“Bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermişti… Bahar
boyunca bitki kavak ağacına sarılarak boy göstermeye başladı… Yağmurların ve
güneşin etkisi ile büyümesini hızla sürdüren kabak, kısa sürede kavak ağacı ile
neredeyse aynı boya geldi…
Hızla büyümesinden gururlanırken bir gün dayanamayıp kavağa sordu: “sen kaç
ayda bu duruma geldin ağaç?” “on yılda” dedi kavak… Kabak çiçeklerini sallayarak
güldü… “on yılda mı? Ben neredeyse iki ayda senin boyuna geldim…” Kavak ise
kabağın bu sözlerine güldü ve “çok doğru” diye karşılık verdi sadece…
Günler günleri kovaladı ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak
önce üşümeye başladı, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar artıkça da aşağıya
doğru inmeye…
Bu kez biraz da kuşkuyla sordu kavağa… “neler oluyor bana
ağaç?”… Kavak sakin bir şekilde yanıtladı kabağı… “Telaşlanmaya gerek yok ölüyorsun”…
Kabak hiçbir şey anlamadı sordu “niçin?” diye... Kavak yine sakin sakin
yanıtladı… “ çünkü benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştın”
Hikaye bu ya, kısa sürede bir yerlerin desteği ve himmeti ile, iş
hayatında-kamuda başarıyı yakalayanların, işler tersine döndüğünde, KAVAK ve
KABAĞIN hikayesine dönüveriyor. Mevsim yine sonbahar.!.. Bütün mesele eğitim
sisteminde; başı dik, çalışkan, kısa yoldan köşe dönmeyi hayal bile etmeyen,
üretken, onuru ve gururu yüksek, Körfez Köprüsünde kopan halatın sorumluluğu
ile, intihar edebilecek, teknolojik donanıma sahip, Japon Mühendis gibi
nesiller yetiştirmek, bu ülkenin hedefi olmalıdır. Gerisi hep angarya, ancak ve
ancak, sarılacak kavak aramayan nesiller, bu bayrağı taşıyabilir.
Hilmi ÇAKIR
20.10.2016