EYYY MELUN ŞEYTAN!
Siyonizmin uşaklığını
yapmakla eline ne geçti pislik? Şeytanın kucağında, ülkeni ele geçirme planı
yapmak mıydı yoksa bu memleketin evlatlarını ruhen beslemek miydi vazifen?
Katliam eğitimi mi talim ettirdin? Ne oldu şimdi? Yüzbinlere haram ettin
bayramı. Başlarını önlerine eğdirdin insanların. Sevgiyi katledip nefreti ektin
gönül toprağına. Kulluk toprağını, kardeşlik otağını zehirledin. Bu toprağa,
yetiştirip canavarlaştırdığın haydutlar kan damlattı ve üstelik binlerce
masumun hayatının zehir olmasına neden oldular, nicelerinin ekmeklerinden
olmasına neden oldular haksız yere ve hayatlarına leke bırakılmasına yol
açtılar. Küçücük yavruların istikballeriyle oynadılar. Öyle bir nifak soktun ki
milletin evlatlarının arasına. Şeytanlar ellerini ovuşturarak izledi kirli,
kanlı, karanlık tezgahını. Kahrolasıca münafık. İslam'ı kirlettin. Müslüman'ı
lekeledin. Bitirdin lan ne kadar güzel şey varsa insanlığa dair. Geleydin ya
müptezel adam ülkene adam gibi. Kim kovdu ki seni? Kim gelme dedi? Mahvettin
lan herkesin hayatını. Dünyayı zindan ettin gariplere. Aldattın ve ağlattın!
Şerefsiz pislik, madem aldattın, erkekçe gelip, suçlu benim, beni ve
haydutlarımı idam edin diğerlerini bırakın diyemez miydin? Ama diyemedin,
bilakis şeytandan istimdat umdun. Adam mısın sen be? Allah seni öldürmesin.
Allah seni perişan etsin. Allah seni alçak, aşağılık katil Siyonist Şaron’dan
daha beter etsin emi Gülen şeytan. Şeytanın bile masumiyet karinesi vardır
senin yanında. Sana diyecek hiçbir şey bulamıyorum. Ve bunu sonsuz ve derin bir
bilinçle, farkındalıkla söylüyorum biliyor musun Gülen şeytan? Öyle laf olsun
babından söylemiyorum. Bunun ne demek olduğunu idrak edecek zekân var mı? Sen
de zekâ ne gezer be Gülen şeytan. Lanet olsun sana be, lanet olsun, sonsuz kez
lanet olsun! Ocaklara ateş saldın. Yuvaları dağıttın. Çocukları mutsuzluğun
orta yerinde bıraktın. Sen zaten tasmalı bir it olarak babanın evindesin.
Kalantor itlerinde kaçtı gitti babalarına sığındılar. Ya kalanlar kimler?
Olanlar kimlere oldu? Acı kime kaldı? Ölme sürün lanet olasıca!
EYYY DEVLET BABA!
Mübarek bayram gününde
vicdanımın çığlığını duyurmak istedim sana naçizane, duymak istersen. Şunu
bilelim ve baştan kabul edelim ki; sen bir babasın. Herkesin emniyeti, sağlığı,
sevinci, hayali, umudu, istiklali, istikbali, hürriyeti ilk evvelde senden
sorulur. Ne demek istediğimi anlıyorsun. Allah'ın izniyle ve yardımıyla senin
korumadığını kim korur, aydınlatmadığını kim aydınlatır, yaşatmadığını kim
yaşatır? Burada da ne demek istediğimi anlıyorsun. Sen, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi
gibisin. Allah'ın merhameti, adaleti senin elinle tecelli eder. Ki yeryüzünde
en merhametli, en adil olması gereken sensin. Evlatların merhametsiz ve zalim
olabilirler. Sen hakemsin! Senin merhametsizliğinle, adaletsizliğinle,
evlatlarının ki asla bir olmaz. Bendeniz bir birey olarak nefsime yenik düşüp
yanlış yapabilirim ama senin böyle bir ayrıcalığın yok ve olamaz. Sen
merhametsiz ve adaletsiz olduğun zaman düzen çöker, düzen çökerse varlığın
anlamsızlaşır ve hayata kaos hakim olur. Sen, sana güvenenlere kucağını
açmalısın. Affedici olabilmelisin. Sana olan güven biterse, evlatların kime
güvensin? Evlatların yaşayacak ki, sen yaşayacaksın. Evlatların gülecek ki, sen
güvende olacaksın. Evlatların güvende olacak ki, sen güçlü olacaksın.
