Ey
Ümmetin çocukları!
Ey
Müslümanlar!
Ey
Türk Milletinin evlatları!
Ey
politikacılar, aydınlar, âlimler, din adamları, cemaat liderleri, amirler,
memurlar ve tüm emekçiler!
Sizler, farklı renklere malik olsanız da, farklı duygular
ve düşünceler taşısanız da kafalarınızda ve kalplerinizde, kimlik ve din sahibi
insanlarsınız. Kadim bir tarihin çocuklarısınız. Aynı topraklarda doğdunuz ve
kaderinizi aynı topraklarda yaşayacaksınız. Ya bölünerek yok olup gideceksiniz
hep birlikte ya da birleşerek çoğalacaksınız ve var olacaksınız hep birlikte.
Varolma kavgasını, vahdeti sağlayarak verir ve düşmana karşı birleşirseniz,
topraklarınızda huzur içinde yaşarsınız. Kiminiz düşmanın saflarına iltihak
eyleyerek diğerine karşı var olma mücadelesi vermeye tevessül ederse, bilsin ki
kendisi de yok olmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü düşman ayrım yapmaz ve
yapmayacaktır. Tarihi acıyla dolu ve kavgaların beşiği olmuş bir coğrafyanın
çocukları olduğunuzu unutmayınız. Tüm insanlığı birbirine bağlayan,
vazgeçilmesi kabil olmayan köprü görevi görmektedir üzerinde yaşadığınız
coğrafya. Kıymetini, önemini bilmezseniz elinizden kayıp gider. Binaenaleyh,
sonsuz müteyakkız olmak gibi bir vazifeniz vardır. Burada asıl iş;
politikacılara, aydınlara ve âlimlere düşmektedir. Zira toplumla direkt ve
etkili şekilde iltisak kuranlar bunlardır. Bu yüzden, en büyük sorumluluk bu üç
zümre üzerindedir. Bunlar yanlış olduğu zaman tüm toplum yanlış olacak, bunlar
doğru olduğu zaman tüm toplum doğru olacaktır. Eğer bunlar eğri olurlar ama
doğruluğu tavsiye ederlerse, bunun hiçbir hükmü olmayacaktır. Peygamberler eğri
olarak yaşayıp doğru olmayı tavsiye etmediler ümmetlerine. Onlar emrolundukları
gibi dosdoğru oldular. Ölçü ve denge üzerinde durdular. Haktan, hukuktan,
hakikatten hiçbir şartta ve koşulda taviz vermediler. Hakkı batıl ile
örtmediler. Halkın saflarından ayrılmadılar. Onlar tarihin akışını
değiştirdiler ve insanlığa erdemli bir hayatı sundular. Onlar güzel ahlakı
öğütlediler. Onlar adaletten hiçbir şartta ve koşulda taviz vermediler. Biz
yanlış yaşarsak, halktan doğru olmasını beklemeye hakkımız olmaz. Böyle bir şey
halka zulümdür. Gerçekleri söylemekten imtina etmemeliyiz. Gerçekleri örtersek,
halk uyanamaz ve uyanmayan halkı suçlamak adil değildir. Eleştirilmekten,
sorgulanmaktan kaçamayız. Ki, insanı geliştiren ve insanın doğru yönü bulmasını
sağlayan şey, eleştiri ve sorgulamadır. Akletmenin bittiği toplumlar, tarihten
çekilmek zorunda kalırlar.
Bu temiz topraklara kan bulaştıran ve kadim kardeşliğe
iflah olmaz bir darbe indiren Gülen ve Apo şeytanları nasıl tezahür etti
sanıyorsunuz? Vazifelerimizi bihakkın ifa etmediğimiz için. Kur’an’ı vicdanımız
yapmadığımız ve oluşturduğumuz bu vicdan ekseninde söyleyip, eylemediğimiz
için. Hakkı batıl ile örttüğümüz için. Hakkı hak bilip ittiba, batılı batıl
bilip içtinap etmediğimiz için. Haramı helali karıştırdığımız için. Çalışana
değer vermediğimiz, namusluya saygı duymadığımız, okuyup üreteni ittiğimiz
için. Cahili âlime müreccah kıldığımız için. Hayat meydanını şakilerin
inhisarlarına terk ettiğimiz için. Aynı düzlemde devam edersek yine
türemeyeceklerini mi sanıyorsunuz şeytanların? Öyleyse yanılıyorsunuz. Kur’an’ı
asla çoğaltmayınız. Zira evrende günlük dil üretmiş, basit ve pratik çözümler
sunmuş, herkesin anlayabileceği şekilde sade bir dille hitap etmiş yegâne kitap
Kuran’dır. Eğer O’nu çoğaltırsanız, halkın kafası karışır ve halk ne yapacağını
bilemez. Nihayetinde de tedricen uzaklaşır gider O’ndan. O’ndan uzaklaşan
insanlığın ne hale düşeceği malumdur. Kur’an yeni bir zihniyet inşa etmenize,
yeni bir hayat kurmanıza, ölü insanlığı diriltmenize en büyük destekçidir.
