Bu topraklar garip
topraklardır! Güneş farklı doğar burada. Her günün, günün her vaktinin ayrı bir
ruhu vardır. Toprak, sadece kuru bir toz yığını değildir. Yürüyüş yerin
derinliklerinden yapılır burada. Nümayişlerinin, işine yarayacağını hayal
edersin ama hayallerinin heyulası olur bilemezsin. Maskeli adamların mebzul
miktarda kol gezdiği topraklardır. İnsanını kimse anlayamaz kolay kolay. Çünkü
anlaşılmazlık ruhuna sinmiştir, anladığını sandığın an en anlamadığın andır. Bir
bakmışsın uyanıvermiş ve gerçeği görüvermiş, verdiği gönlünü geri alıvermiş.
İnsanı, kendi de anlayamaz kendini. Bazen bir kurt gibidir, uluyuşu ufku sarar,
korku salar yüreklere; bazen bir koyun gibidir, yürüyüşü, duruşu, bakışı ağzını
sulandırır kirli çakalların. Bir bakmışsın kafasının üstündesindir, bir
bakmışsın kafa darbesiyle kendini yerde bulursun. Oysa aldattığını ve kafakola
aldığını düşünüp durursun ama yanıldığını tekmeyi yiyince anlarsın. Bu ülkede
zavhirde müthiş bir vahdetin olduğunu ihsas edersiniz ama batında sanki tefrika
kol geziyordur. Batını hissettiğinizi sanırsınız, ağzınız sulanır, ona göre
davranır işe koyulursunuz ama karşınızda dehşetli bir vahdet ruhu bulursunuz
şok olursunuz, haşyete kapılırsınız, diliniz tutulur. Gariptir işte çok garip!
Bu toprakları anlamak kolay değildir, herkesin harcı da değildir. Geçelim! Bu
topraklarda muhtelif klikler vardır, elbette olacaktır normaldir. Ama
gözleriniz de açık olmalıdır. Birileri, bu birileri sizden birileri de
olabilir, bir eylem yapar, bir söz söyler ama yapan, söyleyen sizden biri diye,
o birinin her yaptığı, her söylediği doğrudur, gerçektir diye bir şey yoktur ve
olamaz da. Öyleyse soruların olacak, sigaya çekeceksin. Bu benim faydama mı
yoksa zararıma mı diye. Ya da bu düşmanlık mı, dostluk mu üretiyor diye sorgulayacaksın.
Bu söz ya da eylem; milletin huzuruna, mutluğuna, güvenliğine katkı sağlar mı
diye düşüneceksin. Benim ideallerime hangi artı değeri katıyor ya da
ideallerimi zaafa mı uğratıyor diye düşüneceksin. Misal; birileri bir olay
çıkarırlar. Ülke gündemine tak diye oturan bir olay olabilir bu. Gençliğin
merkezi olan üniversitelerde sadır olan bir olay olabilir. Şimdi bizden
bildiğimiz birileri çıkıpta sorgusuz sualsiz o olayları desteklese ne dersiniz?
Bizim adamımız verdi desteği diye hemen savunur musunuz? İşte o zaman koyun
gibi olursunuz. Bir defa o olaylara bütüncül bakıp, tümden destek vermek
kesinlikle yanlıştır. Bu desteği kim verirse versin. En azından o gençlerin
yaptıkları yanlışların kabullenilmesini ve aynı hataların tekrarlanmasını sağlar
verilen destek. Gençliğin şiddete yönelmesine, hakkını şiddet kullanarak
aramasına neden olur. Gençlik kendini haklı görür ve bitevi aynı hataları
tekrarlar. Kardeşçe yaşamayı düşleyeceklerine, bitevi kavga ederek düşmanlık
üretirler. Oysa gençlik doğru yönlendirilmelidir. Gençliğe gerçekler
anlatılmalıdır, kardeşçe yaşamak ve hakkını milli birliğe, devlete ve ülkeye
zarar vermeden aramak tavsiye edilmelidir. Gençlik politik düşünmeye
yönlendirilebilir ama asla politik çarklarda öğütülecek şekilde kurgulanmamalıdır.
