KENDİ AKLINI KULLANMA CESARETİ GÖSTER!...22...

Özgür DENİZ - 13.03.2017

Şimdi tabir caizse Kur’an’ın Kişisel Gelişim İlkeleri olarak değerlendirebileceğimiz ayetlerden misaller vermek niyetindeyim. Haddizatında bizim bu yönde de affedilmesi imkansız kusurlarımız mevcuttur maalesef. Şöyle ki, Kişisel Gelişim üzerine yazılmış kitapları alırız, ayıla bayıla okuruz, üzerinde bir o kadar laf ederiz, müellife sitayişler düzeriz. Her zamanda ve zeminde gündem yaparız. Yanlış mı söylüyorum? Kesinlikle hayır. Amma velakin ne hazindir ki, cebimizde ki Güneşi fark edemeyecek kadar körüzdür, alığızdır, hissizizdir. Kaynak bizden olunca hor bakarız, gâvurdan olunca yüceltiriz, payeler vermekte gecikmeyiz. İşte bizler bu kadar zavallıyız. Kendimize, özümüze bu kadar yabancıyız, düşmanız. Milletimize düşman olur, başka milletlere taparız. Devletimize düşman olur, başka devletlerin mandası olmaya bayılırız. Dinimize küfrederiz, başkalarının dinlerini yüceltiriz. Kendi tarihimize, ecdadımıza, töremize hor bakarız, bunlarla alay ederiz. Ama başkalarının tarihlerine, ecdadına, töresine saygıda kusur etmeyiz. Sonra da belalar yağmur gibi yağmaya başladı mı, bu belalar da nereden çıktı diye geri zekâlıca cazgırlık yaparız. Çözümü yanlış adreslerde ararız. Basitiz, sığız, cahiliz, zalimiz, nankörüz. Ama bunu açıkça ifade edene de kızmakta gecikmeyiz. Yani ayrıca küstahız. Siz sevgili dostlarımı şerefimle temin ederim ki; Dale Carneıge’nin galiba ‘’Dost Kazanma Sanatı’’ isimli kitabı olacak, üç defa okudum ve son okuyuşumda maddeler halinde özet çıkardım. 30 tane madde çıkardım ve 30 maddenin karşısına 30 tane Ayet koydum. Adam, sanki Ayetleri hatmetmiş ve her bir Ayetin açılımından bir kitap meydana getirmiş. Olay budur, gerisini siz düşünün. Kendimize, özümüze dönebilsek; kendimizden, özümüzden utanmasak, ne yüce ve görkemli güzelliklerle karşılaşacağız ama bir türlü yanaşmıyoruz. Cehaletin kör kuyusunda ömür çürütüyoruz. Neyse, siz sevgili dostlarımı, yegâne yüce ve emsalsiz hakikatten damlalarla baş başa bırakıyorum inşaAllah. Buyurunuz!

 

Kur'an'ı Kerim'de, birer kişisel gelişim ilkesi, umdesi olarak algılayabileceğimiz, anlayabileceğimiz, idrak edebileceğimiz ayetlerinden bazıları:

 

İsra 37: Kibirli olma alçakgönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hâkim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan önce sen güvenilir ol.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma tebrik etmeyi bil.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-I İmran 92: İyilik yapma arzunu şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır asla unutma.

En'am 50: Önyargılarla hayatı kendine zehir etme.

En'am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Hacc 46: Kendini hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ‘off' bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını Kabul et.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken vicdanının sesini duymazlıktan gelme

 

