Kendi topraklarından
doğmayıp, yabancı topraklarda doğanları, bu topraklarda yeniden doğurmaya
çalışanların sunacağı tek bir şey vardır; zulüm, tefrika, meskenet, mezellet ve
esaret. Nihayet, vahşi bir faşizm! Herkes kendi toprağından doğmalıdır. Tıpkı bir
ferdin, duygu ve düşüncelerinin kendi gönül toprağından doğması iktiza ettiği
gibi. Çünkü kendi toprağından doğmazsan, o toprağı sahiplenemez ve
savunamazsın. Kendi toprağından doğmazsan, toprağının kokusunu, rengini,
biçimini, tadını alamayacağın için, o toprakta doğanlara kendini anlatamazsın.
Metazori anlatmaya tevessül edersin, o da geri teper. Bir avuç tirana egemenlik
bahşedersin ve emperyalizmin en ağırını hâkim kılarsın. Bir gün halkın demir
yumruğuyla devrilirsin. Bu topraklar Türk ve İslam topraklarıdır! Bunu
bileceksin. Her kim olursan ol, her ne olursan ol, bileceksin. Çünkü bu
topraklar seni bilir ve tanır, sen onu bilmesen de, tanımasan da. Bu
toprakların garip bir ruhu vardır. Bilir misin? Bu toprağın altında, bu topağın
ruhu için dövüşenler yatar. O yatanlar, kendileri üzerinde tepişenlerin kim
olduklarını bu toprağa anlatırlar, bu toprakta kendinden doğan çocuklarına
anlatır. İşte sır budur! Sen bu sırrı bilecek kadar zeki misin? Zeki olsaydın,
bu topraklar üzerinde nasıl davranacağını, bu toprakların çocuklarına nasıl
yaklaşacağını bilirdin. Bilmezsen defolup gideceksin. Gitmezsen bile zaten
gönderileceksin. Bu, bu coğrafyada yaşayıp, bu coğrafyanın bedenini ve ruhunu
tanımayanların değişmez ve değişmeyecek kaderleridir. Sana olmayan elbiseyi
zorla giyebilir misin? Giysen de rahat edebilir misin? Netice ne olur? Elbette
o elbise kısa süre sonra bir tarafından patlak verir. İşte bir coğrafyaya ve
millete biçilmeye çalışılan kader de böyle bir şeydir. Bu millet kendinden
olmayanları tanır. İlla ki tanır. Çünkü hisseder. Dedik ya, üzerinde yattığı
toprak, yani evi olan toprak, yani anası olan toprak, ona gizlice fısıldar
kimin kim olduğunu. Kimin kendisine ihanet edeceğini ya da etmeyeceğini
sessizce söyler, kimsenin ruhu duymaz bu haberleşmeyi. Öyleyse bu milletle oyun
oynamayacaksınız. Bu milletin temiz gönül toprağına tertemiz bir tohum gibi
ekerseniz kendinizi bir gün gürbüz olarak yetiştiğinizi görürsünüz. Tersini
yaparsanız da, o toprak yutar sizi ve asla dışarı çıkarmaz. Boğar ve kusar! Bir
daha da ekilemezsiniz o gönül toprağına ve o toprakta filizlenemezsiniz. Çünkü
o temiz toprak kusmukları kabul etmez! Öyleyse bu toprağın ruhuna sadık
kalacaksınız ve ihanete hiçbir zaman tevessül etmeyeceksiniz, kendinizi
kusturmayacaksınız.
Bendenize kızmayın.
Nefsimdekini değil, sosyolojik bir gerçekliği izhar ediyorum. Çünkü bendeniz
birilerinin gerçeğini söylemem, bendeniz mutlak hakikatin izdüşümleri olan
gerçeklikleri izhar ve izah etmeye gayret ederim elimden geldiğince. Bu
topraklardan doğ! Diye diye geldim bu zamana. Yazmaya başladığım ve yeniden
doğduğum zamanlarda dudaklarımdan dökülen ilk repliklerden biridir bu. Bu
topraklardan doğmayanların kaderi, doğduğu topraklara sürgün gitmektir.
