Siyaset anlayışımız kesinlikle düzelmeli, siyaset arenası
kesinlikle temizlenmeli. Keza cemaat yapıları da kesinlikle düzelmeli,
temizlenmeli. Siyasetimizin ve cemaatin dayanağı, kutsal ve mutlak yasalar
olmalı. Bana birisi çıkıp söylesin lütfen; Kur’an niye indi? Önder niye
gönderildi? Biraz namuslu olmak iktiza ediyor lütfen. Kutsal ve mutlak yasalara
mugayir hareket edenler bünyeden def edilmelidirler. Siyasete menfaat için
girilemez, girenler kesinlikle tard edilmelidirler. Çünkü siyaset millet için yapılır,
ikbal için değil. Yaşadıklarımız milat olmalı ve siyaset anlayışı artık
değişmelidir. Daha doğru ifadeyle politik hareketler siyasi harekete
evirilmelidirler. Bir misal vereyim, bizim politikamızda şöyle bir durum
vardır; A partisinde ki birini yani bizim saflarımızda olmayan birini bir
yönden telin ederiz, ona karşı çok ağır konuşuruz, hainlikle itham ederiz,
küfrederiz, namussuzluk yaftası vururuz. Şimdi lütfen dikkat! Gün gelir, biraz
önceki söylediğimiz şekilde itham ettiğimiz kişi yani bizim saflarımızda
olmayan kişi B partisine yani bizim saflarımıza iltihak eder ve ne olur biliyor
musunuz? O kişi bir anda dünyanın en namuslu, haysiyet abidesi kişisi olur. Ya
da şöyledir; bizde olduğunda iyi olan, bizi terk edince bir anda kötü oluverir.
Bu derece iğrençlik, ahlaksızlık olur mu diyorsanız, ya körsünüz, ya
riyakârsınız, ya da bu ülkede yaşayan biri değilsiniz. Başkasında olunca, neden
bizde değil deyip telin ettiğimiz şahıs, bize gelince şeref abidesi oluveriyor.
Ya da bizde olunca şerefli olan, bizden gidince şerefsiz oluveriyor. Bu
anlayış, insanlığa, ahlaka, kutsal ve mutlak yasalara mugayirdir. Daha doğrusu, bizim politik bakış açımızın
meflûç olduğunun sarih resmidir. Bu tür şeyler hep ucuz, basit, küçük
hesapların hâkim olduğu dünyada olur maalesef ve politik arenamız maalesef bu
düzlemde işliyor. İşte bir an önce bu tür ahlaksızlıkların, müptezelliklerin,
pespayeliklerin politik arenamızı terk etmesi iktiza ediyor. Bilakis, bu
temellerde yürüyen bir politik mekanizmadan yana ümitvar olmak kabil değildir.
Kötü her yerde kötü, iyi her yerde iyidir. İndi tahlillerden ve yargılardan
kurtulmamız gerekir. Bu kıstas, ahlakın olmazsa olmazlarındandır. Siyaset,
ihale takipçiliği yapmak için değil; milletin menfaatlerini gözetmek için
yapılır. Siyaset, adaleti ikame etmek için yapılır. Siyaset, devletin
terakkisi, vatanın istiklali, milletin istikbali için yapılır. Siyaset,
nesillerin muhafazası için yapılır. Siyaset asla ve kata dünya nimetlerine
erişmenin yolu olarak görülemez. Siyaseti bu şekilde görenler, ahlaksız,
haysiyetsiz, hissiyatsız tiplerdir. Siyaset, hakikatin hâkim olmasında bir araç
olarak telakki edilir ve öylece kullanılır. Hülasa siyaset; mutlak ve kutsal
yasalar ekseninde yapılırsa siyasettir, bilakis yapılan şeyin adı politikadır
ve politika şeytani bir yoldur.
İnsanlık ailesinin en derin, en kadim, en büyük sorunu;
ahlak sorunudur. Çünkü insanlık ailesi, kahir ekseriyetiyle ahlaksızdır.
İnsanlık ailesi, indirilen dini terk etmeyi bırakıp, uydurulan dine yönelmeye
başladığı andan itibaren ahlakını kaybederek, ahlak sorunuyla baş başa
kalmıştır. Büyük insanlık ve tüm değerlerim adına yemin ediyorum ki; insanlığın
en derin ve en hayati sorunu, varlık yokluk mevzusunun da ilintili olduğu
sorunu; ahlak sorunudur. İnsanlığın
krizi; ahlak krizidir. Cemaat dediğimiz yapılanmalarında, ideolojik
yapılanmalarında, partisel yapılanmalarında, fertlerinde, hatta devletin de en
büyük sorunu; ahlak sorunudur. Emperyalizm, ahlakı boğmuştur. Emperyalizm, tüm
değerleri yozlaştırmış, tüm yapıları sekülerleştirmiştir. Emperyalizm,
insanlığın ruhunu çalmış ve bedenini içi boş bir odun kütüğüne dönüştürmüştür.
