ŞİDDETLE UYARIYORUM!...

Özgür DENİZ - 20.10.2016

Ey Ümmetin çocukları!

 

Ey Müslümanlar!

 

Ey Türk Milletinin evlatları!

 

Ey politikacılar, aydınlar, âlimler, din adamları, cemaat liderleri, amirler, memurlar ve tüm emekçiler!

 

Sizler, farklı renklere malik olsanız da, farklı duygular ve düşünceler taşısanız da kafalarınızda ve kalplerinizde, kimlik ve din sahibi insanlarsınız. Kadim bir tarihin çocuklarısınız. Aynı topraklarda doğdunuz ve kaderinizi aynı topraklarda yaşayacaksınız. Ya bölünerek yok olup gideceksiniz hep birlikte ya da birleşerek çoğalacaksınız ve var olacaksınız hep birlikte. Varolma kavgasını, vahdeti sağlayarak verir ve düşmana karşı birleşirseniz, topraklarınızda huzur içinde yaşarsınız. Kiminiz düşmanın saflarına iltihak eyleyerek diğerine karşı var olma mücadelesi vermeye tevessül ederse, bilsin ki kendisi de yok olmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü düşman ayrım yapmaz ve yapmayacaktır. Tarihi acıyla dolu ve kavgaların beşiği olmuş bir coğrafyanın çocukları olduğunuzu unutmayınız. Tüm insanlığı birbirine bağlayan, vazgeçilmesi kabil olmayan köprü görevi görmektedir üzerinde yaşadığınız coğrafya. Kıymetini, önemini bilmezseniz elinizden kayıp gider. Binaenaleyh, sonsuz müteyakkız olmak gibi bir vazifeniz vardır. Burada asıl iş; politikacılara, aydınlara ve âlimlere düşmektedir. Zira toplumla direkt ve etkili şekilde iltisak kuranlar bunlardır. Bu yüzden, en büyük sorumluluk bu üç zümre üzerindedir. Bunlar yanlış olduğu zaman tüm toplum yanlış olacak, bunlar doğru olduğu zaman tüm toplum doğru olacaktır. Eğer bunlar eğri olurlar ama doğruluğu tavsiye ederlerse, bunun hiçbir hükmü olmayacaktır. Peygamberler eğri olarak yaşayıp doğru olmayı tavsiye etmediler ümmetlerine. Onlar emrolundukları gibi dosdoğru oldular. Ölçü ve denge üzerinde durdular. Haktan, hukuktan, hakikatten hiçbir şartta ve koşulda taviz vermediler. Hakkı batıl ile örtmediler. Halkın saflarından ayrılmadılar. Onlar tarihin akışını değiştirdiler ve insanlığa erdemli bir hayatı sundular. Onlar güzel ahlakı öğütlediler. Onlar adaletten hiçbir şartta ve koşulda taviz vermediler. Biz yanlış yaşarsak, halktan doğru olmasını beklemeye hakkımız olmaz. Böyle bir şey halka zulümdür. Gerçekleri söylemekten imtina etmemeliyiz. Gerçekleri örtersek, halk uyanamaz ve uyanmayan halkı suçlamak adil değildir. Eleştirilmekten, sorgulanmaktan kaçamayız. Ki, insanı geliştiren ve insanın doğru yönü bulmasını sağlayan şey, eleştiri ve sorgulamadır. Akletmenin bittiği toplumlar, tarihten çekilmek zorunda kalırlar. 

 

