İslam=Tevhid’dir. Tevhid=Muvahhid’dir. Muvahhid=Dirilmiş olan ve Direnendir. İslam, İslam’dır ve indirilmiştir. Kitabı bellidir. Önderi bellidir. Müntesibi kimdir bellidir. Göndereni bellidir. Uydurulmuş dinlerle işimiz yoktur ve olmaz. Kafayı karıştırmaya gerek yoktur. Karışık kafa bir yerde iyidir ama biz o anlamda karışıklıktan bahsetmiyoruz. Dürüst olmak gerekiyor. Dürüst dövüşmek gerekiyor. Düşüncenin namusuna sadık olmak gerekiyor. Namuslu dövüşürsen, bu dövüş yüceltir seni. Namussuz dövüşürsen, alçalırsın. Dürüst ve namuslu dövüşen bir insan tekinden, insanlığın hiçbir tekine zerre miskal zarar gelmez. Bu yüzden, düşünen ve düşünceyle dövüşen insanlara selam olsun! Hayatın kanunları vardır bebeğim! Sen sana acımazsan, hayat sana hiç acımaz. Vurur geçer! Akıllı olacaksın. Aklın varsa alıklığın lüzumu yoktur. Hiçbir kimse senin yerine düşünemez, yaşayamaz ve hesap veremez. Yalnız düşünür, yalnız yaşar ve yalnız ölür, yalnız hesap verirsin. Bu yüzden direnmelisin dikte edilen yanlış yaşamlara ve doğruluğu tercih etmelisin, yalnız kalmak pahasına. İnsan, yalnızlığın mahkûmudur. Bu yüzden ille ait olmak zorunda değildir ve korkmamalıdır yalnızlıktan. Hiçbir yoldaşı onu mutlak yalnızlıktan koruyamaz, kurtaramaz. Düşünürken ne kadar namuslu olman gerekiyorsa, eylemlerinde de o kadar namuslu olmalısın. Namussuzluk kadar iğrenç bir şey yoktur dünyada. Ahlaklı olun diye nutuk çekersin, ahlaklı olana düşman olursun. Bu, kahpeliktir, soysuzluktur, kanı bozukluktur, riyakârlıktır ve riyakârlık kâfirlikten daha tehlikelidir. Haysiyetli olacaksın bebeğim! Sözün eylemini, eylemin sözünü doğrulayacak, bilakis yüzüne tükürülecek adam olursun. Geçelim! Komünizm ne kadar maddi manada aldatıyorsa, bazı cemaatlerde vardır ki, manevi manada aldatandırlar. Komünizm, nasıl insanın aklını iptal etmekteyse; bazı cemaatlerde insanın aklını iptal etmektedirler. İkisi de insanı tek tipleştirmektedirler. Birisi insanın imanını söküp almak istemekte, birisi de imanını kalbine gömmek istemektedir. Birisi önderlerin layüsel görülmesini, birisi şeyhlerin layüsel görülmesini istemektedirler. Peki, bu durumda, birisinin Allah’sız, birisinin güya Allah’lı olmasının herhangi bir anlamı var mıdır? Allah, kullarından böyle bir şey istemekte midir? Dini bileceksin bebeğim, indirilmiş dini; uydurulmuş dinlerle ancak uyutulursun. Komünizm, insanı şiddete doğru yönlendirirken, bazı cemaatler insanları haklı mücadeleden bile vazgeçirmek adına mücadele ederler. Birisi insanı hayvan yaparken kökten, diğeri de güya iman zerk etme adı altında yine hayvaniliğe mahkûm etmektedir. Çünkü aklını, iradesini, mücadelesini iptal etmekte ve insanı, insan olmaklığından uzak düşürmektedir hatta mutlak kaderciliğin mahkûmu kılarak cüzi iradesini bile yok saymaktadır. Hülasa; mutlak kadercilik anlayışının mahkûmu kılmaktadırlar. Komünistlerin, insanı maddi zincirlere vurmak istedikleri gibi; bunlarda insanları manevi zincirlere vurmak istemektedirler. Oysa Allah, insana, akıl, irade ve kalp vermiştir. Aynı komünistler gibi, bunlarda, insanın bu yönlerini görmezlikten gelmişlerdir, gelmektedirler. İnsanın, izzetli bir yaşam sürmesine darbe vurmaktadırlar. İnsanların, haklarını aramalarının önüne geçmektedirler. İnsanlar, adeta sürüleştirilmektedir. Bunları, kendi kafamızla, saf gerçekler temelinde düşünürsek görebilmemiz zor değildir. Bunların yaptıkları şeylerde, tıpkı komünistlerin yaptıkları şeyler gibi, Siyonistlere yaramaktadır. Hiç akletmiyor musunuz?! Yüzünü döndüklerinden yüzünü çevir ve Kur’an’a dön yüzünü bebeğim!