Çünkü O, zihinleri ve hayatları her çağda yeniden kurandır. Hakkın ve hakikatin
yegâne kaynağı O’dur. O’ndan zorlama sonuçlar çıkararak hayatları
zorlaştırmayınız. O’nu tahrife ve tahribe tevessül etmeyiniz. Siz yaşamadıktan
sonra, dini bitevi anlatsanız, neşretseniz kaç yazar? Halk sizleri örnek alır.
Yaşanmayan şeyin söylenmesi hükümsüz kalır hatta değerini de kaybeder. Bilakis,
hayat, O’nu istismar edenlerle dolar. Eğer siz Kur’an’ı vicdanınız yapmaz ve
yürüyen Kur’an olmazsanız, halkın hali nice olur? Halk işinde gücündedir.
Halkın böyle şeylere ne zamanı, ne imkânı, ne gücü ve ne de bilgisi yetmez.
Halka yardımcı olacak sizlersiniz.
Sizler eğer adil ve ahlaklı olmazsanız, halka dinini doğru
öğretmezseniz, halkı doğru bilgilendirmezseniz ve halkı dürüst yönetmezseniz
halk ne yapabilir ki? Hakkı batıl ile örtüp, gizlemeyiniz. Her işinizde
olabildiğince şeffaf olunuz. Gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koyunuz.
Dünya nimetleri uğruna, kimliğinizi, dininizi tahrip ve tahrif etmeyiniz ve
tahrif, tahrip edilmesine de müsaade etmeyiniz. Düşüncenin namusuna sadık
kalınız. Menfaatler uğruna gerçekleri halktan gizlemeyiniz.
Allah size buyurmuyor mu? Emrolunduğunuz gibi dosdoğru
olunuz, ihtilafa düşmeyiniz, ihtilaf durumlarında Kur’an’ı hakem kılınız,
içinizden uyaran bir topluluk olsun, iyiliği emredip kötülüğü nehyediniz,
yapmadığınızı söylemeyiniz diye? Aklediniz ve aklediniz ve yine aklediniz. Bizim neyden kaybettiğimiz ve kaybetmeye
devam ettiğimiz belli değil mi? Niçin hala aynı şeyde diretiyoruz? Okuyun diyen
Allah, akledin diyen Allah ama biz hala ne okuyoruz, ne de düşünüyoruz. Bırakın
okuyup, düşünmeyi, okuyana ve düşünene zerre değer vermiyoruz hatta kitap bizim
için bir hiç mesabesinde maalesef. Okumamamız, düşünmememiz için bir tezgâhta
bin çorap örülüyor başımıza. Ve biz uyuyoruz! Sonra da düşmanları itham edip
duruyoruz mütemadiyen. Oysa yüzümüzü bir kerecik kendimize dönmeyi başarabilsek
suçun kimde olduğunu çok iyi fark edeceğiz. Böyle mürailik olmaz. Allah’ın
ahlakı ile ahlaklanınız. Allah’ın emrettiği gibi adalet umdelerini tatbik
eyleyiniz. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmazsak, Allah’ın emrettiği adaleti ikame
etmezsek nasıl huzurlu, mutlu insanlar ve toplumlar var edebiliriz. Böyle
insanlar ve toplumlar var edemezsek bekamızı nasıl garantiye alabiliriz?
Maalesef o kadar insafsızız ve zalimiz ki, herkesi dinden korkutuyoruz. Sonra
da insanlara din anlatmaya çabalıyoruz. İnsanlar senin hayatında dinden emare
görmezlerse, dilinde ki dini ne yapsınlar? İnanırlar mı sanıyorsun ve bunda
onları itham edebilir misin? Maateessüf sonsuz samimiyetsiziz. Sonsuz
riyakârız. Hayır, çendan birbirimize güven düzeyimizi sorgulasak kifayet
edecektir nasıl insanlar ve toplum olduğumuzu idrak etmeye. Oysa Müslüman
kimdi? Elinden, belinden, dilinden kardeşinin emniyette olduğu insan değil
miydi? Ki, filhakika, bizler önce iyi insanlar olmayı başarmalıyız, Müslüman
olmadan önce. Zira bizim en büyük sıkıntımız, sancımız, derdimiz budur.
