“Öldük,
bittik, batıyoruz, çöküyoruz”
mesajları veren yazı ve konuşmalardan hiç hoşlanmam.
Efendim, sanki ülkenin hatta dünyanın üzerine
kara bulutlar çökmüş de, hepimizi boğuyormuş gibi kasvetli bir hava yayılıyor
üzerimizde.
Kendimizi kaptırmışız, sabah akşam felaket
tellallığıyla meşgulüz.
Hâlbuki yok öyle bir şey!
Varsa bile, o sıkıntılı havayı dağıtamaz
mıyız?
Bundan on beş sene evvel şuh bir “hava
durumu” sunucusu vardı.
Ne söylerdi?
“Havalar
nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun!”
Değil mi, ya?
* * *
“Kişisel
Gelişim” kitapları ne diyor?
Aktif insan, ki “aktif” terimi de
bugünlerde daha havalı oldu, “proaktif” deniliyor, işte öyle insan kendi
havasını kendisi yaratır.
Bu son cümleyi şöyle Türkçeleştirebiliriz:
etkin insan, yani “inisiyatif” sahibi insan, dışarıdaki iklimden etkilenmez,
kendi iklimini yanında taşır.
“Nasıl
oluyor bu?”, demeyin, işte bu kadar
tercüme edebiliyorum.
Fakat vereceğim örneklerle “proaktif”i,
yani “inisiyatif”i çok iyi anlayacağınıza eminim.
* * *
Yalan söyleniyor!
Havalar güzel.
Ne ülkenin,
ne de dünyanın üzerinde karabulutlar var!
İşte, gördüğünüz gibi, pırıl pırıl güneşli,
harikulade güzel bir hava var.
Türkiye olarak, iklim bakımından dünyanın en
güzel coğrafyasında olduğumuz gibi, ayrıca, yılın en güzel günlerini yaşıyoruz.
Sanki ebedî bir baharda gibiyiz. Ne çok
sıcak, ne soğuk… Fıstık gibi bir havamız var.
Serin, hoş, nefis…
Neden mutlu
olmak yerine kendimizi üzüyoruz, bilmem ki?
* * *
Televizyon programları güzel…
Diziler pembe! Öyle pembe ki, içindeki
karakterlerin giysilerindeki ağırlıklı renk bile pembe… Galiba, bazı
karakterlerin adı bile pembe!
Sizin ekonominiz iyi olmayabilir ama dizidekilerin
ekonomileri harika…
Sizin yerinize
onların refah düzeyinin yüksek olması da mı sizi mutlu etmiyor?
Efendim, biraz mutlu olmaya çalışın.
Olacaksınız!
Sonra,
yarışmalar çuvallarla para dağıtıp vatandaşı da sırayla zengin ediyor.
Sıra mutlaka size de gelecek, biraz sabır…
Yarışmaların yanı sıra her gün TRT’de
çekilişi yapılan piyangolar var.
Yani, bu
kadar şans oyunu arasında zengin olmama şansınız var mı?
Yok!
* * *
Sonra, efendim, dünyadan gelen haberlere
temkinli yaklaşın. Bütün olan biten Amerika’nın dümeni diyorlar.
Üstelik dünyada kara bulutlar olsa bile bizde
ak bulutlar, ak güller, hatta AK Parti’nin olduğunu hangimiz inkâr edebiliriz?
O Ak Parti ki, kapatma davasını başarıyla
atlatmış, tek parti olmanın getirdiği istikrar bir kat daha artmış, hükümetini
perçinlemiş.
Bu kararlı ve istikrarlı ortam bütün ülkeye
hemen yayılmış, işler canlanmış, dükkânlar, alış-veriş merkezleri
hareketlenmişti.
O rüzgârla memur maaşları iyileştirildi.
Emekli aylıkları iyileştirilmediği halde,
emekli İ.Hakkı karamsar olmuyor, iyimserliğini koruyor. Çünkü o kendi havasını
kendi yanında taşıyan “proaktif” vatandaşlardandır.
* * *
Daha sonra…
Ülkemize ilgi o kadar yoğun ki, Dışişleri Bakanı
davet edildiği toplantıların çoğuna yetişemiyor.
Olimpiyatlarda altın madalya alıp bayrağımızı
göndere çektirmiş, millî marşımızı söylemişiz, tâ Çin ellerinde…
Arkasından, Birleşmiş Milletlerde yapılan
seçimlerde, Türkiye Cumhuriyeti Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğine seçilmiş.
Ülkemizin itibarı gittikçe artıyor. Her ne
kadar, pasaportumu alıp gümrüklerdeki itibarımızı test edemiyorsam da, saygınlığımızın
arttığından eminim.
Ülkemiz bir huzur, istikrar ve barış adası
halinde…
Çünkü isabetli göstergeler var. Ülkemizin
huzur ve mutluluk adası olduğunu Pakistan’ın düşük cumhurbaşkanı Pervez
Müşerref bile nerelerden fark etti de, buraya gelmek istediğini, Adalar’da
yaşama iradesini belirtti.
* * *
Memlekette
havalar kötü, ekonomi berbat, “asayiş berkemal değil” falan diyenlere sakın
kanmayın.
Ülkemiz çok uzun yıllardır, bir huzur ve
esenlik adası şeklinde tarihinin altın devirlerinden birini yaşıyor.
Başbayanlarımızın parmaklarını 65 bin
dolarlık yüzükler, başbaylarımızın kollarını 20 bin dolarlık saatler süslüyor.
Allah’ın başımızdan eksik etmemesi için, beş
vakit duacı olduğumuz büyüklerimizin trilyonluk zırhlı ve konforlu araçları
var.
* * *
En mühimi…
Ülkenin huzur, istikrar ve mutluluğunun temellerine
en büyük dinamiti koyan, en büyük darbeyi vuran, ülke dirlik ve birliğine
ziyadesiyle zarar veren, Levent Kırca’nın “Olacak O kadar Televizyonu”
en az 5 senedir kapalı.
Asla da açtırmayız.
Mutluluğumuzu hiçbir şer gücün bozmasına izin
vermeyiz.
* * *
Sanırım, “proaktif” olmak, “kendi
havasını kendi yanında taşımak” ne demek bir iyice anlaşılmıştır.
Benim bunlara ilave ekstra mutluluklarım da
var.
Şu satırları yazarken Mozart’ın, kaçıncı
olduklarını umursamadığım muhteşem senfonilerini dinleyebiliyorum.
Pantolonum ütülü, ayakkabım boyalı…
Az saçım, az tıraşlı…
Allah’tan daha ne isterim?
İyimserim…
Umutluyum!
Önceki Yazılar