Yeryüzünde insanım diye dolaşan bazıları için, Mutlak, Muhakkak ve Yegâne hakikat kaynağı olan Kur’an; giydirilmiş odun kütükleri nitelemesinde bulunur. Onlar, dışı görkemli, içi boş kütükler gibidirler. İşte Müslüman asla onlar gibi olamaz. Müslüman’ın onlar gibi olduğu an, her şeyin bittiği andır. Çünkü dünyanın ışığı, dünyanın hayatı, hayatın rahmeti ve bereketi; Müslüman’ın varlığıdır. Müslüman, eğer sözü ve eyleminde insicam içerisinde olmazsa, aynen bunlar gibi olur. Keza Müslüman, herhangi insani bir meselede, Kur’an’ın hakemliğine müracaat edecek kadar dürüst, cesur ve tutarlı olabilmelidir. Bundan kaçıyorsa sorun var demektir. İşte söz ve eylem bütünlüğü burada da tezahür etmelidir. Hülasa; Müslüman, Müslüman olmalıdır! Geçelim! İnsan bu dünyada say ve cidal içerisinde bulunmalıdır. Nefsini bir an başıboş bırakmamalıdır. Nefisle kavga, en büyük kavgadır, en çetin cihaddır. Meydanlarda kazanmadan önce kalbinde kazan kavganı bebeğim! Kalbinde kazanamayan, meydanlarda asla kazanamaz. Kendi derununda ki kompradoru yenemeyen, hayata egemen olup, insanlığı tutsak kılan kompradorları nasıl yensin? İnsanoğlunun en çetrefilli kavgası, insan kalma ve insan olarak var olma mücadelesidir, cehdidir. Kendi topraklarında, kendi kaynaklarını, kendi için kullanma mücadelesidir. Birlikte çalışıp, birlikte üretip, birlikte tüketme kavgasıdır. Kendi neslini, kendi köklerine uygun ve kendi ideallerine göre yetiştirme mücadelesidir. Kadim köklerinden kopan neslini umursamıyorsan, neslinin yanmasına göz yumuyorsan ne insansındır ne de Müslüman. Ve bunların hepsi birbiriyle ilintilidir. Neslini kendi köklerine uygun ve kendi idealin yönünde yetiştirirsen, kendi kaynaklarını kendin için kullanırsan, kolektif yaşarsan, insan olarak kalmayı ve insan gibi var olmayı da hak edersin. Bilakis, hayvan gibi yaşamaya mahkûm ederler, kimliği-kişiliği olmayan ve mütemadiyen sömürülen, ilanihaye sömürülecek olan bir nesne derekesine düşürürler. İnsan olmak, insan kalmak ve insanca yaşamakta durduk yere olmaz. Biteviye kof nutuklar sallamakla, beylik laflar üfürmekle hiç olmaz. Bir taraftan adamlık satmakla diğer taraftan adamlığı sıfırlamakla hiç ama hiç olmaz. Fasılasız bir mücadele gereklidir. Her an uyanık olmak, dik durmak gereklidir. Ölümle aynı yatakta olmak gereklidir. Milli sezginin, bilincin ve şuurun uyandırılması gereklidir. Buradan da milli dirilişin ve direnişin sadır olması icap eder. Çünkü haricimizde ki, nice şeyler, bizlerin insan olarak var olmamızı ve var kalmamızı engelleyen handikaplardır. İnsan, doğada var olan olguların ya da insan ürünü şeylerin kulu yapılmak istenmektedir. İnsanın fıtratında var olan sınırlar kaldırılmak ve hesapsızca dünyasına dalınmak istenmektedir. Aynı şey milletlere de, kürselcilik adı altında yapılmaktadır. Kimlikler, dinler iptal edilmek istenmekte, sınırlar kaldırılmak ve kaynaklar yağmaya açılmak istenmektedir. Ama insan, bu şekilde, asla insan olarak kalamaz ve var olamaz. Ancak kendi biricikliğini koruduğu, kadim köklerine bağlı kaldığı, Allah’a kul olduğu ve kulluk bilincine erdiği zaman, insan olarak kalabilir ve var olabilir. Bilgi kaynağı vahiy olmayan, kimliğini, dinini ve geleneklerini unutan, sınırlarını koruyamayan, topraklarına ve kaynaklarına sahip olmayan insan ve millet eninde sonunda köleleşecektir. Bizlere, kim ve nasıl olduğumuz, unutturulmaya çalışılmaktadır. Kim ve nasıl olduğunu unutan bir kişi de, kökünden kopmuş ağaca, dalından ayrılan yaprağa ve anasını kaybeden yavruya benzer.
