Jeotermelle anılan bir kentte, Sandıklı’da doğduk ve bebekliğimizden itibaren kaplıcayla iç içeyiz.
Kaplıca hakkında, jeotermal hakkında bütün gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz; onun şifa verdiği, faydalı olduğu, Allah’ın bir nimeti olduğudur. Yarım asrı aşkın bir süredir, bizzat kendim de bu nimetten yararlanır, şifasına canlı olarak şahit olurum.
Zaman geçti, teknik ilerledi, projeler yapıldı, şifalı su, Sandıklı’yı ısıtmaya başladı. 15 yıldır, ilçenin büyük bir bölümü “jeotermal enerji”yle ısınıyor. Kimseden bir şikâyet duymadım. Tam tersine, kullanan herkes memnuniyetini dile getiriyor. Soğuk Sandıklı iliklerine kadar ısındığı gibi, kirli kömürden de kurtulmuş oldu.
Jeotermal ısınmadan sonra, “jeotermal sera”lar kuruldu. Ocak 2017’deki ziyaretimde ayaküstü görüştüğüm, arkadaşım Osman Tanrıverdi, idaresinde bulunan serada 40-50 kişinin çalıştığını söyledi. Düzinelerce seradan sadece biri 40-50 kişiye istihdam sağlıyorsa, tamamını hesap edin.
Kaplıca, zaten başlı başına bir büyük istihdam alanı… Otellerin çoğalmasıyla, evde oturan kadınlara bile istihdam sağladı.
Kaplıca’ya ne zaman gitsem, uzaklardan gelen birileriyle mutlaka karşılaşırım. Geçen ay gittiğimde de 60 yaşlarında bir İzmirliyle karşılaştım. Her yıl, 10-15 günlüğüne geldiğini ve şifa bulduğunu, o iyileşmenin, kendisini 1 sene götürdüğü söyledi.
Netice olarak; Sandıklı’daki jeotermal, her yönüyle faydalı, olumlu, katkılı, tamamıyla “yapıcı” bir doğal kaynak…
Jeotermalin zararlı bir etkisi de var mı?
Varmış!
x x x
YIKICI JEOTERMAL
Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz Ahmet ve Fadime Camuz çiftiyle, Ege Çevre ve Kültür Platformu’nun (EGEÇEP), 26 Şubat 2016 tarihindeki kurultayında tanıştım. Hikâyelerini bizzat kendilerinden dinledim.
Aydın merkez’e birkaç kilometre uzaktaki Pınardere köyünde yaşayan çiftin anlattığına göre; 2016 Mart ayında, tam 450 kovan dolusu arıları ölmüş. Sebep: Köyün yakınındaki Jeotermal Enerji Santralleri (JES)! Ahmet Bey’e, “Peki, nasıl oluyor?” diye sordum. Santrallerden çıkan “akışkanlar”dan salınan zehirli gaz arıların ölmesine yol açıyor.
Ayrıca, söz konusu akışkanlar çevredeki dere ve akarsulara veriliyor ve onları da kirletiyor. Aydın’dan gelen katılımcılar, akarsulardaki kirlilikten dolayı, bırakın balığı, kurbağa bile kalmadığını, hatta kuşların bile kaybolduğunu dile getirdiler.
Demek ki jeotermalin böyle yıkıcı bir etkisi de olabiliyor. Nasıl kullandığınıza bağlı!
x x x
ÇEVRE KİRLİLİĞİ, İSTİSNASIZ HEPİMİZİ VURACAK
Biz, “yerkürenin en hayatî meselesi iklim değişikliği, havanın, suyun, toprağın kirletilmesidir” diye boşa söylemiyoruz.
Arıların böyle toplu halde ölmesi son derece çarpıcı… Çünkü;
1. Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa, yerküredeki hayat en fazla 4 yıl daha sürebiliyor. Onun için bu arıların ölmesini “ilahî” bir uyarı olarak görüyorum.
2. Arıları ölmese, Ahmet ve Fadime Camuz çifti, belki de dünyadaki ikim değişikliğinden, aşırı kirlenmeden haberdar bile olmayacaklardı.
Şimdi düşünelim:
Kaynakların yanlış kullanımı, küresel iklim değişikliği ve tabiatın kirletilmesi, hep verimliliğiyle, doğal güzellikleriyle bildiğimiz Aydın’ın köylerini bile böylesine vuruyorsa, dünyada vurmayacağı bir nokta olabilir mi?
Çevreye ilgi gösterin… Çevreye vaki olan ve olabilecek tehditler hakkında bilgilenin, bilinçlenin.
Kirlilik, Aydın’ın Pınardere köyünde olduğu gibi hiç beklemediğiniz bir anda ve yerde sizi de vurabilir.
Kendimiz, istikbalimiz, çocuklarımız için çevre kirliliğiyle, erozyonla, iklim değişikliğiyle mücadele etmek zorundayız.