Şimdi tabir caizse Kur’an’ın Kişisel Gelişim İlkeleri
olarak değerlendirebileceğimiz ayetlerden misaller vermek niyetindeyim.
Haddizatında bizim bu yönde de affedilmesi imkansız kusurlarımız mevcuttur
maalesef. Şöyle ki, Kişisel Gelişim üzerine yazılmış kitapları alırız, ayıla
bayıla okuruz, üzerinde bir o kadar laf ederiz, müellife sitayişler düzeriz.
Her zamanda ve zeminde gündem yaparız. Yanlış mı söylüyorum? Kesinlikle hayır.
Amma velakin ne hazindir ki, cebimizde ki Güneşi fark edemeyecek kadar körüzdür,
alığızdır, hissizizdir. Kaynak bizden olunca hor bakarız, gâvurdan olunca
yüceltiriz, payeler vermekte gecikmeyiz. İşte bizler bu kadar zavallıyız.
Kendimize, özümüze bu kadar yabancıyız, düşmanız. Milletimize düşman olur,
başka milletlere taparız. Devletimize düşman olur, başka devletlerin mandası
olmaya bayılırız. Dinimize küfrederiz, başkalarının dinlerini yüceltiriz. Kendi
tarihimize, ecdadımıza, töremize hor bakarız, bunlarla alay ederiz. Ama
başkalarının tarihlerine, ecdadına, töresine saygıda kusur etmeyiz. Sonra da
belalar yağmur gibi yağmaya başladı mı, bu belalar da nereden çıktı diye geri
zekâlıca cazgırlık yaparız. Çözümü yanlış adreslerde ararız. Basitiz, sığız,
cahiliz, zalimiz, nankörüz. Ama bunu açıkça ifade edene de kızmakta gecikmeyiz.
Yani ayrıca küstahız. Siz sevgili dostlarımı şerefimle temin ederim ki; Dale
Carneıge’nin galiba ‘’Dost Kazanma Sanatı’’ isimli kitabı olacak, üç defa
okudum ve son okuyuşumda maddeler halinde özet çıkardım. 30 tane madde çıkardım
ve 30 maddenin karşısına 30 tane Ayet koydum. Adam, sanki Ayetleri hatmetmiş ve
her bir Ayetin açılımından bir kitap meydana getirmiş. Olay budur, gerisini siz
düşünün. Kendimize, özümüze dönebilsek; kendimizden, özümüzden utanmasak, ne
yüce ve görkemli güzelliklerle karşılaşacağız ama bir türlü yanaşmıyoruz.
Cehaletin kör kuyusunda ömür çürütüyoruz. Neyse, siz sevgili dostlarımı, yegâne
yüce ve emsalsiz hakikatten damlalarla baş başa bırakıyorum inşaAllah.
Buyurunuz!
Kur'an'ı Kerim'de, birer kişisel gelişim ilkesi, umdesi
olarak algılayabileceğimiz, anlayabileceğimiz, idrak edebileceğimiz
ayetlerinden bazıları:
İsra 37: Kibirli olma alçakgönüllü davran.
Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.
Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla
unutma.
Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut
ışığı olduğunu aklından çıkarma.
Beled 5-6: Her şeye hâkim olmak için uğraşıp hayatı
yaşanmaz hale çevirme.
Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp insanları ezerek
arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.
Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.
Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin
mutluluğu için gayret göster.
Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine ölüm gerçeğiyle
yüzleş.
Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları
kıymetsizleştirme.
Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek
yerine. Öfkenin dinmesini bekle.
İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur.
İhtirasını törpüle.
Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma.
Söyleyeceklerini iyi tart.
Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli
kalamayacağını unutma.
Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.
Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek
hayatını zehir etme.
Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe
kapılma.
Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp
üzüleceğine senden zor durumda olanları görüp rahatla.
Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri başkalarıyla paylaşmanın
keyfine var.
Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları
küçük çıkarlar için asla feda etme.
Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan önce sen
güvenilir ol.
Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini
bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.
Münafıkun 4: Bencil olma tebrik etmeyi bil.
Saff 2: Yalandan uzak dur.
Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek
ilişkilerinin hayatını esir almasına izin verme.
Ankebut 41: İyi bir dostun paha biçilmez olduğunu
aklından çıkarma.
Al-I İmran 92: İyilik yapma arzunu şarta bağlama. Vermek
almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır asla unutma.
En'am 50: Önyargılarla hayatı kendine zehir etme.
En'am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler hayatının
kâbusu olmasın.
Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.
Hacc 46: Kendini hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna
koşullama.
İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.
İsra 23: Anne ve babana ‘off' bile deme.
Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.
Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını Kabul et.
Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu
aklından çıkarma.
Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.
Necm 3: İnanma duygunu diri tut.
Nisa 58: Karar verirken vicdanının sesini duymazlıktan
gelme
Öğrendiklerini hayata ve vicdana vur ey insan! Eğer ki
yalanlayabiliyorsa vicdanın ve yalanlatabiliyorsan hayata, işte o zaman reddet
ve inanma ve yaşama geçirme. Velakin, öğrendiklerini hayata yalanlatamıyor ve
vicdanını ıskat ediyor, susturuyorsa öğrendiklerin, işte o zaman yaşama geçir.
Sonra da, insan kirleniyor ve dünyayı kirletiyor diye cazgırlık yapma. Sen
temizlen ki, temizleyebilecek gücün olsun ve dünya ve insanlık kirlerinden
arınıp, temizlenebilsin. Yaşamayanlara bakma, sen yaşa ve doğru yoldan şaşma!
Büyük insanlık ailesi içine doğmuş olsan da, içinde bulunduğun ve üyesi olduğun
insanlık ailesinden sorumlu olsan da; hakikatte tek doğdun, tek yaşayacaksın,
tek öleceksin ve tek hesaba çekileceksin asla unutma! Düşünmek, bilmek,
tanımak, anlamak, inanmak, sevmek; bunların hepsi manevi eylemlerdir. Ve kendi
deruni âlemimizde tahakkuk eden, maddi eylemlerimize güç kaynağı olan görkemli
eylemlerdir. İnsanı, insan kılan eylemlerdir. İnsanın, hayvandan ayrılış
noktası burasıdır. Maddi eylemlerden daha yücedir ve yücelticidir. Maddi
eylemlerin ruhudur dersek mübalağa yapmış olmayız. Sokaklara çıkar bağırırsın,
taşları söker polise atarsın, eline bir iki yumurta alır fırlatırsın, bundan
daha kolay ne vardır? Ama bir de bunları niçin, kim için yaptığını bilmek,
anlamak; iyi mi, kötü mü olduğunu düşünmek çabası vardır. Bu soruların cevabını
bulmak ve ona göre istikamet tayin etmek iradesi vardır. Hangisi daha
anlamlıdır ve zorludur? Elbette ikincisi daha çetindir, çetrefillidir. Ki,
zaten bu yüzden de, ilkini yani papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmeyi,
salakça bağırmayı daha kolay bulup, aptalca hareketlere tevessül etmiyor muyuz?
Ki, bu yönlü maddi eylemlerin neticesiz kalmasının en büyük sebebi de budur.
Manevi eylemlerden güç almamasıdır. Ruhsuz beden dirençsizdir, verimsizdir.
Çünkü ikincisi yani bilme ve anlama çabası işimize gelmiyor, konforumuzu
bozuyor, inandıklarımızı yok ediyor, putlarımızı deviriyor. Ki, haddizatında,
anlamlı olan, bir gayeye matuf olan maddi eylemlerinde tetikleyicisi olan
eylemlerdir manevi eylemler. Maddi eylemlerin anlam derecesi, manevi eylemlere
ne kadar yaslandığı ile doğru orantılıdır. Maddi eylemlere derinlik katan,
maddi eylemleri anlamlı kılan ve zaferle neticelendiren, manevi eylemlerdir. Bu
sessiz eylemlerin her biri büyük bedeller isteyen, zorlu süreçleri koşul kılan,
ciddi özveri gerektiren eylemlerdir. Büyük yüreklerin ve kafaların
gerçekleştirebileceği eylemlerdir bunlar. Düşünüyorum demekle düşünmek,
biliyorum demekle bilmek, tanıyorum demekle tanımak, anlıyorum demekle anlamak,
inanıyorum demekle inanmak, seviyorum demekle sevmek kesinlikle çok farklı
şeylerdir. Vatanımı seviyorum demekle, vatanı için fedakârlıkta bulunmak apayrı
durumlardır. Vatanı için nice acılara katlanan, sadece vatanımı seviyorum
demekle yetinenden binlerce kat daha şereflidir, asildir ve vatanını gerçekten
seven kişi de budur. Allah’a inanıyorum demekle, imanın gereklerini ifa etmek
apayrı durumlardır. Adaletin yüceliğini anlıyorum demekle olmuyor işler,
anlıyorsan adil davranmasını da bileceksin, zevzeklik yapmayacaksın. İhanetin
alçaklık olduğunu biliyorum de ama git ihanet et. Sen bir halt bilmiyorsun
ahmak! İnsanoğlunun en önemli sorunlarından biridir bu.