Keza; münhasıran oradaki olaylara bakıpta, o bir avuç gençliği düşünüpte, bir
üniversitenin bütün hocalarını itham etmek ve onlara karşı ağır sözler sarf
etmekte yanlıştır. Bunu her kim söylerse söylesin. Bizden biri söylese de
yanlıştır, bizden olmayan biri söylese de yanlıştır. Bu da, bir yerde, kine,
nefrete ve düşmanlığa yol açar. Bir defa o hocaların yetiştirdiği gençliğin
hepsi değildir orada bulunanlar ve aralarında mutlaka aklını kullananlarda
vardır. Ve ayrıca hocaları genellemekte yanlıştır. Her hoca aynı kafada insan
yetiştirmez, bunu da görmek gerekir. Münhasıran dünyevi hırs ve menfaatlerimiz
için insanlar arasında nefret doğurmaya gerek yoktur. Yapıcı olmak,
birleştirici ve tümleyici olmak lazımdır. Ama işte bizler ne yapıyoruz? Gidiyoruz,
güç ve servet sahibi insanların peşine takılıyoruz, onlara adeta tapıyoruz ve
sonunda birbirimize düşüyoruz ve kaybediyoruz mütemadiyen. Kazananlar ise
kimlerdir hepimizin malumudur. Yemin ediyorum, benzerleriniz, sizleri, asla,
doğru yola, doğru hedefe, gerçek aydınlığa, gerçek kurtuluşa, gerçek dostluğa,
gerçek adalete, barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe götürmezler ve
götürmeyeceklerdir de. Kılavuzunu, rehberini ve yolunu iyi seçeceksin kardeşim!
Gerisi angaryadır! ‘’Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan
karanlıklara (sürükleyip) çıkarır’’ demiyor mu Rabbimiz? O zaman oku ve düşün!
Acayip ve garip bir hayat.
Çelişik mahiyete malik bir insan. Muhtelif olgular, olgularla merbutiyeti olan
olaylar zinciri. Karanlık, çıkmaz sokaklar. Kan kokusu geliyor her taraftan.
Acı, sancı, sürgün dolu sürgit bir ömür. İnsan, alışkanlıkların ve zaafların
tutsağı. Girdap dolu, karanlık, ıssız sokaklar. Şeytanlar cirit atıyorlar
diyarlarda. Akıl almaz boyutta üst üste gelen gelişmeler. Alışkanlıkların
tevlit ettiği alışılan hayatları değiştirme gayreti yok. Zihin dünyamız çok
sığ, ruh dünyamız çok dar. Hayatı anlayabilmiş, insanları tanıyabilmiş,
sokakları keşfedebilmiş, olayları çözebilmiş değiliz, böyle bir çaba içerisinde
de değiliz. Binaenaleyh, acılar yağmur gibi yağıyor üzerimize. Nefsimizin
gemlerini elimize alamıyoruz bir türlü. İrademize hükmedemiyoruz. İçimizde
muzaffer olamadığımız için, dışımızda da yenik düşüyoruz. Bakışlarımız,
duygularımız, düşüncelerimiz, eylemlerimiz de çok sığ. Böyle bir dünyada, çok
yorucu ve aynı zamanda boş ve saçma geliyor insana. Üzülüyorsunuz ama değişen
bir şey yok. Böyle bir durumda hakikat kadar yapayalnızsınız. Basit düşünmeye,
basit duygulanmaya, basit hareketlere iyice alışmışız. Gönülden sevenler, derin
düşünme gayreti içerisinde olanlar, büyük duygulanımlar yaşayanlar, derununda
hissedenler hep yalnız kalıyorlar. Çünkü anlaşılmıyorlar. Kahvehane tarzında
yaşama öyle bir alışmışız ki, kurtulmak ne mümkün. Duygularını olanca
yoğunluğunla ifade ettin mi, derin düşünmeye ve düşündüklerini sarih ve beliğ
olarak ifade etmeye tevessül ettin mi, çıkarsız ve hesapsız sevdin mi; hayatı
