YAŞAMAK, AĞRIDIR VE AĞIRDIR...11...

Özgür DENİZ - 04.08.2016

Bugün ruy-i zeminde Şeytani Siyonist Emperyalizmin gizli bir egemenliği mevzu bahistir. Her alanda Şeytani Siyonist Emperyalizmin zımni bir tekeli mevcuttur. Bu tekelden sadır olan gücünü; dünyayı biçimlendirmekte, insanlığın algılarını yönlendirmekte, davranışlarını değiştirmekte, kimliklerin ve dinlerin eriyip gitmesinde kullanmaktadır. Türlü düzenbazlıklarla, kumpaslarla ve tezgâhlarla, güzel insanların şarkılarının susturulup, iyi atlara binip çekip gitmeleriyle, Şeytani Siyonist Emperyalizmin zulüm çanları çalmaya başlamıştır ruy-i zeminde. Osmanlı Güneşi batınca, dünya başsız kalan ve karanlığa mahkûm olan bir ormana dönüşmüştür adeta. Ve şeytanlar tepişmektedirler içinde. Dünya denilen leş için birLEŞmiş olan Şeytani Küfür Milletleri, insanlığın başına üşüşmekte ve tabir caizse insanlığı bir leşe dönüştürmektedirler. Kendine yabancılaştırılan ve değerlerini kaybederek değerini düşüren insan ne yapacağını bilememektedir. Kendine uzatılan eli de tutmaktan imtina etmektedir. Kalan Son Adaya iltica etmekte geciken insanlık, her gün ölümü tatmaktadır. Bu adaletsizliğe ve ahlaksızlığa başkaldıranlar tedip ve tecziye edilmek istenmektedirler. İnsanlık hem günden güne öldürülmektedir hem de kendisini diriltmek için kavga verenlerin yanında yer almamaktadır. Bu da yine Şeytani Siyonist Emperyalizmin politik tekelinin neticesi olarak milletlerin başlarına yerleştirilmiş eli kanlı diktatör bozuntularının eseridir. Bugün İslam Dünyası elleri kanlı diktatör bozuntularının kıskacındadır. Bir Suriye’yi, bir Mısırı düşünün lütfen. Kudret sahibi olanlar seslerini daha fazla duyurabilmelidirler. Perdelenen gözlerin perdesi çekilmeli, tıkanan kulaklar açılmalı, bastırılan vicdanların üzerinde ki yük kaldırılmalıdır bir an evvel. Namuslular değil namussuzlar tecziye ve tedip edilmelidirler. Suçlu ve suçsuzun tefriki doğru yapılmalıdır. Beyinlerin etrafına örülen duvarlar yıkılmalı, ayaklara vurulmuş zincirler kırılmalı, bileklerimizde ki prangalar paramparça edilmelidir. Tüm insanlığa haykırılmalıdır mutlak ve kesin hakikatler bu topraklardan. Ne acıdır ki, insanları uyandırması, aydınlatması icap edenler, insanların uyanmasından ve aydınlanmasından endişe duyuyorlar. Bu ise kurtuluşu geciktiriyor. İnsanlık ailesi, yegâne ve mutlak Önderinin izini takip etmedikçe, yegâne ve mutlak pusula olan Kur’an’ın sözünü dinlemedikçe asla felaha eremeyecektir. İnsanlık ailesi bugün, kendi insanlarının kanlarını vahşice akıtmaya doymayan eli kanlı diktatörlerin, sahte şeyhlerin, yalancı demagogların ve düzenbaz ideologların kuşatması altındadır. Bunlar ise Şeytani Siyonist Emperyalizmin tekeli dâhilindedirler. Kaybedecekleri kallavi masalar, altınlarla dolu keseler, türlü türlü nisalar, iradesiz ve bilinçsiz sürüler vardır. Bu yüzden de insanlık ailesini muhasara altında tutmaktadırlar. İnsanlık zincirlerini kırmalıdır ve kendisini saran kuşatmayı yarmalıdır!

