İstiklal şairi, kalbi vatan ve iman diye atan büyük münevver ve şair Mehmet Akif Ersoy, şu dünyada tek mesleğinin, odun gibi olsa da hakikati söylemek olduğunu ifade etmiştir. Ki, zaten ömrü boyunca yalan söylediğine tanıklık eden olmamıştır. Eğer, acıları hissederseniz ve hakikat işlemişse içinize yalanla işiniz olmaz. Ahhh keşke gerçeklere özlem duysak ve özlem duyduğumuz gerçekleri bulduğumuzda o gerçeklere uysak. Lafta boğulmasak, sözle yaşasak. Geçelim! Terör, bugün, devletlerarası savaşın bir aracı durumundadır. Bu gerçektir. Terörist örgütler savaşmaktadırlar ama hakikatte savaşanlar küresel şeytanlardır. İhaleyi alırlar ve devletler için faaliyette bulunurlar. Tetikçilik yapmaktan başka hiçbir işlevleri yoktur. Ama kendileri adına silah tuttukları küresel şeytaniler büyük hedefler peşindedirler. Haddizatında mütemadiyen böyleydiler. PKK terörü organize edilirken de muhakkak bugünler düşünülmüştü. Şeytan her an bir plan üzerinde çalışır. Bir planını uygulamaya geçirirken, ikinci planı tertip ediyordur. Devreye girmezseniz, girecek zekâdan yoksunsanız, perişan olursunuz. Terör odaklı tezgâhların organizatörleri terörden beslenenlerdir. Bunlarda terör ekseninde yönlerini tayin eden ideolojilerdir. Bir nevi mutlak maddecilerdir terörizmin müzahirleri. Biz, her şeyi bize sunulduğu haliyle biliyoruz. Bize sunulmayan tarafı da hiç merak etmiyoruz. Bir de direkt gördüğümüz yüze inanıyoruz, görünen yüzün ardında bir yüz olabileceğine hiç ihtimal vermiyoruz. Oysa hiçbir şeyde zevahire inanmamak icap eder. Kim olursak olalım, hangi düşünceye sahip olursak olalım, muhakkak müteyakkız olmamız iktiza ediyor. Biz işin şurasını hep unutuyoruz ya da unutmaya terk ediyoruz; zehirli içeceklerin, öldürücü silahların, çökertici faizin, yok edici terörün, bitirici kumarın kirli, kanlı, karanlık baronları münhasıran alt kesimleri kullanırlar. Hiçbir kesimin ve düşüncenin alt kesimi; aynı kesimin ve düşüncenin üst kesiminde ki kodamanlar gibi her türlü zevkten, güzellikten, nimetten aynı düzeyde istifade edemez hatta hiç istifade edemez. Alt kesimler, üst kesimlerin dünyevi zevklerinin aracı olmaktan başka hiçbir işleve malik olamazlar. Bu durum acımasız bir dünya gerçeğidir. Her tarafın alt kesimi, kendi tarafının üst kesiminin egemen olduğu zamanlarda bile yine acı çeker. Hangi gariban Türk, hangi gariban Alevi, hangi gariban Kürt üst kesimdekilerin yaşadığı hayatın yüzde birini yaşayabilmektedir? Şehitler hangi aşiyanların önünden sonsuzluğa uğurlanmaktadır? PKK isimli müptezel ve pespaye terörist örgütün gerek kandırarak, gerekse zecri yöntemlerle kendine çektiği aldatılmış gençlerin ölüsü hangi aşiyanların çocuklarıdırlar? Ya da bütün lanetli tezgâhlarda giden canlar kimlerden gitmektedir? Hangi Türk, Kürt, Alevi baronunun evladı herhangi bir terör olayında can vermiştir, canlı bomba olmuştur ya da şehit olmuştur? Uyutuluyorsunuz ve uyuyorsunuz dostlarım. Sizleri mal yerine koyuyorlar ve koyun gibi güdüyorlar, sizlerin sırtında yol alıyorlar, sizlerin emekleriyle kasalarını dolduruyorlar. Ciğeri beş para etmez haysiyetsiz ve şerefsizler, sizleri birbirinize düşman kılarak, kanlarınız üzerinden, kavgalarınız üzerinden bu ülkede saltanat sürüyorlar yemin ediyorum. Hala mı anlamamakta ısrar edeceğiz? Şeytan işi her türlü pisliğin baronları, kanlı, kirli ve karanlık savaşlarında bizleri kullanmaktadırlar. Bizler öldükçe, onlar dirilmektedirler!
