Biz parçalanmışız
beyinlerimiz de ve beyinlerde parçalanınca beyinlerimizi ellerine geçirenlerce
yönlendiriliyoruz. Bu ülkede biteviye İngiliz Ekolü, Alman Ekolü, Amerikan
Ekolü, Avrasyacı, Natocu bilmem neciden bahsedilir durulur. Ulan siz yerli
olamıyor musunuz? Siz Türk çocuğu değil misiniz? Sizin kendi davanız,
idealleriniz, hamleleriniz, planlarınız yok mu, olamaz mı? Hayır, niye tek bir
kez de olsa, hayalen bile olsa Türk Ekolünden bahsedilmez. Yoksa kurgulayamıyor
musunuz? Kafanız basmıyor mu? Her şeye basan kafanız buna basmayacak kadar
kütükleşti mi? Bu kadar mı basitleştik, küçüldük, hiçleştik? Türk Milletinin
evlatları yabancı ekollerin taşıyıcıları mı, kuklaları mı, hadimleri mi? Daha
düne kadar bunlar senin mukallitlerindi be. Utanın, utanın! Biz hep birilerinin
ürettiklerinin tüketicileri mi olacağız? Bu bizim kaderimiz mi? Birilerinin
kuyruklarında yaşayarak mı tüketeceğiz ömrümüzü? İslam niye var? Türk kimliği
ne demek? Sahi niye Müslümansın sen? Müslümanlık ne demek? Türk kimdi, ne
demekti? Müslüman Türk Milletinin
evlatları, küfrün virüslerinin taşıyıcıları olabilirler mi? Müslümanın kendi
kafasında idealize ettiği bir dünyası olamaz mı, kabil değil mi bu? Yazık,
yazık! Sonra da herkes güya kafasında bir dünyası olduğundan dem vurur. Hangi dünya,
ne dünyası, kimin dünyası? Boş boş boş. Aydınlık deriz, adalet deriz, ahlak
deriz, hürriyet deriz, kardeşlik deriz ama dediklerimizi gerçekleştiremeyecek
şekilde hareket ederiz. Eğer bu olgulardan bahsediyorsak ve bu olguları
mahiyetlerine mütenasip olaylaştırmak gibi bir derdin sahibi isek, ilk evvelde
kafamızı, sonra da yolumuzu, yönümüzü değiştirmemiz iktiza etmektedir. Çünkü bu
kafayla, yolla hiçbir şey getiremeyiz, yapamayız. Ne yapabileceğimiz,
getirebileceğimiz de bellidir. Malayani ile iştigal etmek, hakiki maksatları
tepmek, geri atmak demektir. Ki, haddizatında bizim yaptığımız tek şey de budur
maateessüf. Kendimizi bilmiyoruz, tanımıyoruz maalesef bebeğim! Söyle bana
hangi tarihi şahsiyetimizi, hangi alanda olursa olsun, doğru düzgün tanıyoruz?
Tarihimizin hangi kesitini bihakkın kafamızda belirginleştirmişiz ve anlamışız?
Bilakis, bizim her şeyimizi, bizim düşmanlarımız bizden daha iyi biliyorlar. Ne
garip! Biz övünmekle iktifa ediyoruz. Düşmanlarımız ise, düşmanlarından bile
faydalanmakla gerçekçiliğin ne demek olduğunu öğretiyorlar bize ama onu bile
öğrenecek kafamız yok maalesef. Hamaset, hamaset, hamaset. Ya gerçeklik! Allah,
varlığın yasalarını belirlemiş ama uyan kim, uygulayan kim? Allah, dilimiz de
var ama eylemlerimiz de maalesef yok. Herkes kendisiyle övünmenin derdine
düşüyor ama övündüğü şey kendine ait değil, kendine ait olmayanla kendini
övecek kadar bilinçsiz bir millet olmuşuz ne hazindir ki. Şeytanın, kirli,
kanlı, karanlık libaslarını kafamıza ve kalbimize giydirmekle övünecek kadar
alığız, bönüz. Allah, akıl, fikir, duygu, samimiyet, ciddiyet, iyi ve temiz
niyet bahşetsin. Allah, münafıklık sızdıysa yüreklerimizin derinliklerine,
kurtarsın bizi. Âmin.
