Aklını kullanmazsan, kalbini
dinlemezsen, hayatın sessiz şarkısını duyumsamazsan yolunu bulamazsın. Işık,
aklında ve kalbinde haddizatında ve hayatın sessizliğinde ki tınılarda. Sadece
yakmasını bileceksin o ışığı ve duyumsamasını becereceksin o sessiz tınıları.
Düşünecek, hissedecek ve anlayacaksın. Böylece sürüden ayrılacak ve ışığı takip
edeceksin. Misal şöyle düşünelim; bu dünyada işine yaramayan din, öbür dünyada
hangi işine yarayacaktır, yarayabilir? Yaramaz bebeğim, yaramaz! Çünkü din, bu
dünyaya, bu dünya için, bu dünyada yaşayan insan için gelmiştir. Alıksan,
aklını atmışsan diyeceğim hiçbir şey yoktur. Eğer seçimini yapamıyorsan, eğer
kavgaya adını yazdırmamışsan, nerede bulunduğunun, nasıl yaşadığının, kimlerle
yaşadığının ne anlamı vardır? Şeyhinin önünde diz çöküyorsun ama aklını
kullanmıyorsun, meyhaneye gidiyorsun sarhoşsun ve aklın uçmuş. İki durumda da
yapabildiğin, yapabileceğin, insanlığa faydalı olabileceğin hiçbir yönün yok.
Nerede bulunduğun önemli mi? Bence hiçbir önemi yok. Ki örneğini sarih ve beliğ
olarak taze yaşadık. Düşünemiyoruz, hissedemiyoruz, anlayamıyoruz, niye? Çünkü
zihnimize her şeyi rastgele dolduruyoruz. Seçim yapmıyoruz. Oysa temiz bir
zihnin, çalışan bir zihnin, aktif bir zihnin önkoşulu; zihnine her şeyi boca
etmemektir. Tabi düşünmek, hissetmek ve anlamak, acı veriyor insana ve insan
zayıf olduğu için tahammül edemiyor ve çareyi kendini boş işlere vermekte
buluyor. Zihnimize her şeyi doldurmayı marifet sanıyoruz. Oysa alıklığımızın ve
bönlüğümüzün en büyük müsebbibidir bu durum. Bu dünyada boş işler peşinde
koşmakla, din öbür dünyaya bırakmakla, huzur bulacağımızı, cenneti hak
edeceğimizi sanıyoruz. Düşünmeyene
cennet yok bebeğim! Düşünmeyenin yeri cehennemdir. Cennetin bir bedeli vardır,
cehennem yaşanılanların bedelidir. Allah’ın verdiği nimetleri saymakla
bitirebilir misiniz? Aptal mısınız siz? Peki, karşılığında ne yapıyorsunuz?
Düşünmeden, bilmeden, tanımadan, kavramadan, hissetmeden, anlamadan iman
ettiğinizi mi sanıyorsunuz? Bir dine sahip olmak, iman sahibi olmak anlamına
gelmez ama anlamıyorsunuz. Çünkü kafanızı ve kalbinizi kullanmıyorsunuz.
Derununuzda ki ışığı söndürmüşsünüz!
