YAŞAMAK, AĞRIDIR VE AĞIRDIR...10...

Özgür DENİZ - 15.07.2016

Offf…! Ah be insan! Nasılda zalimsin. Acımıyorsun hiç kendine! Nasılda cahilsin. Görmüyorsun hiç önünde duran hakikatleri! Nasılda nankörsün. Bilmiyorsun hiç sahip olduğun değerlerin değerini! Okumayan toplum, okumasını bilemez. Okusaydı, okurdu ve çözüm yolunu daha kolay bulurdu. Neyi, nasıl, niçin ve kim için yapacağını fark ve idrak ederdi. Nerede olduğunu, nerede olması gerektiğini anlardı. Okumadığı ve bu sebeple okumasını bilmediği için karanlığa mahkûm oldu. Hakikatler gösterilince de ifrit oldu. Yani ne bildi, ne de bilmek istedi. Emperyalizm zaman içerisinde insanlığı maalesef zehirledi. En kötüsü de zehre alıştırdı insanlığı. Eğitimle zihinlere tüm zehri boca etti. Hukukla boynuna kemendi geçirdi. Tüm yapılar üzerinde hegemonya kurdu. Ta ki din üzerinde bile. Böylece kurtuluş muhal oldu. Bir de kendi aklını tatile çıkarınca insanlık, olan oldu. Haddizatında zor olan bir şey yok ama biz her şeyi zorlaştırıyoruz. Zerin, zorun, tezvirin kıskacında debeleniyoruz. Kasanın, masanın, nisanın çengeline takılmışız. Silkelenip kendimize gelemiyoruz bir türlü. Panzeri bulamıyoruz. Biliyoruz ama bulamıyoruz. Ne garip paradoks değil mi? Tüm zehirleri boşaltacak ve bizi tertemiz insan kılacak panzehri bir türlü içmeye yanaşmıyoruz. Aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu, vicdanımızı dipdiri kılacak panzehri ellerimize almaya yanaşmıyoruz. Offf…! Birileri yüzünden bizde tükeniyoruz bitevi. Onlar yüzünden bizde emperyalizmin kurbanları oluyoruz. Ahhh… bir kere yanaşsak Önderi ve Kur’an’ı anlamaya, tüm düğümler spontane çözülüverecekler ama yok, yok, yok kardeşim. Zerre kıpırtı yok. Memnunlar yüzünden memnun olmak nasip olmadı bir türlü. Bir Müslüman nasıl memnun olur anlamadım gitti. Eee… önlerinde uyutan bir şeyh olursa uyurlar ve görmezler, dinlemezler, okumazlar, anlamazlar. Böyle olunca da memnun yaşar giderler. Ha bi oku lan, al eline bir bak ne demiş Allah! Kimsin sen, kime diyor Allah? Her haltı okuyan, daha ötesi hatmeden sen bir kerecikte şöyle akılı uslu, taakkul, tedebbür, tertil ile Kur’an’ı okusan olmaz mı? Ey Yüce Rabbim! İçimize ki beyinsizler yüzünden bizi de helak eder misin?

 

Değerli olan insanın, insanlık değerleri, kof eğlencelerle, ucuz şovlarla, şatafattan başka hiçbir şey sunmayan ve her nevi kahpeliği zerk eden dizilerle, yığınla saçmalıkla yozlaştırılıyor ve bu yozlaşma esansında insan, kendine yabancılaştırılıyor. Kendine yabancılaşan insan kendini yitirmekle kalmıyor, şeylerde ki anlamı da yitiriyor. Nihayet, Siyonist emperyalizmin mezesi haline geliyor ya da oltasına takılan bir balık misali kendi doğallığından ayrılınca ölüyor. Ölen insan, iradesiz ve bilinçsiz kalıyor. Böylece birilerinin, omuzlarına basarak yükseldiği edilgen bir nesne derekesine düşüyor. Bu halde olan insan, kendini kurtarma derdine düşmüyor, gidiyor varlık gösteremediği alanlarda kurtarıcı olma rolüne soyunuyor ve tükenip gidiyor. İnsan, bitevi cahilleştirilme seanslarına tabi tutuluyor zımnen. Özne olmaktan çıkarılıyor ve nesneleştiriyor. Nesneye hâkim olmak isteyenler için bir merdiven görevi görmeye başlıyor. Kompradorların, ürettikleri malları elden çıkarmaları için alıcıya ihtiyaçları vardır. Bu alıcılar dışarıdan yönlendirilen nesne derekesine düşürülmüş varlıklar olmalıdırlar. Binaenaleyh, bunların iradeleri ipotek altına alınmalı, bilinçleri sıfırlanmalı ve mankurtlaştırılmalıdırlar. İşte insanın başına gelen en büyük bela budur. Kimilerinin malını satacağı bir alıcıya, kimilerinin uyutup üzerinden dünya nimetlerine kavuşacağı bir yığına ihtiyaçları vardır. İşte bu alıcı yığın insanlık ailesinin bireyleridirler. Böyle bir dünyada neyi arayacaksın, neyi bulacaksın? Nasıl arayacaksın, nasıl bulacaksın? Allah’ın yarattığı biz kul bireyler, yaratımımızı bizim dışımızdakilere bırakırsak, kendi kendimiz yaratmazsak maalesef, şekillendirilen, biçimlendirilen, renklendirilen, tatlandırılan, dikte edilen ve omuzları üzerine yükselinilen köleler olarak yaşamaya mahkûmuz. Kendi özümüzü kendimiz oluşturmalıyız. Harici müdahalelere müsaade etmemeliyiz. Varoluşumuzu garantisi olan değerlerimizi sahiplenmek zorundayız. Değerimizi bileceğiz, değerlerimizi ucuza satmayacağız. Kendi eylemlerimizle var olacağız, sorumluluğu üzerimize alacağız. Kendimizi kendi çabalarımızla gerçekleştireceğiz. Bilakis, bir balık olmaktan asla kurtulamayacağız. Ölü bir balık!

