KENDİ AKLINI KULLANMA CESARETİ GÖSTER!...18...

Özgür DENİZ - 03.03.2017

Bu topraklar garip topraklardır! Güneş farklı doğar burada. Her günün, günün her vaktinin ayrı bir ruhu vardır. Toprak, sadece kuru bir toz yığını değildir. Yürüyüş yerin derinliklerinden yapılır burada. Nümayişlerinin, işine yarayacağını hayal edersin ama hayallerinin heyulası olur bilemezsin. Maskeli adamların mebzul miktarda kol gezdiği topraklardır. İnsanını kimse anlayamaz kolay kolay. Çünkü anlaşılmazlık ruhuna sinmiştir, anladığını sandığın an en anlamadığın andır. Bir bakmışsın uyanıvermiş ve gerçeği görüvermiş, verdiği gönlünü geri alıvermiş. İnsanı, kendi de anlayamaz kendini. Bazen bir kurt gibidir, uluyuşu ufku sarar, korku salar yüreklere; bazen bir koyun gibidir, yürüyüşü, duruşu, bakışı ağzını sulandırır kirli çakalların. Bir bakmışsın kafasının üstündesindir, bir bakmışsın kafa darbesiyle kendini yerde bulursun. Oysa aldattığını ve kafakola aldığını düşünüp durursun ama yanıldığını tekmeyi yiyince anlarsın. Bu ülkede zavhirde müthiş bir vahdetin olduğunu ihsas edersiniz ama batında sanki tefrika kol geziyordur. Batını hissettiğinizi sanırsınız, ağzınız sulanır, ona göre davranır işe koyulursunuz ama karşınızda dehşetli bir vahdet ruhu bulursunuz şok olursunuz, haşyete kapılırsınız, diliniz tutulur. Gariptir işte çok garip! Bu toprakları anlamak kolay değildir, herkesin harcı da değildir. Geçelim! Bu topraklarda muhtelif klikler vardır, elbette olacaktır normaldir. Ama gözleriniz de açık olmalıdır. Birileri, bu birileri sizden birileri de olabilir, bir eylem yapar, bir söz söyler ama yapan, söyleyen sizden biri diye, o birinin her yaptığı, her söylediği doğrudur, gerçektir diye bir şey yoktur ve olamaz da. Öyleyse soruların olacak, sigaya çekeceksin. Bu benim faydama mı yoksa zararıma mı diye. Ya da bu düşmanlık mı, dostluk mu üretiyor diye sorgulayacaksın. Bu söz ya da eylem; milletin huzuruna, mutluğuna, güvenliğine katkı sağlar mı diye düşüneceksin. Benim ideallerime hangi artı değeri katıyor ya da ideallerimi zaafa mı uğratıyor diye düşüneceksin. Misal; birileri bir olay çıkarırlar. Ülke gündemine tak diye oturan bir olay olabilir bu. Gençliğin merkezi olan üniversitelerde sadır olan bir olay olabilir. Şimdi bizden bildiğimiz birileri çıkıpta sorgusuz sualsiz o olayları desteklese ne dersiniz? Bizim adamımız verdi desteği diye hemen savunur musunuz? İşte o zaman koyun gibi olursunuz. Bir defa o olaylara bütüncül bakıp, tümden destek vermek kesinlikle yanlıştır. Bu desteği kim verirse versin. En azından o gençlerin yaptıkları yanlışların kabullenilmesini ve aynı hataların tekrarlanmasını sağlar verilen destek. Gençliğin şiddete yönelmesine, hakkını şiddet kullanarak aramasına neden olur. Gençlik kendini haklı görür ve bitevi aynı hataları tekrarlar. Kardeşçe yaşamayı düşleyeceklerine, bitevi kavga ederek düşmanlık üretirler. Oysa gençlik doğru yönlendirilmelidir. Gençliğe gerçekler anlatılmalıdır, kardeşçe yaşamak ve hakkını milli birliğe, devlete ve ülkeye zarar vermeden aramak tavsiye edilmelidir. Gençlik politik düşünmeye yönlendirilebilir ama asla politik çarklarda öğütülecek şekilde kurgulanmamalıdır. Keza; münhasıran oradaki olaylara bakıpta, o bir avuç gençliği düşünüpte, bir üniversitenin bütün hocalarını itham etmek ve onlara karşı ağır sözler sarf etmekte yanlıştır. Bunu her kim söylerse söylesin. Bizden biri söylese de yanlıştır, bizden olmayan biri söylese de yanlıştır. Bu da, bir yerde, kine, nefrete ve düşmanlığa yol açar. Bir defa o hocaların yetiştirdiği gençliğin hepsi değildir orada bulunanlar ve aralarında mutlaka aklını kullananlarda vardır. Ve ayrıca hocaları genellemekte yanlıştır. Her hoca aynı kafada insan yetiştirmez, bunu da görmek gerekir. Münhasıran dünyevi hırs ve menfaatlerimiz için insanlar arasında nefret doğurmaya gerek yoktur. Yapıcı olmak, birleştirici ve tümleyici olmak lazımdır. Ama işte bizler ne yapıyoruz? Gidiyoruz, güç ve servet sahibi insanların peşine takılıyoruz, onlara adeta tapıyoruz ve sonunda birbirimize düşüyoruz ve kaybediyoruz mütemadiyen. Kazananlar ise kimlerdir hepimizin malumudur. Yemin ediyorum, benzerleriniz, sizleri, asla, doğru yola, doğru hedefe, gerçek aydınlığa, gerçek kurtuluşa, gerçek dostluğa, gerçek adalete, barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe götürmezler ve götürmeyeceklerdir de. Kılavuzunu, rehberini ve yolunu iyi seçeceksin kardeşim! Gerisi angaryadır! ‘’Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır’’ demiyor mu Rabbimiz? O zaman oku ve düşün!

