Bu yazacağım satırlar aklımda eriyip, damarlarımdan süzülen,
yüreğimde damıtılıp sızıntı halinde dile gelen sözlerdir. Derin bir samimiyet,
namuslu bir duruş, hesapsız bir içtenlik ile yazıyorum. Elbette yanılgılarım
olabilir ama bilinçli bir samimiyetsizlik bulunmaz. Ki, artık yanılgı payı da
pek kalmış değildir malum konjonktüre derin bir bakış fırlatınca. Tüm bunlara
rağmen tespit edilen hatalarım olursa, hakarete, küfre yeltenmeden kardeşçe
halledebiliriz. Gayem hercümerç olmuş uhuvveti perçinlemektir, bozmak değil.
Biliriz ve inanırız ki, kardeşlerin bir vazifesi de, uyarıdır, muhtemel
tehditlerden ve tehlikelerden haberdar etmektir. Geç kaldık sayılır ama neyse. Geçelim!
İngiliz-Yahudi Medeniyeti paradigması ekseninde, küresel şeytani şebeke, evrene
yeni bir biçim verme niyetindeydi. Sosyal patlamaların, küresel sarsıntıların,
kanlı darbelerin perde gerisinde bu kasti ve derin biçimlendirme niyetinin
izleri ve etkisi vardır. Bu olayların, bahusus İslam Âleminde zuhur etmesi önem
arz etmektedir ve düşündürücüdür. Biteviye darbelenen Ümmet-i Muhammed bir daha
darbelenmektedir. Mütemadiyen kan akmakta, kardeşlik köprüleri imha
olunmaktadır. Küresel siyonist şeytani şebekenin beslediği terörizm, İslam
coğrafyalarını kızıl nehirlere döndürmekte ve ümmetin masum çocuklarını kanla
boğmaktadır. Tağutların ve Deccal’in teşrik-i mesaisi ile İslam Ümmetinin
zümrüt bağlarına zincirledikleri itlerinin gelişleri ısırarak olmuştu,
gidişleri de ısırarak olmaktadır. Zira toplumlar burunlarından solumaya
başlamışlardı ve ahlaksız-adaletsiz, kan içici zalim diktatörlerin eceli
gelmişti. Bu derin çıldırmayı ihsas eden ve ön alamaya yeltenen küresel
siyonist şeytani şebeke işe el attı ve milletlerin kendi mukadderatlarını kendi
iradeleri ile tayin etmelerinin önüne geçti. Zira hangi millet olursa olsun,
kendi mukadderatını kendi iradesi ile belirlediği takdirde, küresel siyonist
şeytani şebekenin seddinde bir delik açılmış ve tezgâhlar çökmeye başlamış
olacaktı. Binaenaleyh, şebeke, bir türlü, milletlere, kendi mukadderatlarını
belirleme imkânı tanımamaktadır ve elinden ne geliyorsa yapmaktadır. Toplumları
biçimlendirmek ve istendik yöne kanalize etmek ise din üzerinden yapılmak
istenmiştir. Çünkü İslam küresel şebeke için mutlak bir tehdit ve tehlikedir. Bu
yüzden tesviye edilmelidir, törpülenmelidir ve bu meyanda milletlerde
avutulmalıdırlar, İslami bir düzenin geleceğinin düşünülmesi sağlanarak. Şeytanın
Gülen yüzü bu iş için biçilmiş kaftandı. Akim kaldı ama hesap buydu. Tahrif ve tahrip edilmiş İslam, yeni
biçimlendirmede bir araç olarak kullanılacaktı. Topluma da elde kalan ve
tagayyürata uğramış bu dinle iktifa etmesi söylenecekti. Fakat böyle bir şey
asla istenilen şey olmayacaktı. Bu hedef, koşullandırılmış kitlelerin eliyle
tahakkuk edilecekti. Tabi böyle bir şey, küresel siyonist şeytani şebekenin çok
daha ileri hedefleri için bir ön planlama idi. Daha ileri de tesis edeceği ve
hâkim kılacağı Yeryüzü Krallığı için bir yol olacaktı bu. Bu kirli, karanlık,
kanlı planın uygulanmasına Türkiye’den başlanacaktı. Velakin Türk Milletinin
topyekûn kutsal direnişiyle tezgâh paramparça oldu. Şeytanların bir tuzağı
varsa, elbette Allah’ın da bir tuzağı vardır ve tuzakların en hayırlısı idi. Zira
Türkiye kuşatıldığı ve Türkiye’de egemenlik sağlandığı zaman, sair İslam
ülkeleri çantada keklikti. Ama olmadı işte. Fakat bırakacaklar mı? Hayır,
geldiler, geliyorlar, gelecekler. Fakat biz birlik olduğumuz takdirde,
geldikleri gibi geri dönecekler!
Mevzubahis olan yenidünya düzeninin en mühim, dominant
figürlerinden biri, müstakbel şeytani düzenin yani Yeryüzü Krallığının, en
birincil payandası olarak telakki edilen, tahrif ve tahrip edilmiş, tüm
güzellikleri yok edilmiş, süngerleştirilmiş ve pasifize edilerek
anlamsızlaştırılmış dinin mümessili olarak kendisine vazife tevdi edilmiş ve
arka planda Kardinal olarak görevlendirilmiş olan din tahripçisi ve tahrifçisi zevattır
yani malum konjonktürün yegâne müsebbibi konumunda bulunan, insanlığı kâh
gülümseyerek kâh gözyaşlarına boğularak zehirlemiş olan Gülen şeytandır. Şeytanın
Gülen yüzü aşikâr olmuştur artık. Binaenaleyh, şeytanın sözüne kulak verip,
izini takip edenler uyanmalıdırlar, silkinerek kendilerine gelmelidirler.