Kahir filozofların
düşüncelerinden çıkarımlarım neticesinde vardığım sonuç şudur; sağlıklı, temiz,
iyi işleyen bir zihne sahip olmak istiyorsan, zihnine her şeyi
doldurmayacaksın. Evet, biz, zihnimize her şeyi doldurduk, rastgele doldurulan
her şey, zihnimizde iyi hiçbir şey bırakmadı. Zihnimiz adeta mefluç oldu,
akamete uğradı, kadük kaldı. Akledemez ve anlayamaz oldu zihnimiz ve kalbimiz
hissiyatını kaybetti. Böylelikle bizde, tüm iyi ve güzel hasletlerimizi
tedricen kaybettik ve ortaya kötülükten başka bir şey kalmadı. Hakikat bize
garip ve ekstrem gelmeye başladı. Hakikatin izini sürenleri yadırgamaya
yeltendik. Hakikatten dem vurduk ama hakikati ifşa edenlerden imtina ettik ve
onları görünmez kılmaya tevessül ettik. Çünkü kötülüğün, kirliliğin ve
bilinçsizliğin egemen olduğu zamanlarda iyilik, temizlik ve bilinç tehlikeli
bir şeydi. Namussuz dünyada namuslu olmayacaktın. Kötü bir dünyada iyi
olamazdın. Kirli bir evrende temiz kalmakta neydi? Tembel bir zamanda
çalışkanlık tehlikeliydi. Kitapsız kalan bir dünyada kitaba el uzatmak feci ve
korkunç bir şeydi. Hülasa; tek temiz tarafı kalmamış insanlık denizinde ada
olmak tehlikeliydi. Bu sebeple, bilen biri, iyi kalan biri, kitapla hemhal olan
biri, namuslu biri, temiz biri, çalışan biri hep tehlikeli addedildi.
Kötülükten şekva ettik ama iyilik üreterek kötülüğü yok edebileceklere
sırtımızı döndük, onlara hayatı zindan ettik, hiçbir fırsat sunmadık, bilakis
kendi çabalarıyla yarattıkları tüm fırsatları gasp etmenin yollarını aradık.
Hakikatten korkar ve kaçar olduk. Hep iyi olduğumuzu sandık ama yanıldık, yanılgılarımız,
bizim aynı yolda ilerlememizi tevlit etti, hiç sormadık, sorgulamadık
kendimizi. İyiliğimiz kayboldu, bize kötülükten başka bir şey kalmadı ve
kötülük yaymaya başladık evrene. İyi hasletlerimizi artık tanıyamaz haldeydik
ama kötü ne varsa tanıyorduk, çünkü biz kötüydük artık. Sevgi tükenmişti, barış
yok olmuştu, dostluk, kardeşlik, paylaşım, yardımlaşma, tebessüm, vefa,
kadirşinaslık, fedakârlık, cömertlik, feragat gibi duygular kaybolup gitmişti.
Ahlak ve adalet umdeleri iflas etmişti. Kalan ise, nefretten, savaştan,
hasedden, fitneden, fesaddan, kinden, cimrilikten, vefasızlıktan, bencillikten,
zulümden, ahlaksızlıktan, ihanetten başka bir şey değildi. Oysa zihnimize
mutlak hakikatten başka hiçbir şeyi koymayaydık, bu kadar kötü olmaz, dünyayı kötülük
cehennemine çevirmezdik. Vahye yönümüzü hiç dönmedik, Önderin izini takip zor
geldi. Ama her şeye yönümüzü dönüyor, herkesin izini takip edebiliyorduk gönül
rahatlığıyla. Oysa vahyin ışığı ile aydınlanaydık, vahyin rahmetinde
ıslanaydık, Önderin kutlu izini süreydik, sonsuz farklı bir hayatı yaşıyor
olurduk. Kötü hasletleri tahattur bile etmezdik, iyi hasletler hayatımız
olurdu, çünkü biz iyiliğin kendisi olurduk zaten. Hiç düşündük mü, bir insan,
annesi evin içindeyken, o evi yakabilecek bir duruma nasıl gelebilir? Lütfen
düşünelim ve vicdanımızın sesine kulak verelim. Nerede yanlış yaptık bulalım ve
bilelim, isticalen muktezasını ifa edelim. Geç ve güç olmadan! Düşünmemiz,
anlamamız, hissetmemiz gereken o kadar çok şey var ki! Keşke kendimizi birazcık
hakikate adayabilsek ve hakikati anlayıp, hakikate göre hayatımızı yeniden
kurabilsek.
