İslam Ümmetini bir orman olarak düşünelim. Orman neyden meydana gelir? Tek tek ağaçlardan. İşte her bir Müslüman Millet birleşerek bir bütün olur ve İslam Ümmetini meydana getirir. Tek ağaçlar olmasa orman olur mu? Orman manasız kalmaz mı? Bu, sarsılmaz bir hakikattir. Öyleyse bu müşahhas gerçeklik algılanmalı, anlaşılmalı ve mücerret durumlarda boğulup kalınmamalıdır. Tüm İslam âlemi için en üst tanımlama İslam Ümmeti tanımlamasıdır. Ama bu genel tanımlama altında da özel tanımlamalar mevcuttur. Kendi dünyamız zaviyesinden bakarsak olaya, biz İslam Ümmetinin Türk Milleti koluyuz. Her millette özel tanımlamalarla birbirlerini tanırlar. Her millettin bünyesinde de muhtelif unsurlar elbette bulunur ama o millet tarihte tek bir isimle anılmıştır ve o isimle bilinir. Nasıl bir aileyi, bir zümreyi, bir topluluğu kendi kimliği ile tanımlıyorsunuz ve tanıyorsunuz, her milletti de ancak kendi kimliği ile tanıyabilirsiniz. Aksi kabil değildir. Her bir ağaç kendi çapında ne kadar muhkem durursa ve sarsılmazsa en ufak bir fırtınada, ormanda o kadar muhkem durur ve hiçbir fırtına sarsamaz. Biz münhasıran basit durumlara odaklanıyoruz ve fikir kısırlığı yaşıyoruz. İşte Ümmet kurtulmalı, Ümmet için mücadele edilmeli diyoruz ve bunu yaparken de kendi kimliğimize bazen bilmeden muhalefet ediyormuş gibi bir hale duçar oluyoruz. Ama bilmiyoruz ki, her bir ağaç kendi dünyasında kurtulmazsa, mücadele vermezse Ümmet nasıl kurtulacak? Misal, Türkiye kurtulmazsa ve kendi dünyasında bağımsız olmazsa, Suriye kurtulmazsa ve kendi dünyasında bağımsız olmazsa ve hakeza diğerleri aynı şekilde kurtulmazlar ve kendi dünyalarında bağımsız olmazlarsa İslam Ümmeti nasıl kurtulabilir ve bağımsız olabilir? Ama burada, bilmeden ya da bilerek, ya masumane ya da hainane tavırlar sergilenebilmektedir. Düşmanda tam da burada ki fikirsel açıktan faydalanmakta ve bağrımıza sızarak içimize fitne ateşini salıvermektedir. Biz o ateşte yanarken, düşmanlarda işlerini kolayca görmektedirler. Biteviye, Müslümanları kimliklerine uzaklaştırma gayretine düşülmektedir. Oysa dininde, kimliğinde yeri ayrıdır. Din nasıl yaşayacağının adıdır, kimlik nasıl var olduğunun ve bilindiğinin adıdır. İşte burada ipin ucunu kaçırıyoruz ve sapkınlaşıyoruz. Ne dinsiz ne de kimliksiz var olunabilir ve yaşanabilir oysa. Bu minvalde bireyleri ve kitleleri manipüle edenlerin tuzağına düşmemeliyiz. Türk kimliğini faşizmle özdeşleştirmek ve buradan çıkış yaparak kimliğe düşman olmak yanlıştır, hatalıdır, hatta ihanettir. Müslümanlar böyle bir oyuna gelmemelidirler. Zımnen bu gayret içinde olanlar vardır. Ve insanlarımızı, Türk kimliğini kabul etmekten ve bu kimlikle anılmaktan uzak tutmaktadırlar. Kimse bu hainane yönlendirmelere aldanmamalıdır. Nasıl her bir aile güzel olursa, dâhil olduğu millette güzel olur. Aynı şekilde her millet güzel olursa, dâhil olduğu büyük millette yani Ümmette güzel olur. Gayrısı, soyutluklarda boğulmaktır, yanlıştır, yalandır ve anlamsızdır.