kitaplarla karıştırıyorsun oluyor. Oysa zerre alakası yok ve işte; basit ve sığ
düşünmek tam da bu. Gönülden, hesapsız, umarsız, çıkarsız sevmeyecekse,
sevemeyecekse insan; ne anlamı olur hayatın, ne yüceliği olur aşkın ve insan
olmanın bir ayrıcalığı kalır mı o zaman? Düşünmeden yaşayacaksa, her şeyi
sorgulamadan kabul edecekse, ahmakça düşmanlık güdüp, alıkça dostluk edecekse
ne farkı kalır hayvandan, insanın? Duygusunu derinliğine yaşayamayacaksa,
duygusunu fark ettiremeyecekse, duygusuz bir hayatın esiri olacaksa, o zaman
kimdir insan? Gerçekten çok cahil, zalim ve nankörüz. Bu gerçeklik, sonsuz
tecrübelerle ve kesin hükümlerle sabittir. Oysa insan, gönülden sevebilir, bu
zor değil. İnsan, derin düşünebilir ve bu düşüncelerinin aksini hayatta görmek
isteyebilir ve görebilir. İnsan, büyük duygulanımlar yaşayabilir ve hayatın
anlamını bu duygulanımlarında görmek isteyebilir ve bu duygulanımlarının
yankısını hayatın içinde de fark etmek isteyebilir. Bunun, hayatla kitapları
karıştırmayla ne ilgisi var Allah aşkına? İnsanlara kötülük yapmamak, ihanet
etmemek, iyilik yapmak çok mu zor? İnsanların arasını bozmamak, insanları
anamla çabası içinde olmak, insanların iyiliğini istemek ve bir insana gelecek
iyiliği engellememek çok mu zor? Ülkesini, milletini, devletini, vatanını,
dinini çıkarsız, hesapsız, umarsız, beklentisiz sevmek imkânsız bir şey midir?
Alışmışız bir hayata, bırakmak zor geliyor. Öyle olunca da yüce duyguların
yaşanmasının imkânsızlığına inanıyoruz ve bu yönlü konuşanlara da; hayatla
kitapları karıştırıyorsun diyoruz. Aslında yaşamak istemiyoruz da, bunu örtme
çabasındayız yani sahtekârlık yapıyoruz, samimiyetsiziz, namussuzuz. Çok
anlamlı bir hayatı savundunuz mu; hemen, ‘’böyle bir hayat yok’’ oluveriyor.
Oysa niçin olmasın ki; biz istedikten ve yaşama azmi gösterdikten sonra!
SÖZLER:
""İnsanların
peşinden niye koştuğunu düşün. Koşup koşmaman gerektiğini de düşün. Kendin
misin değil misin düşün. Kendin olsan kazancın ne olur kendin olmasan kazancın
ne olur düşün. Ne yaparsan yaşadığını hissedersin ve yaşamın sonunda bende
yaşadım diyebilirsin düşün. Ne yaparsan pişman olur ve keşke şöyle yapsaydım
dersin düşün. Kendinle, kendi işinle iştigal et. Kendin nesin, kendinin işin ne
düşün. Kendini geliştirmek mi iyidir yoksa başkalarının peşinde koşarken
kendini yitirmek mi iyidir iyi düşün. Doğru insanlar yanında yoksa niye yok,
varsa niye var düşün. Bu kime bağlı düşün. Doğru insanların gelişini bilemezsin
ama hissedersin, sen doğru ol sadece, onlar sessizce geleceklerdir sana.
İnsanca yaşamak nedir ve nasıl olur düşün. Hakkın nedir düşün. Hakkını bilemeyecek
kadar salak olmanın bedeli nedir düşün. Başkaları seni düşünmezken, senin
başkalarını düşünmen nedir bir düşün. Başkaları için yaşamak sana ne kazandırır
ya da kaybettirir düşün. Senin olan hakkı umursamamak ve hakkından vazgeçmek,
insanca yaşamaktan da vazgeçmek değil midir düşün. Hakkın sende değilse ne
yaparsın düşün.""