Bu ülkenin çocuklarını,
kalplerini ve kafalarını iğdiş eden, dumura uğratan, yüce davalarını metazori
ıskat eden ideolojiler mahvetti. Bu ülkenin çocuklarını samimiyetsizlik
mahvetti. Bu ülkenin çocuklarını akılsızlık, düşüncesizlik, duygusuzluk,
alışkanlık, zaaflar mahvetti. Fırsatları değerlendirememek mahvetti. Kimliği ve
dini dünyalık elde etmek için kullandık, kirlettik ve attık sadece, yaptığımız
bu oldu, başka bir şey yapmadık maalesef. Bu ülkenin çocukları sadece
konuştular. Kimlikleri dillerinde kaldı, dinleri dillerinde kaldı, davaları
dillerinde kaldı, sözleri dillerinde kaldı, tüm mukaddesleri dillerinde kaldı,
eyleme ise asla ve kata samimice, dürüstçe, ciddiyetli olarak yansımadı. Bu
ülkenin çocuklarını dinsizlik ve kimliksizlik mahvetti. Bu ülkenin çocukları
zevahirde dinli ve kimliklidir ama batında kimliksiz ve dinsizdir.
Düşüncelerimdir! Aksi ispat edilesiye kadar meriyettedir. Adalet, ahlak,
hürriyet, uhuvvet, müsavat peşinde oldum hep, dünya peşine asla düşmedim. Dünya
peşinde olsaydım, söylediklerim anlamsız kalırdı, riyakârca olurdu, münafıklık
kokardı. Çünkü dünya peşinde koşanın samimiyetinden mutlak olarak şüphe edilir.
Kötüyü iyi diye mi sunuyorum? İyiyi kötü diye mi tanıtıyorum? Zararımıza olacak
şeyleri sanki iyiymiş gibi sunup kafa mı bulandırıyorum? Dünyalık bir nimet
derdinde miyim? Hayır. Öyleyse yüreğimin acısıyla haykırıyorum. Bir İslam
dünyasına bakıyorum, bir şeytani dünyaya bakıyorum ve kahroluyorum. Niye böyle
diyorum, niye böyle? Bir çare olmalı diyorum. Biz bu değiliz, böyle olmamalıyız
diyorum. Akıl uçup gitmiş, düşünce öldürülmüş, şüphe yerini alışkanlığa
bırakmış. Ne yapıyoruz biz sahi? Neyin derdindeyiz? Niçin söylemlerimizle
eylemlerimiz insicam içerisinde değil. Niye basit, küçük, anlamsız, ahmakça
şeylerle iştigal edip duruyoruz. Niçin süfli duyguları ulvi duygulara müreccah
kılıyoruz? Niye en basit bir işi karmakarışık hale getirip, çözeceğiz diye
didinip duruyoruz? Hayır, basit bir şeyi niye o haliyle çözmeye çalışmıyoruz?
Dünyaya öyle bir batmışız ki, anlatması kabil-i mümkün değil. Koş, koş, koş,
nereye kadar? Tüm dünya senin olsa kaç yazar, sen senin olmayınca? Düşünce
yetimiz bu kadar mı dumura uğradı? Basiretimize, ferasetimize ne oldu bizim?
Uhuvvet ne demekti? Vahdet ne demekti? Tevhid ne demekti? Erdemlerimize ne oldu
bizim? Şeytan mı çürüttü erdemlerimizi? Şeytan mı engel oluyor hayata
geçirmemize erdemlerimizi? Hayır, hayır, lütfen yüreğimizin sesini dinleyelim.
Hayatın sessiz şarkısını duyumsayalım. Birbirimizi dinleyelim ve anlayalım.
Biraz da ince bakmayı, detaya odaklanmayı becermeye çalışalım. Genele
baktığımız ve kalın baktığımız için çakılıp kalıyoruz, her şeyin iyi olduğunu,
her şeyi iyi yaptığımızı sanıyoruz ve bu bizi yanıltıyor. Muhammedi Muvahhitler
olmadan olmaz bebeğim!