Sizin kimliğinize bürünürler. Yanınıza yaklaşırlar. Sizden olduklarını söylerler. Sizin için var olduklarını iddia ederler. Zevahirde farklı, batında aynıdırlar. Lafları farklıdır ama lafı üreten aynıdır. Aynı daireden çıkarlar, hayatın içinde dağılırlar ve farklı dilleri konuşurlar ama aynı dili konuşurlar. Sizi, size düşman kılarlar, bu şekilde kanlı saltanatlarını tahkim ederler. Terinizi, kanınızı, yaşınızı içerek beslenirler. Servetlerinin, iktidarlarının garantisi sizsinizdir. Sizden olduklarını sanırsınız, sizin kulaklarınıza üfürdükleri laflara kanarsınız amma velakin nihayetinde mutlaka siz yanarsınız. Yaşıyor muyuz, görüyor muyuz, algılıyor ve anlıyor muyuz? Kesinlikle evet. Sivas ve akabinde Başbağlar katliamları kimlerin eseriydi? Maraş, Çorum, Gazi olaylarının ardında kimler vardı? PKK terörü ve farklı isimlerde ki terörizmler kimlerin eseridir? Keza nice fail-i meçhullerin, kimlerin tezgâhı olduğunu sanıyorsunuz? Tüm bunların ardında, Türk, Kürt, Alevi kimliklerine bürünmüş, Küresel Şeytani Siyonist Emperyalizme hizmet eden, yerli olduklarını sandığımız ama hakikatte yabancı olan taşeron kompradorlar vardır. Velakin, bu toprağın çocuklarının kimliklerine bürünmüşlerdir. Siyon, Toni, Coni, AB, NATO, Avrupa gibi, Gizli Dünya Devleti isimli en arkada duran ama asla görünmeyen yapının zevahirde devletmiş gibi algıladığımız ama hakikatte organize terörist konsorsiyum vardır. Sadece biz körüz o kadar! Ve ülkeler dâhilinde hareket eden karanlık, kanlı, kirli yapıların tümü, bu büyük güçlerin maşalığını ve köpekliğini yapmaktadırlar, sırf üç kuruşluk dünya saltanatı ve mülkü adına. Ama bir Kürt kardeşim çıkar kendisine sunulduğu şekliyle olaya yaklaşır ve der ki; Türkler bizi eziyor. Bir Alevi kardeşim çıkar der ki; Sünniler bizi yakıyor. Ne ezen Türk, Türk’tür. Ne yakan Sünni, Sünni’dir. Ne öldüren Alevi, Alevi’dir. Ne katleden Kürt, Kürt’tür. Kimlikler sadece maskeden ibarettir. Ama bu şekilde, mezkûr kimliklere sahip olan kitleler birbirlerine düşman edilmekte, aralarına fitne ve fesat tohumları ekilerek bölünmekte, parçalanmakta ve yok edilmektedirler. Allah akıl verdi ama biz alıklıkta demirledik! Oysa bu alçakça katliamların hepsi ustaca tezgâhlanmış kanlı bir oyunun izdüşümleridir. Kürt kardeşlerimize yapılan baskıların ardında bizatihi HDPKK baronları vardır, hem de güya Kürtlere baskı yapıyor dedikleri Türk kimlikli olanlarla birliktedirler bunlar. Sivas katliamlarının ardında, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi bizatihi Alevi baronları vardır. Amma velakin gariban Alevi kardeşlerimizi; Sünniler bizi yakıyorlar diyerek aldatırlar ve tahrik ederler. Burada kaybolan, yitip giden hepimizin ortak yarınlarımızdır. Savrulan umutlar, hepimizin ortak umutlarıdır. Sönen ocaklar, hepimizin ortak ocağıdır. Kıyılan ve düşen canlar, hepimizin ortak canıdır. Sizlerin canları yanarken, kanları akarken, ocakları sönerken, umutları savrulurken ve yarınları kararırken, arkada şeytan ve çocukları kahkahalarla zevk-ü sefa içerisinde köpekçe yaşamaktadırlar. Ne olur kendimize gelelim ve oyunlara kanmayalım, birbirimize ahmakça düşmanlık etmeyelim. Kur’an-ı hakkıyla okuyalım, anlayalım ve saf gerçekleri görelim. Devletimizi sevelim, vatanımızı koruyalım, milletimize ve ümmetimize düşman olmayalım, dinimizi yaşayalım, milli birlik ve beraberliğimizi bozdurmayalım, kendi ellerimizle kendi mezarımızı kazdırmayalım.
