ANLAT DEDİ KENDİNİ, RUHUMUN GİZLİ AJANLARI...5...

Özgür DENİZ - 20.05.2016

Bir bilgi birikimine, kültürel hamuleye malik olmadan fikir sahibi olanlardan çekiyoruz ne çekiyorsak ve hayat böyleleri yüzünden doğru düzgün ilerlemiyor. Doğru olana bu sebeple erişilemiyor. Sırf bu yüzden anlaşamıyoruz, iletişim kuramıyoruz. Hakikat bu yüzden keşfedilemiyor. Bilgi sahibi olmadan sistemleşmiş fikirlere angaje oluyoruz ve meydana çıkıp bağırıyoruz, gürültü yapıyoruz. Öğrenmeden, bilmeden, anlamadan sistemleşmiş düşüncelere angaje olup apolojilerini yapmaya yelteniyoruz. Ne düşünce sistemini tanıyoruz, biliyoruz ne de ideoloğuna dair bir fikrimiz olmuyor. Konuşamıyoruz, teati yapamıyoruz, tartışamıyoruz, çünkü bilgimiz yok. Kahve muhabbetinden öteye gitmiyor tartışmalarımız. Geçelim! Böyle bir fikirsizlik ikliminde, cehaletin karanlığına mahkûm olup, zincirlere vurulmuş mutlu bir cahil olacağıma, şunun, bunun, onun elinde oyuncak gibi oynanacağıma, her düdüğe göre yön bulan sürüye dâhil olacağıma, bilginin efendisi olup erdemli ve şerefli bir kul birey olarak yaşarım daha iyi. Bilenle bilmeyen bir olmaz, bilenle bilmeyeni aynı kefeye koymak şerefsizliktir. Eğer ki; hiçbir adi, ilkel, vahşi, kan emici Siyonist’in; kahpe ve pezevenk emperyalistin, kapitalistin; müptezel ve pespaye ahlakı özgürlük telakki eden namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz, ahlaksız liberalistin; insanlığın mutlak kurtuluş adresi olan İslam’ı rant kapısı olarak gören ve dini afyonlaştırarak kula kulluğun kapısını aralamaya yeltenen, İslam’ı tahrif ve tahrip ederek zımnen kapitalizme payanda kılmaya çalışan sekter ve dar kafalı cemaatçinin; insanlığı polarize ederek tefrikaya düşüren sefil ve karanlık kafalı sekter faşistin; devletçiliği zorbalık aracı olarak görüp, halkın malına metazori el koyup, halkı sefaletin mahkumu kılmaya çalışan ve birkaç kodamanın sultasını ikame eden bin bir suratlı müstebit komünistin; cumhuriyeti vesayet altına alarak bir burjuva cumhuriyetine dönüştürüp, bu doğrultuda oligarşik bir yapılanma ihdas edip, halkın üzerinde tahakküm kurup ve bu telakki ardında halka kendi dar kafasından tevlit eden sefil ve süfli fikirlerini metazori olarak dikte eden, toplumsal dokuyu parçalara ayırarak kendi çıkarlarını temine yönelen, halkı mütemadiyen tahkire ve tezyife yeltenen mürai ve bukalemun kemalistin; münhasıran çıkarını düşünen, kompradorların menfaatlerinin garantisi olan kumarbaz ve düzenbaz politikacının; ahengin güzelliğini idrakten yoksun olan ve başıboşluğu yücelten zavallı ve bir hiç olan anarşistin ve nihilistin; insanlığın aklına ipotek koyarak ve varlıklarından nemalanarak palazlanan ve mukaddes değerleri sömürü aracı olarak istimal eden din imalatçısı bezirganların tezviratlarına aldanmıyor, kumpaslarına gelmiyor, mugalatalarına kanmıyor, sloganlarına esir olmuyor, gösterdikleri yoldan gitmiyor, mebzul miktarda ibzal ettikleri sahte, basit ve yoz tebessümlerine aldanmıyor ve artları sıra gitmiyorsam, hak yolunda ve halk uğrunda, hakikati yoldaş bilerek, özgür, bağımsız, şerefli, kimlikli, kişilikli, haysiyetli ve namuslu bir kul birey olarak yaşamayı becerebiliyorsam, alnımın teriyle, gözlerimden kan fışkırırcasına, beynimi harap edercesine, kalbimi zorlayarak ve mukaddes emeğimle gecemi gündüzüme katarak, bitevi bir mücadele nihayetinde, yüce Rabbim’in izn-i ilahisi ile ve bizatihi irade ve tercihimle kesp ettiğim derin bilgi birikimim ve yaşadığım engin tecrübe hamulesinin sayesindedir. Ve dahi en sadık dostum ve sırdaşım olan kitaplarımın desteğiyledir.

