DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...29...

Özgür DENİZ - 31.03.2016

Biz alıştıklarımızdan dönemiyoruz. Oysa asil bir dönüş soylu bir davranıştır bazen. İşte çevremiz, dostlarımız, bugüne kadar birlikte olduklarımız ne derler, nasıl bakarlar gibi algılar bizi olduğumuz yere mıhlıyor. Bu sonsuz yanlıştır. Maalesef insana şöyle bir hayat dayatılıyor zımnen; ya yalnızlığa mahkûm olursun ya da sende bizim gibi yalan bir hayatı yaşarsın ama burada soylu bir duruş, asil bir direniş, en şerefli tercihtir, sonunda yalnız kalmak olsa da. Hayat, bir anlama kendin olabilmek ve kendin kalabilmek kavgasıdır bebeğim! Eğer bugüne kadar yaşadıkların yalansa ve sen hakikati bulup, hakikatle sevişmeye başlamışsan, bu herkesin başaramayacağı bir zaferdir. İnsanın kendine karşı zafer kazanması, tüm insanlığa karşı kazandığı zaferlerden üstündür. Çünkü insanın kendisiyle mücadelesi, insanlarla mücadelesinden sonsuz kez daha zordur. Bunu tüm mevcudiyetimin dip derinliklerine kadar hissederek yaşadığım için çok iyi biliyorum. Çok sığ, alelade, sekter ve dar bir hayat yaşıyoruz. Fasit dairler içerisine sıkışıp kalmışız. Yaşadığımızı sanıyoruz. Kendimizi zaten yaşayamıyoruz ama hayatı da yaşayamıyoruz. Eğer yaşamak istiyorsan ve yaşadım diyebilmek istiyorsan, zincirlerini kırmalı, maskelerini sıyırıp atmalısın bebeğim! İstemediğin hayatı yaşamak, yaşamak değildir! Ha bunu başarmak kolay mıdır? Elbette hiçte kolay değildir ama bir de başarabilmek iradesi göstermek ve mücadele etmek ya da kabullenmek vardır. Biz kabullenmeyi tercih ediyoruz maalesef. Geçelim! Mezkûr ideolojiden bahsediyorduk. Emeğe göre kurgulanıp, zihni ekarte etmenin yanlışlığından söz etmiştik. Oysa zihni faaliyet, münhasıran insan soyu için geçerli bir şeydir. Ve zihin emekten önce gelir. Filhakika, burada derin ve ince baktığımız zaman mezkûr ideolojinin aklı iptal etmesinin arka planını da deşifre etmiş oluruz bir anlamda. Düşünsenize, elimizi ya da herhangi bir bedensel unsurumuzu yönlendirmek için önce zihinsel bir kıvılcım iktiza ediyor. Yani bir emek ortaya koyacak olan tüm unsurlarımız, öncesinde zihni bir harekete mebnidir. Düşünmek ve emek, işte sana yemek! İnsan düşünür, çünkü başlı başına bir düşüncedir tabir caizse. Gövdesine bağlı unsurlarını hareket ettirmek ve bu unsurları bir emek ortaya koymak için sevk işini yapmak, zihni bir harekete merbuttur. Maymun bir hayvandır ve insiyaki hareketlere tabidir ve tüm hayvanlar böyledirler. Yani bilinçli hareket etmezler. Oturup şöyle düşünmezler, ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını, niçin yapacaklarını ve kim için yapacaklarını önceden planlamazlar. Zira bunu yapacak bir yeti derç edilmemiştir gövdelerine. Belki çok mücerret düzeyde kalan bir his derç edilmiş olabilir gövdelerine. Ve bu hislerle kendirlini yönlendiriyor olabilirler. İşte bizde buna insiyaki davranışlar diyoruz olabilir. Bu tür hareketlerde de bilinç, irade bulunmaz. Maymunlarında, böyle yüce bir hamle için, zihinsel faaliyet içerisinde olmaları gerekir ki, bu kabil değildir. Öyleyse, böyle bir iddia traji-komik bir haldir. En basit akıl bile bu gerçeği görebilir. İnsanın hayvandan türemesi, hele hele bunun emekle ilintilendirilmesi yeryüzün en büyük absürtlüğüdür. İnsanın, kendisini daha da yücelerde görmesi lazımken; nasıl olurda daha da aşağılara indirilebilir? İnsanın el’ini kullanmasıyla, maymundan insana evrilmesi hızlanıyormuş güya. Peki, el’i yönlendiren nedir, hangi iradedir? Demek, hayvanda akıl olmadığı halde, insanlaşma sürecine dâhil olmuş ha! Gülerler adama.    