Hakikatler kapalı değildir, olabildiğince aşikârdır. Ayrıca devlete meydan
okuma yapılmaz. Devlete karşı farklı bir cephe açılıp, orada konuşlanılamaz ve
kitleler de bu yönde koşullandırılamaz. Fakat şeytanın Gülen yüzü bunu
yapmıştır ve yenilmiştir. Devletin yenilmez olduğu düşünülememiştir. Çünkü
düşünecek zekâdan mahrumdur. Artık bu kutsal toprakların masum çocukları bir
daha bu Gülen şeytanın sözünü işitmemeli, izini takip etmemelidir, sözünü
işitip, izini takip edenler varsa şayet bir an önce bundan geri dönmelidirler. Devlet,
masum çocuklarını elbette bağrına basacaktır. Zira bu toprakların çocukları
aldatılmıştır. Devlette bunu çok iyi bilmektedir. Büyük lokmalar elden kaçmış,
hiçbir etkisi, kuvveti, yaptırımı olmayan aldatılmış insanlarımız geride
kalmıştır. Burada şeytanın büyük bir tezgâhı vardır. Yem olarak, elde, ancak
kaçamayacak olan aldatılmış insanlarımızın kalacağı çok iyi biliniyordu. Ve
onlar harcatılmak isteniyordu kuvvetle muhtemel. Devlet buradaki derin ve kirli
tezgâhı ihsas etmelidir ve şeytanın yeni tezgâhını boşa çıkarmalıdır. Elbette istihbarat
buradan çıkarak kirli planı deşifre edecek ve bizim bile aklımıza gelmeyen
karanlık noktaları çözüme kavuşturup devleti yönlendirecektir. Gülen şeytanın
ödevi, insanlığı barış ve hoşgörü masallarıyla uyutup, diyalog yalanıyla
aldatıp, küresel şeytanın kucağına atmaktı. Maalesef hakikat budur. İstesekte,
istemesekte hakikat budur. Bu vatanın
temiz yürekli çocukları bu hakikati algılamalı, anlamalı, kavramalı ve artık
uyanmalıdırlar. En azından böyle şeytani bir ihanet neticesinden acının kimlere
kaldığını ihsas ve fark etmelidirler. Münhasıran bu pencereden baksalar bile
hakikat kendilerine gülümseyecektir. Hakikatin gülümsemesi, şeytanın Gülen
yüzünün ardında ki karanlığı çırılçıplak ortaya çıkaracaktır. Bu zevat bir
ödevi deruhte etmiştir; İslam dünyasını Hristiyanlaştırmak. Elbette ki zihnen
yapılacaktı bu, bedenen değil. Zira bedenler aynı kalır ama değişen
zihinlerdir. Ki zihinler değiştiği zaman bedenler aynı kalsa da mahiyet olarak
yine de değişir. İşte küresel siyonist şeytani şebeke için İslam en büyük
tehlikedir ve o derinliği tahminsiz devasa tehlikeyi tehlike olmaktan çıkarmak
için, İslam’ı tahrif ve tahrip etme yoluna gitmiştir ve bu uğurda da şeytanın
Gülen yüzünü kullanıma sokmuştur. Bu katıksız hakikattir ve güneş gibi
berraktır. Yani, karşısında, mukavemet
eden bir güç bulmaktan, görmekten ziyade, insanları tepkisizleştiren,
etkisizleştiren, alıklaştıran, uyuşturan, boyun eğdiren ve kaderciliğin mahkûmu
kılan böyle bir zihniyet daha makuldür küresel siyonist şeytani şebeke için.
Zira gelir, istediğini yapar ve gider. Kimse ses etmez, direnmez. Eyvallah
beyim, paşam, ağam çeker. Eee bir yere destursuz girip, yiyip, içip, eğlenip
çekip gitmek kimin işine gelmez. İşte şeytanın Gülen yüzünün esas vazifesi
buydu, ağababalarına böyle bir ülke sunmak istiyordu. Binaenaleyh, bu deli
Türkler ve Araplar (!) biraz akıllandırılmalıydı. Bu yüzden keskin kılıcını
biraz yumuşatmak iktiza ederdi. Bir yanağına vurursan diğer yanağını döndürecek
olgunluğa (!) eriştirmek (ki, böyle bir şey İncil’in emridir, Kur’an buna
kesinlikle karşı çıkar, çünkü Kur’an’da asalet vardır) çok mühimdi ve şeytanın
Gülen yüzü bunları yapacaktı.
Liberal demokrasizm denilen, küresel siyonist şeytani
emperyalizmin karanlık yüzünü örten bir perde olan, zımnen küfrü şirin gösteren
ve tolere edilebilirmiş gibi empoze eden, müptezel, pespaye, zulüm dolu, melun
ve müşrik paradigma, mevzubahis olan Yeni Dünya Düzeninin ideolojisi idi. Şeytanın
Gülen yüzünün de ardında ki karanlık dünya ideolojisi yani. İşte Gülen şeytan
bu kanaldan girerek, insanlığı kopkoyu bir karanlığa götürüyordu. Bu melun
ideoloji, milletleri, devletleri, ümmeti, atomize edip, bölüp, yutmak
ideolojisidir. Liberal Demokrasizmle, yasalar ılımlaştırılır, milleti ve
devleti atomize edecek kıvamda yeniden dizayn edilir. Ki, haddizatında ümmet
ormanında ki millet ağacının özünü kemiren bir ağaç kurdudur bu ideoloji. Bu
şekilde, millet ve devlet, hiçbir zahmete gerek kalmadan, metazori hiçbir
yönteme başvurmadan hercümerç edilir, tutsak kılınır ve türap edilir. Zira her
şey, göz önünde ve kahir ekseriyetin onayı alınarak gerçekleştirilmektedir.
Filhakika, milletleri, kendi topraklarında boğmaktır bunun adı. Milletin zümrüt
bağlarını kirletmenin, kutsal ve kadim değerlerini, tarihini, dinini tahrif ve
tahrip etmenin, nesli zehirlemenin, gönül bağlarını zayıflatmanın, uhuvvet
köprülerini imha etmenin en zahmetsiz yoludur bu yol. Dini, külliyen ref
etmenin en kolay, en ucuz, en zahmetsiz, en kestirme yöntemidir. İşte şeytanın
Gülen yüzü, kulluk toprağına bu zehri zerk etmiştir. Bu şekilde tüm ruy-i
zeminde ümmetin çocuklarını çalmış, robotik bir nesneye dönüştürmüş ve küresel
siyonist şeytani emperyalizmin hizmetine sunmuştur. Ahlaksızlığı, bir zehir
gibi, milletin temiz damarlarına zerk etmenin ve adaleti boğmanın en tepki
çekmeyecek taktiğidir. Zira her şey orta yerde yapılmaktadır. Güya İslam’a
dokunulmamaktadır amma öyle bir dokunulmaktadır ki kökten hal yoluna gidilmektedir.
Tabi idrak edecek yetimiz varsa!
İncil’i ve Tevrat’ı derinlemesine okuduğumuz zaman, her şey,
her plan, her tuzak, her zulmün arka planı sarahaten tezahür edecektir. Küresel
siyonist şeytani şebekeler, yeryüzü tağutları, yenidünya düzeni inşasında,
tahrif ve tahrip edilerek sekülerleştirilmiş olan kitapları istimal
etmektedirler. Tüm kirli, kanlı, karanlık tezgâhların tertipçisi kahpe İngiliz,
alçak tetikçisi kansız siyonist, topyekûn vurucusu Coni şeytanıdır. Diğer Batı
ülkeleri de şerefsiz payandalarıdır. Farklı bir açıdan bakarsak beyin İngiliz,
kalp Siyonizm, payanda Haçlı Avrupa, sağ yönü Coni, sol yönü Moskof’tur.
Tümünün mutlak ve yegâne hedefleri; İslam Dini ve Türk Milletidir, Türkiye ve
Ümmet Coğrafyalarıdır. Genetik hususiyetleri, Haçlı sürüleri olmalarıdır. Milletlerin
bağrına zehirli bir yılan gibi salıverilen ve ülkeleri muhtelif boyutlardan
etkisiz ve güçsüz bırakan terörizm hareketleri bunların taşeronlarıdırlar.