Genel ve özel kimlik mevzuunda ki durum vatan mevzuunda da geçerlidir. Bizim bir vatanımız vardır ve üzerinde yaşadığımız topraklarla sınırlıdır. Bu bizatihi hüküm sürdüğümüz vatanımızdır yani özel vatanımızdır. Bir de sair vatanlarımız vardır ve tüm ümmetin yaşadığı coğrafyalar hakikatte bizim de vatanımızdır. Beden coğrafyamız buraysa, gönül coğrafyamız yekpare ümmetin yaşadığı tüm ruy-i zemindir. Özel vatanımızın ismen tanımlanması Türkiye olarak yapılır. Gönül vatanlarımızın tanımlaması da Ümmet Coğrafyaları olarak yapılır. Bu vatanı korumak, yükseltmek, istiklaline kavuşturmak ve bu vatan dâhilinde hürriyet içerisinde insanca yaşamak hakkımız vardır, bunun için iktiza ediyorsa bu tende ki candan vazgeçilir. Ki, gönül vatanlarımızın hürriyetlerine mülaki olmaları, beden vatanımızın hürriyetine mülaki olmasıyla kabil olacaktır. Bu, kesinlikle bilinmelidir. Özel mahremimizi koruyabilelim ki, büyük ailenin de mahremini koruyabilecek durumumuz olsun. Kendi vatanının namusunu koruyamıyorsan, ümmet coğrafyalarının namusunu korumak ham hayalcilik olur. Kimliğimizden gocunmamak gerektiği gibi, vatanımızın isminden de gocunmamak gerekir. Hatta özel bir vatanımız olması sebebiyle gurur duymak iktiza eder. Gocunanlar varsa da, onların bu vatana sevgi duyduğu ve sadık olduğu yalandır. Dinden gocunanlar kimlikten de gocunurlar, kimlikten gocunanlar vatandan da gocunurlar ve bu olgulardan gocunanlarla bizim ilintimiz, ilişkimiz olamaz. Ecdadımızdan tevarüs eden ve imparatorluğumuzun bir bakiyesi olan, üzerinde gezip oynadığımız, gülüp ağladığımız, sazlarımızı çalıp türkülerimizi söylediğimiz, horon teptiğimiz, halay çektiğimiz, şiirlerimizi okuduğumuz, kırlarında koyunlarımızı otlattığımız, ovalarında atlarımızı kişnettiğimiz, berrak akan nehirlerinde yıkandığımız, çimenlerinde dinlendiğimiz, tarlalarında başak biçtiğimiz, üzerinde varlık kavgası verdiğimiz, ekmeğini yiyip suyunu içtiğimiz bu toprakları korumak, savunmak insani ve İslami vazifemizdir. Bu vatana can vermeyenin bu vatan üzerinde yaşaması mümkün olamaz, bu vatan böyle türlere ancak mezar olabilir. Keza, kimlik konusunda olduğu gibi, bu vatana düşmanlık edipte, bir değer uğruna kavga verdiğini iddia ederek, milletin kendisinin peşinden gelmesini söyleyenler sahtekârdırlar. Vatana varlık adamayanın, varlığını adayabileceği hiçbir değer yoktur ve olamaz. Bu türler, millet peşlerinden gitmediği içinde milleti itham edemezler, böyle bir şey alıklıktır. Hiçbir vatan çocuğu, vatanına düşman odakların peşinden gitmez, gidemez. O odaklar isterlerse insani bir değer uğruna kavga verdikleri iddiası içinde olsunlar. Ki, iddiaları da boştur, saçmadır. Çünkü vatana düşman olunarak, bir değer savunulduğu iddiasından daha saçma bir şey olamaz. Zira vatan, bütün değerlerin yaşatıldığı ve varlığı sayesinde bütün değerlerin yaşanılabildiği bir evdir. Öyleyse, hem vatana düşmanlık güdüp hem de insanlığa dair bir değerin savunulduğu iddiası mutlak saçmalıktır, hamakatlıktır, alıklıktır. Vatanımız birdir, bütündür ve birliğine, bütünlüğüne yönelmiş her suikast hamlesi şiddetle tedip ve tenkil edilmelidir. Millet konusunda olduğu gibi, bu konuda da soyutluklarda boğulunmamalıdır. Vatansızlık dayatmalarına asla aldanılmamalıdır. Küresel dünyada, vatanların, artık anlamsızlaştığı yönünde ki onursuzca yönlendirmelere inanılmamalıdır. İslam Ümmetinin bir kolu olan Türk Milletinin vatanı Türkiye’dir ve vatanı uğruna canını adamaya hazır milyonlarca yiğidi vardır elhamdülillahirabbülalemin.