 

Acayip ve garip bir hayat. Çelişik mahiyete malik bir insan. Muhtelif olgular, olgularla merbutiyeti olan olaylar zinciri. Karanlık, çıkmaz sokaklar. Kan kokusu geliyor her taraftan. Acı, sancı, sürgün dolu sürgit bir ömür. İnsan, alışkanlıkların ve zaafların tutsağı. Girdap dolu, karanlık, ıssız sokaklar. Şeytanlar cirit atıyorlar diyarlarda. Akıl almaz boyutta üst üste gelen gelişmeler. Alışkanlıkların tevlit ettiği alışılan hayatları değiştirme gayreti yok. Zihin dünyamız çok sığ, ruh dünyamız çok dar. Hayatı anlayabilmiş, insanları tanıyabilmiş, sokakları keşfedebilmiş, olayları çözebilmiş değiliz, böyle bir çaba içerisinde de değiliz. Binaenaleyh, acılar yağmur gibi yağıyor üzerimize. Nefsimizin gemlerini elimize alamıyoruz bir türlü. İrademize hükmedemiyoruz. İçimizde muzaffer olamadığımız için, dışımızda da yenik düşüyoruz. Bakışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, eylemlerimiz de çok sığ. Böyle bir dünyada, çok yorucu ve aynı zamanda boş ve saçma geliyor insana. Üzülüyorsunuz ama değişen bir şey yok. Böyle bir durumda hakikat kadar yapayalnızsınız. Basit düşünmeye, basit duygulanmaya, basit hareketlere iyice alışmışız. Gönülden sevenler, derin düşünme gayreti içerisinde olanlar, büyük duygulanımlar yaşayanlar, derununda hissedenler hep yalnız kalıyorlar. Çünkü anlaşılmıyorlar. Kahvehane tarzında yaşama öyle bir alışmışız ki, kurtulmak ne mümkün. Duygularını olanca yoğunluğunla ifade ettin mi, derin düşünmeye ve düşündüklerini sarih ve beliğ olarak ifade etmeye tevessül ettin mi, çıkarsız ve hesapsız sevdin mi; hayatı kitaplarla karıştırıyorsun oluyor. Oysa zerre alakası yok ve işte; basit ve sığ düşünmek tam da bu. Gönülden, hesapsız, umarsız, çıkarsız sevmeyecekse, sevemeyecekse insan; ne anlamı olur hayatın, ne yüceliği olur aşkın ve insan olmanın bir ayrıcalığı kalır mı o zaman? Düşünmeden yaşayacaksa, her şeyi sorgulamadan kabul edecekse, ahmakça düşmanlık güdüp, alıkça dostluk edecekse ne farkı kalır hayvandan, insanın? Duygusunu derinliğine yaşayamayacaksa, duygusunu fark ettiremeyecekse, duygusuz bir hayatın esiri olacaksa, o zaman kimdir insan? Gerçekten çok cahil, zalim ve nankörüz. Bu gerçeklik, sonsuz tecrübelerle ve kesin hükümlerle sabittir. Oysa insan, gönülden sevebilir, bu zor