Bu temiz topraklara kan bulaştıran ve kadim kardeşliğe iflah olmaz bir darbe indiren Gülen ve Apo şeytanları nasıl tezahür etti sanıyorsunuz? Vazifelerimizi bihakkın ifa etmediğimiz için. Kur’an’ı vicdanımız yapmadığımız ve oluşturduğumuz bu vicdan ekseninde söyleyip, eylemediğimiz için. Hakkı batıl ile örttüğümüz için. Hakkı hak bilip ittiba, batılı batıl bilip içtinap etmediğimiz için. Haramı helali karıştırdığımız için. Çalışana değer vermediğimiz, namusluya saygı duymadığımız, okuyup üreteni ittiğimiz için. Cahili âlime müreccah kıldığımız için. Hayat meydanını şakilerin inhisarlarına terk ettiğimiz için. Aynı düzlemde devam edersek yine türemeyeceklerini mi sanıyorsunuz şeytanların? Öyleyse yanılıyorsunuz. Kur’an’ı asla çoğaltmayınız. Zira evrende günlük dil üretmiş, basit ve pratik çözümler sunmuş, herkesin anlayabileceği şekilde sade bir dille hitap etmiş yegâne kitap Kuran’dır. Eğer O’nu çoğaltırsanız, halkın kafası karışır ve halk ne yapacağını bilemez. Nihayetinde de tedricen uzaklaşır gider O’ndan. O’ndan uzaklaşan insanlığın ne hale düşeceği malumdur. Kur’an yeni bir zihniyet inşa etmenize, yeni bir hayat kurmanıza, ölü insanlığı diriltmenize en büyük destekçidir. Çünkü O, zihinleri ve hayatları her çağda yeniden kurandır. Hakkın ve hakikatin yegâne kaynağı O’dur. O’ndan zorlama sonuçlar çıkararak hayatları zorlaştırmayınız. O’nu tahrife ve tahribe tevessül etmeyiniz. Siz yaşamadıktan sonra, dini bitevi anlatsanız, neşretseniz kaç yazar? Halk sizleri örnek alır. Yaşanmayan şeyin söylenmesi hükümsüz kalır hatta değerini de kaybeder. Bilakis, hayat, O’nu istismar edenlerle dolar. Eğer siz Kur’an’ı vicdanınız yapmaz ve yürüyen Kur’an olmazsanız, halkın hali nice olur? Halk işinde gücündedir. Halkın böyle şeylere ne zamanı, ne imkânı, ne gücü ve ne de bilgisi yetmez. Halka yardımcı olacak sizlersiniz.  Sizler eğer adil ve ahlaklı olmazsanız, halka dinini doğru öğretmezseniz, halkı doğru bilgilendirmezseniz ve halkı dürüst yönetmezseniz halk ne yapabilir ki? Hakkı batıl ile örtüp, gizlemeyiniz. Her işinizde olabildiğince şeffaf olunuz. Gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koyunuz. Dünya nimetleri uğruna, kimliğinizi, dininizi tahrip ve tahrif etmeyiniz ve tahrif, tahrip edilmesine de müsaade etmeyiniz. Düşüncenin namusuna sadık kalınız. Menfaatler uğruna gerçekleri halktan gizlemeyiniz.

 

Allah size buyurmuyor mu? Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olunuz, ihtilafa düşmeyiniz, ihtilaf durumlarında Kur’an’ı hakem kılınız, içinizden uyaran bir topluluk olsun, iyiliği emredip kötülüğü nehyediniz, yapmadığınızı söylemeyiniz diye? Aklediniz ve aklediniz ve yine aklediniz.  Bizim neyden kaybettiğimiz ve kaybetmeye devam ettiğimiz belli değil mi? Niçin hala aynı şeyde diretiyoruz? Okuyun diyen Allah, akledin diyen Allah ama biz hala ne okuyoruz, ne de düşünüyoruz. Bırakın okuyup, düşünmeyi, okuyana ve düşünene zerre değer vermiyoruz hatta kitap bizim için bir hiç mesabesinde maalesef. Okumamamız, düşünmememiz için bir tezgâhta bin çorap örülüyor başımıza. Ve biz uyuyoruz! Sonra da düşmanları itham edip duruyoruz mütemadiyen. Oysa yüzümüzü bir kerecik kendimize dönmeyi başarabilsek suçun kimde olduğunu çok iyi fark edeceğiz. Böyle mürailik olmaz. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız. Allah’ın emrettiği gibi adalet umdelerini tatbik eyleyiniz. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmazsak, Allah’ın emrettiği adaleti ikame etmezsek nasıl huzurlu, mutlu insanlar ve toplumlar var edebiliriz. Böyle insanlar ve toplumlar var edemezsek bekamızı nasıl garantiye alabiliriz? Maalesef o kadar insafsızız ve zalimiz ki, herkesi dinden korkutuyoruz. Sonra da insanlara din anlatmaya çabalıyoruz. İnsanlar senin hayatında dinden emare görmezlerse, dilinde ki dini ne yapsınlar? İnanırlar mı sanıyorsun ve bunda onları itham edebilir misin? Maateessüf sonsuz samimiyetsiziz. Sonsuz riyakârız. Hayır, çendan birbirimize güven düzeyimizi sorgulasak kifayet edecektir nasıl insanlar ve toplum olduğumuzu idrak etmeye. Oysa Müslüman kimdi? Elinden, belinden, dilinden kardeşinin emniyette olduğu insan değil miydi? Ki, filhakika, bizler önce iyi insanlar olmayı başarmalıyız, Müslüman olmadan önce. Zira bizim en büyük sıkıntımız, sancımız, derdimiz budur. Müslümanız diyoruz, her naneyi yiyoruz. Çünkü henüz insan olamamışız. Gerçekler söylenince de kızıyoruz. Ne kızıyorsun? Git önce kendini düzelt, adam ol, insan ol, ondan sonra baş üstünde yerin olsun. Hülasa; insan gibi insan, Müslüman gibi Müslüman, adam gibi adam olacağız. İşimizi yapacağız. Sonra da bağırıp durmayacağız, durmadan başkalarını suçlamayacağız. Fazla söze ne hacet! Kafamız ve kalbimiz varsa ve aktifse.