 

Zevahir bazen hakikatten haber verir, bazen hakikati gizler. Bu yüzden bakışımız önemlidir. Görmek için bakmalıyız. Tıpkı, anlamak için bilmemiz iktiza ettiği gibi. Masat ne yanlış çıkarmak ne de haklı çıkmaya çalışmaktır. Maksat hakikattir. Maksat insanlıktır. Keşke şu dünyada herkes maskesiz yaşasa da gerçek yüzleri görebilsek. Keşke şu dünyada herkesin herkese açık konuşabilmesi kabil olsa ve kimse kimseyi konuşmasından sebeple tecziye etmeye yeltenmese. İşte o zaman kim namuslu, kim namussuz tezahür edecektir. Herkes herkesin yüzüne hatasını namusluca söyleyebilse yani yapıcı ve açık tenkit yapabilse. Ve yanlışı olan kişi, yanlışını yüzüne söyleyen kardeşine kin beslemese, bilakis kendini düzeltmek için gayret etse. Ama bunu yapmak için yürekli olmak, temiz olmak, kendine güvenmek iktiza eder. Peki, kim böyle? Hiçbir kimse böyle olmayabilir bu bizi ırgalamaz Ama Müslüman’ım diyen biri böyle olmalıdır, böyle olamıyorsa kendisi hakkında ki iddiasını gözden geçirmelidir. Zira lafla teker dönmüyor ve kimlik sahibi olunmuyor bebeğim! Müslümanlık bir iddiadır ve ispat ister. İspat edemiyorsan iddiaların koftur. Geçelim! Mezkûr ideoloji üzerinde düşüncelerimizi serdediyorduk malum. Komünizm ideolojisi, tektipleştirici mahiyeti, insanoğlunu hayvani insiyaklara tutsak kılan ama görünmeyen yüzü, bitevi çatışmacı ve kan dökücü kimliği, merak etme, sorma ve sorgulama iradesine ipotek koyan ceberrut yapısı, aklın düşüncelerini ve kalbin hislerini imha etme teşebbüsünde saklıdır. İnsançocuklarının neslini maymuna dayandırmasında gizlidir. Bu ideolojinin müntesiplerinin, yurt, millet ve din gibi mevzulara mesafeli durmalarının ve bu nedenle diğer kitlelerle aralarına duvar örmelerinin nedeni de budur işte. Komünistlerin bu minvalde yürümeleri ve bu sebeple diğer kitlelerle bitevi bir tefrikaya düşmeleri, Siyonistlerin işine gelmektedir ve küresel Siyonist emperyalizmin karanlık, kirli, kanlı planlarını uygulamasını kolaylaştırmaktadır. Komünist yoldaşlar, insanı, hayatı, varlığı, tabiatı, olguları ve olayları en dip derinliklerine değin tahkik, tetkik, tahlil etmelidirler ve şeylerin iç yüzlerini, batınlarını bizatihi ihsas edip, duyumsamalıdırlar hatta müşahede edebilmelidirler. Tepelerde duran ve arka planda Siyonizm’e hizmet eden önderciklerin manipülasyonlarına asla prim vermemelidirler. İşte o zaman bizatihi fark ve idrak edeceklerdir ki, hayâsızca istimal edilmektedirler ve nicelerinin iyi niyetli duyguları ve düşünceleri suiistimale uğramaktadır. O zaman bizatihi müşahede edecekler, farkına varacaklardır ki, adalet için verdiklerini sandıkları mücadele asla kendilerine uğrayacak adalet namına verdikleri mücadele değildir. Rabbim, Önder’im, Kur’an’ım ve yer, gök, deniz, toprak, dağ, taş şahit olsun ki, hakikat budur. Vallahi de, billahi de, tallahi de, adalet için verildiği sanılan mücadele, mülkün Siyonizm’in inhisarına geçirilmesi için verilen mücadeledir. Dine karşı verilen mücadele de, Siyonizm’in hedeflerine daha kolay ulaşması adına verilen mücadeledir. Şu naçar ve tahdit edilmiş aklımla, yalan söylüyorsam, aldatmaya tevessül ediyorsam, yönlendirme yapıyorsam dünyanın en namussuz ve şerefsiz insanı olduğumu kabul ediyorum. Burada ideolojik bir mücadele vermiyorum. Komünizmi yalan çıkartayım da benim ideolojim kazansın mücadelesi vermiyorsam dünyanın en namert insanıyım. Sadece ama sadece hakikati söylemeye gayret ediyorum. Ve hayatım boyunca yaptığım tüm gözlemlerimden, araştırmalarımdan, bizatihi tanıklıklarımdan ve hatta dâhilinde bulunduğum süre içerisinde yaşadıklarımdan elde ettiğim sonuç budur. Milletin komünizmden kaçması, milletin İslam’a girmesi meselesi değildir mesele. Mesele bir insanlık meselesidir, hakikat meselesidir, mesele varoluş ve varkalış meselesidir, mesele varlık meselesidir. Gayrısı angaryadır, hikâyedir, saçmalıktır. 