Din mevzuu da, kimlik ve vatan mevzuu gibidir. Din, varlık evimizin yegâne ve mutlak hazinesidir. Varlık evimizin ana kolonudur. Varlık evimizin var olmasının ve varlığının idamesinin, mutlak ve yegâne garantisidir. İnsanlık adına ve insanlığın yüce değerleri adına kavga verdiğini iddia edipte, dine düşmanlık gütmek, yeryüzünün ve insanlık tarihinin en büyük ve emsali görülmemiş saçmalığıdır. Dinin esas konusu, özü, mahiyeti insandır. İnsanın esas konusu da, özü de, mahiyeti de dindir. İnsan dinsiz, din insansız olamaz. İnsanı dip derinliklerin e kadar tetkik, tahkik ve tahlil ediniz muhakkak din çıkacaktır. Keza din konusunda aynısını yapınız insan çıkacaktır. Dinin, insana zararı olduğunu, zarar verdiğini iddia edebilecek ve iddiasını ispatlayabilecek tek bir birey çıkamaz. Hayat nasıl ölümle iç içeyse, kadın erkekle nasıl bir bütünse, nasıl yer gökle anlamlıysa, ruh bedenle bir anlam ifade ediyorsa, insan da dinle aynı mesabededir. İç içe olan, birlikte oldukları zaman anlam ifade eden, bir araya geldiklerinde bütünlük arz eden, bilakis yarım kalan olgulardır. Kimlik ve vatan mevzuunda olduğu gibi burada da soyutluklarda boğulup kalınmamalıdır. Tabi biz burada indirilmiş dinden bahsediyoruz, uydurulmuş dinlerden değil. Din dediğimiz zaman, kalıp ve klişe telakkilere mahkuk olmamak iktiza eder. Din kavramını olduğu gibi algılamak yanlışlara yol açar. Biz olgusal kalıba bakmayacağız, o olgunun içini dolduran olaylara odaklanacağız. O olguyu teşekkül ettiren mevhumlara bakacağız. Çünkü din dendiği vakit, zihnimize, temiz ahlak, adaletli olmak, hak uğruna cihat etmek, ortak mülkün mutlak mülke dönüştürülmesine direnmek ve paylaşım içinde olmak, namusunu temiz tutmak, toprakların uğruna can vermek, uhuvvete riayet etmek, gereken yerlerde müsavi olmak, doğumda ki hürriyeti sonuna kadar muhafaza etmek, vahdeti temin etmek, garibi ve yoksulu gözetmek, kamu malını korumak, izzetli ve haysiyetli yaşamak, mazlumu zalime karşı gözetmek ve korumak, zalime direnmek, çalışmak ve üretmek vb. ulvi değerler gelir. Dinimizde İslam’dır. Bizden başka bir din kabul edilmeyecektir. Çünkü İslam, bizim için intihap edilmiş dindir ve Allah katında ki tek dindir. Keza son dindir ve din, İslam ile ikmal edilmiştir. Bu meyanda birileri dinimizi kabul etsin diyerek, dinimizi tahrif ve tahrip etmeye gayret etmek, aslını bozmaya yeltenmek, özünü atıp kabuğuna takılıp kalkmak, dinimizin üzerinde durduğu mutlak ve muhakkak olan temelleri sarsmak, emsalsiz bir kahpeliktir. Birileri yobaz der korkusuyla, dinimizi olduğu gibi yaşamaktan, savunmaktan, tebliğ etmekten imtina etmek derin ve