Markalarının ve tandanslarının farklı olması, terörizm hareketlerinin farklı
olması anlamına gelmez. Her biri farklı açıdan farklı hedefler için vardırlar,
farklılıklarının anlamı burada gizlidir. Milletlerin iç barışını bozmak,
devletlerin işleyişini akamete uğratmak, toplumsal gidişatın istikrarını
bozarak hayatı istikrarsızlaştırmak, fert ve toplum enerjisini heba etmek,
toplum tarlasına nifak tohumları ekerek uhuvveti baltalamak, ekonomik dengeyi
tahrip etmek, yeryüzü tağutları adına terörizm hareketlerinin gerçekleştirmek
istedikleri hedeflerdir. İşte böyle bir dünyada, Ilımlı İslam diyerek İslam’ın
tahrip ve tahrif edilmesi gayreti de, gerçek İslam’ı perdeleme, örtme ve
Müslümanları manipüle ederek, yeryüzü tağutların hedeflerine payanda kılma
vazife görmektedir. Şeytanın Gülen yüzü de bu vazife için intihap edilmiş
biridir, biçilmiş kaftandır. Yani, akılları iptal ederek kitleleri etkisiz ve
tepkisiz kılma, gönüllü teslim olma, hakiki anlamda Hıristiyanlaştırma vazifesi
ifa etmektedir. Hülasa; toplumlar terörün ve özü alınmış dinin arasında
sıkışmış kalmış durumdadır. Ilımlı İslam’ı payanda kılarak, kullanarak, Liberal
Demokrasi denilen laneti kökleştiriyor ki, teröristler eliyle de zamanı gelince
kırılmayı tetiklesin. Zira bütün zehirler ancak böyle bir ortamda toplum
bağrına akıtılabilir. Ki her şey aşikârdır.
Daha önce de ifade etmiştik; dünyada ki karanlık, kirli,
kanlı tertiplerin özünü, esasını, Din teşkil etmektedir. Dünya en başından
beri, İncil ve Kutsal Kitap temelinde şekillendirilmekte, dizayn edilmektedir.
Her türlü kirli, kanlı, karanlık planların, tertiplerin, tezgâhların,
taktiklerin, stratejilerin alt yapısını ve her nev’inden terörizm
hareketlerinin çıkış noktasını tahrif ve tahrip edilerek sekülerleştirilen
kitaplar oluşturmaktadır. Binaenaleyh, dünyaya egemen olma, İslam dinini ref
etme, Türk Milletinin mevcudiyetine nihayet verme ve Yeryüzü Krallığını ilan
etme savaşında Siyon’u, Toni’si, Coni’si, Nazi’si, Moskof’u asla ve kata ayrı
düşmezler. Haçlı sürüleri kendi inançlarında hiçbir zaman kopmadılar,
inançlarıyla merbutiyetlerini asla koparmadılar, bilakis tahkim ettiler. Evet,
Allah’ın mutlak ve kutsal yasalarına başkaldırdılar, ihanet ettiler ve bu
yasaları çiğnediler ama kendilerininkini el üstünde tuttular, insanlığa dikte
ettiler. Arada bir Batı’yı Ateizmin muhasara altına aldığından dem vurulmaktadır.
Bu kahpe bir tezgâhtır, asla inanmayın. Ateizmin tüm elemanları, Siyonizm’in en
mutemet elemanlarıdırlar. Ateizmin bilim-sanat-edebiyat-felsefe, siyaset vs.
alanlarında ki bütün aktörleri Siyonizm’in ajanıdırlar. Bu oyun, diğer dünya
milletleri içinde ki uyuyanları uyutmaya devam etme oyunudur. Toplumların içine
bu hastalığı sızdırıp, değerleri çürütme yöntemidir bu. Dünyada, insanlığın
kanını emen, değerleri kirleten, ahlakı çürüten, ruhları çalınmış hastalıklı
tiplerdir. Bunlar kanla beslenirler, dünyayı kızıl nehirlere döndürüp içinde
yüzerler. Bu hastalığın adı; Darvinizm, hastalığın yegâne ilacı ise; İslam’dır.
Batı’yı daima din yönlendirmiştir, bademada yönlendirecektir. İncil ve Kutsal Kitap,
bir din kitabı olmaktan ziyade, birer siyasi kitaptırlar. Dünya da ki işgal tezgâhlarının,
katliam planlarının, Müslümanları terörist ilan etme oyunlarının, dini tahrif
ve tahrip etme ihanetinin altında, tahrif ve tahrip edilerek sekülerleştirilen
bu kitaplar vardır. Dünya üzerinde tahakkuk eden tertiplerin, tezgâhların,
oyunların arka planına baktığınız da bu kitaplardan işaretler, şifreler
görürsünüz.
İncil; kendi dünyalarında bölünüp, parçalanmış olanlar asla
ayakta kalamazlar. Bir evi kendi küçük dünyasında bölünüz, o evi çok kolay yok
edebilirsiniz. Bir milleti kendi büyük yapısı içinde bölünüz, o milleti çok
kolay tutsak kılabilirsiniz. Şeytan bile kendi kendine başkaldırıp, kendi
dünyasını bölüp, parçalamışsa, ayakta kalması mümkün değildir, artık sonu gelmiş
demektir. Hiçbir kimse kuvvetli adamın evine girip malını çalamaz. Hiçbir
millet, kuvvetli bir milleti tutsak kılamaz. Fakat bir adamın, öncesinde
ellerini, kollarını bağladığınızda, o adamın hanesini dilediğiniz gibi
soyabilirsiniz der. Tevrat; tutsak kıldığınız her bir kişinin gövdesini
paramparça edeceksiniz, ele geçirilen her kişi kılıçla düşüp, kendi kanında
boğulacak. Ele geçirilen kişilerin, evlatları, kendi gözlerinin önünde yere
çalınacak, evleri yağmalanacak, eşleri kirletilecek der. İşte küresel siyonist
emperyalist şeytani şebekenin tarih boyunca izlediği yol budur. Siz bugün
kalkıpta Haçlılar size bir şey yapmaz diyen Gülen şeytana aldanırsanız, her
türlü acıya müstahak olursunuz. Çünkü Gülen şeytan duyguları dumura uğratılmış
bir zavallıdır. Mankurtlaşmıştır, düşüncesiz bir aptaldır, duygusuz bir
vahşidir, sapık fikirli bir sefildir. Şeytan kendi kitabı temelinde strateji
belirlemektedir. İncil ekseninde bir Gülen yüz sahaya sürmektedir. Tevrat
ekseninde bir kıyıcı yüz sahaya sürmektedir ve bu kıyıcı yüzü Apo denilen
soytarıdır, şebektir, çocuk katilidir. Şeytan ne yapıyor? Kuvvetli bir milleti
terörle, uydurulmuş dinle bağlıyor, tüm gövdesini boşaltıyor. Tabi bu meyanda değerleri tamamen çürütüyor,
çünkü değerleri çürümeyen bir millet, uydurulan dine ve kıyıcı teröre asla prim
vermez. Tüm bunları yapan şeytan, namusları, şerefleri, değerleri hatta
toprakları ayakları altında çiğniyor. İstediği gibi at koşturuyor, bireysel ve
toplumsal coğrafyalarda. Kendi arasında da ise muhkem bir birlik kuruyor, güç
kaybeden bağlarını yeniden güçlendiriyor; küçük ölçekte Türk, büyük ölçekte
İslam dünyasına karşı. Böylece tüm kanlı, kirli, karanlık tezgâhları tıkır
tıkır işliyor. Nasıl olsa kitlelerde, tepkisizleştirilmiş ve
sessizleştirilmişlerdir. Bir yanağına vurursanız, diğer yanağını çevirecek
kemale de erişmişlerdir(!) Gülen şeytan gibi.