Allah akıl vermedi mi? Ya da hep bilimsellik demez misiniz? Bilim, akla dayanmaz mı söylenene göre? Eee o zaman! Niye düşünmüyoruz? Niye alıkça hareket ediyoruz? Nesimi Çimen’in katili kimdir hakikatte? Ahmet Kaya’nın ölümünün görünen yüzüne bakmayınız, kimdir onu öldüren? Yahut kimdir Uğur Mumcu’yu katleden? Gün Sazak’a kurşun sıkan el kimindir? Kimin elidir, Metin Yüksel’i öldüren el, hakikatte? Zevahire asla inanmayın, perde varsa sıyırıp atın, fanus varsa parçalayın, tüm handikapları şiddetle izale edin ve ille batını ortaya çıkarın. Sokağa bakmayın, o sokağa gönderilen itin ipi hangi odada tutulmaktadır o odayı bulun. Bu topraklarda basılıp, dağıtılan malum basına asla ve kata inanmayın. Sunulan doğrulara aldanmayın, inanmayın. Size, sizin ne kadar ve ne şekilde bilgi sahibi olmanız iktiza ediyorsa o kadar bilgi sunulur, o da sunanın istediği gibi sunulur yani sizi, bilgiyi sunanın işine yarayacak duruma getirecek şekilde sunulur. Yani bilgi, bu toprakların masum ve gariban çocuklarını birbirlerine düşman edecek şekilde sunulur. Misal, Nesimi Çimen’i Sünniler katletmiş olur, Uğur Mumcu’yu irticacılar katletmiş olur, Ahmet Kaya’yı devlet sürgün ederek katletmiş olur, Gün Sazak’ı solcular katletmiş olur, Metin Yüksel’i milliyetçiler katletmiş olur. Aleviler Sünnilere düşman olur, Laikler keza mürteci diye tavsif ettikleri İslamilere düşman olur, Kürt kardeşim devlete ve Türk kardeşine düşman olur, yine milliyetçi ve İslamcı diye ayrılan bu toprağın çocukları birbirlerine düşman olur. Bu milletin çocuklarından solcu olduğunu sananlar sağcı diye bildiklerine, sağcı olduğunu sananlar solcu diye bildiklerine düşman olurlar. Oysa Sünni diye bildiğimiz de, irticacı diye bildiğimiz de, solcu diye bildiğimizde, sağcı diye bildiğimizde, devlet diye bildiğimizde, milliyetçi diye bildiğimizde bize farklı gibi görünen aynı yüzdürler ve tümünün ipleri tek bir merkezin elindedir. Bir sağcı mı katledilecek hemen bulurlar bir solcu kılıklıyı; bir solcu mu katledilecek hemen bulurlar bir sağcı kılıklıyı; bir alevi mi katledilecek hemen bulurlar bir Sünni kılıklıyı, bir Kürt kardeşim mi katledilecek hemen bulurlar güya Milliyetçi olduğunu söyleyen ve faşist yaftası yapıştırılarak piyasaya sunulan Türk kimlikli kılıklıyı, bir Kemalist mi katledilecek hemen bulunur sakallı, şalvarlı bir Müslüman kılıklıyı. Metin Yüksel’in katli ise çok sinsi ve kahpe bir tezgâhtır. Bu toprağın, aynı ruha sahip çocuklarının arasının açılmasına neden olmuştur. İşte tezgâh böyle işler cancağızım. Ve bu tezgâhtan geri kalan, bu toprağın çocuklarının birbirlerine amansız düşman olarak bölünmeleri, parçalanmaları ve yok olmalarıdır. İşte, böl, parçala, yut taktiği böyle işler. Kendi kendimizin mezarını kazarız ama fark edemeyecek kadar alığız. Bizim kimliklerimize bürünüp, bizi katliamlara kanalize edenlere inanmamalıyız. Kardeşliğimizi, birliğimizi bozmaya çalışanlara inat kardeş olmalıyız, birlik içinde yaşamalıyız. Bizim önümüze getirilip konulan yemeği, açlıktan kırılıyormuş gibi hemen yutmamalıyız, önce şöyle bir hissetmeliyiz, kimin yaptığını çok iyi biliyor olmamız iktiza eder. Aynen bunun gibi getirilip önümüze atılan ve işte doğru bu denilen hiçbir şeye inanmamalıyız. İlle de bir şekilde kendimiz ulaşmaya gayret etmeliyiz doğrulara. Şüphe ederek ilerlemeliyiz. Yanlışları, yalanları ayıklaya ayıklaya gitmeliyiz hakikate. Gördüğümüz yüze değil, görmediğimiz yüze odaklanmalıyız. Kimlikler maske olabilir, yaşamlara bakmalıyız. Çünkü bizim kimliğimize sahip olan biri, bizim mezarımızı kazıyor olabilir. Alık olursak daha çok ağlarız! Belki ağlamaya bile fırsatımız olmaz, zira ağlamakta bir yerde içinde ki acıyı dökebilmek, kendi kendini sorgulamaktır, buna bile fırsatımız olmayabilir. Allah’a güvenin, dayanın, bilakis her daim perişan ve pişman olmanız mukadderdir. Tek tek hakikat olun, günü gelince bir hakikat okyanusu muhakkak tezahür eder. Allah büyüktür, üstündür, kudretlidir!
