Bu yazımı, naçizane, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Milli
Eğitim Bakanı İsmet YILMAZ Beyefendiye ithaf ediyorum. Sayın Bakanım!
Yazdıklarımı münhasıran edebiyat tadında yazmıyorum. Gönlümden kopup gelen ama
hayatın ve insanlığın katı ve sert hakikatleri olan duygu ve düşüncelerimdir.
Beyin göklerinizde ve gönül okyanusunuzda makes bulması umuduyla inşaAllah.
Muallim, talim ettirendir, eğiten, terbiye edendir. Talebe,
talip olandır. Birisi ilmi arayan, diğeri bulduğu ilmi, ilmi arayana
ulaştırandır. Biri yoldur, diğeri yolcu. Muallimler, insanlığın, hakikatten
beslenmiş ve hakikatle besleyen ve ortaya eşsiz bir eser koyan gerçek mimarlarıdırlar,
hakiki ruh sanatkârlarıdırlar. Onun eseri ya heptir ya da hiç. Milletler
özelinde yekpare insanlığın temel yapıtaşlarıdır. Kutlu insanlardır, kutlu
mesajı ileten. Eğer ki bir millet
terakki kaydedecek, bu, ancak ve ancak muallimlerin tavassutu ile kabil-i
mümkün olacaktır. Bir millettir ki eğer tedenniyata mahkûm olmuştur,
muallimlerini geri plana attığı içindir. Zira terakkinin de, tedennin de tek
bir müsebbibi vardır; muallimler. Muallimler asla ve kata ihmal edilmemesi iktiza
eden zümredir. Çünkü muallimler ihmale gelmezler, zira bir milletin ihmali ve
imhası demek olur bu. Taze ve genç dimağlara bir bahçıvan marifetiyle zerk
ettiği ilimle, bilimle ve saf, temiz kalplere nakşettiği ahlak ile milletlerin
kader programlarına benzeri olmayan katkıyı sunan mütevazı fikir
işçileridirler. Onların kafalarından ve kalplerinden başka hiçbir şeyleri
yoktur, feragat edecekleri ve fedakârlıkta bulunacakları. Bu ise hiçbir şeyle
ölçülemez. Hayatta, hakiki zaferlere müyesser olan ve zaferlerde en büyük behre
sahibi olan irfan ordusunun soylu neferleridirler muallimler. O, öyle bir ruha
maliktir ki, o ruh tavassutu ile hem alçaltıcı hem de yükseltici bir
konumdadır. Medine’nin saf madenleridirler. Onlar yoksa Medine de yoktur,
Medine yoksa medeniyette yoktur. Muallimsiz medeniyet muhaldir. Bir toplumun en
küçük nüvesi mahiyetine haiz olan aileden sonra gelen yegâne değer
taşıyıcılarıdırlar. Ulvi ülküler, uzak sevdalar, kutlu davalar peşinde
mütemadiyen ve fasılasız koşan, yüreğinde ki imanla coşan, kafasında ki ışıkla
yolunu ve yönünü bulan velakin aynı zamanda hayat okyanusunun orta yerinde
azgın ve deli dalgalarla boğuşan yorgun bir vapur gibidirler. Tertemiz
yürekleri ve aydınlık kafaları, ilimle, bilimle, irfanla, sevgiyle, muhabbetle,
erdem ve faziletle, uhuvvet ve barışla ve bilumum güzelliklerle yüklü olan
doğal birer kültür elçileridirler. Onlar insanlığın tertemiz taze çiçeklerini
bir bahçıvan edasıyla koruyup kollayan ve insanlık bahçesine sunan yüce gönüllü
insanlardır. Gemilerini, insanlığın devasa denizinde yüzdüremeye ikdam eden
kaptan-ı deryadırlar. Amma velakin, onlarca yıllar, bu kutlu insanlar, hayatın
ağır ve acımasız dişlileri arasında çarnaçar kalmışlardır. Geri plana
itilmişlerdir. Toplumsal itibarları maateessüf yerle yeksan olmuştur. Ülküleri,
sevdaları, davaları akim kalmıştır. Rüyaları, hayalleri, umutları çalınmıştır. Haddizatında
bu durum kirli tezgâhların bir sonucudur. Zira eğitimden vurduğunuz bir
milletin iflah olması, dirilmesi, direnmesi muhal ender muhaldir. Haddizatında
başkalarını tenvir etme pahasına, damla damla kutsal ömür sermayelerini
insanlık adına harcayan bu mümtaz şahsiyetler, kesinlikle hak ettikleri asli
konumlarına yükseltilerek tüm imkânlar hizmetlerine müheyya kılınmalıdır.
