DEVLET-MİLLET-ALLAH...

Özgür DENİZ - 31.12.2016

Sayın Devletim! Bir ömrümü sana verdim. Gece demedim, gündüz demedim senin tümlüğün, bağımsızlığın ve payidarlığın için kavga verdim bir ömür. Asla hesabi değildim bunu yaparken, mutlak olarak hasbiydim. Benim bir Devletim varken, gidipte başka devletler için kavga verecek değildim elbette. Sana sadakatten tek bir gün şaşmadım. Dünya nimetleri uğruna ihanete tevessül etmedim. Bir anlamı var mıdır bilmiyorum. Belki de naçizane küçücük bir manevi destek olduğu için anlamsız kalıyor olabilir. Ama her insanın devletiyle gurur duyması, devletini sevmesi ve devletine destek olması gerektiğine inanıyorum, böyle hissediyorum. Bunun, sahip olunan düşünceyle alakası yoktur. İnsanlar düşüncelerine göre yine senin bağımsız bir olgu olarak kalman içinde sana renk vermek isteyebilirler ve bu da gayet tabidir ama bu durum senin varlığına ihaneti tolere etmez. Yani ihaneti beslememek ve mevcudiyetine kastetmemek koşuluyla herkes istediği düşünceye sahip olabilir ve düşüncesinin egemenliği için kavgasını da verebilir. Bugüne kadar elde ettiğim hiçbir dünya nimeti yoktur bu duygu ve düşüncelerimin neticesinde. Senin de vazifelerin var elbette. Adil olmalısın. Adaletten şaşmamalı, vicdanları kanatmamalısın. Çünkü varoluşunun yegâne alt yapısı adalettir. Yaptığın bir yanlışlık varsa mutlaka dönmelisin. Yanlışında tenkit ettim, doğrunda yanında oldum. Seni doğal, hesapsız, umarsız sevmek ister her evladın ama sevmek ister. Sana sadık olunuyorsa, seninde evlatlarına sadık olman gerekir. Evlat ihanet ettiği gibi, babada ihanet edebilir ama her ikisi de etmemelidir. Baba ihanet etmiyorsa, evladında ihanete hakkı yoktur ve ihanete yeltenirse en ağır cezayı hak etmiş olur ve eden de zaten karşılığını misliyle görüyor. Ama evlat ihanet etmiyorsa, baba da evladını kudretiyle, merhametiyle ve sevgisiyle kuşatmalıdır. Kendi namıma bir şey söylüyorsam beni hain olarak görebilirsin Sayın Devletim! Ama yürekleri kanatma, kanattığın yüreklerle başka yüreklerde kanar. Ve o kan, adalet tecelli edesiye kadar sızmaya devam eder. Sayın Devletim! Kaç evladın vardır ömrünü sana veren?

 

Sevgili milletim! Bir ömrümü senin kendini bulmana adadım. Senin, hürriyetine kavuşman için savaştım. Kaynaklarının sana ait olması için kendimi feda ettim, zevkimi feda ettim, dünyadan vazgeçtim. Gecem, gündüzüm naçizane bulduğum hakikatleri sana ulaştırmakla geçti. Evlatlarının, insanı madden ve manen çürüten her türlü şeytan işi pisliğin yayılmasına tavassut eden kahpe baronların köleleri olmamaları için feda ettim kendimi. Belki anlamsız kalır ama küçücük manevi bir desteğim olabilecekse olsun istedim. Elbette benim bir milletim varken gidipte başka milletler için dövüşemezdim. Kavgam da, hiçbir zaman hesabi olmadım, verdiğim kavgamı her daim meccanen verdim. Hiçbir zümrenin arasında ayrıcalık yapmadım. Birini horlayıp, diğerine muhabbet beslemedim. Çünkü ya birlikte gülünecekti ya da ağlanacaktı hep beraber. Ey asil milletim! İstedim ki gülümse, istedim ki ürettiğini tüket. İstediğim ki düşmanlarını tanı. Seni sömürenleri, ortak mülkünü mutlak mülke dönüştürmek isteyenleri çok iyi tanı. Sen de adil olmalısın ve adalet kavgasında yerini almalısın. Sana sadık olanlara sen de sadık kalmalısın. Merhametin, adaletin, sevginin, ahlakın gücünü kuşanmalısın her daim. Sevgili Milletim! Kaç evladın vardır ömrünü sana armağan eden?