değil. İnsan, derin düşünebilir ve bu düşüncelerinin aksini hayatta görmek isteyebilir ve görebilir. İnsan, büyük duygulanımlar yaşayabilir ve hayatın anlamını bu duygulanımlarında görmek isteyebilir ve bu duygulanımlarının yankısını hayatın içinde de fark etmek isteyebilir. Bunun, hayatla kitapları karıştırmayla ne ilgisi var Allah aşkına? İnsanlara kötülük yapmamak, ihanet etmemek, iyilik yapmak çok mu zor? İnsanların arasını bozmamak, insanları anamla çabası içinde olmak, insanların iyiliğini istemek ve bir insana gelecek iyiliği engellememek çok mu zor? Ülkesini, milletini, devletini, vatanını, dinini çıkarsız, hesapsız, umarsız, beklentisiz sevmek imkânsız bir şey midir? Alışmışız bir hayata, bırakmak zor geliyor. Öyle olunca da yüce duyguların yaşanmasının imkânsızlığına inanıyoruz ve bu yönlü konuşanlara da; hayatla kitapları karıştırıyorsun diyoruz. Aslında yaşamak istemiyoruz da, bunu örtme çabasındayız yani sahtekârlık yapıyoruz, samimiyetsiziz, namussuzuz. Çok anlamlı bir hayatı savundunuz mu; hemen, ‘’böyle bir hayat yok’’ oluveriyor. Oysa niçin olmasın ki; biz istedikten ve yaşama azmi gösterdikten sonra!

 

SÖZLER:

 

""İnsanların peşinden niye koştuğunu düşün. Koşup koşmaman gerektiğini de düşün. Kendin misin değil misin düşün. Kendin olsan kazancın ne olur kendin olmasan kazancın ne olur düşün. Ne yaparsan yaşadığını hissedersin ve yaşamın sonunda bende yaşadım diyebilirsin düşün. Ne yaparsan pişman olur ve keşke şöyle yapsaydım dersin düşün. Kendinle, kendi işinle iştigal et. Kendin nesin, kendinin işin ne düşün. Kendini geliştirmek mi iyidir yoksa başkalarının peşinde koşarken kendini yitirmek mi iyidir iyi düşün. Doğru insanlar yanında yoksa niye yok, varsa niye var düşün. Bu kime bağlı düşün. Doğru insanların gelişini bilemezsin ama hissedersin, sen doğru ol sadece, onlar sessizce geleceklerdir sana. İnsanca yaşamak nedir ve nasıl olur düşün. Hakkın nedir düşün. Hakkını bilemeyecek kadar salak olmanın bedeli nedir düşün. Başkaları seni düşünmezken, senin başkalarını düşünmen nedir bir düşün. Başkaları için yaşamak sana ne kazandırır ya da kaybettirir düşün. Senin olan hakkı umursamamak ve hakkından vazgeçmek, insanca yaşamaktan da vazgeçmek değil midir düşün. Hakkın sende değilse ne yaparsın düşün.""