Francis Fukuyama ne diyordu? İslam büyük bir tehdit ve
tehlikedir, diyordu. İşte büyük bir tehdit ve tehlike olarak algılanan İslam’ı
bir şekilde ya yok etmeliydi ya da gönüllerden usulca çekip almalıydı. Çünkü
İslam, her nevi emperyalizmin önünde en büyük barikattı, direniş üssüydü.
Şeytanın Gülen yüzü bu yüzden önemliydi. Zira İslam’ın çocuklarını
pasifleştirerek, direnişlerini kırarak, diriliş imkânlarını yok ederek, onları
değerlerinden kopararak, onları sekülerizmle tanıştırarak, buluşturarak,
kaynaştırarak tehdit ve tehlike olmaktan çıkaracak yegâne zevattı. Binaenaleyh
muhakkak desteklenmeliydi. Zira hem, Haçlı dünyasını, Haçlı dünyasının tarih
boyunca korktukları ve elanda en büyük kâbusları olan İslam’dan kurtaracaktı
hem de yetiştirdiği nesil, ileriki zamanlarda Haçlılara hizmet edecek hazır bir
kitle olacaktı. Bugün ortaya çıkan durumu, haklılığımızın en keskin
delaletidir. Dünya üzerinde yetiştirdiği nesil, İslam’dan uzaktır, şimdi de
artık Haçlılara hizmet edecek konuma gelmiş durumdadır. Küresel Şeytani
Siyonist Haçlı Emperyalizmi bunun çok iyi farkındaydı. Her şey bu hedefe matuf
tertip edilmişti. Sadece bizler görmekten mahrumduk. Şeytanın Gülen yüzü
vazifesini bihakkın ifa etmiştir, genç dimağları da aldatarak, uyutarak,
uyuşturarak. Zira şeytanın Gülen yüzünün özü Hıristiyanlıktır. Küresel Şeytani
Siyonist Haçlı Emperyalizminin İslam dünyasına bakışı neyse şeytanın Gülen
yüzünün bakışı da aynısıdır. Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizm dünyada
terörizm istememektedir, Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizm dünyanın
kendisine mutlak ve muhakkak olarak boyun eğmesini istemektedir ve aynısını şeytanın
Gülen yüzü de istemektedir. Bu yüzden de sürekli direniş hamlelerini kıracak
şekilde açıklamalar yapmakta, direnenleri tıpkı Küresel Şeytani Siyonist Haçlı
Emperyalizm gibi terörist ilan etmektedir. Hatta daha da ileri giderek,
direnenleri uyuşturulmuş, hastalıklı tipler olarak görecek derecede izan ve
insaf sınırlarını aşmaktadır. Haddizatında şeytanın Gülen yüzü, yüreğinin
sesini dinleyip bir dakikacık akletse ve sonra da İlahi sese yüreğini ve
kulağını vererek dinlese gerçekten bu söylediklerinin yanlış olduğuna, en
azından haksız olduğuna kani olacaktır. Bir insan din bilgisine vakıftır diye,
günahlardan münezzeh değildir, hatasız değildir, layüsel değildir, düşüncesiz
bir aptal olamaz diye bir şey yoktur, fikri sapık olamaz diye bir şey yoktur,
hain olamaz diye bir şey yoktur! Şeytanın Gülen yüzü, maalesef yeryüzü
çocuklarını, bahusus ümmetin temiz çocuklarını Küresel Şeytani Siyonist Haçlı
Emperyalizminin gönüllü hizmetkârları kılmıştır. Çok üzücü, derin acı,
kahredici ama maalesef hakikattir bu.
Ruy-i zeminde hakikat temelinde diren kim varsa, ülkesi,
hürriyeti, devleti, milleti, değerleri için direnmektedir. Peki direnenlere
terörist yaftasını kim vurur? Direnişten korkanlar. Kimdir bunlar? Küresel
Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizminin ağababaları ve boyunlarına zincir vurarak
yeryüzüne salıverdiği sefil oğulları. Çünkü direniş menfaatleri yok eder. Oysa
sömürgeci bir şey bekler sömürdüğü insandan; sömürdüğü insanlar, kendisini,
anasını, babasını, eşini, evladını sever gibi sevsin ister. Bahusus, bir millet
içinde direnenleri, yine o milletin içinden birilerine terörist olarak
göstertir ki, emeline daha çabuk ve kolay olarak ulaşabilsin. Bir Ömer Muhtarı,
bir Şeyh Şamili, bir Cevher Dudayevi vb. düşünün lütfen. Acaba bunlar terörist
oldukları için mi şehit edilmişlerdir? Sahi bunlar, hangi terörist faaliyetleri
organize etmişlerdir? Şeyh Ahmet Yasin, tekerlekli sandalyeyle, İsrail’i işgal
mi etmiştir de, bir namaz çıkışında alçakça bir harekâtla siyonist köpeklerince
şehit edilmiştir? Ali Şeriati, hangi katliamından dolayı, hangi İsrailli
çocuğun başını taşla ezdiğinden dolayı, kahpe evladı İngiliz ajanlarınca yardım
edilerek, domuz yavrusu Savak ajanlarınca katledilmiştir? Lütfen söyleyiniz
bayım? Siz, kim adına kimi terörist ilan ettiniz yıllarca ve neyi umdunuz bunu
yaparak? Hayır, bilmediğimden sormuyorum, gayet iyi biliyorum, efendilerine
hizmet ettiğini. Yani insanların değerleri, ülkeleri, kaynakları ve milletleri
için mücadele vermeleri ne zamandan beridir suç sayılmıştır? Çanakkale de
ölenler niçin ölmüşlerdir? Kurtuluş Savaşı’nda ölen Mehmetçiklerimiz niçin can
vermişlerdir? Batı denilen batasıca barbarlara boyun mu eğselerdi yani? Bunu mu
istiyorsunuz? Şimdi bunlar tümden terörist mi oldular? Bunlar uyuşturulmuş
tipler midirler de Batı’ya kafa tutmaktadırlar yoksa haysiyetlerini,
namuslarını koruma davası mı vermişlerdir? Siz Batı’ya boyun eğerek mutemet
adamlar mı olmaktasınız? Faydalı insanlar mı olmaktasınız? Teröristlikten mi
kurtulmaktasınız? Namuslarını, şereflerini, özgürlüklerini, kaynaklarını,
kadınlarını peşkeş mi çeksinler istiyorsunuz? Oysa asıl terörist, zalime
merhamet edip, mazluma zulme yol vermektir. İşte siz bunu yaptınız bayım, bir
ömür. İşte tam da bu yüzden şeytanın Gülen yüzüsünüz. Gülerek ağlattınız,
ağlayarak aldatınız, aldatarak uyuşturdunuz, uyuşturarak güldürdünüz. Elbette
şeytanları güldürdünüz. Tüm temiz yürekli insanları ise ağlattınız. Sizde yürek
odluğuna inanmıyorum bayım!