Evlatların olmasa ne anlamın olurdu? Sen evlatlarını zalimlerin, canavarların
kanlı ellerine bırakamazsın. Onların ellerinden tutmalı ve kucaklamalısın. Sen,
adaletiyle müsemma bir imparatorluğun küllerinden doğdun. Zalim ve melun
şeytandan kurtardığın evlatlarını, yeniden zalim ve melun şeytanın kirli,
kanlı, karanlık inine mahkum ve mecbur edemezsin. Sen yanlışı doğruyu, iyiyi
kötüyü, haklıyı haksızı, suçluyu suçsuzu ayırmak zorundasın. Çünkü varolmanın
önkoşulu bu. Payidarlığının garantisi bu. Büyüklüğünün alamet-i farikası bu.
Bugün, bu mübarek bayram
gününde, uzaklardan bir mağdur evladın aradı ve ne dedi biliyor musun Devlet
Baba? ‘’Ben devlete güveniyordum’’ dedi. Üstelikte suçsuzum dedi. Ağladı,
ağladı, ağladı ve ağlattı be Devlet Baba. Ve bittim o an. Dünyam karardı bir
an. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim. Senin sadık bir evladın olarak
utandım, yüreğimi acılar boğdu, kahroldum. Bayram diye bir şey yaşayamadım.
Günüm zehir oldu. Ve biliyor musun Devlet Baba? O mağdur hem vallahi, hem
billahi, hem tallahi bin pişmandı, nedamet gözyaşları döküyordu, şeytanla zerre
merbudiyeti yoktu, Allah şahidim olsun ki nedametine kani oldum ve onun gibi
nice pişman olanlar vardı kim bilir ve art niyetli olanlar taammüden mağdur
etmişlerdi ve bunu bizatihi izah ve izhar ettin. Ki filhakika şeytana
dokunmamış kim vardı ki bu topraklarda? O zaman herkes suçlu pozisyonunda olmaz
mıydı? Nice kallavi tipler zamanın da neler söylememişti? Üstelikte dün şeytana
eleman taşıyanlar bugün serbest değiller miydi? Güya günah çıkarmıyorlar mıydı
kanal kanal dolaşarak? Bunların tolere edildiği yerde diğerleri kimdi ki? Ki
merhamet, vicdan, adalet temelinde yapılacak iyi bir tahkik, tetkik ve tahlil
neticesinde de onların suçsuz oldukları muhakkak ortaya çıkardı. Belki de onlar
kazanılırdı be Devlet Baba. Ki hala da kazanılabilirler. Zaten pişman olduğunu
bilmesem hatta bigünah olduğunu bilmesem bunları yazmazdım, söylemezdim. Sen
kucaklardın be Devlet Baba. Sen merhamet ederdin. Sen pişman olanları bağrına
basardın. Sen affederdin. Allah bile affederken, sen nasıl affetmezdin ki
zaten? Sen yaşatırdın ki, yaşayasın. Bugün çok acılar düştü ocaklara be Devlet
Baba? Affedeydin ama takip edeydin olmaz mıydı? Ya da farklı bir ceza vereydin.
İyi bir tahkik, tetkik ile lanet olasıca şeytanın kanlı, kirli, karanlık
tezgâhına bilfiil müdahil ve müzahir olanları seçerek, gerçekten pişman
olanları ayırabilseydin keşke. Ya da suçsuz olanları hiç almayaydın olmaz
mıydı? Mehmet’ime kurşun sıkanlarla aynı yatakta yatanlara bu milletin
meclisinde başkanlık görevi veren ve ona benim alın terimi milyarlarca lira
olarak sunan sen, lanet olasıca şeytana inanan ama bin pişman olan evlatlarını
affedebilirdin be Devlet Baba. Senin çok düşmanların vardı bu topraklar
üzerinde dolaşan, it gibi havlayan. Onlar senin topraklarının en güzide
yerlerinde keyif çatıp, votkalarını yudumlarlarken, sana güvenen, affına
sığınan gariban evlatlarını bağrına basamaz mıydın be Devlet Baba? Sana,
şeytana bilinçli, şuurlu, farkında olarak kulluk yapanları affet demiyorum ki,
sana halkına kurşun kusanları ve onlara müzahir olanları affet demiyorum ki,
sana lanet olasıca kalkışmadan bizatihi haberdar olanları ve kalkışmaya müdahil
olanları ve dahi onlarla bilfiil iletişime geçenleri affet demiyorum ki. Ah be
Devlet Baba! Vicdan nerede kaldı? Merhamet nerede kaldı? Adalet nerede kaldı?
Senin ruhun İslam’dı be Devlet Baba. Sen asırlık bir çınarın varisiydin. Senin
tören vardı be Devlet Baba. Bir kez babalık yapaydın olmaz mıydı be Devlet
Baba? İkincisinde affetmezdin ve kimsenin de söyleyecek sözü olmazdı. Ki zaten
affedeceklerinde hiçbir şey yapamayacak olanlardı be Devlet Baba. Kimsenin
hayatını karartmayabilirsin, kimsenin hayatında leke bırakmayabilirsin. Buna
senin gücün kifayet eder. Hala yapabileceğin çok şey var be devlet baba! Sen babasın
ve bir defalık babalık yapmakla hiçbir şey kaybetmezsin ama sonsuz şey
kazanırsın inan ki, Allah, Önder, Kur'an şahit olsun ki.
