Bu ülkede, yasa anlayışını anlamak zordur. Uyulmaması normal karşılanabilir
bir yasayı çıkaran millet olur mu? Sokaktaki vatandaşların, kanun çıkarması,
kanunu geçersiz sayması hatta yargılayıp cezalandırması, pek de şaşırılacak
şeylerden değildir. Bırakın normal yasayı, anayasa için bile, ülkenin başbakanı
olan kişi “bir defa delinirse ne olur?”
diyebilmiştir.
Gelelim dini yasa anlayışımıza. Aynı yasa için, manasını bilmediğimiz “şeriat” elden gidiyor diye isyan da
edebiliriz, hiç yokmuş gibi (haşa) iplemeye de biliriz. Avrupa istiyor diye,
zinayı suç sayan kanunları kaldırmadık mı? Allah’ın verdiği beynimizdeki tek
hücreyi bile çalıştırmayarak, ilahi kanunların çağdaş yorum ve tatbikini düşünmeyi,
zaten dinden çıkma olarak görmüyor muyuz?
Bin yılı aşkın süredir devam eden uykudan uyanmak niyetimiz olsa; Emevi,
Osmanlı ve saltanat anlayışlarımızın, dinden uzaklığını öğrenirdik. Atalar dini
diyebileceğimiz Ehli sünnet mezhebinin ve saraydan beslenen ulemasının (alimlerinin),
İslam’ı temsil etmediğini kavrardık. Medrese ve İmam Hatip programlarının, bu
mezhebin hizmetinde olduğunu anlardık. Hilafetin din yaldızlı saltanat, onun da
diktatörlük olduğunu görürdük.
İlahi yasada güç, insanlığın ve adaletin korunması için kullanılır.
Saltanatlar gücü, koltuklarının devamı için ve zulümden kaçınmayarak
kullanırlar.
Tüccarın laiklikle ne ilgisi var? Tüccarın işi dinle ise, yani din tüccarı
ise, laiklik onun ticaretine mani olmayacak biçimde olmalıdır. Zaten öyle değil
mi? Meseleyi büyütmeyeceğiz. Alan ve veren razı.
Bizler de alışacağız.