Yalana yaslanmış, her ipte oynayan, tartısı (mizanı) olmayan, zulmüne tanrının ismini paravan yapan, kötülüğün hakim olduğu toplumların geleceği, talep ve hak ettikleri kötülüklerle yüzleşmedir.
Bu kaçınılmaz yüzleşme, İlahi düzen gereğidir. Bu düzende zulüm olmadığı gibi, hak edilen er veya geç, İlahi bir tarihte, hak edene mutlak olarak verilir.
Allahın yarattıkları üzerindeki düzenine (Sünnetullah), kullarına yapacağı işlemlere (muamele), aklımız tam olarak erme gücüne sahip değilse de, Ayetleri ışığında ve verdiği akılla, bazı şeyleri görüp, anlayabiliriz.
Birçok yanlış, uydurma ve kasıtlı değişiklikler içeren, Resulullah kaynaklı bilgilere “SünnetiResulullah” diyerek yapışıp, Kitabı yedeğe alan din anlayışı ile, uydurma İslam dışı ama onu hatırlatan, yeni bir yol çıkaran milletler, “SünnetiResulullah”ı yedeğe alarak, yani Kuran’a sarıldığı zaman, Muhammet ümmeti olacaktır.
Yüzlerce yıllık karanlık geçmiş, “Sünnetullah”ın önündeki her şeyi atarak, uyanıp aydınlanmamızı sağlar ümidiyle yazıyoruz. Aksi halde hak edeceğimiz son’dan nasıl korkulmaz?
Yeni anayasa, Yeni Osmanlı, Yeni Türkiye söylemleri acaba bu uyanışın yanında konu olabilir mi?