Şeytanın Gülen yüzü, Pensilvanya fanusuna sıkışıp kalınca
dünya ile merbutiyetini tamamen kopardı, bu âlemin fani olduğunu unuttu,
sekülerleşti, güç kesbedip ummadığı kadar palazlanınca şirazeden çıktı, dini
unuttu, münafıklaştı, müşrikleşti. Din ile palazlandı ama dine bile ihaneti
normal gördü. Her türlü ahlaksızlığı (ahlaksızlığın toplumsal boyutu anlamında
söylüyorum, gerçek anlamıyla değil, misal; adaletsizliğin en ağırını yapmaktan
imtina etmedi, nice insanlara hayatı zehir etti.) terviç etti. İnsanların
aklına ipotek koyup, akıl ile vahiy ilişkisini bile kesmek ahlaksızlığın
zirvesidir. Kimse kusura bakmasın, biraz gözlerimizi açmalı, aklımızı
çalıştırmalıyız. İnsanların satın alınabileceğini, kiralanarak tutsak kılınıp hizmetkâr
kılınabileceğini söylemek ahlaksızlığın en dibidir. Hem olmayan aklıyla güya
akıl veriyor hem de bunları size söylüyorum, duyun ve unutun ama gereğini de
yapın diyor bir toplantısında. Vahyi eksen alan bir aklın, hakikatin ahlakını
temel alan birinin böyle bir şey yapması tasavvur da, tahayyül de edilemez.
Çünkü Müslümanın gizli, kapaklı, karanlık işi olamaz. Müslüman tebliğ adamıdır,
davet adamıdır ve davet adamı şeffaf olur, hakikati sarih ve beliğ olarak
duyurur. Ki, toplumsal mekanizmada muayyen bir mevkii olan insanın ahlaksızlık
telkin etmesi haysiyetsizliktir, namussuzluktur, hainliktir. Çünkü tüm kutsal
değerlere darbe vurmaktır bu. Belki alttaki insanlardan beklenebilir bu,
beklenmez ama nefsinin egemenliği altında olabilme ihtimali yüzünden
beklenebilir diyelim, ama belli bir mevkie gelmiş, yönlendirme gibi bir konumu
bulunan birisinden asla beklenemez. Zira normal bir insan nefsine uyabilir amma
bunu bu yolda ciddi merhale kat ettiği söylenen, âlim olduğu ifade edilen ve
ciddi bir kitlenin lideri olduğu söylenen kişi söylüyorsa orada durmak ve
düşünmek icap eder. Bizler; ‘’güzel ahlakı ikmal etmeye geldiğini’’ izhar ve
izah eden bir Önderin (sav) ümmetiyiz. Peki, Öndere layık olmak sorumluluğu
nerede kaldı? İmam bunu yaparsa cemaat ne yapacak? Maalesef bizler ruhen
çürümüş durumdayız, bedenen de çürüyüp yok olmadan dirilmeliyiz. Şeytanın Gülen
yüzünü göz önünde bulundurmalıyız ve artık yeniden nefsimizi murakabe
etmeliyiz, hayatımızı sigaya çekmeliyiz.
Şeytanın Gülen yüzü, Papa denilen, Küresel Şeytani Siyonist
Haçlı Emperyalizminin küresel düzlemde ki manevi başı olan zevata bir mektup
yazıyor ve orada bir ifade vardır, derin anlam tazammum eden; Rabbin aciz kulu
diyor orada. Naçizane indi mülahazalarımdır bunlar elbette; ne demektir bu? Kim
kullanır bu tarz ifadeleri kahir ekseriyetle? Derindir, gizemlidir, manidardır.
Örtük bir yönü vardır. Müslüman olanların kullandığına rastlanmaz. Varsa
bendeniz bilmiyorum ve bilmek isterim. Bendeniz âlim denilen hiçbir şahsın
kitabında karşılaşmadım. Naçizane fikrimce, bu ifade, Nasraniyet’e ittiba
etmenin zımni kabulüdür. Keza, Önder’imizi red hangi aklın deliliği olabilir?
Şeytanın Gülen yüzü, müritlerine, her şeyin bir zamanı olduğunu, dinde takiye
olduğunu, bu yüzden dini kabul ettirmek için Önder’in belli bir zaman geri
planda bırakıldığını ve Kelime-i Tevhid’den çıkarıldığını, eğer bu yapılmazsa
İslam’ın Avrupa’da kabul ettirilemeyeceğini söylemiştir. Bunu bizatihi
biliyorum. Sorduğum bir mürit bunu bizatihi, bizzat bendenize söylemiştir. Şimdi
bu ne demektir? Böyle bir şey kabil midir? Elbette itiraz edip, Vahiy ekseninde
izah yaptım, fakat sükût etmek zorunda kaldı, cevap veremedi, ayrıldı gitti.
Oysa bize Yücelerden bir emir vardı; bilerek, isteyerek, hangi düşünce adına
olursa olsun, ne için olursa olsun, hakk, batıl ile gizlenemez. Din tebliği
yapacaksan, sarih ve beliğ şekilde, en güzel dille yapacaksın, zorlamaya
girmeyeceksin, dinin kabul edilmesi adına dini tahrif ve tahrip etmeyeceksin. Hakeza,
şeytanın Gülen yüzü, bitevi, Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizmine
karşı direnenleri terörist olarak göstermekten gizli bir zevk almıştır sanki.
Dünyada en nefret ettiği kişileri bahusus İslam âleminden intihap etmiştir.
Amma ve lâkin, dünyanın en aşağılık, en alçak, en vahşi kasabı olan Şaron’dan
vb. nefret ettiğine dair tek kelime kimse duymamıştır. Çünkü buradan kendisi
nemalanmıştır. Herkesi kendi saflarında toplamayı başarmıştır. Oysa kendisinin
varlığı da o terörist dediklerine bağlıdır bir yerde. Söyleyin Allah aşkına, o
terörist diye tavsif ettiği insanlar olmasaydı, şeytanın Gülen yüzüne karşı
Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizminin efendilerinin tavrı ne olurdu?
