Kahpe terörün
kurbanları olan bu memleketin ve milletin yüreği acı dolu, hayatı ıstırap yüklü
yağız evlatlarına sonsuz rahmet diliyorum Rabbimden. Devletimin, milletimin,
ailelerin başları sağolsun. Haddizatında mecalim yok ama her hâlükârda
duygularımı ve düşüncelerimi aktarma gereği duydum. Bazı kırgınlıklarımdan ve
bu sebeple yüreğim derin acılar içinde olduğundan dolayı dilim bir türlü
çözülmüyordu ama artık gönlümde ki dilime gelmeliydi, çünkü acılarımı
akıtmayınca rahatlayamıyordum, ruhum gövdeme ağır gelmeye başlamıştı. Geçelim!
Azdıkça azıyor Emperyalizmin köpekleri, Haçlı’nın ve Siyonizm’in tohumları.
Emperyalizmin köpekleri, Haçlı’nın ve Siyonizm’in tohumları benim kardeşim
değildir, benim kardeşim olmayan de Kürt kardeşimden değildir. Bu kahpeler Kürt
çocuğu olamazlar. Çünkü Kürdün Türk’ten ayrısı gayrısı yoktur. Türk Kürt’tür,
Kürt’te Türk’tür ve hepimiz bir bütün olarak Türk Milletiyiz. Biz etle tırnak
gibiyiz, ayırmak kabil-i mümkün değildir. Niye azar acaba bu itler? Kim sorar
bunu ve kim gerçekten sorar ve kim bulduğu cevabı haykırma yürekliliği
gösterir? Her şey güzel olsun mu diyoruz dil ucuyla yoksa her şeyin gerçekten
güzel olmasını istiyor muyuz kalpten? Suçlu biliniyor mu yoksa bilinmiyor da
biliniyormuş gibi mi yapılıyor ya da gerçekten biliniyor da bilmezlikten mi
geliniyor? Mantık sefaleti yaşıyoruz alenen. Ezik bir ruh halimiz var. Bu
milleti atomize edip birbirine düşman eylemişler ve düşmanlığı iyice
pekiştirmeye gayret ediyorlar. Hem terörü kullanıyorlar bunun için hem de
politikayı. Bir milleti ikiye ayırıp, bu tefrika temelinde birbirine
kırdırıyorlar. Haçlılar ve Siyonist’ler de zil takıp oynuyorlar. Beyinlerin de
Batı kusmuğundan başka hiçbir şey taşımayanlar da biteviye manipülasyon
derdindeler. Önder ne demişti? Müslümanın basiretinden ve ferasetinden
çekininiz, çünkü baktığı zaman Allah’ın nuruyla bakar Müslüman demişti. Peki,
var mı böyle bir Müslüman? Nerede basiretimiz ve ferasetimiz? Dünyadan
ayrılamayan göz nasıl bakar, neyi görür? Dünya nimetleri, gözlerin nurunu
almış, ferini söndürmüş, bakışlarını şaşı eylemiş. Dünyada yapılan tek bir şey
var; it dalaşı. Dünyaya gönül verenin, yegâne hedefleri dünya olan itlerle
dalaşmaya hazır olmaları gerekir. Biz dünyaya sahip olmaya gelmedik, şahit
olmaya geldik ama sahip olmaya gelmiş gibi saldırıyoruz dünyaya ve hep
kaybediyoruz. Niye? Çünkü dünya bize göre değil. Dünya alma gönlüne beni, o
gönlü yorarım ve kirletirim diyor ama biz, ille de gönlüm var sende ve seni
alacağım diyoruz. Böyle dedikçe de batıyoruz dibe doğru. Bu topraklarda gâvur
ekmeği yiyen ve gâvur kılıcıyla dolaşanlar var. Bunu bilmek gerek evvelinde. Ve
kuduz itlere en büyük müzaherette bunlardan olmaktadır. Kör gözler bunları
görmeli, alık kafalar bunları anlamalı, nasırlaşmış sağır vicdanlar bunları
hissetmelidir. Bilakis, birbirimizi yemeye devam ederiz ve mütemadiyen
sefaletin, acının, ıstırabın şarkısını terennüm ederiz. Lütfen, istikbalimiz,
varlık sigortamız, payidarlığımız, bahtiyarlığımız olan evlatlarımıza
kıymayalım ne olur. Ve hazinelerimizi gâvura ve gâvur tohumlarına
yağmalatmayalım Allah aşkına.
