RUH MİMARLARI...

Özgür DENİZ - 12.01.2017

Bu yazımı, naçizane, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Milli Eğitim Bakanı İsmet YILMAZ Beyefendiye ithaf ediyorum. Sayın Bakanım! Yazdıklarımı münhasıran edebiyat tadında yazmıyorum. Gönlümden kopup gelen ama hayatın ve insanlığın katı ve sert hakikatleri olan duygu ve düşüncelerimdir. Beyin göklerinizde ve gönül okyanusunuzda makes bulması umuduyla inşaAllah.

 

Muallim, talim ettirendir, eğiten, terbiye edendir. Talebe, talip olandır. Birisi ilmi arayan, diğeri bulduğu ilmi, ilmi arayana ulaştırandır. Biri yoldur, diğeri yolcu. Muallimler, insanlığın, hakikatten beslenmiş ve hakikatle besleyen ve ortaya eşsiz bir eser koyan gerçek mimarlarıdırlar, hakiki ruh sanatkârlarıdırlar. Onun eseri ya heptir ya da hiç. Milletler özelinde yekpare insanlığın temel yapıtaşlarıdır. Kutlu insanlardır, kutlu mesajı ileten.  Eğer ki bir millet terakki kaydedecek, bu, ancak ve ancak muallimlerin tavassutu ile kabil-i mümkün olacaktır. Bir millettir ki eğer tedenniyata mahkûm olmuştur, muallimlerini geri plana attığı içindir. Zira terakkinin de, tedennin de tek bir müsebbibi vardır; muallimler. Muallimler asla ve kata ihmal edilmemesi iktiza eden zümredir. Çünkü muallimler ihmale gelmezler, zira bir milletin ihmali ve imhası demek olur bu. Taze ve genç dimağlara bir bahçıvan marifetiyle zerk ettiği ilimle, bilimle ve saf, temiz kalplere nakşettiği ahlak ile milletlerin kader programlarına benzeri olmayan katkıyı sunan mütevazı fikir işçileridirler. Onların kafalarından ve kalplerinden başka hiçbir şeyleri yoktur, feragat edecekleri ve fedakârlıkta bulunacakları. Bu ise hiçbir şeyle ölçülemez. Hayatta, hakiki zaferlere müyesser olan ve zaferlerde en büyük behre sahibi olan irfan ordusunun soylu neferleridirler muallimler. O, öyle bir ruha maliktir ki, o ruh tavassutu ile hem alçaltıcı hem de yükseltici bir konumdadır. Medine’nin saf madenleridirler. Onlar yoksa Medine de yoktur, Medine yoksa medeniyette yoktur. Muallimsiz medeniyet muhaldir. Bir toplumun en küçük nüvesi mahiyetine haiz olan aileden sonra gelen yegâne değer taşıyıcılarıdırlar. Ulvi ülküler, uzak sevdalar, kutlu davalar peşinde mütemadiyen ve fasılasız koşan, yüreğinde ki imanla coşan, kafasında ki ışıkla yolunu ve yönünü bulan velakin aynı zamanda hayat okyanusunun orta yerinde azgın ve deli dalgalarla boğuşan yorgun bir vapur gibidirler. Tertemiz yürekleri ve aydınlık kafaları, ilimle, bilimle, irfanla, sevgiyle, muhabbetle, erdem ve faziletle, uhuvvet ve barışla ve bilumum güzelliklerle yüklü olan doğal birer kültür elçileridirler. Onlar insanlığın tertemiz taze çiçeklerini bir bahçıvan edasıyla koruyup kollayan ve insanlık bahçesine sunan yüce gönüllü insanlardır. Gemilerini, insanlığın devasa denizinde yüzdüremeye ikdam eden kaptan-ı deryadırlar. Amma velakin, onlarca yıllar, bu kutlu insanlar, hayatın ağır ve acımasız dişlileri arasında çarnaçar kalmışlardır. Geri plana itilmişlerdir. Toplumsal itibarları maateessüf yerle yeksan olmuştur. Ülküleri, sevdaları, davaları akim kalmıştır. Rüyaları, hayalleri, umutları çalınmıştır. Haddizatında bu durum kirli tezgâhların bir sonucudur. Zira eğitimden vurduğunuz bir milletin iflah olması, dirilmesi, direnmesi muhal ender muhaldir. Haddizatında başkalarını tenvir etme pahasına, damla damla kutsal ömür sermayelerini insanlık adına harcayan bu mümtaz şahsiyetler, kesinlikle hak ettikleri asli konumlarına yükseltilerek tüm imkânlar hizmetlerine müheyya kılınmalıdır.