Muallimler, mazi ile ati arasında köprü kurarak, milletinin
kadim tarihini, öz kültürünü ve sahih inancını çağın bilgisiyle mezcederek ve
bu bilgiyi gündelik bilgiye dönüştürerek genç ve taze dimağlara aktarıp,
nesilleri atinin mümtaz, mahir, kabiliyetli, çağını okuyup anlayabilen ve çağın
icaplarının fevkinde olan nesiller haline getirir. Muallim olabilmiş, mümeyyiz
vasıflarla teçhiz olmuş muazzez varlık, gönül toprağını serinleten bir rahmet
ve dikenler içinden rayihalar yayan gül demetleri oluşturma istidadına malik
bir bahçıvan olabileceği gibi, nesilleri katledecek bir cellat ruhuna da malik
olabilir. Muallim bir ufuk açıcıdır. O, talibe talep ettiğini en güzel kıvamda
sunan sanatkârdır. Talibi, ufukların sonsuzluğuna koşturur. Muallim bir
milletin kader programında müessir bir role maliktir. Muallim kukla olamaz.
Üstat Nurettin Topçu’nun bedihi ve hakikatli ifadesiyle; ‘’muallim, amirlerinin
baremli bir üyesi değildir. Onun hür ruhu fanuslar içinde mahpus edilemez.’’ O
aşkın tohumudur. İnsanlık davasının öncüsüdür.
İnsanlığın en berrak haliyle, aziz varlığında tebeyyün ettiği
şahsiyettir. Adavet ateşini söndüren, uhuvvet ve muhabbet köprüleri inşa eden
yüksek bir mimardır o. Kutsal mevcudiyetini, münhasıran ülkesine, milletine ve
insanlığa adamalıdır. Muallimler, spontane ve hasbi olarak bir gönül adamı olma
vazifesini deruhte eden biricik varlıklardır. Biteviye ve ilanihaye,
milletinin, devletinin, ülkesinin, dünyanın, ümmetinin ve insanlığın yücelip
yükselmesi için koşturmalıdır, çalışmalıdır, düşünmelidir. Ahlakın ve adaletin
yegâne mümessili ve taşıyıcısı olmalıdır. Küçücük yüreklere, dimağlara ulvi
erdemleri zerk etmektir onun işi. Gelenekçi değil yenilikçi bir ruha sahip
olmalıdır ama geleneklerinden de istifade etmesini bilmelidir. Yani gelenekle
yeniliği mezcedebilmelidir. Geleneklerini pozitif yönde revize edebilmelidir.
Her an tekâmül süreci içerisinde olmalıdır ama kök ve kadim değerleri
ekseninde. Muallimler yanarsa, insanlık
yanar! Muallimler insanlığın
ışığıdırlar. Muallimler yanmazlarsa, insanlık karanlıkta kalır, kaybolur.
Muallim, hakikatten beslenen ve talibi hakikatle
besleyendir. Merhametin, şefkatin, vicdanın, ahlakın, adaletin tecessüm etmiş
halidir. Erdem kentinin banisi olmaya aday mümeyyiz vasıflarla temayüz etmiş
yegâne şahsiyetlerdir muallimler. Hassas bir varlık olan insançocuklarının
nazik kalplerini, ölü bedenlerini, uyuyan akıllarını eğitmek ve terbiye etmek
için varolduklarının, varoluşlarının anlamının burada saklı olduğunun farkında
ve idrakinde olan büyük sanatkârlardır. Maneviyat işçileridirler. İnce
işçiliktir işleri. Gövdenin dışına değil içine nizam vermekle iştigal ederler.