İlk evvelde
şu derin hakikati bilmemizde fayda telakki ediyorum naçizane; yekpare Haçlı ve
Siyonist dünya kahpedir, kavgası da kahpecedir ve Türk’ün, İslam’ın amansız
düşmanıdırlar. Çünkü yedikleri dipçiğin izleri vardır çürük ve hasta
gövdelerinde ve gövdedeki bu derin iz, ruhlarını her daim acıtmaktadır. Kahpe
Çin’de vardır bu iz. Moskofta vardır. Şeytan Coni de, yüzsüz Toni de, alçak
Siyon da vardır bu iz. Şeytanın hüküm sürdüğü yedi kıtada ve şeytanın yedi ceddinde
vardır kamçı izleri. Bu yüzden de biteviye intikam peşinde koşmaktadırlar ve
terör yoluyla da intikamlarını aldıklarını sanmaktadırlar. Bu milletin kadim
ruhu kuşanmasından ürkmektedirler. Kadim uhuvveti, böylece yekpare vahdeti
tahakkuk ettirmelerinden endişe etmektedirler. Hz. Hüseyinler, Kürşadlar,
Mete’ler, Ömer Muhtarlar, Şeyh Şamiller gelmektedir akıllarına, gözlerinin
önlerine. Küçücük sayıdaki orduların, nehir gibi akan orduları nasıl
durdurdukları çılgına çevirmektedir bu mikropları. Binaenaleyh, bu toprağın
çocuklarının yeniden bu toprağın kadim ruhunu kuşanmasından imtina
etmektedirler. Kadim ruhlarına dönüşlerini, kadim ruhları temelinde milli bir
siyaset ekseni oluşturup, tüm soydaşları ve dindaşlarıyla aralarında köprü
kurmalarını baltalamak için hazırlanmış kahpe bir tezgâhtır terörizm. Ruy-i
zeminde ki tüm terörizmler bir odak tarafından yönetilmekte,
yönlendirilmektedir. Her renkte ki terörün kendine mahsus bir gayesi vardır,
Haçlı ve Siyonizm için kotardığı. İnsanlığın yegâne düşmanı olan vahşi, katil,
alçak Haçlı ve Siyonist ve bu ülke içinde ki müzahirleri işbirliği ile
hazırlanmış melun bir tuzaktır. Bu ülkede ki, bu milletin dinine, kimliğine,
ahlakına, maddi-manevi değerlerine düşman olan soysuzlar çetesi, bu toprağın
çocuklarını yönetmek, hazinelerini yağmalamak ve keyif sürmek için, dünyanın
jandarması olarak gördüğü Siyonist’e köpeklik yaparak bu emellerini
gerçekleştirmektedirler. Siyonist ve bu ülkedeki tohumları, bu ülkenin
evlatlarının kanları ve gözyaşları üzerinden, üstelikte bu ülkede, hükümrandır,
keyif sürmektedir. Ne kadar acıtıcı değil mi? Zehir gibi yemin ediyorum. Ben
acılardan acılara sürgün oluyorum deruni âlemimde bunları söylerken dostlarım.
Yüreğim yanıyor, dayanmıyorum napayım! Çok yazdık bu minvalde ki mevzular
üzerine ama ne çare! Sussak gönül razı olmuyor, söylesekte hükümsüz kalıyor.
Sakalımız yok ki, sözümüzün tesiri olsun! Sanki rant elde ediyoruz bunu
söyleyince. Ki, rant elde etseydik belki de bir değeri olur, dikkate alınırdı.
Nihayetinde rant dünyası olmuş dünya. Gerçekleri söyledik, badema da gerçekleri
söyleyeceğiz, gerçeği söylemekten korkanlara inat. Gerçeğin, çarklarının
dönüşünü zora sokacağını düşündükleri için gerçekleri yüreklerinde boğanlara
inat. Yazık!
Sayın
devletim! Söyler misin bana lütfen; gerçekten güçlü olmak istiyor musun yoksa
güçlü olmak istiyormuş gibi mi yapıyorsun? Eğer gerçekten güçlü olmak
istiyorsan, bu evladının naçizane söylediklerini dikkate almak
mecburiyetindesin. Ben senin evladınım! Sana ihanet edecek kadar pespaye ve müptezel
olamam bunu çok iyi biliyorsun. Hayatımda nefsim için var olmadım hiçbir zaman.