 

Eğer ki, insanlık, sefaletin dehlizlerinde, esaretin girdaplarında, mezellet ve meskenet içerisinde, zulmün karanlığında, sefil beyinli tiranların sultası altında süfli hazlarının kurbanı olarak yaşıyor, cehaletin ve tefrikanın kurbanı oluyor, hürriyetin tadına varamıyor ve türkü tadında yaşayamıyorsa kitaba olan mesafesinden ve kul birey olarak yaşamayı beceremeyişindendir. Kurtuluşu hep kitapta gördüm. Çünkü toplumları cehaletin karanlığından ve sapıklığın bataklığından çekip alacak olan, zorba, zalim, müstebit ve ceberut tiranların sultasından özgürlük iklimine mülaki kılacak olan, temizliğin ve aydınlığın zirvesine taşıyacak olan bilginin ve ahlakın kaynağı kitaptır. Bugüne kadar olan yaşam serüvenimde bütün kitapları okudum, bütün fikirleri öğrendim, bütün önderleri tanıdım, bütün tanrılara dair bilgi sahibi oldum. Her nevi sapkın fikri tanıdım, okudum, öğrendim ve yaşadım. Muhtelif cemaat yapılanmalarının içinde bulundum, her cihetten tahlil ve tetkik ettim ve devasa bir sömürü düzeneği tesis ettiklerini, dini afyonlaştırdıklarını, hakikati örttüklerini, münhasıran statükonun ve kompradorların sömürü çarkının dönmesini sağladıklarını tespit ettim (burada aydınlık beyinleri tutsak eden, kişinin kul bireyliğe giden yolunu tıkayan, özgür düşünceyi katleden ve din alıp din satan dinci cemaatleri kastediyorum yoksa hakikati eksen almış tevhit-adalet-özgürlük ve emek-vatan-bağımsızlık aşkıyla yanan muvahhit ve dindar cemaatleri değil). Tüm bu süreçten ve serüvenimden sonra insanlığın mutlak ve yegâne kurtuluş kaynağı olarak Kur’an’ı ve Önderi görüyorum.  Kur’an ve Önder dışında kalan her şeyin sapıklıktan, yalandan ibaret olduğuna inanıyorum. Derin acılarla, bitmeyen sürgünlerle, kesif fikri kavgalarla, soluksuz okumalarla yürüdüğüm hayat yolunda ulaştığım netice budur.

 