Oysa onlar var diye Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizminin kanlı,
kirli, karanlık, vahşi ve alçak efendilerinin gözünde fasulye gibi nimetten
sayılmaktadır şeytanın Gülen yüzü. Tamam, bahsettiği kişiler terörist olsun,
olabilirler de, ama Şaron vb. küresel katillere de bir kerecikte olsa terörist
diyemez miydi ya da artık zulümlerinize bir son verin diyemez miydi, yani en
yumuşak ifadeyle bunu bile söyleyemez miydi? Söyleyemedi maalesef, ki
söyleyemezdi de, çünkü görevi değildi bu! Bilakis Küresel Şeytani Siyonist
Haçlı Emperyalizminin efendilerinin şeytanın Gülen yüzünü bu kadar abartmasını
bırakın, şimdiye gömmüştü bile. Peki, şeytanın Gülen yüzü bu derin ve keskin
gerçeği idrakten aciz miydi? Öyleyse bu hareketlerin manası neydi? Çünkü Küresel
Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizminin efendileri bütün İslam dünyasının bir
gün birleşerek kendisine karşı güç birliği edip direnmesinden it gibi
ürkmektedir. İşte burada şeytanın Gülen yüzüne görev düşmektedir. Direniş
kıvılcımlarını yok etmek, zihinleri dönüştürmek, isyan ahlakını budamak ve
İslam dünyasını Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizminin efendilerine boyun
eğdirmektir. Yani manen Hıristiyanlaştırmaktır. Müslüman görünmek amma Hıristiyanca
yaşamak. Olay budur! Evet, şeytanın Gülen yüzü budur. Şeytanın Gülen yüzü
tavassutu ile küçük ölçekte Türk, büyük ölçekte İslam âleminin kaderine etki
etmek isteyen Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizmine karşı müteyakkız
olmak zorundayız.
Şeytanın Gülen yüzü, lanet olasıca deli, ümmetin baş belası,
bu milletin evlatlarının akıl ve ruh katili, şöyle bir psikolojik taktikle
hareket etmiştir; söylem olarak radikal çıkışlar yapmıştır, bu meyanda eyleme
yönelmemiştir, çünkü din kanalından sert sözler söylemek halkı coşturur ve inanmasını
sağlar, taraftarını bu şekilde aldatmıştır ve toplamıştır, sonra zımnen ricat
etmiştir ve bunu da zerre sezdirmeden becermiştir, zamanla hissettirmiştir ve
böylece aldattığı kitleyi dönüştürmüştür. Kıskacına aldığı, dünya ile
ilintilerini kestiği, diğer insanlarla bağlarını kopardığı ve mutlak olarak
kendi fanusuna soktuğu insanları da kolayca aldatmış, uyutmuş, yönlendirmiş ve
sömürmüştür. Şeytanın Gülen yüzünü, derin şekilde tahkik, tetkik ve tahlil
ettiğiniz zaman bunu ayniyle fark edersiniz. Buradan şu sonuca da ulaşabiliriz;
bunun aklıyla hareket etse bile, bu lanet olasıca delillin, ümmetin
başbelasının, kirli, kanlı, karanlık operasyonlarından bihaber olan vatan
evlatları mazur görülebilir. Çünkü insanlar aldanabilir. Allah ahlakı yönünden
olaya baktığımız zaman vicdanımız bize bunu sarih olarak gösterecektir. Şeytanın
Gülen yüzünün netameli hareketi, Ali Şeraiti’nin, Seyyid Kutup’un, Mevdudi’nin,
Hasan El Benna’nın, bizden biri olan Nurettin Topçu üstadın hiç fark
ettirilmeden çekilmiş bir kopyasıdır amma yumuşatılmış, tahrif ve tahrip
edilmiş bir kopyasıdır. Ve üzeri de Said Nursi ile soslanmış bir kötü kopyadır
bu. Kitaplarında Ali Şeriati’den, Seyyid Kutup’tan ve diğerlerinden
bahsettiğini görürsünüz. Fikir armonisi yapmış yani. Öyle bir çıkış yapıyor ki,
radikal (felsefi olarak kök değerler üzerinde yürümek demektir, yani
birilerinin zihinlere sokmaya çalıştığı gibi kötü anlamı yoktur) dersiniz,
mücahit dersiniz. Ama bunların hiçbirisi değildir. Fakat taraftar bulması için
böyle bir yol denemiştir. İlk zamanlarda ki kasetlerine ve kitaplarına bakınız,
Batı’ya lanet okur, Vatikan’a lanet okur, Seyyid Kutup’u takdirle sitayiş eder.
Fakat belli bir güce ulaşınca yavaştan hepsini terk eder, söylemler değişmeye
başlar. Zira hedefe büyük oranda ulaşılmıştır. Çember genişlemiştir. Rant çarkı
hızlı dönmeye başlamıştır. Şimdi dönüşme sırasıdır ve her gelen hoşgörü
bahçesine girecektir. Haçlı ile diyalog zamanıdır zaman. Tarihin boyun
eğdiremediği Müslüman-Türk’e şeytanın Gülen yüz boyun eğdirmeye yeltenmiştir.
Velâkin bu maya bozuktu ve tutmayacaktı ve dahi tutmadı. Müslüman-Türk boyun
eğmeyecekti ve boyun eğmemek için direnen bütün mazlumların arkalarında
duracaktı. Zira bu Müslüman-Türk’ün en büyük göreviydi. Tarihi sorumluluğuydu.
Müslüman-Türk, dünyayı aydınlatacak ve mazlumları ısıtacak bir güneşti, kâfirleri
çarpacak bir yıldırımdı ve yakacak bir ateşti. Nesilleri uyutması, uyuşturması,
dirençlerini kırması, dirilişlerini geciktirmesi ile kaldı işte. Lanet olasıca
deli, yuvaları dağıttı, insanların umutlarını berhava etti, huzurlarını
mahvetti, hayallerini çaldı, istikballerini perişan etti. Ama biz hakikaten
aldatılmış olanları bilmeli, görmeli, bulmalı ve affedici olmalıyız. O
insanlar, emin olunuz ki, bu lanet olasıca deliyi kendi haline bırakacaklardır.
Bazılarının bu lanet olasıca deliyle zerre miskal merbutiyeti zaten yoktur
kuvvetle muhtemel.
Haddizatında, söylediklerimi ve yazdıklarımı, söylemek ve
yazmak istemezdim. Söylüyorsam da, yazıyorsam da, inanın üzülerek söylüyorum,
yazıyorum. Zira başka çare yok. Milletimin ve ümmetin başına böyle bir felaket
gelmesini elbette istemezdim, istemezdik. Hakikati izah ve izhar etmek, bu
düzlemde ikaz yapmak, namus ve şeref borcudur. Haysiyetli, hassasiyetli,
hissiyatlı bir aydının ödevi; hakikati, karanlığın tam ortasından alıp
çıkarmaktır ve bir güneş kıvamında halkın karanlık ufuklarına tutup, halkın
karanlık ufuklarını aydınlatmaktır. Aydın vicdanı, kin, nefret, çıkar ile
hareket etmez, edemez. Aydın vasfına haiz olan, dini, devleti, vatanı, milleti ve
ümmeti için kavga eder ve asla ihanete tevessül etmez, bu değerlere. Keşke olmasaydı.