SÖZLER:
‘’’’Ne kavgalar vermiştim
oysa. Böyle olsun istemezdim. Daha güzel olacaktı her şey. Aklımdan geçmezdi
bile böyle olacağı. Çok şey kaybettim. Bomboş bakıyorum hayata şimdi. Ruhumda
kapanmayacak yaralar açıldı. Ben kaybettim. Sen kazandın dostum! Ama haklı
olduğun için değil. Acı bir tebessüm var şimdi yorgunluğun resmi olan yüzümde
ve ince bir sızı ruhumda.’’’’
Bendeniz
''''Elimde olsaydı, zaman
müsaade etseydi ve gücüm kâfi gelseydi, yazardım, yazardım, yazardım ve
fasılasız yazardım, insançocukları kalkasıya kadar yazardım. Tüm doğayı toprağa
çevirir, sürer ve kitap ekerdim, sonra onları toplar, öğütür, un yapardım ve
insanlığa sunardım. Çünkü bu anlamsız, saçma ve boş evren ancak ve ancak
düştüğü yerden kalkacak insançocukları ile bir mahiyet kazanacak. Keşke, keşke,
keşke diyorum ama mutlaka bir gün diyorum. Bir gün elbet yazacağım, sadece
yazacağım ve o gün karanlığa ok gibi saplanacak yazdıklarım. Bir düşünce
vadisine ineceğim ve her şeyi bırakıp sadece yazacağım. Yazıklarımla bir meşale
zinciri oluşturacağım.''''
Bendeniz
""Yersiz yurtsuz
bir hiçkimseyim. Allah'tan başka sahibi olmayanım. Sahiplenmeyi de,
sahiplenilmeyi de sevmeyenim. Kimselerle olmadım, kimselerden olmadım. Gönül
otağım herkese açıktır. İkramı sevgidir, tebessümdür, muhabbettir, uhuvvettir,
dostluktur. Otağıma giren herkes güvendedir ama güven duyulanlar girebilirler.
Benim kimsesiz yurdumda, otağımda, hakikatin, adaletin, ahlakın, hürriyetin
hükmü egemen oldu her daim. Varlığım bilince erdiğinden bu yana hakikatin,
adaletin, ahlakın, hürriyetin türküsünü terennüm ettim. İlanihaye behemehâl
aynı türküyü terennüm edeceğim.""
Bendeniz
""Merak ediyorum
da; -her nefis ölümü tadacaktır- ayetini hep ya tabutlarda görürüm ya da
mezarlarda. Gerçekten böyle ama. Yine bir tabut ve üzerinde bu ayet var işte
tam karşımda. Eyvallah, diyeceğim yok ve elbette olmalı. Ama bence özellikle
büyük para kasalarının üzerine ve makamların tam karşı cephelerine asılmalı ki,
insanlar taparcasına bağlandıkları dünyalıkların fani olduklarını ve bir gün o
şeylerden istemedikleri halde kopacaklarını ve üstelik o şeyleri yanlarında da
götüremeyeceklerini anlasınlar ve gaflete düşmesinler. Ayrıca sahip oldukları
her şeyin hesabını bir gün mutlaka vereceklerini unutmasınlar. İnsan olmayı,
insan kalmayı ve insanca yaşamayı ertelemesinler.""
Bendeniz
''''Elimde olsaydı, zaman
müsaade etseydi ve gücüm kâfi gelseydi, yazardım, yazardım, yazardım ve
fasılasız yazardım, insançocukları kalkasıya kadar yazardım. Tüm doğayı toprağa
çevirir, sürer ve kitap ekerdim, sonra onları toplar, öğütür, un yapardım ve
insanlığa sunardım. Çünkü bu anlamsız, saçma ve boş evren ancak ve ancak
düştüğü yerden kalkacak insançocukları ile bir mahiyet kazanacak. Keşke, keşke,
keşke diyorum ama mutlaka bir gün diyorum. Bir gün elbet yazacağım, sadece
yazacağım ve o gün karanlığa ok gibi saplanacak yazdıklarım. Bir düşünce vadisine
ineceğim ve her şeyi bırakıp sadece yazacağım. Yazdıklarımla bir meşale zinciri
oluşturacağım.''''
Bendeniz
""Her söz beşer
için bir testeredir. Tabi okumasını, almasını, anlamasını bilirsen. Kendini
sürekli yontacaksın ve budayacaksın. Sonunda ortaya insan
çıkacaktır.""
Bendeniz