Müslümanız diyoruz, her naneyi yiyoruz. Çünkü henüz insan olamamışız. Gerçekler
söylenince de kızıyoruz. Ne kızıyorsun? Git önce kendini düzelt, adam ol, insan
ol, ondan sonra baş üstünde yerin olsun. Hülasa; insan gibi insan, Müslüman
gibi Müslüman, adam gibi adam olacağız. İşimizi yapacağız. Sonra da bağırıp
durmayacağız, durmadan başkalarını suçlamayacağız. Fazla söze ne hacet! Kafamız
ve kalbimiz varsa ve aktifse.
SÖZLER:
‘’Dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarıyla savaşamazlar.’’ SELAHADDİN EYYÜBİ
‘’Sorunlarımız için, düşmanın felaket planlarını değil,
kendimizi suçladığımız zaman sorunların azaldığını ve olgunlaştığımızı görürüz.
‘’ ALİYA İZZET BEGOVİÇ
‘’Bir kere toplumun fikri seviyesi ve bakış açısı
geriledi mi, artık dindarı, dinsizi, aydını, gericisi, âlimi, cahili arasında
fark kalmaz.’’ ALİ ŞERİATİ
‘’Allah Resulü, kıl değil akıl bıraktı! Kitabı, aklı ve
akıl etmeyi bıraktı. Kıla, sakala, cübbeye kutsiyet atfeder olduk. İslam
Ümmeti, hikâyeler içinde boğuldu gitti. Hakikat, efsaneler içinde kayboldu
gitti.’’ MUHAMMED İKBAL
‘’Kur’an harikası olan İlahi Ahlak, İslam dünyasında
çoktan gömülmüştür.’’ NURETTİN TOPÇU
‘’Çıkar konuşunca, vicdan susar, hakikat geride kalır.’’ CEMİL MERİÇ
‘’Ya Rab! Bir fikri doğru ve tam olarak tanımadan önce
olumlu ya da olumsuz yargıya varmayayım diye beni sürekli bilinçli ve uyanık
kıl.’’ ALİ ŞERİATİ
‘’Sorgulama, düşüncenin dindarlığıdır.’’ MARTİN HEİDEGGER
‘’Yalnızca düşüncenin silahlarıyla yürütülmeyen kavga
beni tiksindirir.’’ ELİAS CANETTİ
EKSTRA
SÖZLER
‘’Kur’an’a karşı soğumayalım ve Kur’an’ı kendimizden
soğutmayalım. Vallahi, billahi, tallahi bahara hasret kalırız. Allah’ın
buyruğunun aracısı olan saf vicdanın sessiz ve derin çığlığını işitelim. Böyle
bir vicdan insanların kötülüğünü istemez. Yeryüzü Krallığı hayaliyle yaşayan
Yeryüzü Şeytanı Siyonizm tehlikeli oynuyor. İnsansız bir dünya kurmak istiyor.
Lütfen biraz akledelim! Vicdanımızı, aklımızı, kalbimizi aktive edelim,
buluşturalım, insicam içerisinde hareket etmelerini sağlayalım. Adaleti ve
ahlakı geride bırakmayalım. Kadim uhuvveti, son gelmeyecek adavete tedvir
eylemeyelim. Artık, akıl, kalp, vicdan, irade, karar, tercih, takdir, kader
bizimdir.’’
ÖZGÜR
DENİZ
‘’Eğer Kur’an, kitap olsa, okunup anlaşılsa, gündemi
işgal etse, eğer Mü’min’lere: ‘O konuşuyor, hitabı sanadır, kulak vermeli, ne
dediğini dinleyip kavramalısın’ dense, kurtuluş bağışlar, izzete eriştirir,
uyandırıcı ve yapıcı olur.’’
ALİ
ŞERİATİ
‘’Fakat ben yalan söylememek için yalan söylemiyor ve
kendi zararıma da olsa böyle davranıyorsam, hiçbir karşılık da beklemiyorsam,
doğruyu, mahvoluşum pahasına da olsa söylüyor ve hiçbir karşılık beklemiyorsam,
üstelik her şeyimi yitiriyorsam, işte burada "ben"i görüyoruz:
"insanın" ortaya çıkışı muştusudur bu! Hangi insanın? İçindeki
korkunç dördüncü zindandan da kurtulabilen ve iman ve aşk güneşi altında insan
olma yönüne doğru adım atmaya başlayan insanın!’’
ALİ
ŞERİATİ
‘’İslam güzelde, Müslümanlar bunun neresinde?’’
ALİYA
İZZETBEGOVİÇ