 

Muallimler, mazi ile ati arasında köprü kurarak, milletinin kadim tarihini, öz kültürünü ve sahih inancını çağın bilgisiyle mezcederek ve bu bilgiyi gündelik bilgiye dönüştürerek genç ve taze dimağlara aktarıp, nesilleri atinin mümtaz, mahir, kabiliyetli, çağını okuyup anlayabilen ve çağın icaplarının fevkinde olan nesiller haline getirir. Muallim olabilmiş, mümeyyiz vasıflarla teçhiz olmuş muazzez varlık, gönül toprağını serinleten bir rahmet ve dikenler içinden rayihalar yayan gül demetleri oluşturma istidadına malik bir bahçıvan olabileceği gibi, nesilleri katledecek bir cellat ruhuna da malik olabilir. Muallim bir ufuk açıcıdır. O, talibe talep ettiğini en güzel kıvamda sunan sanatkârdır. Talibi, ufukların sonsuzluğuna koşturur. Muallim bir milletin kader programında müessir bir role maliktir. Muallim kukla olamaz. Üstat Nurettin Topçu’nun bedihi ve hakikatli ifadesiyle; ‘’muallim, amirlerinin baremli bir üyesi değildir. Onun hür ruhu fanuslar içinde mahpus edilemez.’’ O aşkın tohumudur. İnsanlık davasının öncüsüdür.  İnsanlığın en berrak haliyle, aziz varlığında tebeyyün ettiği şahsiyettir. Adavet ateşini söndüren, uhuvvet ve muhabbet köprüleri inşa eden yüksek bir mimardır o. Kutsal mevcudiyetini, münhasıran ülkesine, milletine ve insanlığa adamalıdır. Muallimler, spontane ve hasbi olarak bir gönül adamı olma vazifesini deruhte eden biricik varlıklardır. Biteviye ve ilanihaye, milletinin, devletinin, ülkesinin, dünyanın, ümmetinin ve insanlığın yücelip yükselmesi için koşturmalıdır, çalışmalıdır, düşünmelidir. Ahlakın ve adaletin yegâne mümessili ve taşıyıcısı olmalıdır. Küçücük yüreklere, dimağlara ulvi erdemleri zerk etmektir onun işi. Gelenekçi değil yenilikçi bir ruha sahip olmalıdır ama geleneklerinden de istifade etmesini bilmelidir. Yani gelenekle yeniliği mezcedebilmelidir. Geleneklerini pozitif yönde revize edebilmelidir. Her an tekâmül süreci içerisinde olmalıdır ama kök ve kadim değerleri ekseninde.  Muallimler yanarsa, insanlık yanar!  Muallimler insanlığın ışığıdırlar. Muallimler yanmazlarsa, insanlık karanlıkta kalır, kaybolur.

 

