İnsan, her şeyin tekelciliğine soyunabilen tek canlı türü. Her şeyi veya bazı şeyleri tekelinde sanmak veya tutmak hastalığı, partiden, futboldan, dinden, imandan, ilimden, milletten, devletten, insanın ölümüne kadar geniş kapsamlıdır. Hz. İbrahim’in, devletin başındakine söylediği, “Benim Rabbim yaşatır ve öldürür” sözüne karşı, aldığı cevap “Ben de yaşatır ve öldürürüm”dür. Firavunun, Hz.Musa’ya iman edenlere söylediği söze bakın, “Ben size inanmanız için izin verdim mi?” Gerçekte insan, ne zaman, nerede, nasıl öleceğini değil bilmek, tahmin bile edemeyecek kadar aciz olduğunu unutur.
Millet tekelciliğinin mayası ırkçılık, devlet tekelciliğinin mayası diktatörlük, din tekelciliğinin mayası küfürdür. (Rabbim ne diyorsa, sevgili Peygamberim ne diyorsa biz o yolda yürüyeceğiz) ama, o yolun tekel altında olmadığından nasıl emin olacağız? Müslüman bir ailenin, nüfus planlama anlayışının içinde olamayacağı tartışılır, ancak tarih çok sayıda Müslüman aile veya sülalenin tekelciliğine şahittir.
En kötü ve tehlikeli tekelcilik: Kendi sapık düşünce ve zulüm anlayışına, Kuran’ı uydurma çabalarıdır. Biz Kuran’a uyacakken, onu yolumuza uydurma şekli, zulümlerin en büyüğüdür.
Kuran’ın iki yüzden fazla ayeti için, Hz.Ali için indi, diyen Şii görüşü, Kuran tasavvufu emreder diyen Sünni görüşü veya İŞİD’in bilinen durumu, tekelleşen din (şirk) örneklerindendir.
Dini tekellerine alan ilim adamları (ulema) ve yöneticiler, emirler (ümera) sayesinde; İslam yardımlaşma hukuku (infak) yok edilerek, köleliği yıkan yolu, kölelik yolu yaparak, İlahi sistemi, paraya tapılan kapitalist sistemin emrine sunanlardan nasıl kurtuluruz? Vakit varsa, bunu düşünelim.