İnsançocukları, genellikle, düşünüyormuş, biliyormuş,
tanıyormuş, algılıyormuş, seziyormuş, anlıyormuş, hissediyormuş, kavrıyormuş,
inanıyormuş, seviyormuş gibi yapmaktadırlar ama filhakika bu duygulanımlarla,
manevi eylemlerle zerre alakaları olmaz. Allah’a inanıyorum der ama gider
hainlik yapar, iftira atar, kul hakkını derununda hiçbir rahatsızlık duymadan
yemekte beis görmez. Peki, bu inanış nasıl bir inanıştır? Böyle biri kesinlikle
eminim ki Allah’a inanmıyordur. Ama inanıyormuş gibi yapmak çıkarına uygun
gelmektedir. Seviyorum der ama sevdiğine bir zarar geldi mi, ben bunu
kaldıramam diyerek ucuz bahanelerle hemen terk eder. Bu hangi sevgidir?
Tanıyorum der ama birisi, dostu hakkında bir şey söyledi mi hemen ona inanarak dostuna
ihanet edercesine küsüverir? Peki, böyle tanımak olur mu? Evrensel Sosyolog
Şehit Dr. Ali Şeriati’nin bir sözü vardır, der ki; ‘’anlamak ve anlaşılmak; tek
sermayeleri söz olan gönüllerin niyazıdır.’’ Bu söz, ne kadar derin ve anlamlı
bir sözdür. Anlamak öyle basit bir şey değildir ve ucuz elde edilecek bir yeti
de değildir. Yine der ki; ‘’bir düşünürün çektiği onca acının karşılığı, sadece
anlamak ve anlaşılmaktır.’’ Anlamak ve anlaşılmak, çok üst düzey bir durumdur.
Anladım demekle iş bitmiyor ve anlama olmuyor maalesef. Ali Şeriati bir
kitabında şöyle diyor; ’’ölüm, o kadar büyük bir olaydır ki, büyükleri
küçültür’’, ‘’nasıl ölüneceğini bilen insanlar aslında nasıl yaşanacağını bilen
insanlardır’’ bu sözler ne kadar derin ve anlamlı sözlerdir. Onlarca satır yazı
yazabilirsiniz sadece bu sözler üzerinde. Biz, manevi eylemleri çok basite
alıyoruz ve küçültüyoruz, değerini düşürüyoruz. Bu eylemlerin seviyesine
erişemeyince, eylemleri kendi seviyemize düşürüyoruz. Şunu anlayamıyoruz;
Kur’an bir kitaptır, Allah’ın ayetlerini barındırır aziz bünyesinde. Bunu
biliriz, herkes bilir. Elinize alıp yoldan geçen birine sorsanız ve deseniz ki,
bu nedir? Size hemen Kur’an diyecektir. Ama bu tür bilmekle, özünde bilmek çok
farklı şeylerdir. İşte bunu anlamamız gerekiyor ve bunu anladığımız zaman
sorunlarımızın çoğu kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Hissetmeden hassasiyet
gösterilemez. Gösterildiği sanılır ama bu sahte bir hassasiyettir. Sömürüyü
intaç eden bir hassasiyet gösterisidir. Hissin de, hassasiyetin de kaynağı
bahsettiğimiz manevi durumlardır, eylemlerdir. Kendimizi kandırmayalım sevgili
dostlar! Dürüst olalım. Şerefimizi yere düşürmeyelim. İnsan halk edildik, insan
olalım, insan kalalım, insan gibi yaşayalım. Köpekleşmenin lüzumu yoktur.
SÖZLER:
""Dünyada neye sahip olduysanız, öldüğünüz gün
sahibi değişecektir. Ama kim olduğunuz sonsuza kadar size ait kalacaktır. Bu
yüzden sahip olduklarınızı değil kendinizi değerli kılın.""
Henry
Dyke
""Öyle bir insan ol ki, seni öldürmeye gelen
sende dirilsin. Eğer insanlar sizinle ölüyorlarsa, yaşamanızın hiçbir anlamı
yoktur, ki zaten yaşamıyorsunuzdur. Bir insanın sizde dirilmesi, ölü bir
dünyanın sizin elinizde olmasından çok daha iyidir. Ama bir insan sizde
ölmüşse, ölü dünyanın sahibi olsanız ne olur? Tüm bunlar iyidir, güzeldir ama
gerçekte acıdır ve gerçek; bize gelenlerin bizde öldüğüdür. Zira eylemdir
insanı olduran, kuru söz değildir.""
Bendeniz
‘’’’İyi olsan kötü, kötü olsan kötü. Her şey yeknesak,
sıradan. Baştan sona saçmalık. Sıkıcı bir tekrar. Herkes birbirinin kurdu.
