Geç gelen bizleriz dünyaya,
yoksa sözü bitirenler değil suçlu olanlar. Ki, haddizatında söz bitmez de. Ama
eskir belki. Bizler eskimiş sözlere yeni elbiseler dikicileriz. Eskimeyen,
eskimeyecek olan, anlamını kaybetmeyen ve kaybetmeyecek olan, hükmü, dünde,
bugünde, yarında ve sonsuza değin geçmiş ve geçecek olan yegâne söz Allah’ın
sözüdür. Kulların sözleri kendi çağları için geçerlidir ama çağlarıyla birlikte
sözleri de eskir. Bizlerin görevi; kadim bedene yeni bir ruh katabilmek ve yeni
elbiseler giydirmektir. Koyduğumuz ruh ne kadar diri, giydirdiğimiz elbise ne
kadar güzel olursa, beden de o kadar cezbedici oluyor. Binaenaleyh, bugüne
değin, hiçbir dem, hiçbir zaman söylenmemiş sözler söylediğimiz iddiasında
olmadık. Ki, haddizatında, böyle kof bir iddia, bön ve alık tiplerin iddiası
olabilir ancak. Bizler kadim olandan süzdüklerimizi, algıladıklarımızı,
anladıklarımızı, kavradıklarımızı, çıkarımlarımızı güncelleştirerek ve zamana
hitap edecek kıvama getirerek ortaya koyuyoruz naçizane. Bu meyanda şöyle bir
hakikatte vardır; söylenen çok şey var ama anlaşılan pek bir şey yok. Bakmakla
ve bilmekle iktifa etmişiz. Ne görmüşüz ne de anlamışız. Zaman aldanmakla
geçmiş, anlamakla değil. Anlamak mukadderatımızı tayin edecekken, aldanmak
kaderimiz olmuş ve kaderimizi belirlemiş. Elan da aynı düzelmedeyiz maalesef.
Derinlikten, içerikten, eylemden yoksun öğrenmeler ve bakışlar bizi mahvediyor.
Düşünmüyoruz. Görmüyoruz. Anlamak ve aldanmamak için düşünmek ve görmek
gerekir. Düşünmeden ve görmeden anlamak olmaz. Düşünmeden ve görmeden
anladığını sanmak ahmaklığa delalettir. Ama aldanmanın düşünmeye ve görmeye
ihtiyacı yoktur. Zira aldanışın düşmanıdır düşünmek ve görmek. Bu yüzden
aldanmak isteyen düşünmekten ve görmekten korkar ve kaçar. Bu kaçış,
haddizatında, insanın kendinden kaçışıdır. Geçelim!
SÖZLER
KATİL, KAHPE, ALÇAK, ADİ, AŞAĞILIK, KANSIZ, SOYSUZ,
ŞEREFSİZ, VAHŞİ, KATİL BİR SİYONİST ASKERİNİN SİLAH DOĞRULTMASINA KARŞI BİR
ELİYLE ÇATAL YÖNELTEN DİĞER ELİYLE ÖLDÜRÜLMÜŞ ANASININ BAĞRINA ELİNİ KOYUP GÜYA
KORUMAYA ÇALIŞAN FİLİSTİNLİ KIZ ÇOCUĞUNUN RESMİNE YORUMUM:
Ey Müslüman! Bu fotoğrafa
bak. Çok iyi bak! Vicdanınla bak. Sevginle bak. Nefretinle bak. Merhametinle
bak. Vicdanına dokunsun. Zihnine dokunsun. Empati yap. Gör! Düşün! Anla!
Hisset! Sarsıl! Utan! Niçin varsın? Nasıl varsın? Kim için varsın? Cevabını bul
bu soruların. Ve bu dünyaya tamah etme. Paraya tapınç içinde olma. Fani, ucuz,
basit, küçük, süfli bir dünya menfaati için eğilme. Madde peşinde koşarken
yorulma. Kardeşine karşı hasid ve kıskanç olma. Yardımcı ol ama zulmetme
kardeşine. Kardeşine sebepsiz yere kompleks besleyip, düşmanlık ederek,
kardeşinin hizmetini ve üretimini engelleme. Kardeşine iftira atarak,
kardeşinin kötü görülmesi, bilinmesi için mesai sarf etmekle iştigal edeceğine,
gidip ne yapman gerektiğini, nasıl, niçin ve kim için varolman gerektiğini
düşün. Kendini oyun ve eğlenceye kaptırıp, asli vazifeni nisyana terk etme.
