Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Amerikan Başkanlık seçimlerine bir hafta kala, başkan adayı Hilary Clinton hakkında FBI’ın soruşturma başlatmasına dikkatinizi çekerim! FBI’ın bizde karşılığı yok ama Emniyet Genel Müdürlüğü’ne benzetebiliriz. Yani soruşturmayı bir il veya ilçe emniyet teşkilatı değil de merkezdeki teşkilat açmış.
Soru şu: Merkez emniyet teşkilatı merkezî (federal) yönetime, yani Başkan’a ve İçişleri Bakanı’na bağlı değil mi? FBI’ın yöneticilerini Amerikan hükümeti atamıyor mu?
Hükümete bağlı olmaz mı, atamaları hükümet yapmaz olur mu?
Peki, hâl böyleyken, hükümete bağlı bir kurum, iktidardaki partinin başkan adayına, seçimlere 8-10 gün kala nasıl soruşturma açabiliyor?
Haaa, işte, işin püf noktası burada!
Başkan ve hükümeti, önemli bürokratları “kolayca” atayamıyor… Bütün üst düzey görevliler “Kongre”nin onayıyla atanabiliyor. Dolayısıyla görevden almak da kolay olmuyor. Öyle, sen bizim başkan adayımız hakkında nasıl soruşturma açarsın gibi bir gerekçeyle FBI yöneticilerini görevden alamıyor, üstlerinde baskı kuramıyorsun.
x x x
Parti var ama genel başkanı yok!
Bizim memlekette gündem “başkanlık” ya… Sık sık Amerika’daki modele atıf yapılıyor, örnek gösteriliyor. Keşke Amerika’daki modeli getirebilsek, uygulayabilsek! Fakat vereceğim birkaç ayrıntıya bakın ve bu sistemin bizde uygulanabilmesine imkân var mı takdir edin!
Bikere, Amerika’da asla ve asla “lider sultası” yok. Çünkü dünyanın en eski partileri ABD’de olmasına rağmen bu partilerin “resmî” bir genel başkanları yok. Siz hiç duydunuz mu, Cumhuriyet Parti Genel Başkanı şu isim diye? Duyamazsınız, çünkü yok. Meselâ, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı Donald Trump, partinin başkanı mı? Hayır! Başkan seçilirse, partinin lideri sayılacak… Dikkat edin, “olacak” demiyorum, “sayılacak”! Resmen parti başkanı değil, temsilen… Seçilemezse köşesine çekilecek.
Peki, Başkanlığı diğer partiye kaptıran partinin genel başkanı kim? “Bu durumda, partinin Kongre’deki lideri partinin sözcülüğünü üstlenir ve partinin en önemli kişisi haline gelir” (Anadolu Üniversitesi, Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler ders kitabı, S.111)
“Parti sözcüsü”… Bunun partideki etkinliği nedir? Olsa olsa, bizdeki, “Meclis Grup Başkan Vekili” etkinliğindedir. Hiçbir şekilde partisinin milletvekili adaylarını, senatör adaylarını, belediye başkanlığı ve diğer yerel adaylarını belirleme gibi yetkileri, etkileri yoktur.
O halde, bütün bu yerel ve genel yönetici adayları nasıl belirleniyor?
Tamamı önseçimle…
En küçük teşkilatlardan, yani ilçelerden itibaren bütün adaylar, genellikle yöredeki üyelerin tamamının katıldığı önseçimlerle belirleniyor. Belediye meclis üyesinden Kongre’ye seçilen senatöre kadar hiçbir “seçilen”in bir başkana, bir lidere “bağımlılığı” söz konusu olmuyor.
ABD’de “dar bölge” seçim sistemi var ve bir seçim bölgesinden tek bir kişi seçilebiliyor. Dolayısıyla iki parti dışındaki “küçük” parti adaylarının Kongre’ye seçilme imkânları olmuyor. Onun için “Başkanlık iki partili sistemdir” nitelemesi yapılıyor.
“Dar bölge” sistemi, adayların köylere kadar gidip seçim çalışması yapmasını ve bütün bölgede tanınmasını mecburî kılıyor. Seçilen adayın ise sadece seçmenlerine karşı sorumlu olmasını, partiye, parti başkanına bağımlı olmamasını garanti ediyor. Dolayısıyla, mebus-senatör Kongre’de sadece seçmenlerinin baskısı ve vicdanıyla baş başa kalıyor.
