TBMM’de bol kavgalı, gürültülü anayasa değişikliği, başkanlık sistemi görüşmeleri ve oylamalarının birinci turu tamamlandı. Anayasa değişiklik paketi meclisten geçer mi, geçmez mi, geçerse referandumdan nasıl bir sonuç çıkar gibi tartışmalara girmek için vakit erken.
Bugün yaşananları daha iyi anlayabilmek için, tarihi geçmişi okumak ve anlamak gerekiyor. Öyleyse tarih nedir diyerek başlayalım.
Tarih; ülkeleri, insanları, kuruluşları etkileyen olayları yer ve zaman göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki nedensel bağları, bunların daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkileşimleri ile birlikte, toplumların kurduğu uygarlıkları, kendi iç sorunlarını vb. inceleyen bir bilim dalıdır.
Osmanlı İmparatorluğunun çok güçlü olduğu dönemlerde, bazı devletlere sağladığı özel haklar ve imtiyazlar, devletin zayıfladığı, güçten, kuvvetten düştüğü dönemlerde başına bela olmuştur. Mesela Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fransızlara sağlanan imtiyazlar, aradan geçen zaman içinde başka devletlere de tanınmış, bu durum Osmanlının felaketinin, dağılması ve bozguna uğramasının nedenleri arasındadır.
Osmanlı İmparatorluğu tarafından, Sultan IV. Mehmet zamanında Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında 1683 yazında gerçekleştirilen II. Viyana Kuşatması başarısızlıkla sonuçlandı. Osmanlı Ordularına yardıma gelmesi gereken Kırım Hanı Giray Han komutasındaki ordu üzerine düşen sorumluluğu yerine getiremedi. Ağır kış şartları nedeniyle Viyana kuşatması ikinci kez sonuçsuz kaldı. Bu başarısızlık üzerine Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa idam edildi.
Osmanlı için sonuçsuz kalan bu kuşatma bir anlamda Avrupa için bir dönüm noktası oldu. Avrupa Devletleri Osmanlı ordusunu yenebileceklerini gördüler. O tarihten itibaren günümüze kadar devam edip gelen “psikolojik üstünlüğü” ele geçirdiler. “Avrupa büyüktür”, “Avrupa güçlüdür”, “Avrupa iyidir.” gibi bir yargı halkın belleğine yerleşti ve anlayış bir türlü aşılamıyor.
Osmanlı orduları ile Avrupa’daki irili ufaklı hanedanlıklar ve krallar arasında 1683’den 1699’a kadar sürecek çetin savaşlar oldu. Bugün Sırbistan topraklarında kalan küçük Karlofça kasabasında bir barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu büyük çaplı toprak kayıpları yaşamaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu için 1699 Karlofça Antlaşması 1792’ye kadar devam edecek gerileme döneminin de başlangıcı sayılır.
Karlofça Antlaşmasıyla başlayan geri çekilme, 1921’deki Sakarya Meydan Savaşına kadar devam eder. Hatırlayalım: Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, ordularına şu emri vermişti : “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz.” Avrupa şaşkına dönmüştür. Dahası sahaya sürdükleri Yunanlı şaşkın ve perişandır.
Devam edelim.
Osmanlı İmparatorluğu için 1792 yılı çöküş döneminin başlangıcı sayılır. İşte bu dönem içinde 1838’de imzalanan meşhur bir Baltalimanı Antlaşması var. Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan bu antlaşma ile İngilizlere Osmanlı topraklarında geniş ticaret imtiyazları sağlanmış oldu. Öyle ki Osmanlı esnafı, sanatkarı, çiftçisi üretir ve satarken ağır vergiler altında ezilirken, İngilizler sahip oldukları sınırsız haklar ve yetkilerle kazançlarını katlayabiliyorlardı.
1838-1841 yılları arasında benzeri antlaşmalar diğer Avrupa ülkeleri ile de imzalandı. Fransa, Belçika, Holanda, Norveç, İsveç, Danimarka, İspanya, Portekiz gibi ülkeler imtiyazlar elde ettiler. Böylece Osmanlı üreticisi, sanayicisi, tüccarı iş yapamaz hale geldi, sistem çöktü.
Osmanlı Devleti 1854 yılından 1874 yılına kadar, dışarıdan 15 defa borçlanmak zorunda kaldı. Bunun sonucunda alacaklı devletler 1881 yılında Duyun-u Umumiye aracılığı ile alacaklarını tahsil etme yoluna gittiler. Osmanlı köylüsünün, esnafının, tüccarının geliri ipotek edildi. İş bununla kalmadı, dış ülkelerden borç bulamayan saltanat çevreleri Galata semtinde faaliyet gösteren bankerlerden, tefecilerden yüksek faizlerle para almaya başladı.
Osmanlı ülkesinin iç ve dış borçları arttıkça ülkenin ticareti, sanayisi, tarımı, hayvancılığı bitti. Ekonomik, siyasi bağımsızlık ortadan kalktı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla birlikte memleketin her tarafında yerel olarak başlayan milli kurtuluş hareketi, Sakarya Meydan Savaşları ile boğazına dolanan idam ilmiğini koparıp attı. Bütün dünyaya daha ölmediğini, bu topraklarda hür ve bağımsız olarak yaşamaya devam edeceğini gösterdi.
26 Ağustos 1922’de Afyon Kocatepe’de başlayan 9 Eylül 1922’de Yunan askerinin İzmir’i terk etmesiyle sonuçlanan Büyük Taarruz ve 23 Temmuz Lozan Antlaşmasıyla yaşadığımız bu toprakların gerçek sahibinin kim olduğunu bütün dünya öğrendi. Türkiye Cumhuriyeti.
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyetinin tapusudur.
Ülkemizde başkanlık sistemi tartışmaları yaşanırken bunları hatırlatalım istedik…