Öğrendiklerini hayata ve vicdana vur ey insan! Eğer ki yalanlayabiliyorsa vicdanın ve yalanlatabiliyorsan hayata, işte o zaman reddet ve inanma ve yaşama geçirme. Velakin, öğrendiklerini hayata yalanlatamıyor ve vicdanını ıskat ediyor, susturuyorsa öğrendiklerin, işte o zaman yaşama geçir. Sonra da, insan kirleniyor ve dünyayı kirletiyor diye cazgırlık yapma. Sen temizlen ki, temizleyebilecek gücün olsun ve dünya ve insanlık kirlerinden arınıp, temizlenebilsin. Yaşamayanlara bakma, sen yaşa ve doğru yoldan şaşma! Büyük insanlık ailesi içine doğmuş olsan da, içinde bulunduğun ve üyesi olduğun insanlık ailesinden sorumlu olsan da; hakikatte tek doğdun, tek yaşayacaksın, tek öleceksin ve tek hesaba çekileceksin asla unutma! Düşünmek, bilmek, tanımak, anlamak, inanmak, sevmek; bunların hepsi manevi eylemlerdir. Ve kendi deruni âlemimizde tahakkuk eden, maddi eylemlerimize güç kaynağı olan görkemli eylemlerdir. İnsanı, insan kılan eylemlerdir. İnsanın, hayvandan ayrılış noktası burasıdır. Maddi eylemlerden daha yücedir ve yücelticidir. Maddi eylemlerin ruhudur dersek mübalağa yapmış olmayız. Sokaklara çıkar bağırırsın, taşları söker polise atarsın, eline bir iki yumurta alır fırlatırsın, bundan daha kolay ne vardır? Ama bir de bunları niçin, kim için yaptığını bilmek, anlamak; iyi mi, kötü mü olduğunu düşünmek çabası vardır. Bu soruların cevabını bulmak ve ona göre istikamet tayin etmek iradesi vardır. Hangisi daha anlamlıdır ve zorludur? Elbette ikincisi daha çetindir, çetrefillidir. Ki, zaten bu yüzden de, ilkini yani papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmeyi, salakça bağırmayı daha kolay bulup, aptalca hareketlere tevessül etmiyor muyuz? Ki, bu yönlü maddi eylemlerin neticesiz kalmasının en büyük sebebi de budur. Manevi eylemlerden güç almamasıdır. Ruhsuz beden dirençsizdir, verimsizdir. Çünkü ikincisi yani bilme ve anlama çabası işimize gelmiyor, konforumuzu bozuyor, inandıklarımızı yok ediyor, putlarımızı deviriyor. Ki, haddizatında, anlamlı olan, bir gayeye matuf olan maddi eylemlerinde tetikleyicisi olan eylemlerdir manevi eylemler. Maddi eylemlerin anlam derecesi, manevi eylemlere ne kadar yaslandığı ile doğru orantılıdır. Maddi eylemlere derinlik katan, maddi eylemleri anlamlı kılan ve zaferle neticelendiren, manevi eylemlerdir. Bu sessiz eylemlerin her biri büyük bedeller isteyen, zorlu süreçleri koşul kılan, ciddi özveri gerektiren eylemlerdir. Büyük yüreklerin ve kafaların gerçekleştirebileceği eylemlerdir bunlar. Düşünüyorum demekle düşünmek, biliyorum demekle bilmek, tanıyorum demekle tanımak, anlıyorum demekle anlamak, inanıyorum demekle inanmak, seviyorum demekle sevmek kesinlikle çok farklı şeylerdir. Vatanımı seviyorum demekle, vatanı için fedakârlıkta bulunmak apayrı durumlardır. Vatanı için nice acılara katlanan, sadece vatanımı seviyorum demekle yetinenden binlerce kat daha şereflidir, asildir ve vatanını gerçekten seven kişi de budur. Allah’a inanıyorum demekle, imanın gereklerini ifa etmek apayrı durumlardır. Adaletin yüceliğini anlıyorum demekle olmuyor işler, anlıyorsan adil davranmasını da bileceksin, zevzeklik yapmayacaksın. İhanetin alçaklık olduğunu biliyorum de ama git ihanet et. Sen bir halt bilmiyorsun ahmak! İnsanoğlunun en önemli sorunlarından biridir bu.

 