Allah’ta birdik, birleşiktik ama Allah’tan kopardılar bizi, Allah’tan kopunca da dağıldık, birliğimiz de, kardeşliğimiz de bozuldu. Tevhid’de vahdeti tahakkuk ettirmiştik ama her birimize bir isim koydular ve dibimizi oydular, bizi diri diri mezara koydular. Bir de bir olmadıkça kendimize gelemeyeceğiz, asla toparlanamayacağız ve kaderimiz ebedi keder olacak. Rehberimizi-Önderimizi, pusulamızı unutturdular bize. Bir öndercik sundular, bir pusula koydular önümüze ama bizi karanlığa götürüyorlardı, fark edemedik. Hakikat penceresinden bakamaz olduk olgulara, olaylara. Baktığımız pencere karanlıktı ve karanlıkta duranları göremedik. Şimdi Milliyetçi ile İslamcı, Solcu ile Sağcı, Alevi ile Sünni, Laik ile Gerici diye paramparça olmuşuz ve bir araya gelip oturamıyor, konuşamıyor, paylaşımda bulunamıyoruz. Bir araya geldiğimiz zaman, herkes kendi tarafına; nasıl olurda bir araya gelirsiniz, sizin ortak yönünüz nedir ya da niye onunla oturuyorsun diyor. Bu yüzden de birbirine kin besliyor. Aynı Allah’ın kulları, aynı toprağın çocukları birbirine yan bakar hale gelmişler. Niye? Niye? Niye? Nasıl bu halde geldik? Kim getirdi bizi bu hale? Ve niçin bizler bozmuyoruz bu oyunu? Aynı toprağın çocuklarıyız ama düşmanız. Garip değil mi? Bu kadar alıklık, cahillik, sekterlik nerede görülmüştür Allah aşkına? Herkes bir dağdan konuşuyor ama herkeste kurtuluş arıyor ve reçete bende diyor. Hiçbir şey olmayınca da niye böyle oluyor diyor. Vallahi, billahi, tallahi, belki de şu ruy-i zeminin en cahil insanlarıyız sanki. Herkesin bir şarkısı olmuş, oysa bizim şarkımız İnsanlık Şarkısıydı. Haddizatında olmuş değil, herkese uygun tarzda bir şarkı sunulmuş, tonuyla, muhtevasıyla, kalıbıyla ve herkes o şarkıyı söyler olmuş, söyledikçe kinle dolmuş ve kurgulanmış şarkıların karanlığında kaybolmuş. O şarkılar hakikatte birer yemiş, oltaların ucuna takılmış. Sözle beslenmemiş, büyümemişiz. Şarkılarla beslenmiş, büyümüşüz. O şarkılar karakterimizi yapmış. Karakterimiz olunca da kopmak kabil olmamış. Terörün nasıl, nereden çıktığını ve dünya bağlamında, dünya gerçeklerine göre nasıl başarılı olduğunu sanıyorsunuz? Sizi böldükten sonra, terörün başarılı olmaması diye bir şey söz konusu olabilir mi? Hakikati muhakkak bilmeliyiz, anlamalıyız, kavramalıyız. İnsanları çok iyi tanımalıyız, çözümlemeliyiz. Tarihi okumalı, öğrenmeliyiz. Kuru bir yerme ya da kuru bir övgü malzemesi olarak görmemeliyiz. Bize hazır olarak sunulanlara değil, bizatihi terimizi akıtarak ulaştığımız hakikatlere bakmalıyız. Birbirimizi anlayabilmeli, sevebilmeliyiz. Bize geleni, bizde öldürmemeli, diriltmeliyiz. Kalbimiz sevgi dolu olmalı, kafamız hakikatin bilgisiyle yüklenmiş olmalı. Allah demeli sarsılmalıyız, kendimize gelmeliyiz, uyanmalı, dirilmeli ve direnç kazanmalıyız.