Her daim senin payidarlığın için varoldum, çalıştım, ürettim ve haykırdım.
Hangi fikir örgüsüne sahip olursam olayım, her daim senin mevcudiyetin içindi
mevcudiyetim. Belki fikrim egemen olsun istedim ama sen de var ol istedim.
Ömrümü sana armağan ettim bir anlamda. Öyleyse bendenizi, seni, çıkarları için
sevenleri algıladığın, anladığın gibi algılama, anlama. Çünkü benim sevgim
hesabi değil, hasbidir. Söylediklerime katlanmak ve söylediklerimi dikkate
almak zorundasın her konuda. Yanlışsa çürüt, doğruysa öğüt ve özünü al! Bu
senin görevin. Ama nolur, samimiyetini hissedeyim bırakta. Çünkü söyleme denk
eylem olmalı ki, samimiyet tezahür etsin olanca sarahatiyle. Geçelim! MİT niye
vardır Allah aşkına? Bendenizin naçizane biteviye gündem yaptığı, üzerine onca
yazılar kaleme aldığı bir mevzudur burası. Ve mütemadiyen de aynı şeyi yapmaya
devam edeceğim. Zira bir ülkenin atar damarı olması gereken bu kurumun işidir
ilk evvelde bu melun tezgâhı bozmak, terörizmin bu ülkede ki
karanlık-kiralık-kalleş-kahpe destekçilerini deşifre etmek ve yok edilmeleri
adına planlar yapmak. Evlatların yok olacağına, bırak soysuzlar yok olsun, daha
iyi değil mi ve olması gereken değil mi? Ve sonra Ordu’nun işi tabi ki.
Devletin muhtelif alanlarda muhtelif istihbarat örgütleri mevcuttur. Sayın
Devletim! Bir çocuk yetiştirmek o kadar kolay değildir ve acıları göze almak
demektir peşinen. Çocuk büyütmek çok zor, çetin ve acı bir iştir. Fedası da bir
o kadar zor olmalıdır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diye niye demiştir
ceddimiz? Ama zevahir hiçte öyle değildir maatteessüf. Çok kolay harcıyoruz
dünyanın en değerli hazinelerini.
Yıllarca her daim bir avuç(!) olarak ifade edilen terör hep can aldı ve almaya
devam ediyor. Aklı alan varsa beri gelsin! Siz hiç 5000 sayısından yukarı
sayıda ifade edildiğini duydunuz mu Haçlı ve Siyonist emrinde hareket eden
Taşnak ve Hınçak kalıntılarının? Ben duymadım. Bunu Türk Ordusunu sevk ve idare
etme mevkiinde bulunan bir Sayın Generalde bizzat ekranlardan ifade etmişlerdi.
Peki, nasıl olurda bitirilemez, domuz leşi gibi serilemez bu 5000 tanecik
sefiller sürüsü? Şerefsizim benim aklım almıyor. Ya da idrak edemeyecek kadar
beyinsizim! Veyahut bir hinlik, cinlik, kahpelik, alçaklık var bu işte! Dâhilde
ki bazı uşaklar engelliyorlar bunu. Hayat bir istihbarat savaşıdır Sayın
Devletim!