SÖZLER:
‘’’’İnsanlar vardır;
düşünceleri ne olursa olsun insandırlar, onlara saygı duyar ve seversiniz
onları, hesapsız, umarsız, çıkarsız, münhasıran insan oldukları için, devire
göre değil her devirde adam oldukları için yani oturmuş karakterleri ve
kişilikleri için seversiniz. İnsanlar vardır; düşünceleri ne olursa olsun insan
değillerdir, onlara ne saygı duyarsınız, ne de seversiniz onları, ister
hesabınız olsun, ister çıkarınız olsun yine de sevmezsiniz, çünkü içiniz almaz,
hesabınızı, çıkarınızı umursamazsınız. Yani bir insanı sevmeniz için illa sizin
gibi düşünmesi gerekmez, sadece insan olması kifayet eder. Ki, zaten, benim
gibi düşünmüyor diye bir insanı sevmemek, ona ahlaka mugayir davranmak insanlık
mıdır? Belki kaybeder insan olduğu için ve kaybedersiniz belki insan olanı
sevdiğiniz için ama olsun umursamazsınız, rüzgâr gibi geçip giden bir hayat
vardır ve o rüzgâr gibi geçip giden hayatta bir insanı sevdiğinizi duyumsamak
her şeye bedeldir ve zaten yaşamak, yaşadığını hissetmekte bu değil midir?’’’’
Bendeniz
‘’Bir insanı, hiçbir zaman
kendisiyle aynı düşünüyorum diye sevmedim ve bir insandan, hiçbir zaman
kendisiyle aynı düşünmüyorum diye nefret etmedim. Bir insanı her zaman
karakteri, kişiliği ve insanlığı için sevdim. Düşüncesi değiştiğinde, insanlığı
aynı kaldıysa yine sevdim. Düşüncesi değiştiğinde, insanlığını da değiştirdiyse
işte o zaman sevgim bitti, düştüyse nefrette ettim. Ve gerçek ahlakın,
adaletin, insaniyetin bu olduğuna inandım mütemadiyen. Bu düşüncemde, son
nefesime kadar değişmeyecek. Şu adam şöyle düşünüyor, onu nasıl seversin,
onunla ne konuşabilirsin diyenlere aldırmadım, aldırmayacağım. Diyeceğim tek
şey şudur; düşüncesi beni ırgalamıyor, düşüncesine müdahale edecek kadar da
düşüncesiz değilim, elbette fikir teatisi yapabilirim ama gerisine karışamam,
bendenizi insanlığı ırgalıyor.’’’’
Bendeniz
‘’’’Ve dostlarıma, dost
bildiklerime, bendenizi dost bilenlere diyeceğim odur ki; lütfen beni
düşüncelerim için sevmeyin. Eğer bendenizde insanlıktan iz buluyorsanız öyle
sevin, zira gün gelir düşünceler değişir ama insanlık değişmez yani
düşüncelerime göre severseniz düşüncelerim değiştiğinde sevmez olursunuz ve bir
insanı sevmez olursunuz, eğer insanlığıma göre severseniz de düşüncelerim
değişse bile sevginiz değişmez ve bir insanı sevmeye devam edersiniz ve adil
davranmış olursunuz. Selam olsun insan olanlara, insan kalanlara, insanca
yaşayanlara ve insanca yaşamaktan yana inat edenlere, direnenlere.’’’’
Bendeniz
""Ey dünyanın
zalimleri! Ey dünyanın tapıcıları! Ey sermayenin kirli denizinin yüzücüleri! Ey
pislik kapitalistler! Bu yüreği siz susturamazsınız ama elbet zaman susturacak.
Bu yürek bir kuş gibi sessizce yükselip gidecek sonsuzluğa. O zaman
aksırıncaya, tıksırıncaya, geberinceye kadar yiyin, için, gezin, oynayın,
zıplayın. Zira hiçbir zaman mülkiyet derdinde olmadı bu yürek, kopmaz bağlarla
bağlanmadı dünyanıza. Bilakis tükürdü geçti dünyanıza ve mülksüz uçup gidecek,
kanatlarında ağırlık olmadan.""
