Sayın Devletim! Seninle
hayatım boyunca hiçbir zaman maddi talep temelli ilişkim olmadı. Sana karşı
hiçbir zaman nefsi kaygılarla hareket etmedim. Asla ucuz, basit, küçük
hesaplarla sana bağlı kalmadım, seni sevmedim. Sana saygım, sevgim ve sadakatim
her zaman önkoşulsuz oldu. Gecem, gündüzüm, tüm ömrüm, senin bekan, ilelebet
payidarlığın ve tarihin sonuna kadar varolma kavgan için düşünmekle, yazmakla,
say ve cehd etmekle geçti. Elbette yanlışlarına yanlış, doğrularına doğru demeyi
de ihmal etmedim. Varlığımı; senin varlığına, milletimin birliğine, vatanımın
bölünmez bütünlüğüne, dinimin gönüllerde gönüllü hâkimiyet kurmasına, ümmetimin
vahdetine adadım. Bitevi düşündüm, düşünceler arasında geçişlerim oldu. Hiçbir
düşünceye merbutiyetim, sana ihaneti tevlit etmedi. Çünkü hiçbir düşünceye
önkoşulsuz, ahmakça, hesapsız, kitapsız, sorgusuz, sualsiz ve kopmaz bağlarla
bağlanmadım. Merak ettim, sordum, sorguladım. Hesapsız, kitapsız, şeksiz,
şüphesiz itaat içinde olmadım hiçbir kula. Hiçbir insantekine sorgusuz sualsiz
bağlanmadım. Hangi düşünce kulvarında yürürsem yürüyeyim, asla sana ihanet
içinde olmadım. Varolmamı, varolman için fırsat bildim. Naçizane mevcudiyetimi,
ilelebet payidarlığın için tavassut kıldım. Düşmanlarını düşman, dostlarını
dost bildim. Hiçbir şartta ve koşulda, hiçbir zamanda ve mekânda, aziz
varlığına ihanete tevessül edecek kadar alçalmadım. Bilakis, sana ihanet
edenlerin gözlerini oydum, kalplerini parçaladım, akıllarını durdurdum, senin
de, benimde mutlak sahibimiz olan Aziz, Celil, Semi, Basar, Kahhar ve Müntakim
Allah’ın inayeti ve sıyanetiyle. Duygularımı ve düşüncelerimi naçizane bilmeni
istedim, binaenaleyh bildirmek gereği duydum. Ama senden tek bir şey bekledim
ve tek bir şeyden ayrılmamanı arzuladım ömrüm boyunca; ADALET. Allah’ın ahlakı
ve adaletinden asla ayrılma Sayın Devletim! Akli, kalbi, ruhi, derin ve sonsuz
saygılarımla. Adaletle varolduğun müddetçe derin bağlılıkla.
DİL VE KARAKTER
Dili düzgün, düzeyli ve
seviyeli olmayanlardan hiçbir zaman hazzetmedim, hazzetmem ve hazzetmeyeceğim.
Desem ki, Allah, kullarına ağır bir yük yüklemiş ve kullar bunun altından
kalkamaz, eyvallah çekeceğim. Velakin hayır, aklım ve yüreğim buna ikna
olmuyor, Allah, kullarına kaldıramayacağı yük yüklemez ve yüklememişte. Herkes
diline sahip çıkabilir, seviyesini ve düzeyini koruyabilir, bu asla zor ve
imkânsız değil. Ama bizim basitliğimiz, sıradanlığımız, sığlığımız,
sefilliğimiz, medeniyetten behredar olmayışımız bunu başarmamıza engel oluyor.
Dili bozuk olanlarla hayatın şartları ve koşulları muktezasında hayatın
karmaşık ağlarında birlikte olabilirsiniz ama sadece beden olarak olur bu,
kalben asla olmaz. Kalben bir ömür birliktelik, ancak seviyeli, düzeyli, düzgün
ve en önemlisi güven veren bir ilişki temeline merbuttur.
NAMUSLU VE ŞARLATAN TEFRİKİ
Namuslu insan emin ve sağlam
adımlarla yürür.
Şarlatan kırıp dökerek
dengesizce koşar.
Namuslu insan sessizce işini
yapar.
Şarlatan bağırıp çağırıp
gürültü yapar.
Namuslu insan dobradır,
şeffaftır.
Şarlatan sinsidir, kaçaktır,
kapalıdır.
Namuslu insan acı gerçekleri
söyler.
Şarlatan yaltaklık yapar.
Namuslu insan Allah'ın
kuludur.
Şarlatan dünyanın kuludur.
Namuslu insan adildir ve
ahlaklıdır.
Şarlatan zalimdir,
ahlaksızdır.
Namuslu insan her şeyi
yüceltir, yükseltir, büyütür.
Şarlatan her şeyi alçaltır,
düşürür, küçültür.
Namuslu insan güven verir,
zira imanı sağlamdır.
Şarlatan güven vermez, zira
imanında samimi değildir.
Namuslu insan iftira etmez,
çünkü hesaba gerçekten iman eder.
Şarlatan iftira eder, çünkü
hesabı bilse de iman etmez.