Keşke pespaye ve müptezel Gülen şeytan, adam olsaydı, adam gibi yaşasaydı, bu
toprakların çocuklarını aldatmasaydı, dini tahrif ve tahrip gayretine
yeltenmeseydi. Büyük şeytanın kucağından kalkıp gelip, kendi topraklarına,
kendi milletinin kucağına otursaydı. Keşke pişman olsa, tövbe etse, devletten
ve milletten açıkça özür dilese. Velakin megaloman bir nefse sahip olmak,
layüsel olduğunu sanmak, kendini tek doğru kabul edip herkese kendisinin
doğrularını dikte etmeye yeltenmek, kendisini dalalete ve tuğyana sürüklemiş
durumdadır. Bu millet dini üzerindedir ama kendisi dini istikametini
kaybetmiştir. Bu millet değerlerine tutunarak yaşamaktadır ama kendisi tüm
değerleri yok saymıştır. Bu milletin tek vatanı vardır ama kendisi vatansızdır.
Bu milletin bir kimliği vardır ama kendisi kimliksizdir. Bu millet hürriyete ve
istiklale âşıktır ama kendisi tutsaktır. Bu millet var olduğundan bu yana
insanlığa hizmet etmektedir ama kendisi şeytanın emrindedir. Dünya üzerinde,
vatanları ve namusları için direnen insanları, Amerika’nın afyonlayarak
uyuşturduğu ve kullandığı gibi sözleri sarf eden kendisidir. Amerikasız
Ortadoğu’ya yönelmenin, oralarda iş yapmanın mümkün olamayacağını ifade eden
kendisidir. Küfrettiği Vatikan’a boyun eğen kendisidir. Yani hakikatte,
afyonlanan, uyuşturulan ve kullanılan kimdir cümle âlem bilmektedir. İnsanlığın
temel ahlak ilkelerini tahrip eden kendisidir. Adaleti çiğneyip perişan eden
kendisidir. Bugün müptezel ve pespaye Gülen şeytanın yaptıklarının bedelini,
aldatılmış, aldanmış, uyutulmuş, afyonlanmış insanlar ödemektedirler. Fakat
buda netameli bir durumdur. Hakikatler güneş gibi aşikârken olabildiğince
dikkat edilmelidir. Ayrım sonsuz teenni ile yapılmalıdır. Devlet, yanlış ile
doğruyu, haklı ile haksızı, yaptığını bilinçli ve farkında olarak yapan ile
yaptığını bilinçsizce ve farkında olmadan yapanı ya da Gülen şeytanla hiçbir
irtibatı olmadığı halde, şeytanın bazı kurumlarıyla, kurumları legal konumdayken
masumca ilinti kurmak zorunda kalmış olanları tefrik etmek için vardır. Ve
burada devletin bahanesi olamaz. Zira devletin istihbarata vardır. İstihbaratın
anlamı ve vazifesi nedir? Devlet adaleti asla ve kata, hiçbir şartta ve koşulda
elden bırakmamalıdır. Hiçbir zamanda,
şartta ve koşulda unutulmamalıdır ki; adalet yoksa düzen imkânsızdır!
Allah; eğer topraklarınız kâfirlerce işgale uğrarsa ve siz
topraklarınızdan kovulmak istenirseniz, Allah yolunda cihad ediniz diyor. Yani
bir milletin, kendi topraklarını işgalden kurtarmak ve kendi toraklarında
özgürce yaşamak için mücadele vermeleri en tabii haklarıdır. Şimdi söyleyelim;
bir millet, toprakları işgal edilmek istendiğinde, namusu payimal edilmeye
çalışıldığında ne yapabilir, ne yapması beklenir? Direnmesi iktiza etmez mi?
Terini, yaşını, kanını ortaya koyması icap etmez mi? kaynaklarına sahip çıkması
beklenmez mi? Bunları yaptığında terörist mi olur? Bilakis, mezellet ve meskenet
içinde izzetsizce yaşamaya mahkûm olmaz mı? Gelelim sadede; Allah diyen biri,
Allah’ın davasını dava edindiğini haykıran biri, Haçlıların işgaline onay
verebilir mi? Kadim ve kutsal değerleri için kavga edenleri terörist olarak
nitelendirebilir mi? Filistin’de, başı taşla ezilen bir çocuğu gören Müslüman
ne hisseder? Irak’ta, gözleri önünde kahpe dölü coni tarafından karısının
ırzına geçilen bir Müslüman ne hisseder? Bu Müslüman’a terörist demek nasıl bir
zihniyetin ürünüdür ve bu melun zihniyeti desteklemek nasıl bir ruh halinin
ürünüdür? Peki, o Müslüman, karısının ırzına geçeni tebrik mi etsin? Hatta
kendi elleriyle mi sunsun? Toprağı işgal edilen Müslüman; buyur gel,
topraklarımız bize zaten fazla geliyordu, sende ortak ol, hatta biz kendimizi
idare edemiyoruz sen liderimiz ol mu desin kâfire? Başı taşla ezilen çocuğun
babası tebessüm mü etsin şeytana? Şeytan işgal edince mazlumdur, Müslüman
direnince teröristtir öyle mi? Bu nasıl bir vicdandır? Tamam, kabul ediyorum;
buyurun bana çözüm yolu söyleyin o zaman. Böyle durumlarda Müslüman ne
yapmalıdır? Yani bugün dünyada terör üretim merkezi neresidir bilmiyor değiliz.
Kimler teröristtir ve dünyada terör estirenler kimlerdir bigâne değiliz. Hangi
Müslüman şahıs, toplum ya da devlet durduk yerde başkalarına zulmetmiştir?
Başkalarının topraklarını işgal edip, namusunu payimal etmiştir, kaynaklarını
yağmalamıştır? Hadi erkekseniz bir tek örnek veriniz. Amma Batı’nın katlettiği
insan sayısını kim hesap edebilir? Yağmaladığı kaynakların hesabını kim
tutabilir? İşgal ettiği toprakların ölçümünü kim ifade edebilir? Dünyanın baş
teröristi Küresel Şeytani Siyonist Haçlı Emperyalizmdir kim ne derse desin.