 

Konuşuyoruz mütemadiyen, söylüyoruz aklımızın erdiğince ve dilimizin döndüğünce, bir isyan yükseliyor yüreğimin dip derinliklerinden ansızın, tüm bunlar öylesine değil inanın. Derunumuzda ki derin acıların, sessiz isyanların haykırış olarak patlamasıdır. Sızımızı, sancımızı, ıstırabımızı bir nebze de olsa dindirmek, hafifletmek içindir. Ya dertlerinde boğulacaksın ya da boşaltacaksın dertlerini ağladıkça. Anlamak, anlaşılmak dar-ı dünyada ki saadetlerin en büyüğü. Cennet; anlayanların, ağlayanların, yaşayanların hakkıdır bebeğim! Ne cennet ucuz ne de boş cehennem! Hani Schopenhauer diyor ya; eğer bu dünyada mutlu olan birisi varsa, mutlaka anlamıştır. Anlaşılmamakta, anlayamamakta hakikaten sonsuz acı. Allah bu nimetlerden mahrum etmesin bizi. Âmin. Zira bir ömür kendi zindanında tutsak olarak yaşar gidersin. Beyninin içinde ki cehaletin karanlığında kaybolursun. Varlığından hiçbir keyif, tat alamazsın. Varoluşun anlamsız gelir, tedirgin eder durur. Anlamın acıyı tevlit ettiği kuşkusuz bir gerçektir. Ama akabinde bahşettiği mutluluk o acıyı alıp götürüyor. Ya da biz öyle ihsas ediyoruz. Belki bu ihsas bir nimet olarak bahşediliyor kim bilir. Anlayamıyorsanız, ağlayamazsınız. Ağlayamıyorsanız kendinizi sorgulamalısınız. Çünkü insansanız mutlaka ağlarsınız. Gözlerinizde ki yaş kurumuşsa, vicdanınız çölleşmiş ve çatlamış demektir. Hayat ırmağı fasılasız akıyor. Kimi zaman bahar oluyor can veriyor, kimi zaman kış oluyor can alıyor, kimi zaman sararıp solduruyor. Biz bakarken öylece, yüreğimizi dertlerle dolduruyor. Bihabersekte her şeyden, haberdar her şey bizden. Ne biz kayıtsız kalabiliriz akıp giden hayata ne de hayat akıp giderken ıskalar bizi. Yaşamın kıyısına oturup, akan zaman içinde ki, hem akan hem bakan insanlığı temaşa etmeyi ve derin tefekküre dalmayı bir türlü beceremiyoruz. Ne kadar duygusal olsam da işi duygusallıkla boğmayı asla sevmem. Geçelim! Birileri kusasıya yerken, birileri bir dilim bile ekmekten yoksun yaşıyor şu dünyada, ne acı. Sizleri şerefimle temin ederim ki, bizatihi şahit olduğum bir görüntü var; pazar yerinden geçiyordum, bir tarafta torbasını tıka basa doldurmuş bir adam, diğer yanda ise elinde tek marulla eve giden adam. Söylerken bile yüreğim acılarla, gözüm yaşla doluyor. Ne düşünüyorsunuz bebeğim? Kader mi dediniz? Bu kader değil bebeğim! Bazı sabahlar ana ile oğul görüyorum, çöp karıştırıyorlar, ne aradıklarını bilmiyorum ama böyle bir şeyin şerefli halk edilen insanın, insanlık onurunu zedelediğini düşünüyorum, bunları yazarken yutkunuyorum, kursağımda kalıyor duyumsayamadığım, anlayamadığım duygular ve bu kader midir diye soruyorum. Kader değil be bebeğim kader değil! Sadece nefsine zulmeden zalim insanlarca kader kılınmış o kadar! Allah akıl vermiş, bilinç vermiş, irade vermiş, biz kederi kader kılmışız ve heder etmişiz insanlığı. Sahi utanacak bir yüzümüz var mı? Ya da ağlayabilen bir vicdana sahip miyiz? Merhamet nerede kayboldu? Ayrıca tek bir kişinin gücü nedir, herkese yetişmek mümkün müdür? Olmuyor be bebeğim olmuyor. Hani etin ne budun ne derler ya, işte öyle! Kaba ve kalın bakıyoruz hayata ve görebildiğimiz hiçbir şey yok. Korkunun ve cehaletin tutsağı olduğumuz için, ince bakmayı da beceremiyoruz. Doğruyu söylemek ve dürüstçe yaşamak niye zor gelir ki insanlara? Her söylediğin doğru olacakmış ama o doğruları her yerde söylemeyecekmişsin. Peki, ölüler konuşabilirler mi bebeğim? Şu an, şurada, doğruyu söylemezsem, namussuzluktan şikâyet etmeye hakkım olur mu? Ya doğruyu söylemeden ölürsem ne olacak? Bu imkânsız mı diyorsunuz? Peki, siz misiniz, hayatı ve ölümü var eden?  Ne alıklarla ne de alıklıkla işim olmaz bebeğim! Sahi insanlığın düzelmesini isteyenler bu saçmalıklarla iştigal edebilirler mi? Bendenize göre, bizler, ilk evvelde İnsanın ve İslam’ın ne olduğunu muhakkak öğrenmeliyiz. Önce insan yaratıldın, sonra İslam’la şereflendin ama sonunda şerefsizlikte demir attın. Bu nasıl iştir çözen beri gelsin. Yüreğim acılar denizi, gözlerim kan deryası! Geçelim!