Bendeniz
""Kimin için
yaşıyorsun? Kendin olup kendi hayatını mı yaşayacaksın yoksa başkaları olup
başkalarının hayatını mı? Buna karar ver. Sonra doğru kararları vereceksin!
Niçin yaşadığını bilirsen, yaşadığın şey için ne yapman gerektiğini de
bileceksin.""
Bendeniz
‘’’’Bir iyilik bırak git
dünyaya. Nasılsa bir gün gideceksin. Sen gidince kötülüğü yok edecek, kötülerin
kazanmasını imkânsız kılacak bir iyilik bırak git. Sen varken kazanan para
babası kapitalist pezevenkler, sen gidince kazanamasınlar. Bir gencin ekmeğini
zorla alanlar, bir kızın beyaz umutlarını kirletenler kazanamasınlar. İyiler
kazansınlar hep. Bir iyilik bırak git dünyaya. Bir umut!’’’’
Bendeniz
""Kötü olduğumuz
ve kötülük yaptığımız zaman nice iyi kalpleri öldürdüğümüzü ve nice iyi
kalpleri öldüreceğimizi ve dahası, iyi kalpleri nice güzel değerlere düşman
edebileceğimizi unutmayalım. Hani kimse bizde ölmeyecekti ya onu diyorum
işte!""
Bendeniz
""Baharı öldüremedikçe
çiçekleri öldürseniz kaç yazar? Her baharda yeni çiçekler açar.""
Bendeniz
""İnsan dediğinin,
dost bildiğinin kalbi büyük olacak abi.""
Bendeniz
""Lanet olsun,
lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, sonsuz lanet olsun sana
şeytani Kapitalizm. Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, sonsuz
lanet olsun size Kapitalist domuzlar, adi yaratıklar, pislikler, kan emici
itler. İnsanı tükettiniz, her şeyi kirlettiniz. İnsan emeğini çaldınız,
yuvalarda ki sevgiyi ve huzuru aldınız. Namusları payimal ettiniz. Hayatın her
yönüne hükmettiniz. Ne eski insanlar var artık, ne de eski baharlar, ne de
temiz akar oldu sular. Gökyüzünü bile kirlettiniz, Güneş bile eskisi kadar
güzel doğmaz oldu, ruhta garip ve sonsuz duygular uyandırmaz oldu. Eskiden
insanlar başka güzeldi. Bahar gelince tabiatı başka bir koku sarardı, ruhumuzu
baştan başa kaplardı çiçeklerin kokusu. Ezanlar bile ruhumuzu okşardı Ramazan
ayında. İnsanlarda zayıfta olsa paylaşmak duygusu vardı. Eskiden ne güzeldi be
hayat! Herşeyin bir tadı tuzu vardı. Ne bileyim işte ruhta makes buluyordu her
şey. Sonsuzluğa alıp götürüyordu insanı. Bedenler bozulunca ruhlar çürüdü.
Çürüyen ruhlar, sağlam hiçbir şey bırakmadı.
Bendeniz
""Yürüdüğünüz
yolda en değerli şeylerinden vazgeçemeyecek kadar iradesiz olanlarla ve
kurbanını sürüsünün en çelimsiz hayvanından seçenlerle yürüyebileceğiniz hiçbir
yol yoktur. Adandığını söyleyenin adadığına bakınız, ne kadar samimi ve dürüst
olduğunu görürsünüz.""
Bendeniz
""Bu dünyaya
benzemeyen bir dünyayı özlüyorum. Güneş hiç batmasın. Aşk hiç bitmesin.
Yaşatmamak için yaşamak olmasın. Sahip olmak uğruna günaha batılmasın. Kan
akmasın ölmesin hiç kimse. Eller sadece sevgi için sevgiliye uzansın. Sevgi
sermayeden değil yürekten doğsun. Buluşan gerçek sevgiler olsun. Sımsıcak
ekmeğin kokusuna uyanmak olsun. Yaşamak olsun sadece yaşamak. Sahiplenmek için
yaşanılmasın. Yaşanacak kadar sahiplenilsin. Bilmiyorum var mı ama böyle bir
dünyanın varolma ihtimali olsun.""
Bendeniz