En son tahlilde; ‘’kendi
aklını kullanma cesareti’’ göster. Korkma! Korkma! Korkma! Lütfen korkma
bebeğim! Korkuyla hayat yaşanmaz, yaşam korkudan kurtulunca başlar asıl. Korku ağır
bir zincirdir gövdeye. Korku varken yaşamdan tat alınmaz. Korku tüketir insanı.
Cesaret et, biraz daha fazla cesaret et, hadi lütfen diren ve bunu mutlaka yap,
başar. Şimdi, hemen! Düşlerin yok mu senin? Rüyaların yok mu? Ya umutların
bebeğim! Kurtuluşun kendi ellerinde, inan buna bebeğim! Kim bilir senin
düşlerini? Bilmeyen umursar mı düşlerine gülüşlerini? Kendinden başka kimse
kurtaramaz seni. Hadi başla aklını kullanmaya. Sahip olduğunun ve bildiğinin
değerini anla, bil ve sahip çık. Bilakis ebediyen sus! Bu hayat senin değil mi?
Bir anlamda tek başına doğmadın mı, tek başına yaşamıyor musun, tek başına
ölmeyecek misin, tek başına mezara girmeyecek misin, tek başına hesap
vermeyecek misin? Öyleyse seni düşünmeyenler uğruna feda edecek ya da
vazgeçecek bir hayatın yok senin. Yalanlara inanma, kof sözlere kanma. Var
olanı, var olmayana feda etme. Bildiğini bilmediğin için yok etme. Kan-ter-yaş
emici hain şeytanı itham etmek ahmaklık, alıklık ve bönlükten başka bir şey
değildir. Çünkü şeytana aklını teslim eden sensin, şeytan zorla teslim almıyor
ki aklını. Allah, sana oku ve düşün demiyor mu? Gözün var mı? Kulağın var mı?
Kalbin var mı? Aklın var mı? Vicdanın var mı? Ellerin var mı? Ayakların var mı?
Kendin var mısın? Evren var mı? Doğa var mı? İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar
varlar mı? Hayatın içinde misin? Öyleyse ne istiyorsun, neyi bekliyorsun daha
bebeğim? Nasıl haykırdığımı bir hissedebilsen belki anlayabilirsin nasıl bir
çığlık olduğunu ruhumdan fışkıran bu sözlerin. Dur biraz, soluklan,
kalabalıktan sıyrıl, kendinle kal, uyan, sarsıl, silkin, diril, diren, oku, düşün,
şüphe et, merak et, araştır, öğren, sor, sorgula, kendi aklını kullanma
cesareti göster. Akıl sana emanet, sende başkasına emanet etme. Aklını, teslim
ettiğin yerlerden geri al. Hakikat ile aklını mezcedip yürü. Böyle yaparsan
yürüyüşünde de bir insicam olur. Hakikatin ışığı aklını aydınlatmazsa, aklın da
hayatını ve dünyayı aydınlatamaz. Hayat senin, tercih senin, karar senin, kader
senin. Ama seninle aydınlanacak, yürüyecek, senin olmayan nice hayatlar var,
bunu düşün. Sen değişirsen değişecek her şey. Bunu düşünemiyor musun, fark ve
idrak edemiyor musun? Lütfen ama hadi bebeğim! Bu hayat senin! Bu hayatı tüm
detaylarıyla, boyutlarıyla, acısı ve tatlısıyla, velhasıl her şeyiyle bizzat
sen yaşayacaksın. Niye genç yaşında canlı bomba oluyorsun ve niye emperyalizmin
kucağında ki sahte şeyhlerin, şeyh görünümlü şeytanların oyuncağı oluyorsun? Ya
da niçin başkalarının yalanlarına teslim ediyorsun kendini ve o yalanları
hayata hâkim kılıyorsun, bu da bir nevi canlı bomba olmak gibi bir şey değil
midir? Aklını başkasına teslim ettiğin ve başkasının aklıyla kendine yol
çizdiğin için. Yapma bunu bebeğim! Öyleyse niye böyle yapıyorsun bebeğim? Ama kafanı
değiştirmen değildir asıl olan, değişimi eylemlerinde de gösterebilmendir. Yani
kafa-ruh değişimini beden değişimine tedvir eyleyebilmektir. İnsanlıktan dem
vurupta insanca davranamamak bitirir insanı. Demek istediğim budur. Dostluğu öğrenip
ve dostluktan dem vurupta, dostça davranmazsan, dostuna ihanet edersen,
dostluğu öğrenmenin, dostluktan dem vurmanın hiçbir faydası olmaz. Bana ne
dostluğun tariflerini yutmandan, bana ne irad edeceğin dostluk nutuklarından. Bana
eyleminle ortaya koyacağın dostluğun lazım. Çünkü maksat; onurlu, şerefli ve
haysiyetli yaşayabilmektir, iyi örnek olabilmektir. İyi ve güzel laflar etmek
değil. İyi örnek olabilirsen yürürler ardından ve örnek alırlar seni ve o zaman
inandırıcı olabilirsin ancak. İyi bir örnek değilsen, neyi iyi kılabilirsin ki?