Odun kütüğüne dönüşen insan aklına veda etmiş, bilincini yitirmiş, şuurunu
kaybetmiş ve mankurtlaşmıştır. İnsanlar bilgi sahibidirler amma ve lakin ahlaksızdırlar.
Cemaatler müntesiplerine ahlak vermekten uzaktırlar. Din bile insanlara ahlakı
zerk etmekte zorlanmaktadır. Bu acı bir hakikattir. Çünkü Emperyalizm dinin
bile özünü boşaltmıştır. İnsanlık çürümüş vaziyettedir. Hiçbir değer aktif
değildir. Değerlerimiz hayatımızdan kopmuştur. İnsanlık ahlaksız olduğu için
güven sorunu tezahür etmiştir. Bugün insanlık ailesinin fertleri arasında ki
güven krizinin yegâne müsebbibi; ahlaksızlıktır. Bu yüzden, tatlı, sıcak, hoş
ve aydınlatıcı muhabbetler eskide kalmıştır. İnsanlar birbirilerine güven
duymamaktadırlar, bunda da haklıdırlar. İletişim kopukluğunun, ilişki
bozukluğunun yegâne müsebbibi; ahlaksızlıktır. Bu sebepledir ki, bizim
omurgamız mahiyetinde olan ve bizi ayakta tutan değerlerimize, saygısızlık, sevgisizlik,
sadakatsizlik vardır. Bu sebepledir ki, kulla kulluğun kapısı aralanmıştır ve
vampirlerce sömürülmüştür ve sömürülmektedir insanlık. Şu ince nüansı idrak
edemiyoruz; bilginin, güven; sadakat; sıcak, tatlı, hoş ve aydınlık muhabbet;
ahlak ve adalet demek olamayacağını anlayamıyoruz. Kuru bilgi bunları
sağlayamaz ve hiçbir zaman da sağlayamamıştır. Zira insanlığa en büyük zarar,
bilgili olup ahlaksız olanlardan gelmiştir. İnsanlık tarihine bir göz
attığımızda, bilgi sahibi diye bildiğimiz kişilerden, sadakatsizlik,
şerefsizlik, kahpelik, ihanet ve her türlü namussuzluk daha fazla sadır
olmaktadır. Belam bin Baura, Karun ya da benzerleri bilgisizler miydi? Ya da
şeytan bilgisiz miydi? Güvenin, sadakatin, muhabbetin, haysiyetin, şerefin,
sevginin, saygının, merhametin temelini ahlak oluşturur. Her bilgili ahlaklı
değildir amma her ahlaklı bilgilidir. Ahlakı kuşanmadıkça da asla felaha
eremeyeceğiz, güçlü birliktelikler ortaya koyamayacağız. Tarihe tekrar yön
veremeyeceğiz. İnsanlığın umudu olamayacağız. Hülasa; din bile güzel ahlak
demek değil midir?
SÖZLER
""Türk, beklenendir. Tarih, Türk'ü sessizce
çağırır sürekli.""
Tufan
Gündüz
‘’’’Rızkına tasallut eden köpeğin kolunu kökünden
keseceksin!’’’’
SOYUN
BÖYLE DÜŞÜNDÜ
‘’’’Adalet ve hak çiğnendiği vakit; ne din kalır ne töre,
ne devlet kalır ne millet, ne vahdet kalır ne uhuvvet, ne huzur kalır ne
saadet. Soyun nasıl asırları devire devire geldi bugünlere ve hükmetti
milletlere, nasıl hükmetti çağlara ve devletlere? Fakat soyunla kuru kuruya
övünmekle kalma, ders al ve daha iyisini yap. Çünkü seni soyunun yaptıkları
değil, kendi yaptıkların kurtaracaktır. Soyunun kılıç ve kalemle, kitap ve
mizanla yürüdüğünü unutma. Düşün ve Diril!’’’’
Bendeniz
İğreniyorum küçük insanlardan. Adi, sefil, mıymıntı, kendilerini
beyinleriyle ifade edemeyen ve ispat edemeyen müptezel insanlardan. Sahip oldukları dünyalıklarla kendilerini
ifade etmeye, kabullendirmeye çalışan küçük ve basit insanlardan iğreniyorum.