Zira bilirler ki, içeri de nizam olmazsa, dışarı da kaos olur. İnsanlık
ailesinin ancak ve ancak dirilten, yücelten ve yükselten Mutlak Hakikatlerle
felaha mülaki olacağının fevkinde ve idrakindedirler. Güçlü, etkin, dinamik, yapıcı, kurucu ve
necip bir neslin istikbale yetişmesinde yegâne yolun diriltici ve yüceltici Mutlak
Hakikat temelli eğitimden geçtiğinin şuurundadırlar. Ahlakın, adaletin,
hürriyetin, uhuvvetin olmadığı bir yerde kuralların ve hukukun işlemeyeceğini,
toplumun bünyesini her türlü kötülüğün ve çirkinliğin kuşatacağını, sekterliğin
sadır olacağını temiz dimağlara zerk eden münevverlerdir muallimler. Sevginin
türküsünü, umudun şarkısını nesillerden nesillere aktaran ufuk yolcularıdırlar
muallimler. Kökleri kurutmaya çalışanlara inat köklere bağlılığı tahkim eden,
kökü maziye bağlı atidirler. Aşktırlar, sevgidirler. Muallimlik mesleği,
meslekler içerisinde kutsiyet atfedilen bir meslektir ve hakikatte budur. Künhü
ise, Kâinatın Emin Efendisi, İnsanlığın Saadet Güneşi Yüce Önderimize istinat
etmektedir. Filhakika bir eğitici, bir öğretici olan muallimlerin ve mesleklerinin
değeri Yüce Yaratıcının ‘’Rab’’ ism-i celilinin tecellisidir. Muallim
bidayetten nihayete dek bir ömür boyu hayatı şekillendiren, yönlendiren kutsi
üstattır. Bir milletin ahlakını, değerlerini, kültürünü, dilini yücelten ve
zenginleştirenler muallimlerdir. Muallimsiz dünya, karanlık bir dünyadır. Çünkü
muallimler dünyanın ışığıdırlar! Onlar ışıksız kalırlarsa, insanlık ve dünyada
ışıksız kalır.
İnsançocuklarına, doğumundan ölümüne giden uzun ince yolda
yoldaşlık edip nihayet kabrine emanet eden, evrenin ve insanlık ailesinin en
ağır, çetin, yorucu sorumluluğunu deruhte etmiş insandır muallim.
Mukadderatımızın mutlak hakikatlerinin ince işçisi, gergef gergef işleyicisi,
kimliğimizin ve karakterimizin inşacısı, bedenimizin yontucusu, gönlümüzün
yöneldiği her yönde banisi muallimdir. Bireyler gibi, milletlerde onun ulvi
sanatının izlerini gösterirler üzerlerinde. Bilinsin ya da bilinmesin, hakkı
teslim edilsin ya da edilmesin, gerek şahsiyetin, gerekse milletin tarihi onun
kutlu izlerini taşır. Filhakika, bireylerin diriltici ya da öldürücü olmak gibi
durumlarını belirleyenlerde muallimlerdir. Devlet mekanizmasını kuranda,
bozanda muallimlerdir. Keza, medeniyet ağacını yeşertende, kurutanda
muallimlerdir. Binaenaleyh, şu mutlak, muhakkak ve saf hakikat asla ve kata
sarf-ı nazar eylenmemelidir; eğer ki, muallime hakkı teslim edilir, değer
verilir, saygı duyulur, hürmet gösterilir, yükseltilir ve yüceltilir işte orada
insançocukları ve millet, mutlu, bahtiyar, mesut, izzetli ve faziletlidirler.
Eğer ki, muallime hakkı teslim edilmez, değer verilmez, saygı duyulmaz, hürmet
edilemez, alçaltılır, küçültülür, mesleği en aşağılara düşürülür ve tahkir,
tezyif edilir, işte orada insançocukları ve millet, alçalmıştır, bedbahttır,
mutsuzdur, izzetini ve onurunu düşürmüştür, erdemini ve faziletini yitirmiştir.