Adolf Hitler’in, ‘’insanlığı çürüten mikroplar’’ diye tarif ettiği,
Schopenhauer’in ‘’yalanın büyük üstatları’’ diye tavsif ettiği Küresel Şeytani
Siyonist Haçlı Emperyalist pisliklerdir ve topyekûn Avrupa’dır. Batı ya da
Avrupa, barbardır, hayvandır, vahşidir, alçaktır, namussuzdur, şerefsizdir,
domuzdur, maymundur. Bütün melanetlerin, ahlaksızlıkların mahrecidir. Şimdi
namusları için, vatanları için, milletleri için direnen Müslümanları terörist
olarak suçlamak nasıl bir ruh halidir, bütün bu apaçık gerçekler karşısında
Allah aşkına? Üstelikte net bilgiye sahip olmadan. Bakınız İlahımız ve
Önderimiz neler söylemektedirler? İlahımız (cc) diyor ki; ‘’Fasıklardan gelen
haberlere, araştırıp sormadan hemen inanmayın.’’ Keza Önderimiz (sav) diyor ki;
‘’hakkında güneş gibi kesin bilgiye sahip olmadığın şey hakkında kesin kararını
verme.’’ Peki, bize noluyor Allah aşkına? Biz nasıl insanlarız? Sahi bizler
kimleriz? İnsanda biraz vicdan olur değil mi? Dünya medyasının ve onun yerel
yavrularının sunduklarıyla mı olayları değerlendireceğiz yoksa Allah’ın
istediği şekilde mi?
Bendeniz, hiçbir ayetin ve hadisin, şeytanın Gülen yüzünü
tasvip ve tensip ettiğini müşahede etmedim. Bu konuda tek bir hüccet
gösterilemez. Ki, artık böyle bir şeye tevessül etmekte akılsızlıktan başka bir
şey değildir ama küresel istihbarat ajanlarının robotlaştırdığı ve
zavallılaştırdığı tipi şayet elan takip etme niyeti taşıyanlar varsa, bu
arkadaşlara söyleyeceğim, lütfen birazcık aklediniz ve hakikatleri fark ediniz.
Zira burada imanınız mevzubahistir. Hoş ama boş konuşma niyetim yok ve asla da
olamaz. Zira bendenizin cerbezeyle işim olamaz. İşim hakikatledir.
Tefekkürledir, hüccetledir, ikna iledir, tahkik, tetkik, tahlil, soru, sorgu,
tecessüs iledir. Boş okumakla, laf dokumakla iştigal etmem. Samimiyim, içtenim,
dürüstçe söylüyorum ve yazıyorum. Ben bir şeyi kökleri üzerinden konuşurum,
değerlendiririm. En dibine kadar inerim mevzunun. Bilakis asla ikna olmam. Zira
fikir adamı iseniz ve fikir teatisi yapıyorsanız, üzerinde müzakere ettiğiniz
mevzuyu en dibine kadar müzakere edeceksiniz. Ve neticede gerçekten ikna
olursam kabul etmekte tereddüt etmem, karşı fikri. Fakat maalesef bu bizim
toplumsal bir kusurumuz. Ya mevzuyu sığ ve yüzeysel olarak müzakere
ediyorsunuz, derinlemesine dalmaktan korkuyorsunuz ya da konuşuyorsunuz,
anlatıyorsunuz, dinliyorsunuz ve mutabık oluyorsunuz amma daha sonra arkadaşım
aynı şeyleri üfürmekte tereddüt etmiyor, daha önce savunulan şeyin
yanlışlığında mutabık olduğumuz halde. O zaman niye okuyoruz, düşünüyoruz ve
mücadele veriyoruz? Bence gerçekten biraz sahtekârız. Yazma olayında da aynı.
Durup düşünmeden yazıyoruz. Laf olsun icabında yazıyoruz. Boş okuyoruz,
yazıyoruz, söz değil laf dokuyoruz. Yazdıklarımızın ayağı yere basıyor mu,
basmıyor mu diye düşünmüyoruz. Söylediklerimizin çürütüleceğini bildiğimiz
halde yazıyoruz. Yani gerçekten sanki yazmış olmak, ün sahibi olmak, kendimizi
göstermek için yazıyoruz. Ya da aynı düzlemde konuşuyoruz. Ve sonra da toplumda
ki kötülüklerden şikâyetçi oluyoruz, insanların rezilliğinden şikâyetçi
oluyoruz, niçin adaletsizlik-ahlaksızlık toplumu sarmış diye soruyoruz. Ayıp
diye bir şey var be! Samimi olmalıyız, dürüst olmalıyız. Geçelim! Filhakika,
şeytanın Gülen yüzü, kendi dönüştürdüğü müritleri tarafından dönüştürülmüş
zavallı, alık, bön biridir. Ki, haddizatında zımnen ekarte bile edilmiş
durumdaydı ama fark edemeyecek kadar kördü, cahildi, nankördü, zalimdi. Çünkü kendisini
hakikatin dünyasına kapatmıştı, yalan bir dünyada savruluyordu ama savrulurken
uçtuğunu tasavvur ve tahayyül ediyordu, bunu da hakikat adamı olduğu
varsayımına izafe ediyordu. Katıksız bir hamakat ehliydi. Şeytanın Gülen
yüzünün ülkesine gelememesinin ardında bile, tamamen ve kayıtsız, şartsız CIA,
MI5 ve MOSSAD’ın emrine girmiş kendi elemanları vardı. Ki kendisi zaten bu
kirli, karanlık, kanlı yapıların mutemet elemanıydı. Ve Türkiye’ye gelmesini
istemediler müritleri. Çünkü burada işleyen ve sürekli kazandıran bir çark
kurmuşlardı. Bu çarka çomak sokulsun istemiyorlardı. Aslında zerre sorun yoktu
gelmesinde. Fakat suni korkularla mevcut durum beslendi ve şeytanın Gülen yüzü
hem aldatıldı hem de isteyerek aldandı ya da maalesef ki acı gerçek,
gönderilmedi, çünkü tutsaktı. Şeytanın Gülen yüzünün yaşadığı yerde ki bütün
elemanları ve burayla irtibat kuran, burada hâkim olan kripto elemanları CIA,
MI5 ve MOSSAD ile ilintilidir. Devletin asıl mücadele edeceği kişiler kripto
elemanlardır, hiçbir etkiye, yönlendirme gücüne sahip olmayan ve karanlık yön
hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan gariban insanlar değildir. Devlet
ayıklamayı sonsuz teenni ile adalet ve ahlak umdeleri çerçevesinde yapmalıdır. Devlet,
yanlış ile doğruyu, haklı ile haksızı, yaptığını bilinçli ve farkında olarak
yapan ile yaptığını bilinçsizce ve farkında olmadan yapanı ya da Gülen şeytanla
hiçbir irtibatı olmadığı halde, şeytanın bazı kurumlarıyla, kurumları legal
konumdayken masumca ilinti kurmak zorunda kalmış olanları tefrik etmek için
vardır. Ve burada devletin bahanesi olamaz. Zira devletin istihbarata vardır.
İstihbaratın anlamı ve vazifesi nedir? Devlet adaleti asla ve kata, hiçbir
şartta ve koşulda elden bırakmamalıdır.
Hiçbir zamanda, şartta ve koşulda unutulmamalıdır ki; adalet yoksa düzen
imkânsızdır!