Bendeniz
""Ey dünya! Kimsin
sen? Niçin sende gülenler hep kötüler oluyorlar? İyilere cehennem misin sen? Ya
da iyiler sende kötü olmadan gülemezler mi? Niçin yanardağa döndürürsün
insanları? Niçin korkar iyiler senin içinde? Ya da niçin korkar kötüler bile?
Kimi korkutamazsın sen? Sen kim için varsın? Sen birilerine mi aitsin? Ya ait
olmadıkların niye var? Acıyla mı yoğruldun ve acılarını hep zayıfların
hayatlarıyla mı karıştırırsın? Kiminsin sen dünya? Ben niye sendeyim? Sende
benim hakkım yok mu? Yoksa benim hakkımı birilerine mi emanet ettin? Ya sen
razı mısın diye sordun mu? Niye koca gövden de hep ahlaksızlar, zalimler,
riyakarlar gülerler? Gülerken bir de korkarlar? Nasıl bir adaletin var senin ey
dünya? Güçsüzler ya köle olmak ya da ölmek için mi var? Güçsüzler hakkını
kimden, nasıl alacaklar? Ben sendeysem, sende benim hakkım yok mu? Varsa niçin
bende değil? Yoksa niçin ben burdayım? Birgün patlatacaksın ve içimde
biriktirdiğin alevler seni yutacak ey dünya! Benim kaybedecek neyim var? Ya sen
kaybetmeye hazır mısın?""
Bendeniz
‘’’’Ceza talep ediyorum!
Bugün tok olanlara, sefa sürenlere, milyonların ekmeklerini hangi acılarla
kazandıklarını bilmeyenlere, hissetmeyenlere.’’’’
Rosa Luxemburg
‘’’’Yoksulluk nedir bilir
misiniz? Acıyı yudum yudum içerken çaresizliği hissetmek ne demektir? Ekmek
nasıl kazanılır? Ya bir ekmek tekneniz yoksa! Ya birde kimsesiz iseniz, gücünüz
tükenmişse, sobanızı yakacak kimse yoksa nasıl yaşanır? Ya bir de ekstra acılar
acıtıyorsa ruhunuzu! Hayatın ağır ıstırapları, zorlukları karşısında naçar
kalmışları umursamıyorsanız, insanlığa çoook uzak kalmışsınız demektir.
Münhasıran konuşuyoruz. Bir kerecik hissedip, anlayıpta doğruları eyleme
dönüştürmüyoruz.’’’’
Bendeniz
""Lanet olasıca
adi ve vahşi kapitalizmin egemen olduğu dünyada, hiçbir şey alınıp satılan bir
meta derekesine düşmekten kurtulamaz. Toprak dediğimiz, varlığıyla
varlıklandığımız şey zaten alınıp satılan bir şeydir böyle bir dünyada. Bunun
yanında ter, kan, yaş alınıp satıldığı gibi ter, kan ve yaş ile yoğrulmuş
emekte alınıp satılmaktan kendini kurtaramaz. Keza, ne yazık ki, insanın
kişiliği, karakteri, şerefi, vicdanı, namusu ve düşünesi de alınır ve satılır.
Hakeza, aşkta alınır ve satılır, ki haddizatında öyle de olmaktadır. Ve hakeza,
ilim ve bilim kapitalizmin hadimi olurlar böylesi bir dünyada. Son tahlilde;
insanın bizatihi kendisi alınır ve satılır ve ne gariptir ki üstelikte çok
ucuza alınır ve satılır. Önce yüreklerimizde ki, sonra da bedenlerimizde ki
iğrenç kapitalizme hayır diyebilmeliyiz ki, tertemiz ve onurlu insanlar olarak,
dünya evimizi ve kulluk toprağımızı bu pislikten temizleyebilelim. İnsanlık
soframızdan el çektirelim kan emici vampire.""
Bendeniz
""Yüreğin sessiz
şarkısını hiçbir kimse susturamaz!""
""En güzel şarkıyı
kuşlar söyler!""
Bendeniz