak zorundayız. Şerefimizi düşüremeyiz, zira düşen şerefimizle birlikte bizde düşeriz. İnsanca yaşamalı ve veda etmeliyiz. İnsiyaki hareket edemeyiz. Çünkü aklımız, irademiz ve kalbimiz vardır. Düşünmek bize özgüdür. Merak etmek, sormak, sorgulamak bize özgüdür. Hissetmek bize özgüdür. İnsan olmaklığımızla mütenasip yaşarsak, olguları ve olayları daha kolay çözümleriz. İnsan olduğumuz hasebiyle, öğretilen ve eğitilen bir fıtrata malik olan varlıklarız. Dışarıdan veriler elde eden ve o verilere göre kendi konumumuz tayin eden varlıklarız. Mutlak ve muhakkak bilgi kaynağımız, eğitim alt yapımız VAHYE istinat eder. Vahiyden uzak kaldığımız müddetçe insanlığımızdan uzak kalırız ve yolumuzu sapıtırız, tuzaklara çok kolay düşeriz. Hayvanlar gibi değiliz, kabiliyetlerimiz, yeteneklerimiz önsel olarak derunumuza derç edilmemiştir. Çalışmaya, üretmeye, düşünmeye, yapmaya meyyal bir tabiatın sahibiyiz. Bize bahşedilen aklın ve zekânın sebeb-i hikmeti budur. Kalp nimetinin sebeb-i hikmeti budur. İrade nimetinin sebeb-i hikmeti budur. Bu yüzden, bizler, hayvan gibi yaşayamayız. Hayvani insiyaklara göre hareket edemeyiz. Öyle yaptığımız zaman, insan suretli ama hayvan siretli mahlûklar oluruz. Sürekli sömürülürüz. Önüne gelen, bir yönümüzle bizi avlar. Bizi hayvan gibi görüp, bizleri arzuladığı yönde yönlendirir. Bugüne kadar, bizleri, hep bu şekilde mahvettikleri aşikârdır, inkâr edilemez. İnsanlığımızı unuttuğumuz andan itibaren, insanlıktan çıkmış olanlarca yönlendirildik ve kullanıldık. İnsan olduğumuzu hatırlayıp, insan gibi hareket etmeye meyletmedik. Düşünmedik mesela. Birilerinin, bizim için düşündüklerini düşündük ve böylece yan gelip yattık, her söyleneni hap gibi yuttuk. Yalanlar dünyamızı işgal altına alınca da, gerçekleri unuttuk. Nihayet, hüsranla karşı karşıya kaldık. Dirilmeliyiz, dirilmeliyiz, dirilmeliyiz. Mankurtlaştırıldık ve bir an önce bu durumdan kurtulmalıyız.

 