Artık bu işe
bir nokta koymalıyız. Öyle ya da böyle. Bu toprağın çocuklarını kırıma uğratan
lanetle yaşamak zorunda değiliz ve yaşamamalıyız, yaşayamayız. Bu millet
şehitliğe alışık bir millettir ve şehit olmayı şeref bilen bir millettir. Çünkü
şehitlik, Allah’tan bir hediyedir. Ki, bu milletin, kâfirlerce
durdurulamamasının en büyük sebebi de, şehadet aşkıdır. Çünkü bu millet
şehitlik için vuruşur, kâfir dünya için vuruşur. Ki, bunun tarihi bir
gerçekliği de vardır. Şöyle ki; tarihin bir noktasında, düşmanla karşılaşan bu
millet, ölüme koşar gibi gitmektedir, bunu gören düşman şok halindedir, derler
ki; bunlar ölmek için bizim üzerimize geliyorlar, oysa biz dünya için onların
üzerine gidiyoruz, bunları öldürsek de öldüremeyiz, çünkü bunlar zaten ölmek
için geliyorlar derler. İşte bu ruhtur ki, bu milleti daima yükseltir ve
yüceltir. Bu millet tek bu sebeple bile yekpare insanlığın hamisidir,
sığınılacak son adadır. El hâk bu doğrudur, olmalıdır. Ama şehitliğinde bir
anlamı vardır. Ciğeri beş para etmez çapulculara verecek can yoktur bu milletin
evlatlarında. Düşmanın bile soylusu vardır. Ve o soylu düşmanla vuruşmak soylu
kılar insanı. Ve soylu düşmanla vuruşurken ölmek ne asilcedir ve işte öyle
ölmek, şehitliğin aliyyülalasıdır ve gerçekten ölmektir, ölmeyi bilmektir. Bu
kirli, kanlı, karanlık tezgâhı muhakkak çözmeliyiz ve kökten bitirmeliyiz. Bu
tezgâh, bir Haçlı ve Siyonist tezgâhıdır ama dâhilde kahpe maşalar vardır. Bu
iş politika malzemesi olmamalıdır. Olmaktadır ama olmamalıdır. Zira bu iş
politikayla çözülemeyecek kadar çetrefilli bir iştir. Bu ülkede Firavunlar,
Karunlar, Belamlar vardır. Bunlar niye böyledirler? Sermayeleri ve sermayelerinden
aldıkları güçleri ile. Peki, bunlara bu sermayeyi ve gücü bahşeden kimdir?
Elbette ki bu toprağın çocuklarıdır, bu millettir. Öyleyse hiçbir sermaye ve
güç sahibi kişi, klik, zümre yahut grup, bu milletin kaderiyle oyun oynayamaz,
oynayamamalıdır. Onları böyle yapan bu millet, onları tarihe de gömebilir
kuşkusuz. Ve bu durum onlara hissettirilmelidir. Eminim ki, bu milletin
evlatlarını kırıma uğratmaya yeltenen Taşnak ve Hınçak kalıntılarına müzahir
olan sermaye ve güç sahipleri de çok iyi bilinmektedir. Öyleyse muktezası neyse
ifa edilmelidir, hem de hiç tereddüt edilmeden. Bu ülkede küresel firavunların
firavuncukları mevcuttur. Bu ülkede ki bütün melanetler onların eseridir. Bunu
söylemekten imtina etmemeliyiz. Ne hazin ki bunu dile getiren pek yok. Niye? Ya
ödlektir. Ya çıkarı vardır. Ya da firavunun sihirbazıdır. Lanet tümüne
birden. Beyler korkuyla bu iş çözülmez.
Diplomasiyle bu iş çözülmez. Diplomasisinden başlarım. Ulan diplomasi diye diye
zaten bu rezil halde değil miyiz be? Diplomasi sefillerin, ödleklerin işidir
beyler. Dürüst, suçsuz, namuslu insanların değil. Birileri senin evlatlarını
kırsın, sana soysuzca ihanet etsin, sen onun kalbini kırmayayım diye çıkış yolu
ara. Böyle rezilliğin içine tükürürüm ulan. Böyle sefillik yakışmaz bu toprağın
çocuğu olana. Herkes haddini bilsin ulan. Korka korka korkacak bu alçak ve
domuz dölü Siyonist şeytanları mı bulduk be? Yeter artık! Ölmesin vatanımın
çocukları. Yaşamak onların da hakkı ve ölmek için doğmadılar. Üzerinde
yaşayamadığın vatan, vatan mıdır be? Onlar ölsün soysuzlar çetesi yaşasın. Var
mı lan öyle yağma? Tükürürüm böyle diplomasinin, böyle oyunun içine.
Size
söyleyeyim mi diplomasi denilen müptezellik, pespayelik nedir? Kâfirin,
Müslüman Türk’ü durdurmasının en büyük taktiğidir. Çünkü Türk’ün gücü ancak bu
yolla eritilebilir, Türk’ün yürüyüşü ancak bu şekilde durdurulabilir. Diplomasi
dediğimiz melanet, haddizatında, dâhilinde, milletin zerre menfaatinin yer
almadığı, zirvedekilerin koltuk ve itibar savaşıdır. Diplomasi de Türk Milleti
her daim kaybetmiştir. Ama yüreğini ortaya koyduğu her durumda kazanmıştır.