Büyük İskender; ‘’göklerde pervaz eylerken, babasının, kendisini yere
düşürdüğünü, yerlerde bataklığa gömülmüşken mualliminin kendisini yerin
bataklığından çıkarıp yüce göklere çıkardığını’’ ifade etmiştir. Hiçbir kimse unutmasın
ve daima tahattur eylesin ki; muallimler, ne münhasıran zekâların ve ne de
münhasıran gönüllerin inşacısı değil, aynı zamanda hareketlerimizin,
eylemlerimizin, amellerimizin de müjdecileridirler. Medeniyetlerin hakiki
banileri kimlerdir Allah aşkına? Fertler olarak, millet olarak, devlet olarak
muallimlere sayı duymalıyız. Her hizmeti onlara müheyya kılmalıyız. Bunu
yapmıyorsak, hiçbir terakki kaydedemeyiz, her hitabımız nutuk mesabesinde
kalmaya mahkûm olur. Bu ülkede madden ve manen diriltilmesi gereken ilk
insanlardır muallimler. Çünkü onların diri olmadığı yerde insanlarda,
milletlerde, devletlerde diri olamazlar. Muallimler ışıktırlar, onlar
sönerlerse, her şey karanlıkta kalır.
Sair toplumlar ve vatanlar gibi, bizim toplumumuzu,
vatanımızı ve devletimizi de, ilmin, bilmin, irfanın, erdemin, faziletin ve
sanatın şahikalarına yükseltecek olanlar muallimlerden müteşekkil irfan
ordularıdır. Ruhu incelten, gönül toprağını işleyen, beyin göklerini
berraklaştıran, karakteri ve kimliği yücelten, yükselten haysiyetli sanatkârlardır
muallimler. Merhum ve maruf şairimiz, mütefekkirimiz, münevverimiz Mehmet Akif
Ersoy ne diyordu? ‘’Ruy-i zeminde zafere müyesser olmuş nice milletler vardır
ki, müyesser oldukları zaferlerin hakiki kahramanları askerler değil, irfan
ordularıdırlar.’’ Askerleri de yetiştiren muallimler değil midirler? Ki,
muallimin yetiştirmediği kim vardır? En büyük muallimler Peygamberler değil
midirler? Evet, bir milletin mukadderatı, müteal olanın inayeti ve sıyanetiyle
bu mütevazı düşün işçilerinin, sevgi ekicilerinin, ilim ve bilim
taşıyıcılarının, insan üreticilerinin, vicdan yapıcıların, ruh sanatkârlarının güneşi
tutan avuçlarında, temiz yüreklerinde, aydınlık kafalarındadır. Muallimlerin
imkânları ne mesabede genişletilirse, hayata hazırlayacakları nesillerde o
mesabede mümbit birer birey olacaklardır. Muallimlerimizin mümbit ve müessir
olabilmeleri için yaşam standartlarının iyileştirilmesi, gerekli materyallerin
hizmetlerine müheyya kılınması iktiza eder. Buna göre onlarda kendilerini her
daim yenilemelidirler ve öylece talebelerinin karşısına çıkmalıdırlar. Zira her
yıl aynı bilgiyle talebesinin karşısına çıkan bir muallim verim elde
edemeyeceği gibi iyi bir eğitimci sıfatına da seza görülmez. Burada en büyük
görev devlete düşmektedir. Çünkü hizmeti sunacak olan, tüm imkânlara sahip olan
devlettir. Devlet ödevini yapmadığı zaman, muallimin yapabileceği pekte bir şey
olmaz. Bu yüzden devlet, muallimleri madden ve manen tatmin etmeli, onların
itibarlarını muhakkak muhafaza etmelidir.
Şu derin ve anlamlı, yükte hafif pahada ağır söz,
muallimlerin özdeğerlerini ve muallimlere karşı nasıl yaklaşılması iktiza
ettiğini sonsuz iyi izhar ve izah etmektedir haddizatında; ‘’evrende değerine
paha biçilemeyen hiçbir eser yoktur fakat bir istisnası vardır bu durumun;
muallimin, sanatkâr ruhuyla inşa edip, ortaya koyduğu eserine hiçbir kimse
değer biçemez. Çünkü muallimin eseri ya her şeydir ya da hiçbir şeydir’’ diyor
Sokrates. Bir talip, talebe öğrenirken eğitildiği gibi, muallim de öğretirken
yine kendisi üzerinden, kendisi tavassutu ile kendisini eğitir. Bizler
mütemadiyen muallime öğret dedik ama eğit demedik, fakat tüm olumsuz
sonuçlardan da muallimi mesul tuttuk yani riyakâr davrandık. Muallimi malayani
ile iştigale zorladık. Onu baremeli biri gibi gördük. Onun eğitim işiyle
ilgilenmesine imkân tanımadık. Muallime olağanüstü mesuliyetler hamlettik ama o
nasıl yaşamaktadır, nasıl yaşamalıdır, onun için ne yapılabilir gibi sorulara
küçücük bir zamanı bile hasredemedik yani onu unuttuk. Kendisini yenileyip
gerçekleştiremeyen, çağı anlayıp çağın icaplarına göre yöntem belirleyemeyen ve
kitapla dostluk kuramayan muallimin bitip tükenmesi, çoraklaşıp dağılması,
sönüp ölmesi mukadderdir. Kendini yenileyen, zamanı yakalayan, talebelerine her
gün taze ve yeni bilgilerle gelen muallim atiyi yakalamaya, ayakta kalmaya ve
ufka uzanmaya layıktır. Tıpkı her dem kendini yenileyerek ölüme direnen kâinat
gibi. Lakin bu da öyle durup dururken ‘’spontane’’ olacak bir şey değildir.