İnsanlar, Allah’a kulluk yapmaktan uzaklaştırılmak ve teknolojinin, masanın, kasanın, nisanın ve ideolojilerin, hülasa; dünya nimetlerinin kulu yapılmak istenmektedir. Bilakis, insana kement vurulması ve insanın robotlaştırılması muhal ender muhaldir. İnsan, tabiata yayılmış nimetlere mülaki olmada en önemli ve yegâne aracıdır. Binaenaleyh, özüne yabancılaştırılmak istenmektedir. Zira özüne yabancılaşmayan insan, kendisi üzerinden dünya nimetlerine erişmek isteyenlere, istediklerini asla sunmaz. İşte insanın, kendi kendisinden uzaklaştırılmak istenmesinde ki gerçek niyet budur. Kimliğine ve dinine tutunarak yaşan insanları, harici hiçbir unsur etki altına alamaz, kullaştıramaz, aldatamaz ve sömüremez. Bu yüzden insanlar kimliksizleştirilmeye ve dinsizleştirilmeye, dünyada insansızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Kimliğinden ve dininden tecerrüt ettirilmiş insan, hareket kabiliyetini ve hayat istikametini belirleyecek kadim köklerden, muhkem temellerden mahrum kalacak, kendi olgularına mugayir bir yol ve yön belirleyecek, nihayet kendisine yabancı olan köklerden beslenmeye ve olgulara tutunmaya çalışacaktır. Kendini şekillendirmekten mahrum kalacak ve başkalarınca şekillendirilecektir. Mukadderatını başkaları tayin edecektir. Yazılan oyunları oynamaktan başka hiçbir şey yapamayacaktır. Nihayet, kula kul olacaktır ve küreselliğin, ihsas ve fark edilemeyen karanlığında kaybolacak, yok olup gidecektir. Özüne bağlı kalan, köklerine tutunarak var olan, insan olmaklığının farkında ve idrakinde olan insanlar, kötülüğün dibine kadar batmış olan benzerlerinin ahlaksız niyetlerinin nesnesi olmayacaktır. Kendi benzerlerinin kulu, kölesi olmaya karşı direnecektir. Bizim haricimizde ki nesneler tazim ve tebcil edilerek, küçük olan bizi büyülterek var olmamızın garantisi olan imanımız ve imanımızdan mütevellit ulvi değerlerimiz sıfırlanmak istenmektedir. Kendin olarak var olmak adına verilen mücadele küçümsenerek, insanlara bu minvalde ki mücadeleden uzak durması empoze edilmektedir zımnen. Böylece insanlar, insan olmanın temellerini kaybetmektedirler. Dünya ve insanlık, zaten, imansızlıktan ve değersizlikten dolayı hastalanmış, kokmuş ve çürümüş değil midir? Öyleyse, bu sonuç, sanki imandan ve değerlerden sadır olmuş gibi, imanın ve değerlerin varlık evimizden el çektirilmek istenmesinin anlamı nedir ve insanların böyle bir tuzağa düşmelerinin mantığı nedir? İnsanlar, dehşetli bir bilinç krizindedirler. Ruhları ve zihinleri harap olmuş durumdadırlar. Eğer KAFAMZIDA DEVRİM yapmazsak hiçbir sorunumuzu halledemeyecek ve sorunların kıskacında yok olup gideceğiz! Kendimiz biliriz!
