Bugün ruy-i zeminde Şeytani
Siyonist Emperyalizmin gizli bir egemenliği mevzu bahistir. Her alanda Şeytani
Siyonist Emperyalizmin zımni bir tekeli mevcuttur. Bu tekelden sadır olan
gücünü; dünyayı biçimlendirmekte, insanlığın algılarını yönlendirmekte, davranışlarını
değiştirmekte, kimliklerin ve dinlerin eriyip gitmesinde kullanmaktadır. Türlü
düzenbazlıklarla, kumpaslarla ve tezgâhlarla, güzel insanların şarkılarının
susturulup, iyi atlara binip çekip gitmeleriyle, Şeytani Siyonist Emperyalizmin
zulüm çanları çalmaya başlamıştır ruy-i zeminde. Osmanlı Güneşi batınca, dünya
başsız kalan ve karanlığa mahkûm olan bir ormana dönüşmüştür adeta. Ve
şeytanlar tepişmektedirler içinde. Dünya denilen leş için birLEŞmiş olan
Şeytani Küfür Milletleri, insanlığın başına üşüşmekte ve tabir caizse insanlığı
bir leşe dönüştürmektedirler. Kendine yabancılaştırılan ve değerlerini
kaybederek değerini düşüren insan ne yapacağını bilememektedir. Kendine
uzatılan eli de tutmaktan imtina etmektedir. Kalan Son Adaya iltica etmekte
geciken insanlık, her gün ölümü tatmaktadır. Bu adaletsizliğe ve ahlaksızlığa
başkaldıranlar tedip ve tecziye edilmek istenmektedirler. İnsanlık hem günden
güne öldürülmektedir hem de kendisini diriltmek için kavga verenlerin yanında
yer almamaktadır. Bu da yine Şeytani Siyonist Emperyalizmin politik tekelinin
neticesi olarak milletlerin başlarına yerleştirilmiş eli kanlı diktatör
bozuntularının eseridir. Bugün İslam Dünyası elleri kanlı diktatör
bozuntularının kıskacındadır. Bir Suriye’yi, bir Mısırı düşünün lütfen. Kudret
sahibi olanlar seslerini daha fazla duyurabilmelidirler. Perdelenen gözlerin
perdesi çekilmeli, tıkanan kulaklar açılmalı, bastırılan vicdanların üzerinde
ki yük kaldırılmalıdır bir an evvel. Namuslular değil namussuzlar tecziye ve
tedip edilmelidirler. Suçlu ve suçsuzun tefriki doğru yapılmalıdır. Beyinlerin
etrafına örülen duvarlar yıkılmalı, ayaklara vurulmuş zincirler kırılmalı,
bileklerimizde ki prangalar paramparça edilmelidir. Tüm insanlığa
haykırılmalıdır mutlak ve kesin hakikatler bu topraklardan. Ne acıdır ki,
insanları uyandırması, aydınlatması icap edenler, insanların uyanmasından ve
aydınlanmasından endişe duyuyorlar. Bu ise kurtuluşu geciktiriyor. İnsanlık
ailesi, yegâne ve mutlak Önderinin izini takip etmedikçe, yegâne ve mutlak
pusula olan Kur’an’ın sözünü dinlemedikçe asla felaha eremeyecektir. İnsanlık
ailesi bugün, kendi insanlarının kanlarını vahşice akıtmaya doymayan eli kanlı
diktatörlerin, sahte şeyhlerin, yalancı demagogların ve düzenbaz ideologların
kuşatması altındadır. Bunlar ise Şeytani Siyonist Emperyalizmin tekeli
dâhilindedirler. Kaybedecekleri kallavi masalar, altınlarla dolu keseler, türlü
türlü nisalar, iradesiz ve bilinçsiz sürüler vardır. Bu yüzden de insanlık
ailesini muhasara altında tutmaktadırlar. İnsanlık zincirlerini kırmalıdır ve
kendisini saran kuşatmayı yarmalıdır!
Konuşuyoruz mütemadiyen,
söylüyoruz aklımızın erdiğince ve dilimizin döndüğünce, bir isyan yükseliyor
yüreğimin dip derinliklerinden ansızın, tüm bunlar öylesine değil inanın.