Mütemadiyen okumalı, incelemeli, araştırmalı ve elde ettiği doneleri süzgeçten
geçirerek ulaştığı sentezleri ve hakikatin bilgisini talebelerine de aktararak
onlarında terakkiyatına ve inkişafına katkıda bulunmalıdır. Yani hakikatin
bilgisinin çoğalmasına rehberlik ederek cehalet zincirlerinin tek tek
çözülmesine ön ayak olmalıdır.
Muallimler; bilinmezliklerin kâşifi, karanlığın güneşi,
medeniyetin ateşi, insanlık ırmağının membaı, genç dimağların ışığı, milletin
süruru, devletin sigortası, ülkenin bölünmez bütünlüğünün teminatıdırlar. Faziletin
ve erdemin mümessili olan muallimler, mütemadiyen aydınlık ufuklara yönelmeli,
istikbalin getireceklerini ve götüreceklerini ihsas etmeli, ati ile mazi
arasında köprü olabilmeli, gönül toprağına ümit tohumları serpmeli, sekterliğin
ve dar kafalılığın cellatları olabilmeli, say ve cidalin öncüsü olma vazifesini
deruhte edebilmeli ve insanlık tarlasını abı-ı hayat ile sulamalıdırlar. Zira
insançocukları ümitle direnirler hayata, zorluklara ve her şeye. Milletleri
diri tutan ümitleridir. Ve ümit, muallimlerdir. Ümitsiz bir bireyin izmihlali
nasıl kaçınılmazsa, muallimden mahrum bir milletin meflûç olması da
mukadderdir. Muallim kalbinden inancı, kafasından ilmi, bilmi, irfanı eksik
etmemelidir. Edepli olmalı, liyakatli, ehliyetli, sadakatli ve vicdanlı
olmalıdır. Tabi muallimden nasıl beklentiler oluyorsa, mualliminde beklentileri
elbette vardır, olacaktır, olmalıdır. Muallimlere saygı duymadan, onları
sevmeden, onların emirlerine her türlü hizmeti müheyya kılmadan, maddi, manevi,
sosyal, psikolojik, sosyolojik imkânlarını iyileştirmeden, onlardan verim
beklemek abesle iştigaldir. Her türlü
teknolojik imkânlar kendilerine sunulmalıdır. Ekonomik durumları muhakkak
iyileştirilmelidir. Huzurları kesinlikle bozulmamalıdır. Malayani işlerle
iştigal etmelerine yol açılmamalıdır. Kâğıt kürekle boğulmamalıdırlar. Onların işleri
güçleri insan yetiştirmek olmalıdır. Onların okumalarına imkân ve fırsat
sağlanmalıdır. Onların temiz idealleri kirletilmemeli, dirençleri kırılmamalı,
bakışları söndürülmemelidir. Kendilerini yenileyebilmeleri için müzahir
olunmalıdır. İlk adımı attıkları andaki idealleri ilanihaye canlı tutulmalıdır.
Çalışma aşk ve şevkleri kırılmamalıdır. Onlar birer çiçek gibidirler, asla
soldurulmamalıdırlar. Üzerlerinde ki haddinden fazla ders yükü azaltılmalı ve
motomot öğretimden, birebir eğitime yönelmeleri kolaylaştırılmalıdır.