 

EKSTRA

 

‘’’’’’’’’’’’’’Nurettin Topçu üstadın Türkiye’nin Maarif Davası isimli eserini Milli Eğitim Sisteminin teorik altyapısı yapmadan eğitim ne millileşir ne de eğitimde muvaffak olmak kabil olur.’’’’’’’’’’’’’  ÖZGÜR DENİZ

 

Elmalılı (sadeleştirilmiş): ''''''''''''''''Haberiniz olsun ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah işiten ve bilendir.''''''''''''''''''

 

‘’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’Beni okumayın sadece, herkesi okuyun, yeter ki okuyun.

Özeleştiriyi, özgüveni olan insanlar yapar.

Kur'an'la savaşamayanlar ehl-i Kur'an'la savaşıyorlar.

Sorgulayın, her şeyi sorgulayın, beni bile sorgulayın.

Kur'an, sizin kitaplarınızın altında değil üstündedir.

İman güven demektir, İslam barış demektir.

Çok kolay iftira edenlerin, ahirete ciddi imanları yoktur, ahirete inansalar da, hesap vereceklerine ciddi imanları yoktur.

Kur'an, dünyanın en çok okunan ama en az anlaşılan kitabıdır.’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’

MUSTAFA İSLAMOĞLU

 

‘’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’’Eğer hakikatlere kulaklarınızı tıkarsanız, yalanlarla kuşatılırsınız ve siz, yürüyen bir yalana dönüşürsünüz. Yalanı hakikat diye anlatarak, yalandan bir hayat kurarsınız. Kurduğunuz hayat tek nefesle yıkıldığı zaman şaşar kalırsınız, ahmakça çevrenize bakarsınız. Daha neyin niçin olduğunu idrak edemeyecek hale gelmişsinizdir yalan olduğunuz için. Öyleyse hakikate ulaşmak için düşününüz, araştırınız ve hakikate kulak veriniz.

 

Kabuk, tohumun özgürlüğe ve aydınlığa karşı beslediği aşkına direnemez ve çatlamak zorunda kalır ve tohumun doğuracağı filiz, Güneş'e gülümser.

 

Mutlak suçsuz, bigünah ve masum olduğunu yani kendisinden size karşı mugayir ve hainane hiçbir hareketin sadır olmadığını hatta olma ihtimalinin bile bulunmadığını bildiğiniz bir insanı gücendirmek Allah'ı gücendirmektir ve o insanı da kaybetmektir. Böyle bir vicdanın çığlığı da acıdır ve acıtır. Binaenaleyh ahlak ve adaletten asla ayrılmamalı, insanlık şerefine mütenasiplik içinde hareket etmeliyiz. Haddizatında bizim mahvoluşumuzda ki en büyük müsebbiplerden biri de budur.’’’’’’’’’’’’’’’’’’’ ÖZGÜR DENİZ

Tarih: 04.08.2016 Okunma: 756

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?