EKSTRA:


Eğer ki, bir vazifelendirme yaparken, nesli düşünmüyorsanız, dünyanın güzelleşmesine yapılacak katkıyı umursamıyorsanız, devletin, vatanın, milletin ve değerlerin ayakta kalması konusunda lakayt kalıyorsanız, insanlığın diri ve iri kalması ve bir diriliş kıvılcımının sadır olması size dert olmuyorsa, tüm konuşmalarınız boş, tüm eylemleriniz anlamsızdır ve ortaya saçılan tüm kötülüklerden sorumlusunuz demektir. Nefsimizin kurbanı olmamalı, yüce ideallerimize kurban olmalı ve adanmalıyız.

 

İmanınız; bir bilince dayanıyorsa, derinse, kuvvetli ise; aynı imana sahip olanın birinin, size, tüm kalbiyle dua etmesi, sizin için, emsalsiz bir nimettir ve sahip olduğunuz imanla, yapılan duanın değerini idrak edersiniz. Eğer, böyle bir duanın ne anlama geldiğini his ve idrak edemiyorsanız ve duayı umursamıyorsanız, daha ötesi dua beklemiyorsanız, sizin, var sandığınız imanınız yoktur.

 

Mutluluğa gittiğini sanırsın ama gittiğin ecelindir. Seni bekleyenler kölelerin değil celladındır, hırstan körleşen gözlerin görmez. İşte o an it gibi gebermek kaderindir.

 

Dünya kahpedir bebeğim! Ya herkesleştirir seni ya da herkesi düşman eder sana. İnsan kahpedir bebeğim! Ya yalnızlığa terkeder seni ya da yanlışı dayatır sana. Dünya acı ve ıstırap doludur. Ya direnirsin izzet-i nefsin için ya da eğilirsin hırsın ve şehvetin için. Kaybetmek ve kazanmak; işte bütün mesele bu! Sen tercihinsin.

 

Düşman, senin gözlerini açman için çabalar, sen ise ille de kapatacam diye direnirsin.

 

Herkes herşeyi bilir. Hainler hiçkimse hiçbir şey bilmez sanır.

 

 

CEMİL MERİÇ diyor ki:

 

Televizyon diye kültür aktarıcı, taşıyıcı ve yaşatıcı bir nosyon tanımıyorum. Aylak, bilinci dumura uğramış, şuuru iğdiş edilmiş, varoluş serüveni sürecinde okuma ve tefekkür itiyadı kesbetmemiş sokakta ki yığınlar için keşfedilmiş afyondan başka bir şey değildir televizyon denilen makine. Kültürü dünden bugüne taşıyan, bugünden yarına taşıyacak olan yegâne taşıyıcı; kitaptır. İnsanlık tarihinde, emeksiz düşünce fethi görülmemiştir.

 

Küffarın tarih boyunca bize yönelttiği tazyikatın, taarruzun yegâne hedefi, Haçlı Seferleri dediğimiz, insanlığa ait değerlerin yağmalanmasına zemin hazırlayan kanlı olaylardan bu yana değişmemiştir: kılıcın getirmediği zaferleri, yalanlarla kazanmak; kılıç darbelerini yalan rüzgârlarıyla hafifletmek.



Tarih: 31.03.2016 Okunma: 802

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?