Haçlı ve Siyonist dünya niye diplomasi der durur? Çünkü diplomasi oyalayarak
kazanma yöntemidir de ondan. Diplomasi de hakikat yoktur, yalan egemendir. Hem
hakikat hem de güç tedricen erir gider. Ezilmiş bir dille yapılan savaştır
diplomasi. Dil de, el de rezildir ve yeniktir bu melun yöntem de. Halk
acılardan acılara sürgün olurken, beyler sefa sürerler. Beyazlar niye hep
diplomasi der dururlar ve kudururlar diplomasi diye diye. Çünkü efendileri
kazanırlarken, kendileri de kazanacaklardır da ondan. Bugüne kadar diplomat
dediklerimiz hangi kazanımları elde etmişlerdir? Yoksa bu milletin şerefini şuh
ortamlarda beş paralık mı etmişlerdir? Ortadoğu’yu kan nehirlerine döndüren
nedir? Diplomasi denilen illettir. Bir milletin hareket kabiliyetini sıfırlar
diplomasi. Halk acı çeker beyler sefa sürer. Doğrular esridir yüreklerde. Şeref
yerlerde sürünmektedir. Güya nezaket vardır. Güya anlayış vardır. Tüküreyim
böyle anlayışında nezaketinde içine. Konuşacaksın aslanım. Haykıracaksın
soysuzun suratına suratına en katı, en sert, en keskin hakikatleri. Derdimi
anlatayım diye diye geberip gidersin bilakis. Çünkü diplomasi denilen şey,
süründürmektir güya çözüm adına. Oysa keferenin kirli, kanlı, karanlık suratına
haykıracaksın gerçekleri ve uyarını yapacaksın. Ya haddini bilecek ya da hizaya
gelecek. Batı’ya meydan okudunuz mu, bazıları hemen diplomatik dilden dem
vururlar ve yakışmadığını söylerler gerçekleri haykırmanın. Senin diplomasinden
başlarım ulan gerzek. Ne yani, şeytan sürekli vuracak ve ben öylece duracağım
ve dert anlatmaya çalışacağım öyle mi? Birlik olacağım ve bende vuracağım nasıl
vuruyorsa düşman. En sert hakikatleri haykıracağım kahpe düşmanın suratına ve
gerektiğinde bizzat vuracağım ve canına okuyacağım. Elbette realiteyi sarf-ı
nazar eylemiyorum. Hiç kuşkusuz, bazı şeyleri yapmak için bazı önkoşullar
vardır. Sözünün hükmü olması için gücün olması gerekir. Ama gücüm yok diye de
mütemadiyen asalak gibi yaşayamam. Çünkü bize yakışmaz böyle bir şey.
Terör,
muhtelif olgulardan sirayet eden olaylarla dünyaya nizam verme savaşıdır.
Örtülü bir savaştır. Çünkü devletler görünmezler bu savaşta. Görünürler ama
görünmezler. Taşeronların savaştığı bir savaştır. Terör üretirsin. Üstelik her
olguya göre bir terör üretirsin, yeri geldiğinde kullanmak için. Kardeşliği
bozmak için etnik orijinli bir terör üretirsin. İslam’ı karalamak için bir
terör üretirsin. Operasyonel işlerde kullanmak için bir terör üretirsin. Mezhep
orijinli terör üretirsin. Yeri ve zamanı geldiğinde sahaya sürersin. Ülkelerin
üzerine salarsın. Ülkelere dersin ki, demokrasiyle, diplomasiyle çözülür bu
işler. Ve vurmaya devam ederken, bir yandan da güya demokrasi nutukları atar,
diplomasi yolunu önerirsin. Tüm bunları izah etmek için illa bir belgeye,
hüccete lüzum yoktur. Bir belgeyle Haçlıların yani Coni’nin, Toni’nin,
Siyon’un, Moskof’un ve tüm bunların itliğini yapan Esed’in terörist olduğunu
ispat etmenize gerek yoktur. Bunlar terörist midirler? El hâk teröristtirler. Mesela, bu topraklarda bazı itlerin teröre
müzahir olduklarını bir belgeyle ispata gerek yoktur, böyle bir çabaya girmek
alıklıktır. Böyle itler var mıdırlar? Vardırlar. Belli midirler? Bellidirler.