Normal yaşam süren herkes normal değildir. Bazı insanların arka planında anormal bir durum vardır. Normal yaşıyorlarmış, resmiyet çerçevesinde hareket ediyorlarmış gibi görünürler ama görmediğimiz dünyalarında, bu devlet, bu millet, bu ülke ve bu ümmet için ne tezgâhlar planladıklarını bilemeyiz. Haddizatında biliriz de, bilemeyiz! Bahusus bu ülkede ki malum basına ve sermayedarlara güvenmek kabil değildir. İzlenimlerimiz ve sezgilerimiz bizi teyit etmektedir bu durumda. Bazı şeyleri müşahhas olmadığı için kabullenmekte zorlanabiliriz ama o şeylerin mücerret kalması, düşündüğümüz şeyin olmadığı anlamına gelmez. Şöyle izah edelim; birileri haindir, ama ihanetleri tescil edilmemiştir, ihanetin tescil edilmemesi o birilerinin sadık olduğu anlamına gelmez, o birileri yine haindir, zira bazı şeyleri tescillemek ve o şeylere resmiyet kazandırmak muhaldir. Bariz misal verelim; bu ülkede iri bir medyada çok uzun yıllar yayın yönetmenliği yapmış biri vardır, normal şartlarda kanun dairesinde bu kişiye ihanet suçu isnad edilebiliyor mu? Hayır. Peki, bu durum, o kişinin hain olmadığını mı gösterir? Asla. O kişi haindir! Bu ülkenin kaymağını yiyen, milleti yoksullaştıran, kaynakları kendisi üzerinden yabancılara peşkeş çeken kompradorların kahir ekseriyeti, öyle inanıyorum ki, ülkemiz, devletimiz, milletimiz ve ümmetimiz üzerinde ki şeytani planlara müzahir olmaktadır, taşeronluk yapmaktadır. Daha ötesini söyleyeyim; PKK isimli alçak, adi, pislik ve şeytanın maşası olan örgüte bile müzaherette bulunmaktadırlar. Bu topraklarda terör niçin bitmiyor sanıyorsunuz? Burada müşahhas olmasa da mücerret olarak mevzubahis yaptığımız kompradorlar, hem Türk’ün hem de İslam’ın düşmanlarıdırlar. Hatta ve hatta, bir anlamda karanlık ve kripto olan bu zümrenin, bu ülkede ki, her haysiyetli, namuslu, vatansever, devlete bağlı, diniyle çendan gönül bağı olan Kürt ve Alevi kardeşlerimizin bile düşmanlarıdırlar. Bunlar, Küresel Şeytani Siyonist Emperyalizmin, bu ülkede ki Truva Atı’dırlar. Bunlar manda ve himaye yanlısıdırlar. Bu ülkenin, bu devletin ve bu vatanın can düşmanıdırlar bunlar. Söz, kanun, hayat, paranın egemenliğine girsin isterler, millet köleleşsin ve kendilerine hadim olsun isterler. Amma siz onları dost sanırsınız. Onlar güya işverenlerdir ve ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadırlar. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bilakis onlar, sizlerin kanınızı, terinizi, yaşınızı ve emeklerinizi emerek yaşamaktadırlar. Bu ülkede ki medyada, o sermayedar olarak bilinen ama gerçekte bütün kirli, lanetli ve karanlık olayların organizatörleri olan siyonist kuklalarının maşasıdır, silahıdır. Bu ülkede ki malum medyaya asla güvenmeyin. Bu medya, şerefli Türk’ün de, şerefli Kürt’ün de, şerefli Alevi’nin de can düşmanıdır. İslam’a, zaten göbekten düşmandır. Bu ülkede ki, bütün terörizminde, bütün fail-i meçhullerin de en dibinde bu medya vardır. Çünkü bu medyanın varlık sebebi; kan, kargaşa ve zulümdür. Bu medyanın ağababası; katil, alçak, vahşi devlet siyonist İsrail ve dünyada ki katil ajanların toplanma merkezleri olan MOSSAD ve CIA denilen şebekelerdir. Bu medyanın, bu topraklarla ve sizlerle zere bağı yoktur. Yüzüne geçirdiği maskeye asla aldanmayın.
Terör, bir devleti, istendik yönde öylece tutmak içindir. Terörle iştigal eden devletler, asli işlerini geri bırakırlar, hazinelerine büyük darbe alırlar, vatandaşlarının birliği insicamını kaybeder. Terakki kaydedemeyen, hazinesi darbe alan ve dâhilde birliği zedelenen devletler güçsüz düşerler. Böylece de zımni dayatmalara boyun eğmek zorunda kalırlar. Haddizatında her şey olabildiğince sarihtir ama anlayabilmek, fark ve idrak edebilmek için görebilmek iktiza eder. Bu ülkede ki matbuat daima kendisine verilen görevi ifa etmiştir. Matbuat ve kompradorlar, mütemadiyen küresel sisteme çalışan kesimlerdir. Hatta akademisyenlerde kahir ekseriyetle bitevi