Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
“Ak Partili” bir yakınınızla karşılaştığınızda, size, siyasî görüşlerini savunuyor, AKP icraatlarını ve temsilcilerini övüyor… Hava gerilmesin diye, “siyaset konuşmayalım” diyorsunuz, “bu siyaset değil ki” diyor.
3 Şubat Cuma günü, Ümraniye’de bir camide, vaiz, “evet” propagandası yapmış. Sadece orada mı, kim bilir daha başka hangi camilerde yapıldı, yapılmaya devam ediyor?
Şaşırdık mı? Şaşırıyor muyuz?
Hayır!
Neden şaşırmadık? Neden şaşırmıyoruz?
Çünkü vaiz, “evet” demenin siyaset olduğunu kabul etmiyor ki… Peki, aynı mahalde, birisi, “hayır” propagandası yapsa razı olurlar mı? Hayır! Çünkü “hayır” derseniz siyasete girmiş olursunuz!
Başka neden şaşırmadık?
Çünkü din bu kadar siyasallaştıktan sonra camilerde siyaset yapılmasına neden şaşıralım ki?
Hâl böyle olunca, camide siyasete, “evet” kampanyasına benim fazla bir itirazım kalmıyor! Bu propagandayı siyasetin bir rengi olarak görmeye başlıyorum. Ne güzel bir renk!
Yalnız, bana neden “evet” demem gerektiğini açık-seçik anlatmalısınız!
Özellikle, Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden beri var olan vezirlik-sadrazamlık-başbakanlık makamından ne zarar gördüğünüzü bana söylemelisiniz!
Binlerce yıllık geleneği olan başbakanlık neden kaldırılıyor bana izah edin!
İzah edin, seve seve “evet” diyeyim!
Bir de ricam, Necip Fazıl’ın, aşağıda sunduğum hikâyesini okumanız:
CAMİLERİ DOLDURUP DA İÇİNE GİREMEYENLER
"Hasene Bacı" adlı hikâyesininden:
"Ya o Müslüman eskisi dediğin kimler?"
Hasene Bacı:
"Camileri doldurup da içine giremeyenler. Hepimiz!"
Hasene Bacı, İstiklal Savaşında 20 yaşlarında bir genç kızken, bir Cuma namazında caminin kapısına dikilip içeri avaz avaz seslenmiş:
"Müslümanlar! Kaldırın başınızı secdeden! Bozun zaten bozuk namazlarınızı! Allah'a secde edebilmek için evvela memleketinizden gâvuru kovun!"
Onu duyanlar dehşete düşmüşler. Camidekilerin çoğu çete yazılmış, düşmana karşı çıkmış.
Aradan 40 yıla yakın süre geçmiş.
Cuma namazı. İmam hutbede. Müslümanlar öğütleri dinlerken arkalardan, kadınlar tarafından bir ses geldi:
"İmam efendi sen ne söylüyorsun, kimlere söylüyorsun?"
Herkes korkunç bir şaşkınlık içinde başını çevirmiş, sesin sahibini ararken, birden, Hasene bacıyı ayakta gördüler:
"Müslümanlığı indirdiniz indirdiniz, gövdenizle yatıp kalkmaya, anlamadığınız şeylere 'Hû' demeye!"
Korku büyük. Hasene Bacı kendini dışarıya attı. Hâlâ bağırıyor:
"Siz de Müslüman mısınız be, Müslümanlık kim, siz kimsiniz?"
Hasene Bacı karakolda. İyi kalpliliğiyle tanınan komiser soruyor:
"Müslümanları ayaklanmaya çağırdın diyorlar. Yok böyle bir şey, değil mi?"
"Var mı, yok mu, bilmiyorum ama ortada Müslüman yok!"
"Sana mı kaldı onları aramak?"
"Bundan kırk yıl evvel camiye gidip Yunanlıya karşı, yine böyle Müslümanları aradımdı."
"Bulmuş muydun?"
"Bulmuştum, şimdi bulamıyorum!"
Bacı, bir daha camiye uğramayacağına dair söz vermesi istenince şöyle demiş:
"Uğrayıp da ne yapacağım? İçinde kimse yok ki!" (Necip Fazıl, Hikâyelerim, 1965)
x x x
Günün Sözü, İbn-i Sina'dan…