Saygınlıklarını ruhlarından değil, bedenlerinden almaya çalışan küçük
insanlardan. İnsanca yaşamak zor değil lan, zor değil. Yaşayacaksın, insanca
yaşayacaksın, insansan insanca yaşayacaksın. İğreniyorum lan insan gibi
görünüpte, insanlıktan zerre nasiplenemeyenlerden! Hiç mi okumuyorsun lan?
Hayatı, tabiatı, kitabı, çendan kendini. Yazıklar olsun!
Bendeniz
Şu ezan okunan minarelerden bir gün selan okunacak,
unutma ey insan! Seni aldatan, oyalayan, zalim yapan dünya bile umursamayacak
seni. Soğuk su ile yıkanacak kaskatı kesilmiş vücudun. Üzerinde kasılarak yürüdüğün
buz gibi kara toprak kendisiyle kibirlendiğin gövdeni acımadan yutacak.
İnsanlar birer birer terk edecek seni üzerine birer kürek toprak attıktan
sonra. Fani dünyanın fani arzu ve heveslerine aldanma. Hisset ve anla! Geç
olmadan.
Bendeniz
‘’’’İnsan, insan dostlarıyla sesli ya da sessiz kavga
etmemeli. İnsan, insan dostlarının hayatını zorlaştırmak için düşünmemeli,
hareket etmemeli. Yüreği yetiyorsa ve içinde bir parça şeref taşıyorsa,
Kapitalist (sömürgen, kemirgen, yırtıcı, insan eti yiyen) vahşilerle kavga
etmeli, onların hayatlarının tadını kaçırmak için düşünmeli, hareket etmeli,
kavga vermeli. Misal; ben bir insanım, kimseye zarar vermem ki, vermeyi
düşünmem ki, benimle niye kavga edilsin? Benimle kavga edildiğinde bunu
hissederim, sezerim ve içim çok acır. Kapitalistler köpek gibi yaşarken ve tüm
insan hayatlarını zindana çevirirken onlarla kavga edilmez de niye benimle
kavga edilir diye düşünür, üzülürüm. Onlar gülerlerken, hayattan gam
alırlarken, benim acılara gark olmam niyedir diye dertlenirim.’’
Bendeniz
""Şu ezanları ruhumuzun dip derinliklerine,
beynimizin kıvrımlarına dek anlayabilsek; şu geceyi anlayabilsek, ardından
doğacak günü anlayabilsek, dünyanın nasıl döndüğünü, ardından gündüzün yine
geceye evrildiğini anlayabilsek, biz kimiz ve nasıl uyuyup nasıl uyanıyoruz
anlayabilsek, işte o zaman Müslümanlık ne demek onu da anlayabilir ve nasıl
yaşanması gerektiğini de çözebiliriz. Anlamadan yaşayıp gidiyoruz hayatı. Tabi
yaşamak buysa!""
Bendeniz
""İnsanın damarlarında sağlam düşünceler
dolaşmalıdır.""
Nuri
Pakdil
""Münakaşa kabul etmez tek hakikat: vahiy.
Ancak beşerin koyduğu hakikatler tartışılabilir, yanlışlığı
olabilir.""
Cemil
Meriç
""Ben gerçeğin peşindeyim, kimin söylediği
önemli değil. Ben adaletin peşindeyim, kim için veya kime karşı olduğu önemli
değil.""
Malcolm
X
""Değerlerini çürüten ve deviren cemiyet, yıkım
halinde bir cemiyettir, kapıları anarşiye açıktır.""
Nurettin
Topçu
""Aşkın güneşi kalbe doğunca, akıl bir gölge
gibi kaybolur gider.""
Cemil
Meriç
""Kalabalıkların ortasında ısrarla kendi
kendine konuşmaya çabalamanın adıdır irfan.""
Dücane
Cündioglu
""Merhamet, her zaman intikamdan daha asildir.
""
William
Shakespeare
""Kitap okumak insan öldürmekten daha
zordur.""
İhsan
Fazlıoğlu
""Bilgi arttıkça, ızdırap artar.""
Arthur
Schopenhauer
""Büyük zihinsel enerji ve bilinç isteyen
hayati konulardan uzaklaştığımız için, sömürgeci bilginin, dilin, bilimin yoğun
bir biçimde sürdürülmekte olan meydan okumaları karşısında, etkili hiç bir şey,
evet, etkili hiç bir şey söyleyemiyoruz.""
Atasoy
Müftüoğlu
""Yola çıkarken "yürek heybenizi"
omuzunuza alın. Bir gözünde "ikrar", bir gözünde, "asalet"
olsun.""
Pir
Sultan Abdal