 

SÖZLER:

 

‘’Dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarıyla savaşamazlar.’’ SELAHADDİN EYYÜBİ

 

‘’Sorunlarımız için, düşmanın felaket planlarını değil, kendimizi suçladığımız zaman sorunların azaldığını ve olgunlaştığımızı görürüz. ‘’ ALİYA İZZET BEGOVİÇ

 

‘’Bir kere toplumun fikri seviyesi ve bakış açısı geriledi mi, artık dindarı, dinsizi, aydını, gericisi, âlimi, cahili arasında fark kalmaz.’’ ALİ ŞERİATİ

 

‘’Allah Resulü, kıl değil akıl bıraktı! Kitabı, aklı ve akıl etmeyi bıraktı. Kıla, sakala, cübbeye kutsiyet atfeder olduk. İslam Ümmeti, hikâyeler içinde boğuldu gitti. Hakikat, efsaneler içinde kayboldu gitti.’’ MUHAMMED İKBAL

 

‘’Kur’an harikası olan İlahi Ahlak, İslam dünyasında çoktan gömülmüştür.’’ NURETTİN TOPÇU

 

‘’Çıkar konuşunca, vicdan susar, hakikat geride kalır.’’ CEMİL MERİÇ

 

‘’Ya Rab! Bir fikri doğru ve tam olarak tanımadan önce olumlu ya da olumsuz yargıya varmayayım diye beni sürekli bilinçli ve uyanık kıl.’’ ALİ ŞERİATİ

 

‘’Sorgulama, düşüncenin dindarlığıdır.’’ MARTİN HEİDEGGER

 

‘’Yalnızca düşüncenin silahlarıyla yürütülmeyen kavga beni tiksindirir.’’ ELİAS CANETTİ

 

EKSTRA SÖZLER

 

‘’Kur’an’a karşı soğumayalım ve Kur’an’ı kendimizden soğutmayalım. Vallahi, billahi, tallahi bahara hasret kalırız. Allah’ın buyruğunun aracısı olan saf vicdanın sessiz ve derin çığlığını işitelim. Böyle bir vicdan insanların kötülüğünü istemez. Yeryüzü Krallığı hayaliyle yaşayan Yeryüzü Şeytanı Siyonizm tehlikeli oynuyor. İnsansız bir dünya kurmak istiyor. Lütfen biraz akledelim! Vicdanımızı, aklımızı, kalbimizi aktive edelim, buluşturalım, insicam içerisinde hareket etmelerini sağlayalım. Adaleti ve ahlakı geride bırakmayalım. Kadim uhuvveti, son gelmeyecek adavete tedvir eylemeyelim. Artık, akıl, kalp, vicdan, irade, karar, tercih, takdir, kader bizimdir.’’

 

ÖZGÜR DENİZ

 

‘’Eğer Kur’an, kitap olsa, okunup anlaşılsa, gündemi işgal etse, eğer Mü’min’lere: ‘O konuşuyor, hitabı sanadır, kulak vermeli, ne dediğini dinleyip kavramalısın’ dense, kurtuluş bağışlar, izzete eriştirir, uyandırıcı ve yapıcı olur.’’

 

ALİ ŞERİATİ

 

‘’Fakat ben yalan söylememek için yalan söylemiyor ve kendi zararıma da olsa böyle davranıyorsam, hiçbir karşılık da beklemiyorsam, doğruyu, mahvoluşum pahasına da olsa söylüyor ve hiçbir karşılık beklemiyorsam, üstelik her şeyimi yitiriyorsam, işte burada "ben"i görüyoruz: "insanın" ortaya çıkışı muştusudur bu! Hangi insanın? İçindeki korkunç dördüncü zindandan da kurtulabilen ve iman ve aşk güneşi altında insan olma yönüne doğru adım atmaya başlayan insanın!’’

 

ALİ ŞERİATİ

 

‘’İslam güzelde, Müslümanlar bunun neresinde?’’

 

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

 

Tarih: 20.10.2016 Okunma: 768

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?