 

Yüce Rabbim! Sana döndükten sonra bir ömrümü, dininin, Senin gönderdiğin gibi anlaşılmasına adadım. Dinine hiç ihanet etmedim. Dininin gönüllerde egemen olması ve gönüllerinde, dininin, maddi âlemde egemen olması için kavga vermesi uğrunda kavga verdim. Dininle dünyalık nimetlere ulaşmak isteyecek kadar alçalmadım hiçbir günümde hamdolsun. Dininin aydınlığını göstermek için dövüştüm hep. Dinini karanlık gibi göstermek isteyenlere karşı direndim. İstedim ki, gönderdiğin din, gönderdiğin gibi algılansın, anlaşılsın, kavranılsın ve hissedilsin. İstedim ki, dinin benlikleri düzeltmek için olsun, dünyalık nimetleri düzmek için olmasın. Gönderdiğin yüce Peygamberinin ümmeti daim var olsun ve Kur’an’ın mehcur kalmasın istedim. Sana hamd ediyorum Rabbim, bendeniz aciz, muhtaç, nankör, cahil, zalim kulunu hiçbir zaman yalnız bırakmadın, sıyanetini her daim sezdim, bunu tüm benliğimle hissettiğim anlarım oldu. Kaç kulun vardır, kendini hesapsız, umarsız, çıkarsız, tüm benliğiyle, samimiyetiyle, dürüstlüğüyle kendini Senin dinin uğruna mücadeleye adayan? Evet Rabbim! Elbette günahkârım, elbette mükemmel değilim, elbette zaaflarım var, elbette cahil, zalim, nankör bir kulum ama bunu tabiatımda var kılan Sensin ama böyle olan da benim ve bunlarla imtihandayım. İnsanı şerefli halk ettin ama şerefini düşüren insanın kendisi oldu. Sen yine de merhametli, şefkatli, adil oldun kullarına karşı, sevginle kuşattın onları ama onlar yine de bilemedi bunun değerini.

 

SÖZLER

 

İnandıklarımızı anlayabildik mi? Yaşamlarımız, anlamalarımız üzerinde mi şekilleniyor yoksa anlamamalarımız üzerinde mi? Kim anlayarak inandı ve inanarak yaşıyor? Herkes bir kitaba ve kişiye inanıyor. Peki, kim okudu inandığı kitabı ve kim tanıdı inandığı kişiyi? Belki de düşmanlıklarımız tam tersi durum geçerli olduğu içindir, bunu kim düşündü? Belki de putlara taptığımız için şüphelendik putlara tapmayanlardan. Kaçımız gerçekten düşünüyoruz ve gerçekten olguları delik deşik ederek, ruhumuzun acıması, beynimizin çatlaması pahasına düşünüyoruz? Neyi tanıyoruz? Kendimizi tanıdığımıza emin miyiz? İnanıyormuş gibi mi yapıyoruz, inanıyor muyuz? İnandığımızı düşünmüyorum. Ne oldu? Benim gibi, bizim gibi düşünmüyorsun mu oldu? O zaman şüphelen! Şüphe bu kadar ucuz mu? Düşünen şüphelenir, korkan değil. Kim korkar? Ucuz, basit, abes, absürt çıkarları olan. Kim düşünür? Çözmek, bilmek, tanımak, anlamak isteyen. Beyninin içinde ki sesleri duyabiliyor musun? Kalbinin iniltilerini hissedebiliyor musun? Yoksa beynin sessiz, kalbin iniltisiz mi? Korkağız, budalayız, ucuz tipleriz, çıkarcıyız, ayak oyunlarıyla meşgulüz. Hep hesap yapıyoruz değil mi? Hem de başkaları üstüne. Hiç kendimizi hesaba çekmiyoruz. Yarınla meşgulüz. Kesin çıkacağız(!) Nasıl etsem, ne yapsam, nereye gelsem, kimi düşürsem. Nereye kadar?

 

Bendeniz

 

Kavga, kavga, kavga. Başka neyi biliriz? Kaç İslamcı-Milliyetçi Kur’an’ı okudu ve gerçekten anlayarak okudu ve gerçekten anladı? Belki de Kur’an İslamcı-Milliyetçi değildi. Kaç Marksist Das Kapital’i okudu ve gerçekten anlayarak okudu ve gerçekten anladı. Belki de Marks Marksist değildi. Kaç Egzistansiyalist Sartre’ı okudu, anlayarak okudu ve anladı? Belki de Sartre Egzistansiyalist değildi? Kaç Nihilist Nietzsche’yi okudu, anlayarak okudu ve anladı? Belki de Nietzsche Nihilist değildi? Hakikaten okuduk mu? Okuyan, söyleneni anlayamaz mı? Anlayanlar dövüşürler mi, konuşurlar mı? Derdimiz anlamak mı, sahiplenmek ve sahiplendiklerimizle kavga ederek, üzerlerinden dünya menfaatleri mi temin etmek? Alıntıları anladığımız için mi yapıyoruz, yoksa anladığımızı sansınlar, bizi bir şey sansınlar için mi? kaç söz üzerinde bir saat düşündüğümüz olmuştur? Yüreğimizi ortaya koyduk mu hiç bir söz için? Hiç insan olmak nedir dedik mi yoksa -cı-ci-izm gibi eklerle anılmakla ve bu şekilde bir yerlere eklemlenmiş olmakla huzura mı erdik? Biz ne zaman insan olmakla onur duyacağız? Ne zaman gerçekten sevmeyi öğreneceğiz? İnsanları, sadece insan oldukları için ne zaman sevmeyi düşünüyoruz? Düşünüyor muyuz? Putlara tapmak, acıkınca yemek, kaybedince onlarla kazanmak güzel değil mi? Öyleyse boş verin, işinize bakın!