küresel sistemin taşeronluğunu yapmışlardır, elan da yapmaktadırlar. Bahusus matbuatta ki bazı kaşarlanmış köşe kadıları bilinçli ve farkında olarak küresel sistemin muhafazasında terörizme payandalık yapmaktadırlar. Bunlar Türk Milletinin evlatlarına faşist ve yobaz yaftası vurarak, kendilerini haklı çıkarmaya ve terörün prim yapmasına zemin hazırlamaktadırlar ve ömürleri boyunca yaptıkları tek iş budur. Bunlar bu toprakları hiçbir zaman sevememişlerdir. Bu devletle, bu milletle hiçbir zaman anlaşamamışlardır. İstemişlerdir ki, biz emredelim, bu faşist ve yobaz millet bizim dediklerimizi yapsınlar. Her daim örtülü bir manda ve himayeyi en geçerli yol addetmişlerdir. Zaman zaman politikada da gizli bir güç sahibi olmuşlar ve politikacıları da kendi istedikleri düzlemde yürütme gayretinde olmuşlardır. Binaenaleyh, şunu açık ve net şekilde ifade edebiliriz ki, bu toprakların kaymağını yiyen kompradorlara, bu topraklarda neşredilen malum matbuata, bu devletin ilim mabetlerinde nesli zehirleme vazifesi ifa eden akademisyen kılıklı terörizm payandalarına sempatiyle bakmak, bunlara inanmak, kendi istikbalini karanlık bir kuyuya gömmektir. Bunlar zaman zaman bu toprağın asli evlatlarını da kullanmaya yeltenmişler, bazen başarılı olmuşlar, bazen de yarı yolda kalmışlardır. Özellikle netameli planlarını bu toprağın çocukları üzerinden kotarma yoluna başvurmuşladır. Çünkü bu toprağın evladı olan yöneticiler bir şey yaparlarsa, bu toprağın evladı olan çocuklar da, sormadan, etmeden tolere edeceklerdir, öyleyse en güzel yol budur diye düşünmüşlerdir. Ve bitevi politikacılara akıl satmaya yeltenmişlerdir. Bunlar, aydınlık, umut, barış, kardeşlik dolu türkü tadında ki geleceğin cellatlarıdırlar. Aydınlığı asla sevmezler; çünkü millet görür. Umuttan asla hazzetmezler; çünkü umut bir milleti diri tutar. Barışı asla sevmezler; çünkü kasalar, cepler boş kalır. Kardeşliği asla sevmezler; çünkü birlikten kuvvet doğar. Bunların gazıyla hızlanan, bunların sazıyla oynayan, tüm kutsal değerlerini kaybeder. İstikbalini karartır. Bu toprağın çocuğu olan hiçbir kimse, hangi mevkide bulunursa bulunsun, bahusus liberal pisliklerin cambazlıklarına aldanıpta yanlış el açmamalıdır, yanlış ata oynamamalıdır. Zira en ufak bir hata, çok büyük bedeller ödetebilir.
Öyle müteyakkız olmalıyız ki, kimin kim olduğunu, neyin ne şekilde kotarıldığını, hangi sözün niçin söylediğini ve ardında tuzak olup olmadığını, kimin ne şekilde ve niçin yaklaştığını çok iyi ihsas etmeliyiz. Misal, yetkili bir kişi, resmi yazışmaları bizatihi tetkik ve tahkik etmeden, içerisinde gizlenmiş netameli bir söz var mı anlamadan onaylamamalıdır. Zira bürokratik kesimde de netameli şahıslar olabilir ve bunlar yönlendirme yapabilirler. Zira bugün yapılan bir hatanın neticeleri yarın yetkili mevkide bulunanın şahsında millete hamledilebilir ve bizi büyük bir vebal altına sokabilir. Bu da kasıtlı töhmetlere sebep teşkil edebilir. Kardeşliği bozanlar, tefrikayı derinleştirenler, bunun faturasını bize çıkarabilirler. Her şeyi bizim yaptığımız şeklinde lanse edebilirler. Bize bölücülük isnad edebilirler. Masum insanlarda, sorup, sorgulamadan bu isnada inanabilirler. Yine söylüyorum, inşaAllah beceremeyecekler, kadim kardeşlik buna müsaade etmeyecektir ama Doğu bölgemizde Stalinist bir yapı teşekkülü için kesif mesai sarf edilmektedir. Kürt kardeşlerimizi, Siyonist’in beslemesi olan terör tayfası ve şebekesi ezecek, sömürecek, mahvedecek, namusunu payimal edecek, kimliğini yok edecek, dinini ref edecek. Kürt kardeşlerimiz çok akıllı olmalıdırlar. Kürt kardeşim şunu asla ve kata hafızasından çıkarmamalıdır. Kendisi de Türk Milletinin bir parçası olan kardeşlerimize, kendisi de Türk Milletinin bir parçası olan Türk kardeşinden zerre miskal zarar gelmez. Ama HDPKK tayfasından kendilerine tahminsiz ve sonsuz zararlar geleceği aşikârdır. Keza bir Alevi kardeşe, Sünni kardeşinden vallahi