Evet, partilerin bir ideolojisi var… Misal, Cumhuriyetçiler daha muhafazakâr, Demokratlar daha liberal… Fakat bizdeki gibi parti başkanının işaret ettiği her şeye el kaldırıp, indirmek asla ve kat’a söz konusu değil. Hâl böyle olunca, meclis grubunun bir veya birkaç kişinin iradesine boyun eğmesi de söz konusu olmuyor.
Tabandaki demokrasi aynı şekilde tavana da yani hükümet uygulamalarına da yansıyor.
Yukarıda değindiğimiz gibi Başkan önemli kararları tek başına veremiyor. Bakanları Kongre dışından atamak zorunda, Kongre üyesi bir kişiyi bakan yapacak olursa o kişinin Kongre üyeliği düşüyor. Hükümet üyelerini Kongre onaylarsa göreve başlayabiliyorlar. Başkan, sadece bakanları değil, bütün üst düzey yöneticileri Kongre’nin onayına sunarak atayabiliyor. Bunlara “büyükelçiler” de dâhil.
Görüldüğü gibi, ABD Başkanlık sisteminde Kongre (düpedüz bizdeki parlamento veya TBMM) her safhada yönetime ortak! Kongre, sadece yönetime ortak olmakla kalmıyor, pek çok araç ve yöntemle hükümet icraatlarını gözetiyor ve denetliyor.
Bu arada, Kongre’nin 435 üyeli Temsilciler Meclisi ve 100 üyeli Senato’dan oluşan iki kanadı olduğunu hatırlatalım. Bu iki kanatta nadiren aynı parti çoğunluğu sağlayabiliyor. Pek çok zaman Kongre’deki genel çoğunluk, Başkan’a rakip olan partinin elinde oluyor. Misal, 2010’dan beri Kongre’de çoğunluk Cumhuriyetçilerin elinde…
Peki, Demokrat Partili Obama nasıl idare ediyor koca Amerika’yı?
Uzlaşarak!
Daima uzlaşarak!
Bunun adı da bildiğimiz “koalisyon”dur!
Görüldüğü gibi, Amerika’da hiç de öyle “çok güçlü tek parti iktidarı” söz konusu değildir.
x x x
Yargı ve eyaletler
Önemli yargıçlar Başkan tarafından daima Kongre’nin onayıyla atanıyor. Burada en önemli yargı kurumu Yüksek Mahkeme’dir. Bizdeki Anayasa Mahkemesi’ne benzeyen fakat ondan daha etkin ve yetkili bir mahkeme… Meselâ, dava konusu olması durumunda seçim sonuçlarında bu mahkeme son sözü söylüyor. Yüksek Mahkeme’nin 9 üyesi var. Bu üyeleri, bu görevin özelliğine uygun olanlar arasından Başkan ömür boyu görev yapmak üzere tayin ediyor… Tabii Kongre’nin onay vermesi koşuluyla… Görüldüğü gibi, uzlaşı burada da şart… Zaten ömür boyu seçildikleri için çok nadir yeni atama yapılıyor.
Amerika deyince, eyaletleri görmezden gelmek büyük eksiklik olur. Çünkü her biri devlet gibi ve neredeyse devlet yetkilerini kullanan, meclisleri olan, valileri, yargıçları, polis şefleri (şerif) seçimle gelen yönetim birimleri bunlar. Bir eyaletle geçerli olan yasa başka bir eyalette geçerli olmayabiliyor. En çok verilen örneği biz de verelim; idam bazı eyaletlerde uygulanırken bazılarında kaldırılmıştır.
Demek ki bu durum ülkenin genel yargı sisteminde aykırılık meydana getirmiyor. Eyaletlerde çıkarılan yasalar veya uygulamalar federal devletle, yani merkezî devlet yasalarıyla çelişecek olursa, çözümü Yüksek Mahkeme söylüyor ve söylediği itirazsız uygulanıyor.
ABD -Başkanlık- sistemini kısaca özetledim. Şimdi söyleyin bakalım, bize uyar mı? Böyle A’dan Z’ye “önseçim” gerektiren, parti başkanının, dolayısıyla lider sultasının olmadığı gerçek bir demokrasiyi kim ister?!!
x x x
Günün çizgisi, ofpof.com’dan…