 

Bendeniz

 

Paradoks cehennemi olan bu dünya hayatı hakkında o kadar çok düşündüm ki, bir türlü çözemedim, anlayamadım. Umarım yol tükenmeden ve tükenmeden ben, anlarım. O zaman ne olur, ben ne olurum bilemiyorum. Ruhumu, beynimi yakıyor bu durum. Öyle yakıyor ki tarifi imkansızın imkansızı. Kelimeler kifayet etmiyor.

 

Bendeniz

 

Düşman için kavgaya hiç gerek yok. Olabildiğince, tüm duygularınızla ve düşüncelerinizle, doğal olun ve kendi kafanızla düşünün, zaten yeterince düşmanınız olacaktır. Ne garip, hep özü sözü bir samimi insanlar ararız ama insanları da riyakârlığa kendimiz iteriz.

 

Bendeniz

 

Düşünceyi zincirlemeye çalışan pislikler! Şunu unutmayın ki: Hakikat kardelen gibidir. Her zorluğa direnir ve yeniden bir güneş gibi doğmasını bilir. Ve yine unutmayın ki: beyne zincir vurulmaz, fikir tutsak olmaz kırar zincirlerini. Ve yine unutmayın ki: hak bellenen bir yolda yalnız da kalınsa yürünür. Yalnızların yoldaşı Allah'tır. Allah ölmez, söz bitmez, güneş sönmez, adam olan yolundan dönmez.

 

Bendeniz

 

‘’’’Hissedince; akıl durur, ruh sızlar, vicdan yanar, göz ağlar.’’’’

 

Bendeniz

 

""Şunu kati surette, bilinçli ve şuurlu olarak ifade etmekte bir beis görmüyorum; haset edeni, fitne ve fesat ehlini, ucuz kıskançlık edeni, kompleksinden kin ve nefret üreteni ve buradanda ucuz, basit hareketlere, tavırlara yelteneni, güven vermeyeni asla ve kata İNSAN YA DA MÜSLÜMAN KARDEŞİM olarak görmüyorum ve bu türlerin İMANLARINDAN da İNSANLIKLARINDAN da şüphe ediyorum. Hatta imanlarının ve insanlıklarının olmadığına inanıyorum. Herkes, insan ya da Müslüman kardeşini, insan ya da Müslüman kardeşlerine karşı namuslu, dürüst, ahlaklı ve adil olması için ikaz etmelidir. Varlığın mutlak yasası böyle buyurur. Bilakis kardeşlik ve insanlık sarsılır. İnsanlık ailesi ve ümmet hep bu yönden büyük darbeler aldı ve direncini kaybetti.""

 

Bendeniz

 

Gönüllerimiz kar gibi beyaz olsun. Kar taneleri gibi sevgi yağsın aleme gönüllerimizden. Gönlümüzü kirleten ve karartan, kin, nefret, haset, fesat mikropları ölsün. Sevelim birbirimizi. Sevmek zor değil. Yeter ki sevmeye gönlümüz olsun.

 

Bendeniz

 

""Allah size emaneti ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi buyurur.""

 

KUR'AN

 

""Seven gönlü incitmeyeceksin! İncinen gönlün ahı yeri sarsar, göğü çökertir.""

""Yol arkadaşlığının mayası; güven, vefa, sadakattir. Maya bozulursa her şey bozulur.""

 

CEDDİN BÖYLE DÜŞÜNDÜ

 

""Düşünce olgunlaşmadığında, fikir özgürlüğü insanı hayvana dönüştüren bir yöntemdir.""

 

Muhammed İkbal

 

""İnsan, her şeyi anladığında mutlaka ağır bir sinir krizi geçirir. Bilinçlilik bunu gerektirir.""

 

Emile Ajar

 

""Kederli olan her şey derin ve ciddidir demiyorum. Bilakis, derin olan her şey ciddi ve kederlidir.""

 

Ali Şeriati

 

""Benim içtenliğime, tutkuma dayanabilmek için düşünsel olarak dürüst olman gerekir.""

 

Friedrich Wilhelm Nietzsche

 

""Çünkü içim, makul bir saatte uyuyabilecek kadar huzura kavuşmadı henüz.""

 

Cervantes

 

""Uğrunda yaşamak ve ölmek istediğim bir gerçeğe muhtacım. Fakat o benim dışımda değil, içimde olsun.""

 

Søren Kierkegaard

 

""Kalbin, gerçek, derin barışı ve tüm ruhun, huzuru sadece yalnızlıkta bulunur.""

 

Arthur Schopenhauer

Tarih: 31.12.2016 Okunma: 830

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?