Derunumuzda ki derin acıların, sessiz isyanların haykırış olarak patlamasıdır.
Sızımızı, sancımızı, ıstırabımızı bir nebze de olsa dindirmek, hafifletmek
içindir. Ya dertlerinde boğulacaksın ya da boşaltacaksın dertlerini ağladıkça.
Anlamak, anlaşılmak dar-ı dünyada ki saadetlerin en büyüğü. Cennet;
anlayanların, ağlayanların, yaşayanların hakkıdır bebeğim! Ne cennet ucuz ne de
boş cehennem! Hani Schopenhauer diyor ya; eğer bu dünyada mutlu olan birisi
varsa, mutlaka anlamıştır. Anlaşılmamakta, anlayamamakta hakikaten sonsuz acı.
Allah bu nimetlerden mahrum etmesin bizi. Âmin. Zira bir ömür kendi zindanında
tutsak olarak yaşar gidersin. Beyninin içinde ki cehaletin karanlığında
kaybolursun. Varlığından hiçbir keyif, tat alamazsın. Varoluşun anlamsız gelir,
tedirgin eder durur. Anlamın acıyı tevlit ettiği kuşkusuz bir gerçektir. Ama
akabinde bahşettiği mutluluk o acıyı alıp götürüyor. Ya da biz öyle ihsas
ediyoruz. Belki bu ihsas bir nimet olarak bahşediliyor kim bilir.
Anlayamıyorsanız, ağlayamazsınız. Ağlayamıyorsanız kendinizi sorgulamalısınız.
Çünkü insansanız mutlaka ağlarsınız. Gözlerinizde ki yaş kurumuşsa, vicdanınız
çölleşmiş ve çatlamış demektir. Hayat ırmağı fasılasız akıyor. Kimi zaman bahar
oluyor can veriyor, kimi zaman kış oluyor can alıyor, kimi zaman sararıp
solduruyor. Biz bakarken öylece, yüreğimizi dertlerle dolduruyor. Bihabersekte
her şeyden, haberdar her şey bizden. Ne biz kayıtsız kalabiliriz akıp giden
hayata ne de hayat akıp giderken ıskalar bizi. Yaşamın kıyısına oturup, akan
zaman içinde ki, hem akan hem bakan insanlığı temaşa etmeyi ve derin tefekküre
dalmayı bir türlü beceremiyoruz. Ne kadar duygusal olsam da işi duygusallıkla
boğmayı asla sevmem. Geçelim! Birileri kusasıya yerken, birileri bir dilim bile
ekmekten yoksun yaşıyor şu dünyada, ne acı. Sizleri şerefimle temin ederim ki,
bizatihi şahit olduğum bir görüntü var; pazar yerinden geçiyordum, bir tarafta
torbasını tıka basa doldurmuş bir adam, diğer yanda ise elinde tek marulla eve
giden adam. Söylerken bile yüreğim acılarla, gözüm yaşla doluyor. Ne
düşünüyorsunuz bebeğim? Kader mi dediniz? Bu kader değil bebeğim! Bazı sabahlar
ana ile oğul görüyorum, çöp karıştırıyorlar, ne aradıklarını bilmiyorum ama
böyle bir şeyin şerefli halk edilen insanın, insanlık onurunu zedelediğini
düşünüyorum, bunları yazarken yutkunuyorum, kursağımda kalıyor
duyumsayamadığım, anlayamadığım duygular ve bu kader midir diye soruyorum.
Kader değil be bebeğim kader değil! Sadece nefsine zulmeden zalim insanlarca
kader kılınmış o kadar! Allah akıl vermiş, bilinç vermiş, irade vermiş, biz
kederi kader kılmışız ve heder etmişiz insanlığı. Sahi utanacak bir yüzümüz var
mı? Ya da ağlayabilen bir vicdana sahip miyiz? Merhamet nerede kayboldu? Ayrıca
tek bir kişinin gücü nedir, herkese yetişmek mümkün müdür? Olmuyor be bebeğim
olmuyor. Hani etin ne budun ne derler ya, işte öyle! Kaba ve kalın bakıyoruz
hayata ve görebildiğimiz hiçbir şey yok. Korkunun ve cehaletin tutsağı
olduğumuz için, ince bakmayı da beceremiyoruz. Doğruyu söylemek ve dürüstçe
yaşamak niye zor gelir ki insanlara? Her söylediğin doğru olacakmış ama o
doğruları her yerde söylemeyecekmişsin. Peki, ölüler konuşabilirler mi bebeğim?