Rabbimiz; hiç akletmiyor musunuz dediğinde, derunumuzda cevabımız hangi yönde tebeyyün etti ya da etmektedir acaba? Zira Kur’an’la muhatap oluyorsak, bu soruyla her an karşılaşıyoruz demektir. Sahi hiç aklettik mi, olgular ve olaylar üzerinde? Yoksa Rabbimizin bu sarsıcı sorusu zorumuza mı gitti? Öyle ya din akıl dışıydı, bilime muhalifti! Dinde sorgu, sual ne arardı! Ya da rab edindiklerimiz her şeyi bilirlerdi ve bizim sormamıza, düşünmemize hiç gerek yoktu. Tabi bu soru, maddiyatçı ya da maneviyatçı zalimlerin saltanatlarını da sarsıyordu haddizatında zımnen. İndirilmiş dinin soruları vardı ama uydurulmuş dinler nasıl soru sorabilirdi? Çünkü soru sormak, düzenleri bozardı! Fakat kimse bunu fark etmiyordu. Zira fark etmek gibi bir derdi yoktu kimsenin. Akletmeyen nasıl fark etsindi? Geçelim! Dünyada ki ve ülkemizde ki vuku bulan olaylar üzerinde beyin fırtınası yaptığımız vaki midir? İnsanlığa hükmeden şahıslar üzerinde hiç beyin fırtınası yapmayı düşündük mü? İdeolojiler, batıl dinler ve mutlak, yegâne din İslam üzerinde beyin fırtınası yaptık mı hiç? Yakın tarih, uzak tarih, sağ ve sol, dünya savaşları üzerinde beyin fırtınası yaptık mı? Kavimlerin helaki üzerinde beyin fırtınası yapmaya cesaretimiz oldu mu hiç? İlk evvelinde ve en mühimi, kendimiz hakkında beyin fırtınası yapmadık. Her şeye yüzeysel baktık ve karambole daldık. Oysa her şey mutlaka bir sebebe mebnidir. Misal; Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda, Osmanlı parçalandı, Ekim Devrimi oldu. Ve bu sonuçlarla, ne gizli emellere ulaşıldı. Oysa her şey bir plan dâhilinde işliyordu. İnsan, kaynaklarından koptuğu zaman, yörüngesini de şaşırır. Böylece her şeyi, tabi bir sürecin ürünü olarak görebilir ama gelişen olaylar onu mutlaka yanıltır ve ya tam uyutur ya da tam uyandırır. Yine İkinci Dünya Savaşı’nın sonucunda Birleşmiş Milletler denilen küresel domuzlar diktatoryası ve NATO denilen küresel cinayet merkezi kuruldu. Ve bununla da, nice gizli emeller kotarıldı. Yine güya Yahudi Soykırımı denilen dünyanın en büyük yalanı icat olunmuş oldu ve bunun üzerinden dünyada gizli bir Siyonist zorbalığı tesis edildi. Sorgulanmadan yaşadığımız hayat, yaşanmamıştır bebeğim! Sen yaşadığını sanıyorsundur. Allah, yeryüzünü dolaşmamızı ve akledip, sormamızı istiyor biz kullarından. Çünkü sormadan, hakikate ulaşılmaz. Hakikate ulaşmadan Allah ile buluşulmaz. Zira hakikat Allah’tır, Allah hakikattir. Allah ile aydınlananı, hiçbir kimse karanlığa mahkûm edemez. Gayrısı yalandır bebeğim!

 

