Kutlu doğum haftası, bize vazgeçemediğimiz şeyleri hatırlattı. Şöyle ki: Toplum olarak, yalanı doğru gibi söyleme sanatını öğrenmiş bulunuyoruz. Karga sesiyle, aslan gibi kükremek de becerilerimiz arasında. Kötülüklere alışmış, içine sindirmiş, bundan şikâyetçi olmaz hale gelmişiz. Ahlakımızı yitirmekle, hukuksuz, adaletsiz bir vahşet toplumuna dönüşme gayretindeyiz. Ölenler, sakatlar, yetimler, dullar, çaresiz, işsiz ve açlar dikkatimizi çekmiyor. Muhalefetin nasıl olduğu değil, iktidarın nasıl olduğu bile ilgimiz dışı.
Tapılmaya layık, tek güce eğilmek yerine, önüne gelene kulluk edilmektedir. Bu (önüne gelene eğilmek dini), bozulmuş İlahi dinlerle de kıyaslanamaz. Önüne gelene eğilmek, el etek öpmek (çıkar için), her şeyden korkmak (korkulacak dışında), yalan ve çıkar için savaşçı olmak, hep alıp asla vermeme bu yeni dinin beş esasını oluşturmakta. Etek öpmeye dayanan bu dine ve mensuplarına (Etek dini ve etekçiler gibi) isimler bulunup, İslam ve Müslüman denilmekten kaçınılmazsa, İslam yara alır.
İslam dininde doğum günü kutlaması gibi bir vecibe yoktur. Üzülerek belirtmek zorundayız, milletimizin gelenekçi zihniyeti, İslam dinine çok zarar vermiştir. Ancak bu zihniyette dahi böyle bir kutlama yer almaz. Eğer Resulullah’ın anılma etkinliği düşünülüyorsa, bu her zaman yapılabilir. Böyle kulağa bile nahoş gelen söz keşfine ne gerek var.
Yeni sorunlar çıkarma yerine, sorunlara çare arayalım. Duymayan, düşünmeyen, insanlıktan uzaklaşma eğilimindeki bir toplumu göstermeye çalışıyoruz. Ne olur, bu toplumu etkileyecek bir şey bulduğunuzu söyleyin. Deprem mi dediniz? Bizim sokak yıkılmadı ise ilgimizi niye çeksin. Savaş mı?
Güldürmeyin.