İnsanlar bir aile, topluluk ve milletler halinde yaşamak ister. Birlikte yaşamak zorunda olan insanların çok çeşitli ihtiyaçları ve bunları temin eden insanların meydana getirdiği meslekler vardır. İnsanın öğrenme isteği toplumsal hayatın en önemli ihtiyaçlarından biridir.
Bu bakımdan öğretmenlik, öğreticilik bütün toplumlarda kutsal bir meslek sayılır. Çoğu kişi, öğretmenlik için “peygamber mesleği” tanımlaması yapar. Öğretmenlik hakkında Hz. Ali’nin meşhur bir sözü nesilden nesile aktarılır. “Bana bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Onun içindir ki, öğretmenler, hocalar her toplumun gözbebeği, aynası konumundadırlar. Eğer bir toplum öğretmenine değer veriyorsa, gelişmiş, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmıştır. Şayet bir toplum öğretmenine gerekli saygı sevgi ve hürmeti göstermiyorsa zaman içinde geri kalmaya, tükenip yok olmaya doğru gider.
1980’li yıllardan itibaren biz de, kıyısından köşesinden öğretmenlik mesleğinin içinde bulunduk. Mesleğimizi isteyerek ve severek yapmaya çalıştık. Bizim kuşak göreve başlarken korkunç bir öğretmen açığı vardı. Yine büyük bir açık var. Ama yüz binlerce öğretmen adayı da devletten atama bekliyor.
Her işi tadına bırakmak gerekiyor. Biz de on bir yıl önce, bizden sonra gelecek ve atanmayı bekleyen binlerce gencin önünü açmak maksadıyla öğretmenliğe nokta koyduk. Aradan geçen bunca zaman içinde gerek öğrencilerimizden, gerekse tanık çevreden sevgi, saygı ve hürmetlerini esirgemeyen dostlardan mutluluk duyuyoruz.
Çarşıda pazarda dolaşırken karşılaştığımız her meslek grubundan emekliler oluyor. Fakat toplumda “hocam” veya “öğretmenim” lakabını alanlar için emeklilik diye bir kavramın olmadığını yaşayarak öğreniyoruz. Toplum nazarındaki bu “hocam” mertebesi ve makamı ölünceye, hatta öldükten sonra bile devam edebiliyor. O bakımdan “hocam” diye hitap edilenler hal ve hareketlerine, davranışlarına çok dikkat etmeleri, mesleklerine en ufak bir leke getirmemeleri gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde 1995 yılında emekli olmuş sevilen ve sayılan emekli bir ilkokul öğretmeni ile bir süre sohbet etme imkânı bulduk.
Baştan ifade edeyim bu muhteşem öğretmenin adını zikrederek afişe edip üzmek istemiyorum. Aradan bunca zaman geçmiş hala öğretmeye, hala ders vermeye devam ederken bulduk. Kendisi de öğretmenlikten emekli bir esnafta emektar hocamızla otururken unutulmaz dersler çıkardık.
Birkaç kişi olmuştuk sıra çay içmeye gelmişti. “Çayları ben ısmarlarsam öyle içerim” diyerek işi daha baştan bağladı. İstanbul’da marketleri dolaşır, kampanyaları takip eder, evin ihtiyaçlarını toptan alır, böylece büyük şehirlerde nasıl ekonomik davranılacağını göstermiş oldu. Sohbet sırasında nasıl dostların gönlünün alınacağı, dara düşmüşlere nasıl yardım edilebileceği gibi konular kısacık sohbetimizin çay tadında, kahve hatırında dersleriydi.
Konuyu hocalardan, öğretmenlerden açtık devam edelim. Kurban bayramında öğretmen adayı bir genç kız ile bir süre sohbet etme imkânımız oldu. KPSS sınavlarında hatırı sayılır iyi bir puan almış, mülakata çağırmışlar. Umutluydu ve bir yerlere atanmayı bekliyordu. Ne yazık ki, o kadar yüksek bir puanla atanamamış. Şimdi, bu genç öğretmen adayımızın ruh halini, yaşadığı hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz?
Daha ilkokuldan başlayarak o sınav senin bu sınav benim koşturacaksın. Öğretmen olma hayali ile yüksek okulu bitireceksin. Ardından KPSS denilen adaletsiz bir sınava hazırlanacak, gece, gündüz uykusuz kalacak, dünyaya kapılarını kapatacaksın. Hayatını kısacık bir zaman aralığında cevaplandırılması gereken 120 soruya bağlayacak, sonunda bazılarının hayal bile edemeyeceği yüksek bir puan alacak, atanmak için bir komisyonun karşısına çıkacak, soracaklar cevap vereceksin, yüzüne gülecekler, “güle güle “ diyecekler. Sonuçlar açıklanacak ve “atanamadınız” yazısıyla karşılaşacaksınız.
Yazık, gerçekten yazık. Buna emek hırsızlığı, “kul hakkı yemek” denir. Allah kutsal kitabında, karşına kul hakkıyla gelmeyin diyor, ihtar ediyor, uyarıyor. Ama ortada ne hakka, hukuka, ne emeğe saygı kalmış.
Yüz binlerce yüksek okul mezunu, milyonlarca lise ve dengi okul mezunu, ilköğretim mezunu işsiz ve umudunu devlete, açılacak bir iş ve aş kapısına bağlamış bekliyor. İşsizlik büyük sorun, ufukta çözüm umudu yok…