Dünyada ki en büyük, en derin, en ince ve en seçkin zevklerden biri, hakikati araştırmak ve hakikate ulaşmaktır. Bu minvalde atılan her bir adım ve her çaba kutsaldır. Yüceltici ve yükseltici bir harekettir. Binaenaleyh, arayışa adanış iktiza eder bunun için. Aramayan bulamaz. Israrla çalmayana kapı açılmaz. Israrla bakmayana sır ifşa olmaz. Bulmanın, öğrenmenin, açtırmanın, vakıf olmanın bir bedeli vardır, ödemedikçe istediğini elde edemezsin. Geçelim! Dünyada belli başlı ideolojiler vardır. Düşünce kalıplarıdır bunlar ama ideoloji olarak isimlendirilmişler ve yine bir isimlendirmeyle alt kategorilere ayrılmışlardır. Birileri çıkmış bir tez ortaya atmış, o tez geliştirilmiş, açılmış, sistemleştirilmiş ve bir düşünce kalıbı olarak tezahür etmiş, nihayet ideoloji genellemesiyle piyasaya sürülmüş. Tabi özele inince her ideolojinin de bir ismi yani alt kategorisi mevcut. Bendeniz, şeytanın, büyük insanlık denizine attığı kanlı, kirli ve karanlık oltalar olarak tavsif ediyorum ideolojileri. İdeolojiler, gerçeğin dışında ki şeylerdir. Gerçeğin dışında, sadece sapıklık vardır. İdeolojiler, asla insanlığın kurtuluşu için var değildirler ve var olamazlarda. Çünkü böyle bir ideal, varlık sebeplerine münafidir. İdeolojiler, insanlığı hakikatten koparmak ve uzaklaştırmak için vardırlar. İdeolojilerin mutlak gayeleri, insanı düşürmektir ve düşen insanı şeytana çiğnetmektir. İdeolojiler hep bir kurtuluş vaadiyle tezahür ederler ve nutuklarla, sloganlarla, klişelerle varlıklarını idame ettirirler. Ama bugüne kadar hiçbir ideolojinin, insanlığa huzur ve kurtuluş sunduğuna tek bir insanoğlu şahit olmamıştır. Fakat elbet bir gün sana kurtuluş sunacağım diyerek insanlığı avuturlar. Suç; ideolojide mi, insanda mı? Geçelim! Her ideolojinin bir hedefi vardır; gizli ya da açık. Biz burada biriyle ilgili çözümleme yapmalım naçizane. Siyonistlerin tarihte ki işledikleri büyük suçlar vardır. Bunlardan dolayı tecziye edilmişlerdir. Ya maymuna dönüştürüldüklerinden ya da maymun olarak tavsif edildiklerinden dolayı sümmehaşa güya intikam almak ve Allah ile hesaplaşmak adına, insanın maymundan türediği teziyle tezahür eden komünist ideolojiyi icat etmişlerdir. İnsanın, maymundan geldiği teorisini insanlığa kabul ettirmek içinde, bunu, Komünizm ideolojisinin alt yapısı yaptılar. Ve böylece bütün insanlığa hayvan muamelesi çektiler. Belki de kendileri maymun olarak tavsif edildikleri için böyle bir düşünceyle ortaya çıktılar. Hani maymun daldan dala atlar ve sürekli bir yurt bulamayıp sürgünden sürgüne mahkûm olur durur ya, belki de bu yüzden Siyonistler maymuna benzetilmişlerdir. Ve insanlıktan bu benzetilmenin intikamını almak istemektedirler. Veyahut insançocuklarını aşağılık birer maymun yapmak için derin ve gizli bir gayret içerisindedirler. Çok derin düşünmek iktiza ediyor!

 

Bir olayı en dip derinliklerine ve tüm kıvrımlarına, hücrelerine kadar tahkik, tetkik, tahlil etmek icap ediyor. Faraza sizin istemediğiniz neticeleri intaç etse de ya da edecek olsa da araştırmalarınız. Ki, böyle bir şey de kabil-i mümkün değildir inşaAllah. Çünkü hakikat tektir ve hakikat dışında kalan ne varsa, sapıklıktır. Namuslu her tahkikat, sizi hakikate eriştirir. Bizim dediklerimiz doğru çıksın ya da bizim karşımızda duranların dedikleri yanlış çıksın diye araştırma yapılmaz ve böyle bir telakki ile araştırma yapmak peşinde değiliz, olamayız, biz hakikatin peşindeyiz ve hakikat ortaya çıksın diye araştırma peşindeyiz. Hakikat ortaya çıksın, bırakalım bizim savunduklarımız varsın ölsün. Hiç olmazsa uyanmış oluruz ve hakikate erişmiş oluruz. Burada bir misal vereyim; birisi dine girsin diye, hakikat tahrif ve tahrip edilemez ya da birisi dinden çıkar diye, yine hakikat tahrif ve tahrip edilemez. Böyle bir şey, düşüncenin namusuna ve şerefine ihanettir. Geçelim! Bir ideolojinin çözümlemesini yapıyorduk naçizane. Bizler her şeyi, tabii bir sürece bağlarsak, bu durum ve masum bakış bizi yanıltabilir, ayartabilir. Darvin isimli faşist Siyonist hakkında, işte bilimcidir, tabiat bilimcisidir, tahkikatlar yapmıştır ve elde ettiği doneleri izhar etmiştir diye telakki edebiliriz. Ama bir de tersten bakmak icap etmez mi? Ve o dem, bazı ince nüanslar fark edilemez mi? Mezkûr ideoloji, insanoğlunu bitevi bir hayvan olarak algılamış, telakki etmiş ve bu minvalde tezlerini geliştirme çabası içine girmiştir. Binaenaleyh, insanoğluna mütemadiyen hayvan muamelesi yapmıştır. Bu, katı, kati, sert bir gerçektir. İnatla ifade edilen bir tanımlamadır ve inatla, uygulamalara temel olmuş bir tanımlamadır. Bugün Emperyalizmin, Faşizmin, Komünizmin altyapıları Darwinizm’dir. İnsan, münhasıran çalışan ve üreten bir hayvandır. Hayat, mücadeledir ve güçlü olan ayakta kalır. İşte malum üç ideolojinin birer savaş ideolojisi olmalarının sırrı burada gizlidir. Öyleyse muamelede ona göre olmalıdır. Kalbi, vicdanı, aklı, iradesi, hissiyatları yok farz edilmiştir. İnsiyaki hareket eden bir varlık olarak görülmüştür. İnsan denilen canlı varlık maymundan türemiştir ve emek neticesinde insanlaşmıştır. Burada el dediğimiz, gövde denilen mekanizmaya bağlı olan organizma, çok önemli bir yere maliktir. Sanki tüm büyü bu organizmaya hamledilmiştir. Oysa insan da zihin diye bir yeti vardır ya da varlığının bütünlüğü içerisine derç edilmiş bir şey. İnsandan zihin denilen şeyi çekip alınız, hadi emek diye bir faaliyet tezahür etsin de görelim. Emek, nihayetinde bir hareketin yani çalışmanın ürünüdür. Organların, işlevsel olmalarının yani harekete geçmelerinin yani bir emek faaliyetini gerçekleştirmelerinin temelinde zihni faaliyet vardır, bilinçli bir irade vardır. Öyleyse zihin emekten önce gelir. Çünkü hareket, bir düşüncenin ürünüdür. Aklın varsa alık olmanın âlemi nedir?