EYYY MÜSLÜMAN!
Ey ilahiyat profesörleri, ey
eli kalem tutan, dili konuşan yazarlar, ey cemaat liderleri, ey politika ehli, ey
sivil toplum yapıları! Ben mi görmüyorum, duymuyorum yoksa sizler mi
suskunsunuz? Ya da sesiniz çok mu az çıkıyor? Görmüyor, duymuyor isem eyvallah,
sizler suskunsanız bulunduğunuz yerlerde nasıl varsınız, varolduğunuzu
hissediyor musunuz? Oynanan oyunu niçin açık seçik yazıp, daha duyulur,
hissedilir şekilde uyarmıyorsunuz? Niçin yapılan bir yanlış varsa uyarı
görevinizi aktive etmiyorsunuz? Niçin Kur'an'a göre söz söylemiyorsunuz? Niçin
hakikatte yapılmak istenen nedir yazmıyor, konuşmuyorsunuz? Bir yığın lakırdı
yapmaktan başka ne yapıyorsunuz? Niçin haysiyetli, hissiyatlı, hassasiyetli bir
Müslüman gibi, soylu bir dava adamı gibi hareket etmiyorsunuz. Ey Müslümanlar!
Bizler hangi gelenekten geliyoruz? Düzgün olmazsan seni kılıçlarımızla
düzeltiriz diyen bir gelenekten. Yanlış bir iş olduğunda hesabını soran bir
gelenekten. İyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan bir gelenekten. Devlet
büyükleri uyarılmaz diye bir kanun mu var? Biz kötülük mü yapıyoruz? Küfür,
hakaret mi ediyoruz? Haddimizi, hududumuzu mu aşıyoruz? Uyarmayanlar da, şayet
bir yanlış varsa o yanlışa ortak olmazlar mı? Ki yapılan şey kötülük için mi,
iyilik için mi yapılıyor? Uyarmakla kötülük mü ediyoruz? Hem biz adaleti ikame
etmek ve ayakta tutmak zorunda olanlar değil miyiz? Allah, Önder, Kur'an
adaletten başka ne diyor? Ahlaktan başka ne diyor? Ki bendeniz Sayın
Cumhurbaşkanı'mızın da, Sayın Başbakan'ımızın da samimi duygu ve düşüncelerin
izharını yanlış anlayıp, tecziye edeceğini de hiç sanmıyorum. Ayrıca maalesef
yanlış yönlendirme yapanların olduğu da bariz. Bu konuda da bir şeyler
söylenemez mi? Sesiniz daha iyi ve net duyulacak, anlaşılacak şekilde konuşamaz
mısınız? Bu ister lanet olasıca Gülen şeytanla, ister lanet olasıca PKK şeytanı
ile ilgili olsun. Daha duyarlı olup adaletin tam tecellisi konusunda konuşamaz
mısınız? Birilerinin tezgah kurduğunu ihsas edemiyor musunuz? Bakınız Beyaz
Türklerin bu ülkede hiçbir zaman acı yaşadığına şahit oldunuz mu? Bu ülkenin
yerlileri yaşıyor tüm acıları. Oyunu kuran da onlar, sonucu kendi lehlerine
çeviren de onlar oluyorlar, gülenler da onlar oluyorlar mütemadiyen.
Gözlerinizi açıp bir temaşa etmiyor musunuz hayatı hiç. Bu topraklarda her daim
yaşayanlar kimler oluyorlar, acı biçenler kimler oluyorlar? Bu bayram ne oldu
mesela? Garipler, yoksullar acıyı yudumladılar. Beyaz kalantorlar ve onların
köleleri şaraplarını, votkalarını içip kahkaha ile tezgahlarının nasıl
işlediğini izlediler. Denizi, kumu, güneşi yaşadılar. Bizler böyle nasıl
Müslümanlar olduk? Nasıl oldu da vicdani duyarlılığımızı kaybettik? Olguları ve
olayları tetkik, tahkik, tahlil edemeyecek kadar nasıl körleştik, zihnimizi
harap ettik. Niye böyle olduk? Biz Muhammed'i insanlar olmalı değil miydik? Son
tahlilde, bizim insanlarımız, bu toprakta doğmuş olanlar, ya atıldılar, ekmeklerinden
oldular ya da açığa alındılar ve hala açıktalar. Hiç empati yapıyor muyuz? Hiç
vicdanımızın tınılarını duyumsamaya çalışıyor muyuz? Atılanlar zaten atıldılar.