Bilakis her şeyi bozarsın ve bozulur her şey seninle. Cahil nasıl
aydınlatabilir? Ahlaksız nasıl örnek olabilir? Kirli olan nasıl temizleyebilir?
Zalim nasıl adaleti öğretebilir? Yalancı nasıl dürüstlüğü ve güvenilir olmayı
anlatabilir? Adil olabilmektir maksat. Adalet, münhasıran sosyal hayatta olmaz,
söz ve eylem bütünlüğünü sağlayabilmekte adil olmaktır. Adalet, hem kendi
haysiyetine hem de karşındakinin haysiyetine saygı duyabilmektir. Başın dik
olursa, dik olmaya hazır başlara cesaret verebilirsin ancak. Başın eğik olursa
hangi baş senden cesaret alıp kalkacak ve dik duracak? Bilakis hiçbir şeyi
değiştiremezsin. Kendi evini düzeltemeyen, hangi evi düzeltebilir ki bebeğim? Ahlak
ve adalet nedir öğren, bitevi ahlaktan, adaletten dem vur ama hayatın içinde
ortaya koyduğun eylemler ahlaktan, adil olmaktan uzak olsun. Ya da
adaletsizliği yapan senden olunca sus, hiçbir şey deme hatta eyvallah çek. Bu mu
yani? Vicdanın nasıl el verir böyle bir zulme? Söyle bana millet senin ahlakı,
adaleti bilmeni, bitevi ahlak, adalet demeni ne yapsın? Ahlaktan, adaletten
bahsedip, ahlaksızlık ve adaletsizlik yapmak nedir? Sadece küfrederler. Olguların
türküsünü eylemlerinde terennüm edeceksin. Hakikat bu bebeğim! Ben söylediğim
için hakikat olmuyor, hakikat olduğu için ben söylemek zorunda kalıyorum. İnsanın
en büyük yarası, sıkıntısı, sancısı budur işte. Mütemadiyen konuşmak ama hiçbir
şey yapmamak! Müslüman’ım, Türk’üm demekle ne değişir lütfen söyle bana bebeğim!
Ya da ben şucuyum, bucuyum, ocuyum demekle ne değişir ve ne değişmiştir bugüne
kadar? Yani filhakika bizim yaptığımız şey; bezirgânlık, düzenbazlık,
madrabazlık, sahtekârlık, riyakârlıktır. Böyle olmuyor mu? Allah aşkına,
insaniyet namına dürüst olalım lütfen. Bir kerede olsa kendine karşı dürüst ol
ve doğru söyle bebeğim! Doğru olmak yalnız bırakacaksa seni, bırak yalnız kal
ama doğru ol, doğruluğu tercih et. Yahut mütemadiyen dürüstlükten, güvenden dem
vurupta, dürüst ve güvenilir olduğuna dair hayatında zerre emare olmaması ne
demektir? Ne derler böyle birine, nasıl bakarlar, dikkate alırlar mı? Hayır,
vallahi küfredeler ve öyle de oluyor zaten. Misal; bir eğitimcisin diyelim,
sürekli konuşup, konuştuklarını eyleme layığı ile bihakkın yansıtamıyorsan biteviye
konuşmanın ne hükmü olur? Güya karşındakileri kandırdığını sanırsın ama kendini
kandırdığının bile idrakine, farkına varamayacak kadar alık ve bön olduğun
ortaya çıkar. Çünkü doğru iş yapanın işi konuşur, kendisi değil ve bunu da
izaha gerek yoktur, zaten gören görür. Hayatın her alanında ama her alanında durum
budur. Keşke Üstad Nurettin Topçu’nun ‘’Bir Amerikalı’ya Mektuplar’’ kitabını
okumuş olsaydık. Galiba kitabın ismi böyleydi. Olgular olaylaşmadıkça
anlamsızlaşırlar bebeğim! Kimse seni, ettiğin büyük laflara ve savunduğun
fikre, sahip olduğun kimliğe göre değerlendirmez, illaki eylemlerine bakarlar
ve ondan sonra inanırlar. Sen fasılasız Türk’üm, Müslüman’ım de dur, peki
eylemin şeytanı güldürüyorsa ne anlamı vardır? Zulmediyorsan, kul hakkını gasp
ediyorsan, insanları işlerine gör değilde taraflarına göre yargılıyorsan,
senden olmayanı ekarte ediyorsan ne anlamı kalır dildekinin? Bilakis kuru
gürültü yapar durursun mütemadiyen, papağan gibi aynı şeyleri tekrarlarsın. Değişiminin
kelebek etkisi yaratması için gerçekçi olması iktiza eder yani yarım değil tam
olması iktiza eder. Bu da söylemlerinin eylemlerinde tezahür etmesi demektir.