İnsançocukları, genellikle, düşünüyormuş, biliyormuş, tanıyormuş, algılıyormuş, seziyormuş, anlıyormuş, hissediyormuş, kavrıyormuş, inanıyormuş, seviyormuş gibi yapmaktadırlar ama filhakika bu duygulanımlarla, manevi eylemlerle zerre alakaları olmaz. Allah’a inanıyorum der ama gider hainlik yapar, iftira atar, kul hakkını derununda hiçbir rahatsızlık duymadan yemekte beis görmez. Peki, bu inanış nasıl bir inanıştır? Böyle biri kesinlikle eminim ki Allah’a inanmıyordur. Ama inanıyormuş gibi yapmak çıkarına uygun gelmektedir. Seviyorum der ama sevdiğine bir zarar geldi mi, ben bunu kaldıramam diyerek ucuz bahanelerle hemen terk eder. Bu hangi sevgidir? Tanıyorum der ama birisi, dostu hakkında bir şey söyledi mi hemen ona inanarak dostuna ihanet edercesine küsüverir? Peki, böyle tanımak olur mu? Evrensel Sosyolog Şehit Dr. Ali Şeriati’nin bir sözü vardır, der ki; ‘’anlamak ve anlaşılmak; tek sermayeleri söz olan gönüllerin niyazıdır.’’ Bu söz, ne kadar derin ve anlamlı bir sözdür. Anlamak öyle basit bir şey değildir ve ucuz elde edilecek bir yeti de değildir. Yine der ki; ‘’bir düşünürün çektiği onca acının karşılığı, sadece anlamak ve anlaşılmaktır.’’ Anlamak ve anlaşılmak, çok üst düzey bir durumdur. Anladım demekle iş bitmiyor ve anlama olmuyor maalesef. Ali Şeriati bir kitabında şöyle diyor; ’’ölüm, o kadar büyük bir olaydır ki, büyükleri küçültür’’, ‘’nasıl ölüneceğini bilen insanlar aslında nasıl yaşanacağını bilen insanlardır’’ bu sözler ne kadar derin ve anlamlı sözlerdir. Onlarca satır yazı yazabilirsiniz sadece bu sözler üzerinde. Biz, manevi eylemleri çok basite alıyoruz ve küçültüyoruz, değerini düşürüyoruz. Bu eylemlerin seviyesine erişemeyince, eylemleri kendi seviyemize düşürüyoruz. Şunu anlayamıyoruz; Kur’an bir kitaptır, Allah’ın ayetlerini barındırır aziz bünyesinde. Bunu biliriz, herkes bilir. Elinize alıp yoldan geçen birine sorsanız ve deseniz ki, bu nedir? Size hemen Kur’an diyecektir. Ama bu tür bilmekle, özünde bilmek çok farklı şeylerdir. İşte bunu anlamamız gerekiyor ve bunu anladığımız zaman sorunlarımızın çoğu kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Hissetmeden hassasiyet gösterilemez. Gösterildiği sanılır ama bu sahte bir hassasiyettir. Sömürüyü intaç eden bir hassasiyet gösterisidir. Hissin de, hassasiyetin de kaynağı bahsettiğimiz manevi durumlardır, eylemlerdir. Kendimizi kandırmayalım sevgili dostlar! Dürüst olalım. Şerefimizi yere düşürmeyelim. İnsan halk edildik, insan olalım, insan kalalım, insan gibi yaşayalım. Köpekleşmenin lüzumu yoktur.

 

SÖZLER:

 

""Dünyada neye sahip olduysanız, öldüğünüz gün sahibi değişecektir. Ama kim olduğunuz sonsuza kadar size ait kalacaktır. Bu yüzden sahip olduklarınızı değil kendinizi değerli kılın.""

 

Henry Dyke

 

""Öyle bir insan ol ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin. Eğer insanlar sizinle ölüyorlarsa, yaşamanızın hiçbir anlamı yoktur, ki zaten yaşamıyorsunuzdur. Bir insanın sizde dirilmesi, ölü bir dünyanın sizin elinizde olmasından çok daha iyidir. Ama bir insan sizde ölmüşse, ölü dünyanın sahibi olsanız ne olur? Tüm bunlar iyidir, güzeldir ama gerçekte acıdır ve gerçek; bize gelenlerin bizde öldüğüdür. Zira eylemdir insanı olduran, kuru söz değildir.""