affedilemez bir ihanettir. Hem milli hem de dini bir ihanettir. Çünkü dinimiz, seçtiğimiz değil, seçilmiş bir dindir. Belirlenmiş bir dindir. Tek kabul gören ve kabul görecek bir dindir. Niye öyledir? Çünkü asliyetini koruyan tek dindir. İnsan eli değmemiş tek dindir ve son dindir. Bademada böyle olacaktır bu. Muhtevasında, insanlık adına olumsuz sayılabilecek tek bir harf bile mevcut değildir. Ve dinimiz, insanlığın son adasıdır. İnsanlık bu adaya eninde sonunda iltica etmek mecburiyetinde kalacaktır. Çünkü harici bütün adalar kanlıdır, kirlidir, karanlıktır. İnsanlığın yönünün bu adaya çevrildiği durumda, öncünün de milletimin olmasını gönlüm şiddetle arzular tabiî ki. Ama Allah, bu görevi layık olana emanet edecektir. İnşaAllah, milletim bu kutlu, ulvi ve kutsal vazifeye seza bir millet olur, tarihinde olduğu gibi. Âmin.
İNSAN OLMAK
Fakat ben yalan söylememek için yalan söylemiyor ve kendi zararıma da olsa böyle davranıyorsam, hiçbir karşılık da beklemiyorsam, doğruyu, mahvoluşum pahasına da olsa söylüyor ve hiçbir karşılık beklemiyorsam, üstelik her şeyimi yitiriyorsam, işte burada "ben"i görüyoruz: "insanın" ortaya çıkışı muştusudur bu! Hangi insanın? İçindeki korkunç dördüncü zindandan da kurtulabilen ve iman ve aşk güneşi altında insan olma yönüne doğru adım atmaya başlayan insanın!
ŞEHİT DOKTOR ALİ ŞERİATİ
İnsanın Dört Zindanı
YOLUMUZ
Bu yol kutlu bir yoldur. Bu yol korkakların yolu değildir. Bu yol adanmışların yoludur. Yaşatmak için canını vermeye hazır olanların yoludur bu yol. Yolcu varsa yol açıktır. Bu yol kazanç yolu değildir. Bu yol, tek varlığı, varlığının emaresi olan canından vazgeçmeye hazır olanların yoludur. Bu yola ne herkes çıkabilir, ne de bu yol herkesi kabul eder.
ATA DİNİ
Biz İslam'ı devraldık, bulmadık. Gerek birey, gerek toplum bağlamında olsun sıkıntı burada. Bir yemeği tüm detaylarının ve malzemelerinin farkında olarak yapmak ve bizatihi yaptığın o yemeği derin farkındalıkla yemek başka bir şey, o yemeğin önüne hazır konması başka bir şey.
HASED
Bir kişinin, başkalarınca sevilmesini sindiremeyen ve sırf bu sebeple, o kişiye hased besleyip, o kişiyi başkalarının yanında zımnen olumsuz tanıtmaya çalışarak, başkalarının da o kişiye soğumasını sağlamaya çalışan kişi Müslüman olabilir mi? Maalesef dünyamızda böyle olup, bir de kendini Müslüman sanan nice tipler var. İnsan olamamış ki, nasıl Müslüman olsun? Kendi mevcudiyetinden emin olmayanlar, başkalarının mevcudiyetini daima tehlikeli ve tehdit olarak algılarlar ve bu sebeple, başkalarının itibarını zımnen sürekli olarak zedelemeye çalışırlar. Rabbim, herkese vicdan bahşetsin. Amin.