 

Bendeniz

 

""Kimin için yaşıyorsun? Kendin olup kendi hayatını mı yaşayacaksın yoksa başkaları olup başkalarının hayatını mı? Buna karar ver. Sonra doğru kararları vereceksin! Niçin yaşadığını bilirsen, yaşadığın şey için ne yapman gerektiğini de bileceksin.""

 

Bendeniz

 

‘’’’Bir iyilik bırak git dünyaya. Nasılsa bir gün gideceksin. Sen gidince kötülüğü yok edecek, kötülerin kazanmasını imkânsız kılacak bir iyilik bırak git. Sen varken kazanan para babası kapitalist pezevenkler, sen gidince kazanamasınlar. Bir gencin ekmeğini zorla alanlar, bir kızın beyaz umutlarını kirletenler kazanamasınlar. İyiler kazansınlar hep. Bir iyilik bırak git dünyaya. Bir umut!’’’’

 

Bendeniz

 

""Kötü olduğumuz ve kötülük yaptığımız zaman nice iyi kalpleri öldürdüğümüzü ve nice iyi kalpleri öldüreceğimizi ve dahası, iyi kalpleri nice güzel değerlere düşman edebileceğimizi unutmayalım. Hani kimse bizde ölmeyecekti ya onu diyorum işte!""

 

Bendeniz

 

""Baharı öldüremedikçe çiçekleri öldürseniz kaç yazar? Her baharda yeni çiçekler açar.""

 

Bendeniz

 

""İnsan dediğinin, dost bildiğinin kalbi büyük olacak abi.""

 

Bendeniz

 

""Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, sonsuz lanet olsun sana şeytani Kapitalizm. Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, sonsuz lanet olsun size Kapitalist domuzlar, adi yaratıklar, pislikler, kan emici itler. İnsanı tükettiniz, her şeyi kirlettiniz. İnsan emeğini çaldınız, yuvalarda ki sevgiyi ve huzuru aldınız. Namusları payimal ettiniz. Hayatın her yönüne hükmettiniz. Ne eski insanlar var artık, ne de eski baharlar, ne de temiz akar oldu sular. Gökyüzünü bile kirlettiniz, Güneş bile eskisi kadar güzel doğmaz oldu, ruhta garip ve sonsuz duygular uyandırmaz oldu. Eskiden insanlar başka güzeldi. Bahar gelince tabiatı başka bir koku sarardı, ruhumuzu baştan başa kaplardı çiçeklerin kokusu. Ezanlar bile ruhumuzu okşardı Ramazan ayında. İnsanlarda zayıfta olsa paylaşmak duygusu vardı. Eskiden ne güzeldi be hayat! Herşeyin bir tadı tuzu vardı. Ne bileyim işte ruhta makes buluyordu her şey. Sonsuzluğa alıp götürüyordu insanı. Bedenler bozulunca ruhlar çürüdü. Çürüyen ruhlar, sağlam hiçbir şey bırakmadı.

 

Bendeniz

 

""Yürüdüğünüz yolda en değerli şeylerinden vazgeçemeyecek kadar iradesiz olanlarla ve kurbanını sürüsünün en çelimsiz hayvanından seçenlerle yürüyebileceğiniz hiçbir yol yoktur. Adandığını söyleyenin adadığına bakınız, ne kadar samimi ve dürüst olduğunu görürsünüz.""

 

Bendeniz

 

""Bu dünyaya benzemeyen bir dünyayı özlüyorum. Güneş hiç batmasın. Aşk hiç bitmesin. Yaşatmamak için yaşamak olmasın. Sahip olmak uğruna günaha batılmasın. Kan akmasın ölmesin hiç kimse. Eller sadece sevgi için sevgiliye uzansın. Sevgi sermayeden değil yürekten doğsun. Buluşan gerçek sevgiler olsun. Sımsıcak ekmeğin kokusuna uyanmak olsun. Yaşamak olsun sadece yaşamak. Sahiplenmek için yaşanılmasın. Yaşanacak kadar sahiplenilsin. Bilmiyorum var mı ama böyle bir dünyanın varolma ihtimali olsun.""

 

Bendeniz 

Tarih: 03.03.2017 Okunma: 830

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?