Geçelim! Size söyleyeyim mi nedir demokrasi denilen melanet? Öz anlamda;
Kompradorların örtülü egemenliklerini tahkim eden bir araçtır. Halkın zerre
menfaati yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Halk, demokrasiden her zaman
zararlı çıkmıştır. Çünkü demokrasi denilen illet, her zaman halk vicdanının
kustuğu bir şeydir. Demokrasi kahpe bir tezgâh, melun bir tiyatrodur. Halkın
ruhunu söker alır. Kimliğini rezil eder. Kalantorların, halkın hazinelerini,
hiçbir engele takılmadan, kanuni kılıf ardında rahatça sömürmek için
hazırladıkları bir oyundur. Yollarında ki engelleri özgürlük ve hak maskesiyle
kaldırdıkları bir lanettir. İhanetlerini sadakat diye yutturmaya tevessül
ettikleri bir düzenbazlığın adıdır. Demokrasi vardır ya güya, istedikleri gibi
ezme, sömürme, ihanet tme ve yağmalama hakları da (!) vardır. Şimdi bunları
söylersin ya, hemen kusarlar. Peki, aksini iddia et denildiğinde gevelemeye
başlarlar. Çünkü bu söylemlerin aksini iddia etmek yürek ister, zira aksi iddia
edilemez, hiçbir şartta ve koşulda bu kabil olamaz. Resim aşikârdır, manzara-ı
umumiye malumdur. Size söyleyeyim mi, bazı olgular tamamen paravan olgulardır.
Hakikatte tamamen yalan dolandırlar. Ama halka sanki yegâne çözümmüş gibi
sunulur. Bazı kurumsallaşmış yapılar vardır, güya toplumu temsilen vardırlar,
toplumun menfaatlerini gözetmektir görevleri. Oysa bu yapıların özünde, halkın
menfaatini gözetmek diye bir şey kesinlikle yoktur, hiçbir zamanda olmamıştır.
Bu yapılar, kodamanların çıkarlarının kanuni kılıf ardında kotarılmasının
yolunu açarlar sadece. Bunları hülasa olarak, zer, zor, tezvir diye tarif
edebiliriz. Bu üçlü şebekedir ki, insanlığı mahvetmektedir. Biri sermayeye,
biri kanuna, biri dine istinat eder bunların. Hepsi bir merkezden yönetilir,
yönlendirilir. Emperyalizmin yedek lastikleridirler. Haram servet, salahiyetsiz
kanun, yalan üreten ve gerçek dini boğan sahte din. Halk ve çocukları koşar,
çalışır, yorulur ama egemenler yer, içer, oynar, gezer. Üçlü şebekenin
kalantorları ve sefil avaneleri ve sefil beyinli veletleri rant elde eder.
Halka bir iki nutuk irat ederler ve sonra keyif çatmaya giderler bir başka
bahara kadar. Halkı ne soran olur ne de yarasını saran bulunur. Alınacak
alınmış ve alınanla alın teri çalınmıştır. Altta kalan ahmakların canı çıksın!
Artık aklını kullan ve kullananların kulu olma ey halkım!
Size
söyleyeyim mi nedir savaş? Savaş, muhtelif baronlara, silah, faiz, kumar,
zehir, fuhuş baronlarına kazandıran kirli, kanlı, karanlık, kahpe ve melun bir
oyundur. Hangi savaşta sermaye sahibi zarar görür? Hangi savaşta gariban halk
yarar görür? Hangi savaşta vatan korunur? Hangi savaşta komprador iflas eder ya
da sermayesini kaybeder? Bakınız Bernard Shaw ne diyor: ‘’kan kokusu almış bir
köpekbalığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan
emperyalizmidir.’’ Keza; ‘’bir damla kan, bir damla petrol’’ diyen Winston
Churchill pezvengi değil miydi? Hakeza, bir filoz demiyor muydu; ‘’vatan için
ölündüğü sanılır, oysa gerçekte kapitalistler için ölünür.’’ Doğru değil mi?