NURETTİN TOPÇU diyor ki:
Anadolu, tarihin akışı içerisinde o kadar acılar, sürgünler yaşamış ve kurbanlar vermiştir ki, bunun neticesi olarak, uğruna nice yağız delikanlılarını kurban verdiği ve yurt eylediği topraklarında hürriyet içerisinde yaşamaya ve evlatlarını da hürriyet içerisinde yaşatmaya hak sahibidir. Hiçbir yabancı elin bunu engellemeye hakkı yoktur.
Eğer ki, bir millet, kendi kaderini kendi ellerine almaz, düşmanlarının inisiyatifine bırakır, o milletin namusu payimal olur ve o millet kaybolur gider. Bir milletin kendi kaderini kendisinin çizmesi için, kendisini var eden ve mücadelesine güç katan ruha iyi sahip çıkması gerekir.
HZ. ÖMER diyor ki:
“Bizi uyarmazsanız, sizde hayır yoktur; uyarılarınızı dinlemezsek, bizde hayır yoktur.”
Hz. Ömer
NOT: Mutlak ve yegâne hakikat ekseninde uyarmakta, uyarıya kulağı, kalbi ve kafayı açmakta, İslam'ın, Müslüman'a hamlettiği yüksek ve mühim bir vazifedir. Unutmayalım ki, Nuh kavminden kimileri uyarmadıkları için helak olmuşlardır. Ateş sadece zalimlere dokunmaz. Allah, uyaranlardan ve uyarıya uyanlardan eylesin. Âmin.
KİŞİ DİLİDİR
Kişi, dilinde gizlidir. Dil, karakterin, kişiliğin, düzeyin tezahür ettiği olgudur. Bizi, aleme tanıtan şey dilimizdir. Bu olgunun olaylaşması ile bizim saklı dünyamız deşifre olur. Bizi saygın ve sevgili kılanda, bizden nefret edilip uzaklaşılmasına neden olanda dilimizdir. Binaenaleyh, dilimize dikkat etmeli, özen göstermeliyiz. Aklımızdan geçip, kalbimizden süzülerek gelen kelimelerin, bir cümle halinde dilimizden dışarıya nasıl döküleceği sonsuz önemlidir. Zira dil, ya birleştirecektir ya da ayıracaktır. Dilin birleştiriciliği sarih olarak belli olurken, ayırıcılığı kendini fazla belli etmez, ilk olarak gönülde kopuşlar başlar ve zaman içinde o kopuş iyice keskinleşir ve vehleten tebeyyün ediverir. Dil, seni hem hür kılar hem de esir. Dil kaynaktır, kelimeler su. Suyun, kaynağından nasıl çıktığı önemlidir. Ama toplumumuzda şöyle garip bir durum var; sanki ahlak kaidelerine mugayir bir dille ya da sokak diliyle konuşmak zorundaymışız gibi hissediyoruz kendimizi ve bu durum, zamanla, bizde gizli bir bağımlılık oluşturuyor, sonra da artık karakter halini alıyor, nihayet düzeyimizi sıfırlıyor. Dil'e dikkat etmek sonsuz önemlidir.