Muallim, hakikatten beslenen ve talibi hakikatle besleyendir. Merhametin, şefkatin, vicdanın, ahlakın, adaletin tecessüm etmiş halidir. Erdem kentinin banisi olmaya aday mümeyyiz vasıflarla temayüz etmiş yegâne şahsiyetlerdir muallimler. Hassas bir varlık olan insançocuklarının nazik kalplerini, ölü bedenlerini, uyuyan akıllarını eğitmek ve terbiye etmek için varolduklarının, varoluşlarının anlamının burada saklı olduğunun farkında ve idrakinde olan büyük sanatkârlardır. Maneviyat işçileridirler. İnce işçiliktir işleri. Gövdenin dışına değil içine nizam vermekle iştigal ederler. Zira bilirler ki, içeri de nizam olmazsa, dışarı da kaos olur. İnsanlık ailesinin ancak ve ancak dirilten, yücelten ve yükselten Mutlak Hakikatlerle felaha mülaki olacağının fevkinde ve idrakindedirler.  Güçlü, etkin, dinamik, yapıcı, kurucu ve necip bir neslin istikbale yetişmesinde yegâne yolun diriltici ve yüceltici Mutlak Hakikat temelli eğitimden geçtiğinin şuurundadırlar. Ahlakın, adaletin, hürriyetin, uhuvvetin olmadığı bir yerde kuralların ve hukukun işlemeyeceğini, toplumun bünyesini her türlü kötülüğün ve çirkinliğin kuşatacağını, sekterliğin sadır olacağını temiz dimağlara zerk eden münevverlerdir muallimler. Sevginin türküsünü, umudun şarkısını nesillerden nesillere aktaran ufuk yolcularıdırlar muallimler. Kökleri kurutmaya çalışanlara inat köklere bağlılığı tahkim eden, kökü maziye bağlı atidirler. Aşktırlar, sevgidirler. Muallimlik mesleği, meslekler içerisinde kutsiyet atfedilen bir meslektir ve hakikatte budur. Künhü ise, Kâinatın Emin Efendisi, İnsanlığın Saadet Güneşi Yüce Önderimize istinat etmektedir. Filhakika bir eğitici, bir öğretici olan muallimlerin ve mesleklerinin değeri Yüce Yaratıcının ‘’Rab’’ ism-i celilinin tecellisidir. Muallim bidayetten nihayete dek bir ömür boyu hayatı şekillendiren, yönlendiren kutsi üstattır. Bir milletin ahlakını, değerlerini, kültürünü, dilini yücelten ve zenginleştirenler muallimlerdir. Muallimsiz dünya, karanlık bir dünyadır. Çünkü muallimler dünyanın ışığıdırlar! Onlar ışıksız kalırlarsa, insanlık ve dünyada ışıksız kalır.

 

İnsançocuklarına, doğumundan ölümüne giden uzun ince yolda yoldaşlık edip nihayet kabrine emanet eden, evrenin ve insanlık ailesinin en ağır, çetin, yorucu sorumluluğunu deruhte etmiş insandır muallim. Mukadderatımızın mutlak hakikatlerinin ince işçisi, gergef gergef işleyicisi, kimliğimizin ve karakterimizin inşacısı, bedenimizin yontucusu, gönlümüzün yöneldiği her yönde banisi muallimdir. Bireyler gibi, milletlerde onun ulvi sanatının izlerini gösterirler üzerlerinde. Bilinsin ya da bilinmesin, hakkı teslim edilsin ya da edilmesin, gerek şahsiyetin, gerekse milletin tarihi onun kutlu izlerini taşır. Filhakika, bireylerin diriltici ya da öldürücü olmak gibi durumlarını belirleyenlerde muallimlerdir. Devlet mekanizmasını kuranda, bozanda muallimlerdir. Keza, medeniyet ağacını yeşertende, kurutanda muallimlerdir. Binaenaleyh, şu mutlak, muhakkak ve saf hakikat asla ve kata sarf-ı nazar eylenmemelidir; eğer ki, muallime hakkı teslim edilir, değer verilir, saygı duyulur, hürmet gösterilir, yükseltilir ve yüceltilir işte orada insançocukları ve millet, mutlu, bahtiyar, mesut, izzetli ve faziletlidirler. Eğer ki, muallime hakkı teslim edilmez, değer verilmez, saygı duyulmaz, hürmet edilemez, alçaltılır, küçültülür, mesleği en aşağılara düşürülür ve tahkir, tezyif edilir, işte orada insançocukları ve millet, alçalmıştır, bedbahttır, mutsuzdur, izzetini ve onurunu düşürmüştür, erdemini ve faziletini yitirmiştir. Büyük İskender; ‘’göklerde pervaz eylerken, babasının, kendisini yere düşürdüğünü, yerlerde bataklığa gömülmüşken mualliminin kendisini yerin bataklığından çıkarıp yüce göklere çıkardığını’’ ifade etmiştir. Hiçbir kimse unutmasın ve daima tahattur eylesin ki; muallimler, ne münhasıran zekâların ve ne de münhasıran gönüllerin inşacısı değil, aynı zamanda hareketlerimizin, eylemlerimizin, amellerimizin de müjdecileridirler. Medeniyetlerin hakiki banileri kimlerdir Allah aşkına? Fertler olarak, millet olarak, devlet olarak muallimlere sayı duymalıyız. Her hizmeti onlara müheyya kılmalıyız. Bunu yapmıyorsak, hiçbir terakki kaydedemeyiz, her hitabımız nutuk mesabesinde kalmaya mahkûm olur. Bu ülkede madden ve manen diriltilmesi gereken ilk insanlardır muallimler. Çünkü onların diri olmadığı yerde insanlarda, milletlerde, devletlerde diri olamazlar. Muallimler ışıktırlar, onlar sönerlerse, her şey karanlıkta kalır. 