Ölenler kim? Sermeyesini kurtaran kim? Dem süren kim? Akıl varsa alıklık
yoktur! Savaş, filhakika, içinde halkın ve çocuklarının zerre çıkarı olmayan
bir ölüm kusan lanetli bir makinedir. Yalan mı? İftira mı? Karanlık suratına
tüküreyim yalan diyenin! Gençlerin öldüğü yaşlıların genç ölümlerin üzerinden
anlaşma yaptığı bir kanlı oyundur savaş. Savaşanların bir çıkarı yoktur. Onlar
masum ve tertemiz niyetlerle canlarını vatanlarına ve mukaddes bildiklerine
adarlar öyle masum, öyle soylu, öyle asil, öyle onurlu şekilde. Yaşatmak için
can verirler. Bu kanlı oyun yönetenlerin güçlerini tahkim oyunudur. Binaenaleyh
askerler hafif bir korku ve kesif bir hüzünle savaşırlarken, arkadakiler yüksek
perdeden keskin nutuklar irat ederler, hamaset yaparlar. Kavgada olmayana her
şey kolaydır. Kavgaya gir de gör! Geçelim! Bir defa, bu ülkede ki terör
destekçileri meçhul değildirler haddizatında, meçhul olmaması gereken yerlere.
O şerefsizleri temizleyin. Hangi dairenin içinde olursa olsunlar. Devlet bir
evdir. Siyonist’in emrine amade olan, onun bahşettiği dünyalık adına ona hizmet
eden vatansever maskeli vatan hainleri millete gösterilmelidir. O şerefsizleri
de temizleyin. Teröriste alenen destek veren kim varsa it gibi gebertin ve bu
yüzden dikleşecek olanın boynunu kırın. O domuz sürüsüne destek veren şerefsiz
Siyonist’e ve büyük şeytan alçak emperyalist ABD ye adam olması uyarısı yapın.
İlk evvel halka her şeyi açıklayın ve desteğini alın. Korkuyu korkutun, ölümü
öldürün ve bütün bunları yapmak için adım atın artık. Daha fazla geç olmadan ve
güç olmadan. Haydin beyler bu bir ülke sorundur. Ve bütün millet ittifak halinde
çözmeye yönelmelidir. Tam samimiyet, sağlam niyet ve pür ciddiyet ile el
atılmalıdır bu işe. Daha fazla can gitmeden, daha fazla ekonomik türbülans
yaşamadan. Millet toplu isyan etmeden. Bilakis millet toplu temizliğe
girişebilir. Kesinlikle çözülemeyecek olay değildir. Yeter ki inatla ve istekle
yekpare millet olarak üzerine üzerine yürüyelim hainlerin, yılanların,
çıyanların!
EY BU TOPRAKLARIN EVLADI!
Ey bu
toprakların evladı!
Toni’yi
sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Coni’yi
sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Siyon’u
sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Moskofu
sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Nazi’yi
sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Esed’i
sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Yecüc ve
Mecüc tohumu Çin’i sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.
Tüm terörist
örgütler bunların tasmalı itleridirler.
Yekpare Haçlı
sürülerine lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.
İran’ı
sevebilir misiniz? Allah ıslah etsin onu, ıslah olmazsa kahretsin onu, yerle
yeksan etsin onu.
Ey bu
toprakların evladı!
Sana senden
başka dost yoktur. İçeride vahdeti sağlamaktan başka çıkar yolun yoktur.
Seveceksiniz
birbirinizi, hesapsız, umarsız, hasbi olarak.
Birbirinizin
üzerine hesaplar yapmayacaksınız.
Haçlı
mahreçli lanet olasıca tüm ideolojileri terk etmenden başka çıkar yol yoktur.
O ideolojiler
sana ne sundu bugüne kadar? Seni sana düşman etmekten başka ne sundu?
Mezkûr
yaratıkları hangi sebeple sevebilirim. Bilakis onlara bilinçli ve şuurlu düşman
olmamdan başka çıkar yol yoktur.
Onların
zımnen dikte ettikleri ideolojileri kabul edeyim ama Allah’ın gönderdiği dini
reddedeyim. Bu mu yani? Bu kadar mı şuursuz, bilinçsiz, alık ve bönüz?
Bunlar dünya
da ne güzellik bıraktılar ki, kalan güzelliği sunabilecekler insanlığa?
Bunlara öyle
düşman olacaksın ki, öyle bir düşman olacaksın ki, o düşmanlık etin, kemiğin,
beynin, ruhun olacak.
Kimliğine ve
dinine öyle sarılacaksın ki, bu sarılış lanet olasıca düşmanlarını sarsacak. Onları
korkunun esiri kılacak. Asla rahat uyuyamayacaklar. Asla kardeşine yan gözle
bakamayacaklar.
Sen, sen
olursan; sen, seni bilirsen; sen, dinine ve kimliğine namusluca tutunursan;
sen, Rabbini bilirsen inan ki başarırsın! Yeter ki inan ve inancında samimi ol!