Namuslu insan
alçakgönüllüdür.
Şarlatan boş kibrin
tutsağıdır.
Namuslu insanın sevgisi
sahicidir.
Şarlatanın sevecek bir
yüreği yoktur.
Binaenaleyh bu dünyada hayat
yolunda namuslu insanlarla yürünmelidir. Müslüman namusludur ve namuslu olana
saygı duyar, sevgi ve muhabbet besler, namuslu olanlarla yürür.
MUHALİFİM
Bu vatanı bölmeye, bu
milleti geri plana itmeye, bu devleti çökertmeye, bu dini etkisiz kılmaya, bu
ümmeti parçalamaya, bu bayrağı düşürmeye, bu ezanı susturmaya, bu marşı
değiştirmeye odaklanmış her düşünceye muhalifim ve bu yöne odaklı hiçbir
düşünce bu topraklarda ilelebet payidar kalamaz, hatta filizlenemez, ki
filizlendi diyelim elbet mutlak kırılır. Binaenaleyh, herkes buna göre yerini,
konumunu tayin etmelidir. Zira bu devlet, bu düşüncelere meyyal olanlara bir
yere kadar müsaade eder ve gün gelir bunları paramparça eder. Çünkü devletle
oyun oynanmaz. Ayrıca tüm bunların alt yapısının ahlak ve adalet olduğunu da
sarih ve beliğ olarak ifade etmek iktiza ediyor.
ALLAH, AKLI BOŞUNA VERMEDİ
Hep tepki çeksemde hayatım
boyunca şunu savundum: Allah sana akıl verdi mi kardeşim? Verdi. Allah sana
Peygamber gönderdi mi kardeşim? Gönderdi. Allah sana Kur'an indirdi mi
kardeşim? İndirdi. Allah sana din olarak İslam'ı seçti mi kardeşim? Seçti. O
zaman şeyhe, şıha, başka bir insana tapamazsın kardeşim. Yaşananlar milat
olsun. Artık aklımızı kullanmalıyız. Düşünmeliyiz. Sormalıyız. Hayata Kur'an
temelinde bakmalıyız. Her şeyi sorgulamalıyız. Beşerin kitabından başka kitap
tanımayacaksan, Kur'an niye gönderildi kardeşim? Beşeri mutlak yol gösterici
bileceksen, Peygamber niye gönderildi kardeşim? Cemaatini dinleştireceksen,
İslam niye bizim için Allah tarafından seçildi kardeşim? Ya da sen nasıl
Müslümansın o zaman kardeşim? Alıklığın, bönlüğün alemi var mı? Kimse kusura
bakmasın, herkes Allah'ın verdiği akıl tavassutu ile kendi kaderini kendisi
çizer. Tepki çeksemde hayatım boyunca buna inandım, iman ettim. Aklım, Dinim,
Kur'an'ım, Önder'im varken kaderimi asla bir beşere terk edemezdim. Şeyhi de,
şıhı da, herhangi bir beşeride acımazsızca sorgulamaktan imtina etmem kardeşim.
Herkesi, her şeyi Kur'an ve Sünnet temelinde acımazsızca ve pervasızca sigaya
çekmekte tereddüt etmem. Zaten tereddüt ediyorsam da, İmanımı sorgulamam iktiza
eder o zaman. Öyleyse! Ve şu umdeyi hayatımın umdesi yaptım mütemadiyen yani şu
umde hayat felsefem oldu: Mustafa İslamoğlu hocanın sarih ve beliğ bir şekilde
ifade ettiği gibi: "Müslüman olmadan önce kallavi bir insan olacaksın!"
"İman ettik demekle
kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz." Allah
"Size iki şey
bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu asla şaşırmazsınız, o iki şey:
Kur'an ve Sünnet'tir." Hz. Muhammed (sav)
ESAS OLAN PRAKSİSTİR
Allah, Önder, Kur'an ve tüm
mevcudat şahit olsun ki, Allah'ın ahlakı ile donanalım, Allah'ın adaletini
ikame edelim ve yeryüzünde tahkiki iman sahibi Müslümanlar olarak dolaşalım,
insanlık bir nehir gibi akacaktır İslam denizine doğru. Dilimizden gönlümüze
insin, gönlümüzden hayatımızda aşikâr olsun yani eyleme dönüşsün yeterki İslam.
İSTİKLAL MARŞI
"İstiklal Marşı,
Müslüman Türk Milletinin Milli Bağımsızlık Manifestosudur. İstiklal Marşını,
tertil, tedebbür, taakkul, feraset ve basiret ile okuyup, kafasının ve kalbinin
derinliklerinde sindiren için korku yoktur, yılgınlık yoktur, uyuşukluk yoktur,
uyuma yoktur, mezellet ve meskenet yoktur, fitne ve fesada alet olmak yoktur,
iç ve dış hainlerin tezgâhına düşme yoktur, önüne gelene aldanma yoktur,
tefrika yoktur, ezilme ve sömürülme yoktur, kölelik yoktur. Yeter ki samimi ve
dürüst olarak anlayalım ve kavrayalım ve eyleme tedvir edelim."