 

Sair toplumlar ve vatanlar gibi, bizim toplumumuzu, vatanımızı ve devletimizi de, ilmin, bilmin, irfanın, erdemin, faziletin ve sanatın şahikalarına yükseltecek olanlar muallimlerden müteşekkil irfan ordularıdır. Ruhu incelten, gönül toprağını işleyen, beyin göklerini berraklaştıran, karakteri ve kimliği yücelten, yükselten haysiyetli sanatkârlardır muallimler. Merhum ve maruf şairimiz, mütefekkirimiz, münevverimiz Mehmet Akif Ersoy ne diyordu? ‘’Ruy-i zeminde zafere müyesser olmuş nice milletler vardır ki, müyesser oldukları zaferlerin hakiki kahramanları askerler değil, irfan ordularıdırlar.’’ Askerleri de yetiştiren muallimler değil midirler? Ki, muallimin yetiştirmediği kim vardır? En büyük muallimler Peygamberler değil midirler? Evet, bir milletin mukadderatı, müteal olanın inayeti ve sıyanetiyle bu mütevazı düşün işçilerinin, sevgi ekicilerinin, ilim ve bilim taşıyıcılarının, insan üreticilerinin, vicdan yapıcıların, ruh sanatkârlarının güneşi tutan avuçlarında, temiz yüreklerinde, aydınlık kafalarındadır. Muallimlerin imkânları ne mesabede genişletilirse, hayata hazırlayacakları nesillerde o mesabede mümbit birer birey olacaklardır. Muallimlerimizin mümbit ve müessir olabilmeleri için yaşam standartlarının iyileştirilmesi, gerekli materyallerin hizmetlerine müheyya kılınması iktiza eder. Buna göre onlarda kendilerini her daim yenilemelidirler ve öylece talebelerinin karşısına çıkmalıdırlar. Zira her yıl aynı bilgiyle talebesinin karşısına çıkan bir muallim verim elde edemeyeceği gibi iyi bir eğitimci sıfatına da seza görülmez. Burada en büyük görev devlete düşmektedir. Çünkü hizmeti sunacak olan, tüm imkânlara sahip olan devlettir. Devlet ödevini yapmadığı zaman, muallimin yapabileceği pekte bir şey olmaz. Bu yüzden devlet, muallimleri madden ve manen tatmin etmeli, onların itibarlarını muhakkak muhafaza etmelidir.

 