Şu an, şurada, doğruyu söylemezsem, namussuzluktan şikâyet etmeye hakkım olur
mu? Ya doğruyu söylemeden ölürsem ne olacak? Bu imkânsız mı diyorsunuz? Peki,
siz misiniz, hayatı ve ölümü var eden?
Ne alıklarla ne de alıklıkla işim olmaz bebeğim! Sahi insanlığın
düzelmesini isteyenler bu saçmalıklarla iştigal edebilirler mi? Bendenize göre,
bizler, ilk evvelde İnsanın ve İslam’ın ne olduğunu muhakkak öğrenmeliyiz. Önce
insan yaratıldın, sonra İslam’la şereflendin ama sonunda şerefsizlikte demir
attın. Bu nasıl iştir çözen beri gelsin. Yüreğim acılar denizi, gözlerim kan
deryası! Geçelim!
EKSTRA
‘’’’’’’’’’’’’’Nurettin
Topçu üstadın Türkiye’nin Maarif Davası isimli eserini Milli Eğitim Sisteminin
teorik altyapısı yapmadan eğitim ne millileşir ne de eğitimde muvaffak olmak
kabil olur.’’’’’’’’’’’’’ ÖZGÜR DENİZ
Elmalılı (sadeleştirilmiş): ''''''''''''''''Haberiniz olsun ki, Allah size emanetleri ehline
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi
emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah işiten
ve bilendir.''''''''''''''''''
‘’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’Beni
okumayın sadece, herkesi okuyun, yeter ki okuyun.
Özeleştiriyi, özgüveni olan
insanlar yapar.
Kur'an'la savaşamayanlar
ehl-i Kur'an'la savaşıyorlar.
Sorgulayın, her şeyi
sorgulayın, beni bile sorgulayın.
Kur'an, sizin kitaplarınızın
altında değil üstündedir.
İman güven demektir, İslam
barış demektir.
Çok kolay iftira edenlerin,
ahirete ciddi imanları yoktur, ahirete inansalar da, hesap vereceklerine ciddi
imanları yoktur.
Kur'an, dünyanın en çok
okunan ama en az anlaşılan kitabıdır.’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’
MUSTAFA İSLAMOĞLU
‘’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’Eğer
hakikatlere kulaklarınızı tıkarsanız, yalanlarla kuşatılırsınız ve siz, yürüyen
bir yalana dönüşürsünüz. Yalanı hakikat diye anlatarak, yalandan bir hayat
kurarsınız. Kurduğunuz hayat tek nefesle yıkıldığı zaman şaşar kalırsınız,
ahmakça çevrenize bakarsınız. Daha neyin niçin olduğunu idrak edemeyecek hale
gelmişsinizdir yalan olduğunuz için. Öyleyse hakikate ulaşmak için düşününüz,
araştırınız ve hakikate kulak veriniz.
Kabuk, tohumun özgürlüğe ve
aydınlığa karşı beslediği aşkına direnemez ve çatlamak zorunda kalır ve tohumun
doğuracağı filiz, Güneş'e gülümser.
Mutlak suçsuz, bigünah ve
masum olduğunu yani kendisinden size karşı mugayir ve hainane hiçbir hareketin
sadır olmadığını hatta olma ihtimalinin bile bulunmadığını bildiğiniz bir
insanı gücendirmek Allah'ı gücendirmektir ve o insanı da kaybetmektir. Böyle
bir vicdanın çığlığı da acıdır ve acıtır. Binaenaleyh ahlak ve adaletten asla
ayrılmamalı, insanlık şerefine mütenasiplik içinde hareket etmeliyiz.
Haddizatında bizim mahvoluşumuzda ki en büyük müsebbiplerden biri de budur.’’’’’’’’’’’’’’’’’’’ ÖZGÜR DENİZ