zarar gelmez, fakat kendinden görünen baronlardan gelir. Şimdi burada daha önceden vuku bulmuş birkaç yanlışı ortaya koyup, sen kimi kandırıyorsun diyen olabilir, fakat bizimki ne kandırmadır ne de şerefsizce bir yönlendirmedir. Çünkü böyle bir şeye tevessül edecek tıynete sahip değiliz ya da böyle yollara müracaat edecek kadar ucuz değiliz. Eğer böyle en ufak bir niyetim varsa dünyanın en namussuz insanıyım. Yürek yangınıyla haykırıyorum canım kardeşlerim. Bütün içtenliğimle sesleniyorum vallahi, billahi, tallahi, vicdanımdan haykırıyorum. Bilakis, bu karşı tavıra bizim cevabımız hazırdır ve keskindir: size yapılan yanlışlar asla Türk kardeşleriniz ve Sünni kardeşleriniz tarafından yapılmamıştır. Size yapılan yanlışlar, Türk ve İslam kimliği ardına gizlenmiş siyonist maşaları tarafından yapılmıştır. Kardeşliğinizi bozmak, birliğinizi parçalamak adına yapılmıştır. Birbirinize düşürerek, hepiniz üzerinde egemenlik kurmak adına yapılmıştır. Onlar asla Türk’te, Sünni’de değildirler, onlar malum gizli yapılanmalardır, dönmelerdir, siyonist beslemesi olanlardır. Ama sahip oldukları kimlikle bir şey yaptıkları zaman, sizlerin tüm suçları masum olanların üzerine hamledeceğinizi biliyorlar. Üstelik size yapılan yanlışları, bugün peşinden gittiğiniz kişiler eliyle yapmıştır yapanlar. Sizler terör tayfasının ve şebekesinin masum olduklarını mı düşünüyorsunuz. Sizler Alisiz Alevilerin masum olduklarını mı düşünüyorsunuz? Vallahi çok ahmak ve aptalsınız. Çünkü bu ülkede Türk’e de, Kürt’e de, Alevi’ye de yapılan baskıların, yıldırmaların ardında Siyonist’in emrinde çalışan Türk, Kürt ve Alevi kimlikli baronların yüzde yüz katkısı vardır. Hatta bütün melanetler yüzde yüz onların eseridir. Bu gerçek görülmedikçe yanılgıların mahkûmu olmaya ve hep yanlış ata oynamaya devam edeceğiz. Lüzumsuzca birbirimize, dinimize, devletimize, vatanımıza düşmanlık yapacağız. Doğu Bölgemizde istenilen tahakkuk ettikten sonra, Batı’da da Beyaz Türkler denilen ne idüğü belirsiz vatan haini alçak zümrenin ayağında top olacak bir yapı ihdas etmeye çalışacaklar. Böylece Doğu ile Batı, bu siyonist uşakları nezdinde Türk ve İslam tehlikesinden arındırılmış olacak. Her tarafı rahatça ezecekler, sömürecekler ve kullanacaklar. Aziz milletim çok dikkatli olmak gerekiyor. Maskelere aldanmamak gerekiyor. İşimizi, namuslu, kararlı, dürüst ve ciddiyetli şekilde yapmalıyız. Devlette, hükümette, millette sonsuz teyakkuz halinde olmalıdır.
Son tahlilde: Terör; insanlığa hükmetmek isteyen ama bir türlü hükmedemeyen Küresel Şeytani Siyonist Emperyalizmin insanlığı kıskaca alma, devletlere çengel atma yöntemidir. Bugün insanlık terörün pençesinde kıvranmaktadır. Her yerde terörizm kan dökmektedir. Terörizm taammüden finanse edilmektedir. Kimliği ne olursa olsun, terörizmin hepsi aynıdır. Hiçbirinin bağımsız bir hedefi yoktur ve olamaz. Her bir terör örgütü ile muhtelif planlar kotarılmaya çalışılmaktadır. En arka planda Arz-ı Mevud ideali vardır. Dünyada dönen, bankalardan bankalara dolaşan kara ve kirli para trafiği bilinmektedir. Bu paralar, insanlığın kanını içmek adına kullanılmaktadır. Dünya da kan içen tüm terörist örgütler tek merkezden yönetilmektedir. Devletlerin, teröre mahkûm olması, terörle anlaşması yani zımnen terör önünde diz çökmesi istenmektedir. Bu şekilde teröristlere güven verilmekte, yürüdükleri yolda devam etmeleri dikte edilmektedir. Zira bir devlet görünümünde olan siyonist terörist, ancak bu şekilde Yeryüzü Krallığı idealine ulaşacağını tahayyül ve tasavvur etmektedir. On yıllardır bizim başımıza bela edilen ve kaynaklarımızın yağmalanmasına, enerjimizin heba olmasına, yiğitlerimizin can verip şehadet şerbetini yudumlamasına sebep olan malum terörist yapılanma da aynı ellerce tertip edilmiştir ve aynı eller tarafında idare edilmektedir. Tabi dâhilde ki hanilerde kullanılarak kotarılmıştır bu hedef. Şu an tutsak olan Ermeni orjinli baş