Gitmektir, gönderilmek değil! Çünkü bu topraklarda yapacağı hiçbir şey yoktur
onun. Bir coğrafyanın ruhunu bilmeyenin, o coğrafyada hareket alanı ve
kabiliyeti olmaz. Hayatın tam orta yerindeyiz. Gözlerimiz görüyor, kulaklarımız
duyuyor, aklımız biliyor, kalbimiz hissediyor şükür. Cahil, alık, bön ve ahmakta
değiliz. Yürünülen yolları, gönüllerin çevrildiği yönleri, sözcüklerin
döküldüğü dilleri de ihsas ediyoruz az çok, şükür. Bu topraklardan doğmayıp bu
topraklarda kavga verenlerin zekâsı kaç gramdır gerçekten merak ediyorum. O, ya
aptalın tekidir ya da üç okka mama için maşalık yapan ciğeri beş para etmez
sefilin tekidir. Ya da koyunlaştırdığı kitlelerin etinden, sütünden, belli
etmeden istifade edip, dem süren biridir, yolunu böyle bulmuştur. Geçelim! Hiç
düşünmüyoruz da. Bir tarafta sen, diğer tarafta ben. Farklı kafalarda olsakta,
birbirimizi yerken, diğer tarafta metresiyle diskoteklerde fink atan pezevengin
piçi hayatın tadını çıkarıyor ve emin ol ki, seni tahrik edenlerden birileri de
o burjuva piçlerinin babaları olan pezevenklerdir. Onlar yaşar sen ölürsün.
Onlar kazanır sen kaybedersin. Yani kendi oyununu oynamaz, onların oyununu
oynarsın ve onların ayakları altına düşersin. Kendi politik çıkarları, kendi
rantları adına seni ve senin gibileri kullanmaktadırlar. Sırf kendileri ve
piçleri, şırfıntıları daha konforlu bir hayat sürsün diye. Aldanma bebeğim
aldanma! Vallahi aldanıyorsun. Bendeniz,
senin de, benim de özgürlüğümüz için söylüyorum bunları. Gerçek adalet, gerçek
barış, gerçek kardeşlik, gerçek ahlak gelsin diye, bu güzellikleri hep birlikte
getirelim diye söylüyorum. Sizi birbirinize kırdıranlar, sizin dostlarınız
olamazlar. Sizi meydanlara sürüp, arada ki birilerine bir el silah sıktırıp,
sonra karışıklık yaratıp herkesi birbirine kurşunlatanlar sizlerin iyiliğini
düşünmezler bebeğim. Kodamanlara ve kodamanların çarkını döndüren şerefsizlere
inanmayın. Kodamanların ve şerefsizlerin, aranıza soktukları provokatörlere de
inanmayın. Hayır yani, bugüne kadar hep inandınız da ne oldu, elinize ne geçti?
İnandıklarınız tek tek yalan çıktı. Aldatıldığınız gün gibi aşikâr oldu. Belki
utancınızdan söyleyemediniz, itiraf edip bir iç muhasebesi yapamadınız. Ama
gerçekte değişmedi ve değişmeyecek. Ki, gerçek değişmez bebeğim, değişecek olan
sensin, sizsiniz, benim, biziz.
SÖZLER:
""Bir yanlışınız
olduğu zaman sizi düzeltecek bir dostunuz olsun.""
Kadim Yasa
""Yaptığınız
yanlışları göremeyen veyahutta yaptığınız yanlışları görse de menfaatleri
gereği suskun kalan bir dostunuz varsa vay halinize.""
Bendeniz
‘’’’Güven sözcüğünü
hafızanıza kazıyın ve milyon kere tekrar edin. Eğer güven vermiyorsanız hiçbir
anlamı yoktur. Sevgi sözcüğünü hafızanıza kazıyın ve milyon kere tekrar edin.