 

 

ÖNGÖRÜ-ÖNSEZİ

 

Öngörü, önsezi; Allah’ın, zekâya bağlı olarak, insana bahşettiği en büyük nimettir. Bilgiye istinat eder mi? Elbette, öngörüde, önsezide, tecrübe, hamule büyük öneme sahiptir. Zira herhangi bir bilgiye, hamuleye, tecrübeye malik olmadan, öngörüde, önsezide bulunmak muhaldir. Bulunursanız ne olur? İşte orasını kestirmek kabil değildir. Misal; bir kişiyle irtibata geçtiniz, iletişim halindesiniz, ilişkiler kuruyorsunuz, ona güvenmek, onu dost olarak intihap etmek niyetindesiniz. Bunu gerçekleştirmek için, muayyen zaman içerisinde kafanızda oluşan karakter yapısının teşekkülünde rol oynayan hareketler, tavırlar, duruşlar sizin öngörünüzde, önsezinizde büyük etkiye sahiptirler. Öngörüden, önseziden yoksun olanların muhkem seçimler yapması, sağlıklı hamlelerde bulunması, ciddi kararlar alması, kalıcı dostlar bulması ve dostluklar kurması kabil-i mümkün değildir.

 

SAMİMİ SEVGİ

 

Menfaat odaklı sevgiler, muhabbetler, saygılar, menfaatler temin edildiği ya da menfaatlerin temin edilme ihtimali olduğu müddetçe geçerlidir ve içtenlikten, samimiyetten uzaktır. Bu tür sevgiler, saygılar, muhabbetler kurudur, riyakardır. Bedene dokunur geri döner, ruhta makes bulmaz. Bu tür sevgiler, saygılar, muhabbetler gövdeye yüktürler. Bu tür sevgileri, saygıları, muhabbetleri korumaya ve yaşatmaya çalışmak beyhudedir. Bu tür sevgiler, saygılar, muhabbetler her şeyi tüketir.

 

Menfaat odaklı olmayan sevgiler, muhabbetler, saygılar içtenlikli ve samimidirler. Bu tür sevgiler, saygılar, muhabbetler derindir, doğaldır, bedene dokunur ama ruha da işler. Bu tür sevgileri, muhabbetleri, saygıları koruyabilmek, yaşatabilmek ve layemut kılabilmek üstün meziyettir. Bu yüzden bu tür sevgilerin, saygıların, muhabbetlerin kıymetini bilmek gerekir. Bu tür sevgiler, saygılar, muhabbetler üreticidirler.

 

Son tahlilde; ikinci tür sevgileri, saygıları, muhabbetleri, birinci tür sevgilere, saygılara, muhabbetlere kurban etmeyeceksiniz. Eğer bunu yaparsanız; ikinci türleri kaybedersiniz ve üstelik nefrete tedvir eylersiniz, birinci türleri yani haddizatında kayıp olanları kazanamayacağınız gibi üstüne bir de kaybedersiniz hatta onları bile nefrete tedvir eylersiniz, ki zaten onlar bünyelerinde nefreti de birlikte taşırlar.

 

 

KUR’AN

 

Kur'an, hayatını kurmuyorsa Kur'an dışındaki her şey vallahi hayatını yıkacak, paramparça edecektir. Kur'an'ın metnine değil anlamına âşık ol. Okununca ağlama, anla ve anladığını hayata yansıt ve hayatını yeniden kur. Bu dünyada sana hizmetkâr olmayan Kur'an, hiçbir zaman hizmetkâr olmayacaktır.

 

Vahiy, sizi dönüştürmüyorsa, siz haddizatında bir ölüsünüzdür. Yaşadığınızı sanıyorsunuzdur ama yaşamadığınızın farkında ve idrakinde olamayacak kadar karanlığa gömülmüşsünüzdür. Ya da siz, artık dönüşemeyecek kadar canlılığınızı, özünüzü kaybetmişsinizdir.

 

Vahiy rahmeti kalp toprağında buharlaşıp beynin göklerine yükselmedikçe ve beynin göklerinde düşünce olarak bulutlaşıp tekrar rahmet olarak kalp toprağına inmedikçe o gövde asla dirilmez.

 

Kim, size, sizi de ağlatmak adına, dini ağlayarak anlatıyorsa, ondan süratle uzaklaşıp kaçınız. Zira o, sizin aklınızı örtüp, kalbinizi sömüren bir zavallıdır. Din, anlamak ve anladığını hayata aktarmak içindir. Ağlayıp, sızlayıp, sünepeleşmek için değil. Din, düşündürür. Ağlayan düşünemez. Çünkü ağlarken, akıl aktivite olamaz. Siz, hiç, dinin, ağlayınız nidasına şahit oldunuz mu? Her zaman aklediniz nidasında bulunur ama.

Tarih: 15.07.2016 Okunma: 752

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?