Basit bir koltuk verdiler mi, o koltuğun şehvetine kapılıp oraya buraya caka
satma. Çünkü o basit koltuğun üstünde nice büyük koltuklar var. O koltuğu nasıl
olur da ulvi bir ülkü uğrunda araç kılarım diye düşün. Koltukla insan
şereflenmez ama koltuğu şereflendirir insan, insansa tabi. Bu fotoğrafa iyi bak
ey Müslüman! Eğer gerçekten Müslümanlık iddian varsa. Zira her iddia ispat
ister, bedel ister. İspat edemiyorsan, bedel ödemiyorsan iddian boştur,
absürttür. Sen bu dünyaya yiyip içmeye, gezip tozmaya, caka satmaya, kardeşine
kin duymaya ve ona buna hava basmaya gelmedin. Böyle yaşıyorsan, o da senin
bileceğin iş. O zaman git işine!
Özgür Deniz
‘’’’Koşullar ağırdı ve ben
seni o zamanlarda da seviyordum.’’
Cahit Zarifoğlu
‘’’’VLADIMIR: Hiç terk ettim
mi seni?
ESTRAGON: Gitmeme izin verdin!’’’’
Samuel Beckett/ Godot’yu Beklerken
‘’’’Sevgili dostum! Eğer bir
gün seni yüreğimin acıması, vicdanımın ıstıraba duçar kalması ve aklımın
durması pahasına terk etmek zorunda kalırsam, dostluğumun küçüklüğüne değil,
çaresizliğimin büyüklüğüne inan olur mu? Ağlatma beni dostum! Yüreğim çok insan
ve naif be dostum ama ben yapmadım ki o yüreği!’’’’
Özgür Deniz
Sayın Devletim! Vicdanımın
ve aklımın emrettiğini yazıyorum. Şimdiden söylüyorum ve istirham ediyorum;
Allah aşkına, lütfen, bundan böyle hangi kökenli olursa olsun, hangi temelde
hareket ederse etsin, Fetullah Şeytanı gibi yeni bir şeytan türemesine, bu
toprağın çocuklarını uyuşturup, aldatıp, mankurtlaştırmasına, sonrada o
çocukları kötü emellerine alet etmesine imkan tanıma. Şimdiden gereğini yap ve
çocuklarını bilgilendir, tenvir et. Dini ya da muhtelif düşünceleri hakkıyla
anlatacak evlatların olsun. Türeyecek şeytana da yol verme. Sonrada aldanmış
Anadolu çocuklarının kaderlerini keder kılma. Sen, neyin ne olduğunu bilirsin
ve biliyorsun. Kuvvetle muhtemeldir ki dış mihrakların müzaheretiyle yol almaya
çalışan yeni bir yapılanma olabilir ya da vardır. Devletin ve milletin
konsensüsü ile, bu tür yapılanma varsa, pasifize et. Evet hürriyeti kısıtlama
ama sen de neyin ne olduğunu elbette biliyorsundur. Bizim ihsas ettiklerimizi,
sen kesin olarak biliyorsundur. Zira tüm aygıtlara sahip olan sensin.
Saygılarımla!
Özgür Deniz
""Sorunlarımız
için düşmanın felaket planlarını değil kendimizi suçladığımız zaman sorunların
azaldığını ve olgunlaştığımızı görürüz.""
Aliya İzzetbegoviç
""Toplumda
hareketi, gücü, birlik ve eylemi meydana getiren etken, imandır.""
Ali Şeriati
""Birçok insan
dönüp sormuyor kendine ben kimim diye. Dayatılan hayatı yaşıyor, kendine. Kim
ne isterse, kimi nasıl memnun edecekse, kim nasıl yanında
kalacaksa.""
Nietzsche
""Tüm insanlar
hakkınızda iyi konuştu mu, vay halinize.""
Albert Camus