Teori ile praksis bütünleşmelidir, hayatının insicam içerisinde ilerlemesi
için, onurlu bir duruş sergileyebilmen için, tutarlılığının tezahür etmesi
için, dikkate alınabilmen, örnek olabilmen ve takdir edilmen için. Uyanmalısın
bebeğim! Gözlerinde ki perdeyi, aklında ki perdeyi, kalbinde ki perdeyi
indirmelisin. Olguları ve olayları dip derinliklerine kadar tetkik, tahkik,
tahlil etmelisin. Bir olguyu senden biri diline pelesenk etmişse hemen
kanmamalısın, çünkü en büyük aldanma bu şekilde olan aldanmadır. Senden görünen
daha kolay aldatır seni. Oysa aklını kullanırsan, kolay aldanmazsın. Senden olsa
da sorgulamalısın. Sorular sormalısın kendi kendine ve cevaplar bulmalısın.
Sorularının cevaplarını bulmadıkça uyumamalısın. Şüphe etmelisin mesela. Kendinin
kendin olup olmadığından bile şüphe etmelisin icap ediyorsa. Gördüğünle
görmediğin mütenasip mi diye şüphe etmelisin. Ciddi olarak gördüklerinin
ardında ciddiyetsizlik olabilir mi acaba diye düşünmelisin. Üzerine oynanan
oyunları anlayabilmelisin. Başına gelmiş ya da gelmesi muhtemel büyük
felaketlerden kendini kurtarman için gerçek kurtuluşun nerede olduğunu
keşfetmelisin. Kendini de, şeytanı da çok iyi analiz etmelisin.
Alışkanlıklarından ve zaaflarından kurtulmalı ve yeni alışkanlıklar, zaaflar
edinmemelisin. Alışkanlıklarla, zaaflarınla değil, hakikatle karakterini
sağlamlaştırmalısın. Zaaflarının kurbanı olmamalısın, zaaflar seni köleliğe
mahkûm ederler unutmamalısın. Perdenin ardını, maskenin içini görebilecek kadar
basiret ve feraset sahibi olmalısın. İnadına ruhunu ve bedenini
sağlamlaştırmalısın ve her zorluğa direnebilecek düzeye kavuşturmalısın. Dinini
ve kimliğini bilmelisin ve bilerek eylemleştirmelisin. Bilakis, bu iki kadim,
kök ve temel olgu ile sömürülmekten ve dönüştürülmekten kendini kurtaramazsın.
Fırtına önünde ki yaprağa dönersin. Sürüklenerek ve sürünerek kaybolur
gidersin, yitersin bebeğim! Sadece hakikate ait olursan ve kendi aklını
kullanma cesareti gösterirsen varoluş kavganda muvaffak olursun, bilakis yok
olur gidersin. Kimse senden akıllı değil ve aklın varken akılsızlığın
karanlığında yaşamamalısın. Kendi aklını kullanma cesareti göster bebeğim! lütfen
kendi aklını kullanma cesareti göster bebeğim! Biraz cesaret, biraz daha fazla
cesaret! Lütfen! Kurtuluşun kendi ellerinde ve kendi iradenle gerçekleşecek. Hadi
kullan aklını ve vicdanının sesini dinle. Hemen şimdi! Kervanla birlikte
yürüsen de yalnız olabilecek ve kalabilecek kadar güçlü olabilmelisin bebeğim!
Bu da ancak ve ancak kendi aklını kullanma cesareti göstermenle kabildir.
BU
EVRENDEN TİKSİNİYORUM
""Bir yere girdiğinizde, sizden fikirlerinizi
istiyorlar yani sizi istiyorlar. Kendin değil, biz ol diyorlar hatta ben ol
diyor. Çünkü orada biz de olmuyor. Orada kimsenin fikri-kendisi olmuyor.