Sevmiyorsanız ve sevilmeye layık olamıyorsanız hiçbir anlamı yoktur. Adalet
sözcüğünü hafızanıza kazıyın ve milyon kere tekrar edin. Adil olamıyorsanız ve
adalet dağıtamıyorsanız hiçbir anlamı yoktur. Hürriyet sözcüğünü hafızanıza
kazıyın ve milyon kere tekrar edin. Hür değilseniz ve hürriyet için
savaşmıyorsanız hiçbir anlamı yoktur. Ahlak sözcüğünü hafızanıza kazıyın ve milyon
kere tekrar edin. Eğer ahlaksızlık yapıyorsanız ve ahlakı yaşatamıyorsanız
hiçbir anlamı yoktur. Uhuvvet sözcüğünü hafızanıza kazıyın ve milyon kere
tekrar edin. Eğer kardeş olamıyorsanız ve kardeşçe yaşayamıyorsanız hiçbir
anlamı yoktur. Dostluk sözcüğünü hafızanıza kazıyın ve milyon kere tekrar edin.
Eğer dost olamıyorsanız ve gerçekten dostça davranamıyorsanız hiçbir anlamı
yoktur. Vatan sözcüğünü hafızanıza kazıyın ve milyon kere tekrar edin. Vatan
uğruna mutlak hakikatler temelinde erkekçe dövüşemiyorsanız ve menfaatlerinizi
düşünüyorsanız hiçbir anlamı yoktur. Bu her şeyde böyledir. Papağan gibi tekrar
et, sürekli slogan at, fasılasız lak lak yap ne anlamı olur? Hayat bilmek
değildir, eylemektir. Eylemek yoksa bilmek hiçbir şeydir. Uğruna savaşmadığın
hiçbir şey senin değildir ve senin olmaz ve savaşımın reklamdan ibaret
kalır.’’’’
Bendeniz
‘’“-Terör- konusunda konuşan
ahlak vaizleri, bir insanın kendini patlatmadaki barbarlığını gördükleri gibi;
o insanı bu duruma sürükleyen çaresizliği, kini, öfkeyi yaratan esas barbarlığı
da görmelidirler. Diğer türlü alçaklık yapmış olurlar. İlk önce sonucu yaratan
sebepleri yok etmek gerekir. Aksine sebepler yok olmadıkları sürece sonuçlar
hep karşımıza çıkmaya devam edecektir. Bunun sadece rengi, biçimi değişecektir,
o kadar. Gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. Bir gerçeklik varsa, biz onu yok
saydık diye o gerçeklik yok olmuyor. Bize düşen gerçekle yüzleşmek ve gereğini
yapmaktır. Bataklığı kurutmadıktan sonra, sinekleri öldürmenin faydası yoktur,
çünkü sinekleri çoğaltan bataklığın kendisidir ve yok olan sineklerin yerine
yenileri türeyecektir.’’’’
İlhami Güler
‘’’’Kişinin ahlaklı
yaşayabilmesi için kendisini toplum ahlakından kurtarması gerekir.’’’’
Irvin D. Yalom
‘’''İnanç, İbrahim gibi
tehlikede olmaktır.’’''
Muhammed İkbal
‘’’’Batı kalbi, Doğu aklı
öldürdü.’’’’
Muhammed İkbal
NOT: Haddizatında,
insanlık tarihinin özeti ve insanlığın geldiği aşamanın sebebi budur.
‘’’’Fatıma ol; bu asrın
gidişine uyma ki, kucağında bir Hüseyin yetişsin.’’’’
Muhammed İkbal
""Yaratmanın/üretmenin
verdiği zevkten başka gerçek bir zevk yoktur. İster kalem yapılsın, isterse
çizme, ekmek veya çocuk, yaratma/üretme olmadan gerçek bir zevk duymaya imkân
yoktur; yaratmanın dışında, hiçbir zevk yoktur ki, endişeyle, acıyla, vicdan
azabı ve utançla karışmamış olsun.""
Tolstoy
‘’’’Kaliteli yalnızlık,
sahte kalabalıktan her zaman daha iyidir.’’’’
Ts. Eliot