İnsan şaşkın, avare, garip ve sıkıntı içinde. Dünya deli ediyor insanı. Peşine düşürüyor, umutlandırıyor ama bir türlü yakalanmıyor. Açlık acı veriyor, tokluk aptallaştırıyor. Mücadele, cehdsizlerin elinde. Çark hızlı dönüyor. Hızlı yaşamak istiyor insan, öğütülüyor fakat farkında değil. Duramıyor ki, fark etsin, fark edilsin. Kayboluyor, fark edilmeyecek şekilde dönen çark içinde. Ne çarkın kendine döndüğü farkında çarkın ne de kendini öğüten farkında dönen çarkın. Böyle bir dilemma yaşam. Bir bilgin yok ki farkındalık yaratsın çarkın dönüşü hakkında, bir yönetici yok ki çarkına çomak soksun dünyanın. Ezilmişlik hissi, hissizleştiriyor insanı. Ve hissizleşen insanı, savuruyor nimet rüzgârı. Yitik umutlar peşinden koşuyor insan. Nedir adalet ve nerededir? Yer misin, içer misin, giyer misin? Sanmayın ki, manasızdır bu soru! Yersin, içerisin ve giyersin adaleti. Çünkü adalet olursa yenir, içilir, giyilir. İnsan adaletin peşinde değil. Adaleti bulamayınca, nimetin önünde eğilir insan. Eğilen insan, kendini feda eder. Feda etmek kendini, fedai kılmaz insanı. Hakikate adanandır fedai. Adalet arayandır. Adalete kendini feda edendir. Kendini bulandır, bulunca kaybetmeyendir. Fedai kaybolmaz, kaybolanları bulur, toplar. Kimileri heveslerinin, hırslarının tutsağı, kimileri hırsları ve hevesleri altında ezilir. Adalet niye yok deriz? Sorduk mu hiç biz kimiz? Biz bizi bileydik adalet olmaz mıydı? Adalet insan için ve insanla gelir. Ya insan nerededir? Peki, Müslüman’dan haber var mıdır? Bilmezsek adaletin nerede olduğunu, nasıl getiririz onu? Önder kimdir tanıdık mı? Kur’an nedir okuduk mu? İslam nedir anladık mı? İslam insanın içinde, insan İslam’ın. Adalet nerede? Vicdanda saklı merhametin içinde. Merhamet nerden doğar? İnsan yüreğinden? İnsan yüreği nedir? İslam’ın ta kendisi değil mi? İnsan adileşince adalet adileşen insanın elinde can verir. Ara dur, bul bulabilirsen. Sen de kaybolanı nerede arayabilir, nasıl bulabilirsin, sende aramayınca.
İnsan; zalim, nankör ve cahil. Bende olmayan, olmasın hiç kimsede ister. Kendisi, kendisi olamamışsa, olamasın hiç kimse kendisi der. Varlığından emin olmadığı için, rahatsız olur başkalarının varlığından. İşte tam da burada zulüm peyda olur. Adaletin kılıcını ben çalayım ve istediğim gibi, istediğim yerden keseyim ister. Dünya acı dolu ama acıyı üreten insandır. Üretilen acıyı tadan insandır yine. İnsan, insana zulmeder. Haddizatında İslam’ın mahiyetinden rahatsız olur insan. Filhakika kalıp olarak var olsun ister İslam. Ama öylece dursun ve müdahil olmasın hayatıma der. Çünkü İslam müdahil olduğu zaman hayatlara, hayatların yanlış olduğu ortaya çıkar. Bu da huzursuz eder insanı. Adeta suratına bağırır hayat; sen sahtekârsın diye. İstermiş gibi yaşıyoruz hayatları ama istemiyoruz gerçekte. Gerçekte isteseydik, gerçekleşirdi istediklerimiz. İstemediklerimiz gerçekleşiyor, çünkü istermiş gibi yapıyoruz ama istemiyoruz. Dillerimiz de ki Allah, gönüllerimize indiyse ve eylemlerimizde bizi yönlendirense, işte o zaman istediklerimiz olacaktır. Ya dillerimiz Allah derken, boğazımızda kalıyorsa söylediğimiz ve kalbimize inmiyorsa, nasıl gerçek olsun dileklerimiz, isteklerimiz? Suçluyuz aslında hepimiz. Ya da hepimizin suçlu olmasını istiyor birileri. Oysa İslam’ın olduğu bir yerde adaletin olmaması mümkün müdür? Çünkü İslam varsa bir yerde, insan vardır o yerde. Ve insanın olduğu bir yerde adalet zirvededir. Dünya üzerinde adalet yoksa orada İslam’da, İnsanda yoktur. Adalet, vicdanda ki merhamet duygusundan doğar. Haddizatında vicdanın adıdır merhamet ve merhamet vicdanın kendisidir. Eğer ki, merhametten behreniz yoksa, insanlıktan behrenizin olması kabil değildir. İnsanın tebeyyün ettiği yerdir merhamet duygusu. Adaletin dip kökü de merhamettir. İnsanlıktan behresi olmayanlar merhamet etmeyi bilmezler. Merhamet adacığı, beden coğrafyasında, insanlığın çırılçıplak tezahür ettiği yerdir. Zalimlerin merhameti olmaz. Merhamet edeydi şeytan, şeytanlaşmazdı. Merhameti olmayan insanın adaleti de olmaz öyleyse. Adaleti olmayan insanların dünyasında zulüm egemendir. Bir insan bir şeyi hak ediyor mu ve sen o hakkı gasp ediyor musun, işte orada adalet yoktur, çünkü merhamet yoktur. Bu durum meydana gelirken merhamet hâsıl olaydı gövdenin gönül dediğimiz yerinde, böyle bir şey olmazdı ve adalet tezahür ederdi. Çünkü bir hakkı gasp ederken, içi acımalı insanın yani merhamet dile gelmeli. Üzülmeli, sancı çekmeli, azap duymalı, göz göre göre bir hakkı gasp etmekten dolayı. O hakkı gasp ederken, gasp yapanın aklına, hakkı gasp edilenin ailesi, çocukları, yiyeceği, giyeceği, içeceği gelmeli. Onun derin üzüntülere ve acılara gark olacağı gelmeli aklına. Birilerini mutlu edeceğim derken birilerini mutsuz edeceğini düşünmeli. Birilerinin çocuklarının güldüğünü hayal ederken, diğerinin çocuklarının acı çektiğini hissetmeli. Ve merhamet duygusu araya girmeli orada. Dur demeli! Yapma, acı çektirme masum birine demeli! Merhamet dile gelmeli hülasa! Merhamet dile gelmiyorsa, insan ölmüştür ve İslam yok hükmündedir orada. Peki, İslam olan, insan evladı olan ve merhametli olan biri bunu yapabilir mi? Asla yapamaz, yapmaz, yapmamalı. Yürekte ki merhamet hissi böyle bir zalimliğe müsaade etmez.