Açığa alınanlarında hayatlarında leke bırakılmaya çalışılıyor. Olaya Kur'an'ı
hakem tutarak bakabiliyor muyuz? Hakikaten kalbimizi ve kafamızı mezcederek
tefekkür edebiliyor muyuz? Biçmeye ne ara teşne olduk böyle? Kimi kime
biçtiriyorlar? Kimi kime katlettirdiler? İnsanları dinliyorum da, hayatlarında
küfre bu kadar büyük bir nefretle mukabelede bulunduklarını tahattur etmiyorum.
Hayır, lütfen insaflı olalım, dürüst davranalım; lanet olasıca kan kusucu
itlerin, onlara farkında ve bilinçli şekilde yardım ve yataklık edenlerin,
onlarla kara günde temas kurup iletişime geçenlerin, onlara finansman sağlayan
kalantor itlerin, onlara müzahir olan politik düzenbazların affını istemiyorum.
Ki izaha da gerek yok, haddizatında bendenizi çok iyi anlıyorsunuz. Sahi bu
bayramı nasıl yaşadık, neler düşündük bu bayramda? Lokmalar geçebildi mi
boğazımızdan? Çocuklarımızla kahkaha atarak mı yaşadık yoksa acı hissedebildik
mi yüreğimizde? Midemizi doldurduktan sonra ekranların karşısına geçip olan
biten her şeyi hiçbir şey yokmuş gibi izleyebildik mi? Biz Müslüman olabildik
mi? Biz insan kalmak için hiç direnç gösterdik mi? Allah'ın, Önder'in,
Kur'an'ın sözünü yüreğimizle, beynimizle işitebildik mi? Hissetmek, hissetmek,
hissetmek; gerisi boş, angarya, hikaye. Biz hissiyatımızı kaybettiğimiz için
her şeyimizi kaybettik ve kaybetmeye devam ediyoruz maatteessüf. Her şeyimizi
kaybettiğimiz de, paylaşmak için dövüşecek bir şeyimiz bile kalmadığında mı
aklımız başımıza gelecek?
SAYIN DEVLETİME NAMUSLU VE VİCDANİ UYARI!
Malum konjonktüre matuf
zımni manipülasyonlar yapılmaktadır taammüden. Bahusus şeytan ve şeytanın kriptolu
adamları ve bazı kesimler hatta devletten yanaymış gibi pozisyon belirlediği
için güvenilir görülen kişiler manipülatif hareket etmektedirler. Hareketler,
yazılanlar ve konuşulanlar çok ince ve derin müşahedeye tabi tutulduğunda, bu
gerçek ihsas edilecektir. Öyle tahrik edici hareket ediliyor, yazılıyor ve
konuşuluyor ki, derin bir korku, tehdit ve tehlike propagandasıyla devlet
resmen ve alenen kışkırtılıyor. Devletten daha çok kişi attırma gayreti
içerisindeler. Tüm bunlara rağmen sonsuz teennili ve sağduyulu olmak zorundasın
sen Sayın Devletim. Şimdi soruyorum: bu niçin yapılır? Böyle yapmak kimin işine
gelir? Böyle yapan ne kadar samimidir? Bir kişi insani ve Müslüman vicdana
sahipse böyle mi yapar yoksa daha namuslu telkinlerde mi bulunur? Ahlakilik ve
adillik temelinde hareket edilmeli değil midir? Hiçbir yanlış iş yapamayacak
olanların tard edilmesi kimin işine gelir? Ne yapılmak istenmektedir gerçekte?
Malum şeytani organizasyon ile aktif bağlantısı olmayanların hatta hiç
bağlantısı olmayanların üzerinde ki leke tamamen giderilerek bir an önce
görevlerine iade edilmeli değil midirler? Devletten asıl tard edilmesi
gerekenler; kan dökenler, onlarla temas halinde olanlar, onları koruyup
kollayanlar, onlara politik ve devasa finansal yönden müzahir olanlar değil
midirler? Taammüden hareket edenler, yazanlar, konuşanlar dünya menfaatleri
doğrultusunda konuşmakta, yazmakta ve hareket etmektedirler. Velakin bendeniz
dinimin garip kalmaması, senin yani devletimin bekası ve payidarlığı,
milletimin vahdeti, ülkemin bütünlüğü için konuşuyor, yazıyor ve hareket
ediyorum. Bir beklenti içinde miyim? Bu kadar haysiyetsiz olabilir miyim? Böyle
bir ihtimal var mıdır? Bugüne kadar ne elde etmişim? Ben evladının mevcudiyeti,
münhasıran senin mevcudiyetin içindir. Devlet-i Ebed Müddet içindir varlığımız!