Son tahlilde; cesaretimizin, aydınlığımızın, kurtuluşumuzun
ve payidarlığımızın adıdırlar muallimler. Ve bizim, milletimizin, ülkemizin
aydınlık yarınları ve necatı; atiye umutla bakmaya, sebeplere sarılmaya, bitevi
ileri atılmaya, muhakkak ve hakikatli çözümler üretmeye, onurlu ve başımız dik
durmaya, yaşama dair yeni bakış açıları geliştirmeye ve özgün açılımlar
yapmaya, umutları yakalamaya, sevgimizi, ekmeğimizi ve doğan günü paylaşarak
çoğaltmaya ama aynı zamanda hayatın dayattığı acıları da paylaşarak azaltmaya,
aydınlık kafalarla karanlıkları çatırdatmaya, mütemadiyen inatla çalışmaya,
zafere kilitlenmeye, tefrikaları yok edip vahdette buluşmaya, polarizasyona
barikat olup entegrasyonu gerçekleştirmeye, moralist siyasi anlayış
geliştirmeye ve her şeyden önce de mutlaka sağlıklı, dinamik, etkin, aydın ve
güçlü bir eğitim ordusu ihdas etmeye bağlıdır. Bilakis izmihlalimiz mutlak ve
yakındır. Artık, yıkana değil yapana, tüketene değil üretene, bozana değil
düzeltene, ihtilaf çıkaran değil ittifakı terviç edene, bile isteye cehalette
boğulana değil şevkle kitapta dirilene itibar ederek işlerimizi yoluna
koymalıyız. Çok okumalıyız, hayatı görerek yaşayarak anlamalıyız, atiden yana
ümitvar olmalıyız, dostumuzu düşmanımızı çok iyi tefrik etmeliyiz, kimliğimize
ve kişiliğimize sahip çıkmalıyız. Milletimizi eğitmeliyiz, onların kafalarında
bir zihniyet devrimi yapmaları için müzahir olmalıyız. Cehaleti ve karanlığı
yerle yeksan eyleyecek ve çağı kuşatabilecek programlar ihdas etmeliyiz.
Nesillere ilim, bilim, irfan, çalışma aşk ve şevkini zerketmeliyiz. İlkokuldan
üniversiteye kadar nesillere okumayı sevdirmeliyiz. Ama lafla değil, hakikaten
kitaba ve okuyana değer vererek. Okuyanları, üretenleri, kitapla uzaktan
yakından alakası olmayan ve tüketmekten başka elinden hiçbir şey gelmeyen
dördüncü tür yaratıklara ezdirerek değil. Bilakis, her şey boştur, nutuktan
ibarettir. Muallimin yetiştirilmesine sonsuz önem vermeliyiz, ta ilk basamaktan
başlayarak. Eğitimi muhakkak ama muhakkak sadeleştirmeliyiz. Çünkü eğitimi
haddinden fazla çoğalttığımız için eğitim yönünden gerideyiz ve meflûç olmuşuz.
Dayan Allah’a, çalışmanın yaratıcılığına inan, hakikate boyun eğ, yüreğin temiz
olsun, işini namuslu yap. Gerisi Allah kerim! Evet, aydınlık ufkun aziz ve asil
yolcuları, istikbalin inşacıları, toplumların kader programlarının
işleyicileri, ruhların sanatkârları olan muallimler, bunlar için hazır
olduğumuza bütün kalbimizle inanıyorsak asla sorun yok demektir. Her birinize
saygılarımı, sevgilerimi, muhabbetlerimi sunuyorum yürek ve beyin emekçisi
güzelinsanlar.
Bitemeyeceğim
Gönüllerde söyleneceğim sonsuzlukta bile
İnsanlığın şarkısıyım ben
Bütün cihan beni dinleyecek
Benim sanatımın ihtişamıyla yükselecek
Düşen insanlık
Gönüller bana sevdalı olacaklar her daim
Muhtaç yüreklerin ümidi
Çorak toprakların rahmeti
Karanlık kafaların ışığıyım
Bilinmezliklerde kalmaktır tükenişim
Yaslı ve gamlı gönüllerin güneşiyim
Zincirlerim kırılmalı
Kırabilmem için zincirleri
Her çağın tanığıyım
Her olayın şahidi
Temiz sayfalara bir milletin kader programını yazarım
Ya olur sonunda milletler ya da ölür yazdıklarımla
Ben dirilirsem
Dirilir insanlık