Tüm araştırmalarım, okumalarım, tetkiklerim, tahkiklerim, sormalarım, sorgulamalarım neticesinde, Allah’tan daha kudretli, adil, gözetici, koruyucu, hürriyet bahşedici, kadir-i mutlak, affedici Tanrı; Hz. Muhammed’den daha ahlaklı, adil, emin, sevgi dolu bir Önder; İslam’dan daha mükemmel, sağlam ahlak ve adalet umdelerini mündemiç, birleştirici Din; Kur’an’dan daha ekmel, mutlak hakikatleri tazammum edici, ruhu okşayıcı, aklı ıskat edici, kalbi mutmain kılıcı Kitap görmedim. Geçelim! İmanımızın, kimliğimizin, dinimizin, vatanımızın, milletimizin, ümmetimizin kıymetini bilmeliyiz. Mütemadiyen bakmalıyız, bakarken görmeliyiz, görürken tefekkür etmeliyiz. Bitevi okumalıyız, okurken merak etmeli, düşünmeli, sormalı ve sorgulamalıyız. Okuduklarımızı anlamalı, kavramalı, hissetmeli, hazmetmeli ve özümsemeliyiz. İman etmeliyiz, iman ettiklerimizi yaşamalı, savunmalı, taşımalı, tebliğ etmeli ve uğrunda kavga vermeliyiz. Kendimizi ve haddimizi bilmeliyiz, kendimizi ve haddimizi bilirken Allah’ımızı bilmeliyiz, tanımalıyız, O’na ram olmalıyız. Özbenliğimize sarılmalıyız. Şahsiyetli, haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı bir örnek kişilik olmaya gayret etmeliyiz. İstikbalimiz ve istiklalimiz için varolmalıyız, varkalmalıyız. Yarınlarımızı muhkem temeller üzerine inşa etmeliyiz. Kendi hür ve güzel yarınlarımızın ve temiz, yaşanılabilir dünyamızın banisi yine biz olmalıyız. Aklımıza sahip çıkmalı, kimsenin cebine koymamalıyız ama kullanmalıyız. Kimsenin de aklına uymamalıyız. İyiliği emredeceğiz, kötülükten sakınacağız ve men edeceğiz. Birgün, ışıklar sönüp, ömür bittiğinde, hayatımızın tanık, bizim sanık olacağımızı kesinlikle unutmayacağız. Kin taşımayacağız temiz yüreklerimizde, nefrete yer olmayacak dünyamızda. Dostu tanıyacağız, düşmanı unutmayacağız, her dem müteyakkız olacağız. Ülkemizi seveceğiz ve uğruna can adamaktan imtina etmeyeceğiz. Değerlerimizle değerliyiz, değerlerimizin değerini bileceğiz ve ucuz çıkar hesapları uğruna harcamayacağız. Dinimizi yaşamaktan, kimliğimizle varolmaktan hicap duymayacağız. Hasid olmayacağız. Kompleks beslemeyeceğiz. Fitne ve fesat ateşine odun taşımayacağız. Umutlarımızı, ideallerimizi daima taze tutacağız, kaybetmeyeceğiz. İnsanlığa hayırlı ve faydalı olmaya çalışacağız. Kardeşlerimiz için iyilik, güzellik, sağlık dilemekten korkmayacağız. Sevgimizi, acımızı, doğan günü, ekmeğimizi paylaşacağız, paylaşarak çoğalacağız. Kolektif yaşamı içselleştireceğiz, bireysellikte kollektif yaşayacağız, kolektif yaşamda bireysel hazlar bulacağız. Tevhid, vahdet, adalet, özgürlük, emek, vatan, bağımsızlık uğrunda kutsal kavgalarımız olacak. Aşksız, baharsız ömür geçirmeyeceğiz. İlk evvelde içimizde ki kompradoru yok edeceğiz, sonra da dışımızda ki kompradorlara karşı amansız ve fasılasız kavga vereceğiz. İçimizi temizlemeden dışımızı temizlemek kabil değildir. İçeride nizam yoksa dışarıya nizam vermeye çalışmak alıklıktır. İnsanların birliğinden, kardeşliğinden, yardımlaşmasından ve muhabbetinden mutluluk duyacağız. Sevgi ve muhabbet fedaisi olacağız. Dostluk köprüleri kuracağız. Alın terimizle yaşamayı kabulleneceğiz. Başkasının emeğinde ve namusunda gözümüz olmayacak kesinlikle. Harama asla el uzatmayacağız, aç kalsak dahi. Yüce Rabbim kimseyi açlıkla imtihan ve terbiye etmesin. Âmin. Hakkımızı almak için savaşım vereceğiz. Özgür bir birey olmak için mücadele edeceğiz. İnsanların haklarını haksız yere gasp edecek şekilde aşağılaşmayacağız. Bir eser bırakacağız ki, ebediyen yaşamayı hak edecek bir sebebimiz olacak. Zira bu âlem ve içindekiler anlamsız, boş ve saçma. Bir anlık zevklenmek ve eğlenmek için. Belki, olsa olsa sonsuzluk âlemini kazanmak için vesile olabilir. O da biz adamsak olur. Çift dünyalı olabilme bahtiyarlığına erişeceğiz. Bilmeliyiz ki, tek dünyalılar için hayat tam bir cehennemdir. Onun için her şey sonlu olduğu için yaşam bitevi acı ve ıstırap sunar. Bu da akıp giden hayatta yaşamın sunduğu zevklerden ve lezzetlerden tat alamamayı intaç eder. Son tahlilde insanı uçuruma sürükler. Asla deruni bir sükûnet, huzur ve dinginlik bahşetmez. Denizler hâkimi koca Barbaros Hayrettin Paşa güzel söz etmiş; insan koyduğu eserle belli olur; koymamışsa bir eser, yel olur gider. 
Tarih: 20.05.2016 Okunma: 721

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?