Herkes bencil. Herkes her şeye, daha çok şeye sahip olma derdinde. Herkes güzel
bir dünya peşinde öyle mi? Külliyen yalan. Sahtekâr insan. Böyle hayat mı
anlamlı? Tüküreyim böyle hayatın ve süslü yalanların içine!’’’’
Bendeniz
‘’’’Sözünden başka neyi var şu dünyada insanın? Vatanı,
aşkı, umudu, aydınlığı, başkaldırısı, hürriyeti, hasreti, derdi, kederi,
tutsaklığı, gecesi, gündüzü, direnci, şerefi, namusu, yolu, yönü, adalete
susuzluğu, kalbine hükmeden ahlak yasası, insanca yaşama kavgası, isyanı,
varoluş bilinci, bağımsızlığı, dostluğu, vefası, sadakati, devrimi, yaşama
sevinci, hülasa; her şeyi sözüdür. Güneşin eriyip yeryüzüne akması ve akıp
dünyayı aydınlatması, umudun çorak topraklarının yeşermesi, rüzgârın deli deli
esmesi ve deli bir tay gibi tozu dumana katması, dağların dipten yükselen
sarsıntılarla salınması, denizlerin dalgalanması, ırmakların coşması hep sözün
eseridir. Bu dünyada ki her şey sözün çocuğu değil mi? İnsanın kendisi sözün
çocuğu değil mi? Eylemde sözün çocuğu değil mi? Eylem sözden doğuyorsa, insanda
eylemle doğmuyor mu, var olmuyor mu? Hareket olmadan insan olur mu? İnsan
sözünü kaybetti mi niye yaşasın ki bu dünyada? Çünkü sözü, insanın canıdır!’’’’
Bendeniz
""Günahlarımla, sevaplarımla bir insanım.
Sadece insanım. Birey insanım. Yalnız bir insanım. Tam bağımsız bir insanım.
Allah'a aitim ve bağlıyım. Aidiyeti hiçbir zaman sevmedim. Her yerde kendim
oldum ama olduğum gibi kabul görmedim ya da ağır geldim ve yine kendimi
yalnızlık otağında buldum. Çünkü ait olunabilecek hiçbir yerde hakikat
görmedim, hakikati olduğu gibi kabule şahit olmadım. Mutlak mülkiyete muhalif
bir insanım. Kanı, teri, yaşı, emeği kutsal bilen bir insanım. Emek kutsaldır,
zira terin, kanın, yaşın birikimidir. Her türlü sömürüye, zulme, kapitalizme
düşman bir insanım. Adalete, ahlaka, hürriyete, hakikate, merhamete dost bir
insanım. Adalet dendi mi akan sular durur. Bir insanın hakkını gasp edemem,
edenden iğrenirim. Çünkü bir ömür alınteri, göznuru sarfedilmiş bir hakkı gasp etmek
adice ve aşağılık bir şeydir. Yaşamak sevincini katletmektir bu ve en büyük
ahlaksızlıktır. Bilen böyle bilsin, seven böyle sevsin beni. Bilmeyen böyle
bilmesin, sevmeyen böyle sevmesin beni.""
Bendeniz
‘’’’Ne için yaşıyorsunuz? Bir ütopyanız var mı? Dirilten
insanlar mı önemli? Öldüren insanlar mı önemli? Bir ütopyanız varsa dirilten
insanlar önemlidir değil mi? Rüyanız dünyanızsa öldüren insanlara önem
verirsiniz ama bu arada dirilten insanları da öldürürsünüz. Oysa dirilten
insanlar rüyaları ütopyaları olanlar için önemlidir. Rüyanız ütopyanızsa
dirilten insanları öldürmeyiniz ve tüketmeyiniz. Öldüren insanları dirilten
insanlara tercih etmeyiniz. Sadece söylüyorum. İster umursarsınız ister
umursamazsınız! Ya dünyayı tercih edersiniz ve ölü dünyayla ölür gidersiniz ya
da ütopyayı tercih edersiniz ve ölü dünyayı diriltirsiniz. Öldürenler ve
diriltenler mihenk taşıdır. Samimiyetiniz, dürüstlüğünüz burada deşifre olur,
hem de spontane. Hissedenler ve derin düşünenler anladı!’’’’
Bendeniz
"“Karakter adamı olarak Âkif eşsizdir. O, daima
bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi (sıvı) veya cıvık bir halita (karışım)
değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir
cisimdir.”"
Hüseyin
Nihal Atsız
""Ruhu kuvvetli insan, ahlâklı insandır. Kin,
zulüm, kıskançlık ve düşmanlık duyguları, ruhun kuvvetsizliğinden
doğmaktadır.""
Nurettin
Topçu