Şu derin ve anlamlı, yükte hafif pahada ağır söz, muallimlerin özdeğerlerini ve muallimlere karşı nasıl yaklaşılması iktiza ettiğini sonsuz iyi izhar ve izah etmektedir haddizatında; ‘’evrende değerine paha biçilemeyen hiçbir eser yoktur fakat bir istisnası vardır bu durumun; muallimin, sanatkâr ruhuyla inşa edip, ortaya koyduğu eserine hiçbir kimse değer biçemez. Çünkü muallimin eseri ya her şeydir ya da hiçbir şeydir’’ diyor Sokrates. Bir talip, talebe öğrenirken eğitildiği gibi, muallim de öğretirken yine kendisi üzerinden, kendisi tavassutu ile kendisini eğitir. Bizler mütemadiyen muallime öğret dedik ama eğit demedik, fakat tüm olumsuz sonuçlardan da muallimi mesul tuttuk yani riyakâr davrandık. Muallimi malayani ile iştigale zorladık. Onu baremeli biri gibi gördük. Onun eğitim işiyle ilgilenmesine imkân tanımadık. Muallime olağanüstü mesuliyetler hamlettik ama o nasıl yaşamaktadır, nasıl yaşamalıdır, onun için ne yapılabilir gibi sorulara küçücük bir zamanı bile hasredemedik yani onu unuttuk. Kendisini yenileyip gerçekleştiremeyen, çağı anlayıp çağın icaplarına göre yöntem belirleyemeyen ve kitapla dostluk kuramayan muallimin bitip tükenmesi, çoraklaşıp dağılması, sönüp ölmesi mukadderdir. Kendini yenileyen, zamanı yakalayan, talebelerine her gün taze ve yeni bilgilerle gelen muallim atiyi yakalamaya, ayakta kalmaya ve ufka uzanmaya layıktır. Tıpkı her dem kendini yenileyerek ölüme direnen kâinat gibi. Lakin bu da öyle durup dururken ‘’spontane’’ olacak bir şey değildir. Mütemadiyen okumalı, incelemeli, araştırmalı ve elde ettiği doneleri süzgeçten geçirerek ulaştığı sentezleri ve hakikatin bilgisini talebelerine de aktararak onlarında terakkiyatına ve inkişafına katkıda bulunmalıdır. Yani hakikatin bilgisinin çoğalmasına rehberlik ederek cehalet zincirlerinin tek tek çözülmesine ön ayak olmalıdır.

 

Muallimler; bilinmezliklerin kâşifi, karanlığın güneşi, medeniyetin ateşi, insanlık ırmağının membaı, genç dimağların ışığı, milletin süruru, devletin sigortası, ülkenin bölünmez bütünlüğünün teminatıdırlar. Faziletin ve erdemin mümessili olan muallimler, mütemadiyen aydınlık ufuklara yönelmeli, istikbalin getireceklerini ve götüreceklerini ihsas etmeli, ati ile mazi arasında köprü olabilmeli, gönül toprağına ümit tohumları serpmeli, sekterliğin ve dar kafalılığın cellatları olabilmeli, say ve cidalin öncüsü olma vazifesini deruhte edebilmeli ve insanlık tarlasını abı-ı hayat ile sulamalıdırlar. Zira insançocukları ümitle direnirler hayata, zorluklara ve her şeye. Milletleri diri tutan ümitleridir. Ve ümit, muallimlerdir. Ümitsiz bir bireyin izmihlali nasıl kaçınılmazsa, muallimden mahrum bir milletin meflûç olması da mukadderdir. Muallim kalbinden inancı, kafasından ilmi, bilmi, irfanı eksik etmemelidir. Edepli olmalı, liyakatli, ehliyetli, sadakatli ve vicdanlı olmalıdır. Tabi muallimden nasıl beklentiler oluyorsa, mualliminde beklentileri elbette vardır, olacaktır, olmalıdır. Muallimlere saygı duymadan, onları sevmeden, onların emirlerine her türlü hizmeti müheyya kılmadan, maddi, manevi, sosyal, psikolojik, sosyolojik imkânlarını iyileştirmeden, onlardan verim beklemek abesle iştigaldir.  Her türlü teknolojik imkânlar kendilerine sunulmalıdır. Ekonomik durumları muhakkak iyileştirilmelidir. Huzurları kesinlikle bozulmamalıdır. Malayani işlerle iştigal etmelerine yol açılmamalıdır. Kâğıt kürekle boğulmamalıdırlar. Onların işleri güçleri insan yetiştirmek olmalıdır. Onların okumalarına imkân ve fırsat sağlanmalıdır. Onların temiz idealleri kirletilmemeli, dirençleri kırılmamalı, bakışları söndürülmemelidir. Kendilerini yenileyebilmeleri için müzahir olunmalıdır. İlk adımı attıkları andaki idealleri ilanihaye canlı tutulmalıdır. Çalışma aşk ve şevkleri kırılmamalıdır. Onlar birer çiçek gibidirler, asla soldurulmamalıdırlar. Üzerlerinde ki haddinden fazla ders yükü azaltılmalı ve motomot öğretimden, birebir eğitime yönelmeleri kolaylaştırılmalıdır.