AKIL KARDEŞİM AKIL!

 

Bu millet olmaz kardeşim. Bu millet kendine gelecek, kendini bilecek kardeşim. Ne için, kim için var olduğunu, ne yapması gerektiğini bilecek ve tüm mevcudiyetini, tüm zamanını asıl işine hasredecek. Ulan yatıyoruz kalkıyoruz, kendini gerçekleştirememiş, modası geçmiş, işinde başarılı olamamış ve tercih edilmez duruma gelmiş tiplerin kof laflarıyla iştigal ediyoruz. Bir sanatçı bozması çıkıyor bir laf ediyor, bizde durmadan peşinden koşuyoruz. Tüm kanallardan haberini yapıyoruz. Bilmem kimin annesi olacakmış. Bırakın gitsin olsun kardeşim. Malum bozuntunun lafını alıp tüm âleme yaymanın ne mantığı var Allah aşkına? O zaten bunu istiyor. Adeta reklamını yapıyoruz. Satışa çıkarıyoruz. Oysa hiç umursamasak, dikkate almasak, adamdan saymasak kimse bilmeyecek, duymayacak, görmeyecek ve istediğini de yapamayacak. Kıvrım kıvrım kıvranarak geberip gidecek. Ama biz onun yapamadığını yapıyoruz ve onu ambalajlayıp isteyenlere sunuyoruz ve üstelik, zımnen, yapacağı işlerde de takip edilmesinin yolunu açıyoruz. Yani kendimize kötülüğü kendimiz ediyoruz. Velakin malum bozuntunun kötülük ettiğini sanıyoruz. Oysa bu bir taktiktir. Sanatsız sanatçı, konumunu kullanarak bir yerlere tehlikeli mesaj veriyor. Küresel Şeytani Siyonist Emperyalizmin Baronlarının uygulanmasını istediği türden bir taktiktir ama idrak etmek iktiza eder değil mi? Bir yandan malum devlete düşman olurken ve onun etkisiz kalmasını isterken, bir taraftan da adeta onu besliyoruz, büyütüyoruz, kuvvetlendiriyoruz. Tıpkı emperyalizm de olduğu gibi. Hem fili besliyoruz hem de yok olsun diyoruz. Akıl kardeşim akıl!




Tarih: 29.03.2016 Okunma: 668

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?