 

Bendeniz

 

‘’’’İyi olsan kötü, kötü olsan kötü. Her şey yeknesak, sıradan. Baştan sona saçmalık. Sıkıcı bir tekrar. Herkes birbirinin kurdu. Herkes bencil. Herkes her şeye, daha çok şeye sahip olma derdinde. Herkes güzel bir dünya peşinde öyle mi? Külliyen yalan. Sahtekâr insan. Böyle hayat mı anlamlı? Tüküreyim böyle hayatın ve süslü yalanların içine!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Sözünden başka neyi var şu dünyada insanın? Vatanı, aşkı, umudu, aydınlığı, başkaldırısı, hürriyeti, hasreti, derdi, kederi, tutsaklığı, gecesi, gündüzü, direnci, şerefi, namusu, yolu, yönü, adalete susuzluğu, kalbine hükmeden ahlak yasası, insanca yaşama kavgası, isyanı, varoluş bilinci, bağımsızlığı, dostluğu, vefası, sadakati, devrimi, yaşama sevinci, hülasa; her şeyi sözüdür. Güneşin eriyip yeryüzüne akması ve akıp dünyayı aydınlatması, umudun çorak topraklarının yeşermesi, rüzgârın deli deli esmesi ve deli bir tay gibi tozu dumana katması, dağların dipten yükselen sarsıntılarla salınması, denizlerin dalgalanması, ırmakların coşması hep sözün eseridir. Bu dünyada ki her şey sözün çocuğu değil mi? İnsanın kendisi sözün çocuğu değil mi? Eylemde sözün çocuğu değil mi? Eylem sözden doğuyorsa, insanda eylemle doğmuyor mu, var olmuyor mu? Hareket olmadan insan olur mu? İnsan sözünü kaybetti mi niye yaşasın ki bu dünyada? Çünkü sözü, insanın canıdır!’’’’

 

Bendeniz

 

""Günahlarımla, sevaplarımla bir insanım. Sadece insanım. Birey insanım. Yalnız bir insanım. Tam bağımsız bir insanım. Allah'a aitim ve bağlıyım. Aidiyeti hiçbir zaman sevmedim. Her yerde kendim oldum ama olduğum gibi kabul görmedim ya da ağır geldim ve yine kendimi yalnızlık otağında buldum. Çünkü ait olunabilecek hiçbir yerde hakikat görmedim, hakikati olduğu gibi kabule şahit olmadım. Mutlak mülkiyete muhalif bir insanım. Kanı, teri, yaşı, emeği kutsal bilen bir insanım. Emek kutsaldır, zira terin, kanın, yaşın birikimidir. Her türlü sömürüye, zulme, kapitalizme düşman bir insanım. Adalete, ahlaka, hürriyete, hakikate, merhamete dost bir insanım. Adalet dendi mi akan sular durur. Bir insanın hakkını gasp edemem, edenden iğrenirim. Çünkü bir ömür alınteri, göznuru sarfedilmiş bir hakkı gasp etmek adice ve aşağılık bir şeydir. Yaşamak sevincini katletmektir bu ve en büyük ahlaksızlıktır. Bilen böyle bilsin, seven böyle sevsin beni. Bilmeyen böyle bilmesin, sevmeyen böyle sevmesin beni.""

 

Bendeniz

 

‘’’’Ne için yaşıyorsunuz? Bir ütopyanız var mı? Dirilten insanlar mı önemli? Öldüren insanlar mı önemli? Bir ütopyanız varsa dirilten insanlar önemlidir değil mi? Rüyanız dünyanızsa öldüren insanlara önem verirsiniz ama bu arada dirilten insanları da öldürürsünüz. Oysa dirilten insanlar rüyaları ütopyaları olanlar için önemlidir. Rüyanız ütopyanızsa dirilten insanları öldürmeyiniz ve tüketmeyiniz. Öldüren insanları dirilten insanlara tercih etmeyiniz. Sadece söylüyorum. İster umursarsınız ister umursamazsınız! Ya dünyayı tercih edersiniz ve ölü dünyayla ölür gidersiniz ya da ütopyayı tercih edersiniz ve ölü dünyayı diriltirsiniz. Öldürenler ve diriltenler mihenk taşıdır. Samimiyetiniz, dürüstlüğünüz burada deşifre olur, hem de spontane. Hissedenler ve derin düşünenler anladı!’’’’

 

Bendeniz

 

"“Karakter adamı olarak Âkif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi (sıvı) veya cıvık bir halita (karışım) değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.”"

 

Hüseyin Nihal Atsız

 

""Ruhu kuvvetli insan, ahlâklı insandır. Kin, zulüm, kıskançlık ve düşmanlık duyguları, ruhun kuvvetsizliğinden doğmaktadır.""

 

Nurettin Topçu

 

 

Tarih: 13.03.2017 Okunma: 760

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?