 

Son tahlilde; cesaretimizin, aydınlığımızın, kurtuluşumuzun ve payidarlığımızın adıdırlar muallimler. Ve bizim, milletimizin, ülkemizin aydınlık yarınları ve necatı; atiye umutla bakmaya, sebeplere sarılmaya, bitevi ileri atılmaya, muhakkak ve hakikatli çözümler üretmeye, onurlu ve başımız dik durmaya, yaşama dair yeni bakış açıları geliştirmeye ve özgün açılımlar yapmaya, umutları yakalamaya, sevgimizi, ekmeğimizi ve doğan günü paylaşarak çoğaltmaya ama aynı zamanda hayatın dayattığı acıları da paylaşarak azaltmaya, aydınlık kafalarla karanlıkları çatırdatmaya, mütemadiyen inatla çalışmaya, zafere kilitlenmeye, tefrikaları yok edip vahdette buluşmaya, polarizasyona barikat olup entegrasyonu gerçekleştirmeye, moralist siyasi anlayış geliştirmeye ve her şeyden önce de mutlaka sağlıklı, dinamik, etkin, aydın ve güçlü bir eğitim ordusu ihdas etmeye bağlıdır. Bilakis izmihlalimiz mutlak ve yakındır. Artık, yıkana değil yapana, tüketene değil üretene, bozana değil düzeltene, ihtilaf çıkaran değil ittifakı terviç edene, bile isteye cehalette boğulana değil şevkle kitapta dirilene itibar ederek işlerimizi yoluna koymalıyız. Çok okumalıyız, hayatı görerek yaşayarak anlamalıyız, atiden yana ümitvar olmalıyız, dostumuzu düşmanımızı çok iyi tefrik etmeliyiz, kimliğimize ve kişiliğimize sahip çıkmalıyız. Milletimizi eğitmeliyiz, onların kafalarında bir zihniyet devrimi yapmaları için müzahir olmalıyız. Cehaleti ve karanlığı yerle yeksan eyleyecek ve çağı kuşatabilecek programlar ihdas etmeliyiz. Nesillere ilim, bilim, irfan, çalışma aşk ve şevkini zerketmeliyiz. İlkokuldan üniversiteye kadar nesillere okumayı sevdirmeliyiz. Ama lafla değil, hakikaten kitaba ve okuyana değer vererek. Okuyanları, üretenleri, kitapla uzaktan yakından alakası olmayan ve tüketmekten başka elinden hiçbir şey gelmeyen dördüncü tür yaratıklara ezdirerek değil. Bilakis, her şey boştur, nutuktan ibarettir. Muallimin yetiştirilmesine sonsuz önem vermeliyiz, ta ilk basamaktan başlayarak. Eğitimi muhakkak ama muhakkak sadeleştirmeliyiz. Çünkü eğitimi haddinden fazla çoğalttığımız için eğitim yönünden gerideyiz ve meflûç olmuşuz. Dayan Allah’a, çalışmanın yaratıcılığına inan, hakikate boyun eğ, yüreğin temiz olsun, işini namuslu yap. Gerisi Allah kerim! Evet, aydınlık ufkun aziz ve asil yolcuları, istikbalin inşacıları, toplumların kader programlarının işleyicileri, ruhların sanatkârları olan muallimler, bunlar için hazır olduğumuza bütün kalbimizle inanıyorsak asla sorun yok demektir. Her birinize saygılarımı, sevgilerimi, muhabbetlerimi sunuyorum yürek ve beyin emekçisi güzelinsanlar.

 

Bitemeyeceğim

Gönüllerde söyleneceğim sonsuzlukta bile

İnsanlığın şarkısıyım ben

Bütün cihan beni dinleyecek

Benim sanatımın ihtişamıyla yükselecek

Düşen insanlık

Gönüller bana sevdalı olacaklar her daim

Muhtaç yüreklerin ümidi

Çorak toprakların rahmeti

Karanlık kafaların ışığıyım

Bilinmezliklerde kalmaktır tükenişim

Yaslı ve gamlı gönüllerin güneşiyim

Zincirlerim kırılmalı

Kırabilmem için zincirleri

Her çağın tanığıyım

Her olayın şahidi

Temiz sayfalara bir milletin kader programını yazarım

Ya olur sonunda milletler ya da ölür yazdıklarımla

Ben dirilirsem

Dirilir insanlık

Tarih: 12.01.2017 Okunma: 755

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?