teröristte bilinçli şekilde malum terörist yapının başına getirilmiştir. Teslim edilmesinin arka planı vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sonsuz teennili hareket emelidir. Baş terörist, arada bir de olsa, kendisinin birer kuklası olan kravatlı teröristlerce sitayişe boğulmaktadır. Haddizatında, bunu organize edenler de küresel teröristlerdir. Baş teröristin dışarıya çıkması ya da ev hapsine alınması bitevi gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Bu sinsi ve netameli bir durumdur. Kahpe bir tezgâhtır. Malum bir şekilde tavsif edilen ve var olduğu iddia edilen ve kardeşlerimize isnad edilen sorunu ancak bu teröristin çözebileceği dillere pelesenk edilmiştir. Ama onunda tutsak olduğu ve özgür bırakılması gerektiği zımnen dikte edilmektedir. Bunun ilerisi netameli ve vahimdir. Ayrıca burada kirli bir tezgâh vardır. Bu teröristi çıkartıp, çıkaranları millet eliyle politik arenadan tard etmektir. Bu oyuna dikkat edilmelidir. Terör, terördür ve kahpedir, melundur. Ovada ki de teröristtir, dağda ki de teröristtir. Ayrım yoktur, yapılamaz. İyisi, kötüsü olmaz. İyi terörist, kötü terörist diye ayrım yapılırsa, ayrım yapmaya yeltenen de aynı kategoriye giriverir farkında olmadan. Ve işte o an kaybetmenin yaşandığı andır ve istenende budur. Bu ülkede de hiçbir zaman Kürt sorunu diye bir şey asla olmamıştır. Bu ülkede her zaman terör sorunu olmuştur. Amma terörü yaygınlaştırarak ve Kürtlere mal ederek Kürt Sorunu yaftasını yapıştırmayı başarmışlardır. Bu da olayın içine bütün Kürt kardeşlerimizi katma kurnazlığının parçasıdır. Bu ülkede PKK teröründen daha tehlikeli olan Beyaz Türk terörü vardır. Bu Beyaz Türk terörü, terörün en tehlikelisi ve en lanetlisidir. En yıkıcısıdır. Çünkü sermayeye de bu terörün baronları hükmetmektedir. Zaten HDPKK terörü de bunların eseridir. Tabi en dipte dış güçlerin eseridir her iki terörde. Amma Beyaz Türk denilen ne idüğü belirsiz, haysiyetsiz ve vatan haini, din düşmanı, Müslüman-Türk düşmanı zümre, dış güçlerin Truva Atı olmuştur bu topraklarda daima. Bu ülkede ki PKK terörünün de en dibini deşseniz vallahi, billahi, tallahi bunlar çıkar. Sermayeye ve medyaya hükmeden ve kendini Beyaz Türk olarak adlandıran, siyonist maşası alçak şebeke çıkar. Filhakika, Apo vb. birer sivrisinektirler. Bir şaplak atsanız eziliverirler. Bataklık ise Beyaz Türk denilenlerin hükmettiği alandır. Siz bataklığı kurutun Apo gibi sivrisinekler vızıldaya vızıldaya çürüyüp gitmezlerse namerdim. Dakika yaşam ve tek nefes bulabilirlerse insan evladı değilim. Bu ucubeler var oldukça, bu topraklarda terör asla bitmez ve bitmeyecektir de. Çünkü bunlar terörsüz asla yaşayamazlar. Ağababaları da yaşayamaz. Öyleyse terör devam edecektir bunlar var oldukça. Bir an önce bu bataklık kurutulmalıdır. Yemleri kesilmelidir. Bunların devlet içinde ki bütün bağları etkisizleştirilmelidir. Bunlara çalışan ne kadar vatan haini varsa, kurumların bünyesinden def edilmelidirler, hem de acilen. Ve yine bütün kurumlar mutlaka temizlenmelidir. Kurumlar bünyesinde ki, masonlar ve lionas kulübü üyeleri kesinlikle tard edilmelidirler isticalen, hiç beklemeden. Bataklık kurutulmalıdır, sivrisineklerle uğraşılmamalıdır. Bir ilaç sıkmanız kifayet edecektir sivrisineklere. Ve kurumlar kesinlikle acilen temizlenmelidir.
EKSTRA:
Bir dava adamında bulunması gereken olmazsa olmaz mümeyyiz vasıflar:
Haysiyet
Hassasiyet
Hissiyat
Mesuliyet
Samimiyet
Ciddiyet
Güvenilirlik
Adalet
Ahlak
Günahları, insanı takip ediyor. Günah bırakmamalı ardında insan. Kendisine bırakılan günahlarla sızlayan bir vicdan, o vicdanı sızlatan vicdanı asla huzura kavuşturmaz. Vicdan, Allah'ın sesidir asla susturulamaz!
Kılıcını öfkenle değil aklınla bileyle. Eğer öfkenle bileylersen sadece öldürürsün. Eğer aklınla bileylersen öldürürken diriltirsin. Gardaşın bile olsa akılsızsa bırak gebersin gitsin. Öyle an olur ki, bir kişi ölürken bin kişi dirilir.