Fikri-kendisi olan da tehlikeli oluyor. Orada bir kişinin fikri-kendisi oluyor.
Çünkü o kişi layüsel oluyor. Ya o bir kişiye teslim ediyorsunuz fikirlerinizi
ya da dışarda bırakıyorsunuz ve o bir kişinin fikri artık sizin de fikirleriniz
yani tercihleriniz, kararlarınız, yaşamınız, kaderiniz oluyor. Olabilir mi
böyle bir şey? Olamaz ama oluyor, nasıl oluyorsa! Bundan böyle başka yerlerde
ne söyleyeceğinize, başkalarından ne duyacağınıza, düşünce ve duygu sisteminize,
nasıl yaşayacağınıza, nasıl giyineceğinize, kimlerle görüşeceğinize, neyi
okuyacağınıza, nasıl paylaşımlarda bulunacağınıza o bir fikir karar veriyor.
Yani siz ölüyorsunuz ve başkası oluyorsunuz. Sürüye dâhil oluyor, ait oluyor,
zımnen köleleşiyorsunuz. Bir nevi hareket eden meyyitsiniz! Bilakis orada
tutunmanız muhal ender muhaldir. Hatta oraya dâhil olan ve artık kendini
kaybedenlerce de kaybedilmeyi kabulleniyorsunuz, orada tutunamıyorsanız. Ora da
sizin kim olduğunuzun, nasıl biri olduğunuzun, ne düşündüğünüzün zerre kıymet-i
harbiyesi olmuyor. Şerefiniz, ahlakınız, duruşunuz, düşünceleriniz,
duygularınız artık anlamsızlaşıyor. Oraya ait olduğunuz kadar değerlisiniz.
Oraya ait olduğunuz kadar insansınız. Yani siz yoksunuz, hayatınız yok,
duygunuz ve düşünceniz yok. Ahlaksız da olsanız oraya aitseniz ahlaklısınız.
Oysa "Allah sizi hür yarattı. Kimsenin kölesi olmayınız." diyor Hz.
Ali. Tiksiniyorum bu leş ve leş yiyici, anlamaktan yoksun kör karanlık cahil,
saygısız, köle, korkak, zalim, zulüm, yalan, haram, sömürü dolu evrenden ve
isyan ediyorum böylesi evrene ve acılarla çelikleşmiş yüreğimden kuvvet alarak
demirlemiş yumruğumu indiriyorum bu evrenin tepesine.""
DOSTLUK
ÜZERİNE SON SÖZ
Eğer adil, saygılı, dili temiz, riyakâr olmayan, dürüst,
sadakatli, güven veren, kıskanmayan, namusa yan bakmayan, naif ve nezaketli,
vefalı, kadirşinas, kin duymayan, cömert, mütevazı ve alçakgönüllü bir
insansan; ne olursan ol, kim olursan ol, nasıl yaşarsan yaşa, ne düşünürsen
düşün, nasıl giyinirsen giyin, tarzın ne olursa olsun, benim felsefeme en
aykırı felsefeye sahip ol istersen, ne dinlersen dinle, ne okursan oku,
kimlerle oturup kalkarsan oturup kalk, gönlümün en mutena köşesinde ve başımın
üstünde yerin vardır bir insan olarak, tabi muhatap olmak, hasbıhal etmek
istersen. Çünkü bendeniz insanlığa bakarım, insanların nasıl yaşadığına bakmam
ve beni ırgalamaz da. Özgürce konuşuruz, dertleşiriz, düşüncelerimize
katılırsak katılırız, katılmazsak saygı duyarız. Hiç katılmadığımız
düşüncelerimiz, aynı bakmadığımız meseleler olabilir ama bunu yine düşünceyle
hallederiz. İkna olmazsakta saygı duyarız. Aynısını düşünmüyorsan yolun açık
olsun, yakınımdan bile geçme. Bana sıkıntı vereceğine benden uzak ol. Basit,
zavallı, küçük insanların kaprisleri illallah ettirdi be. Kendisiyle bir konuda
aykırı düştüğünde, kendisinden farklı düşündüğünde, baktığında ve gördüğünde
hemen küsen, alınan ya da daha ileri gidip seni jurnalleyen karakteri oturmamış
küçük insanlardan gerçekten gına geldi. Önce büyüyeceğiz, sonra insanların içine
çıkacağız kardeşim. Kardeşim benden zerre zarar gördün mü? Görmediysen ve
görmüyorsan ve dahi görme imkanın yoksa, tüm ama tüm boyutlarıyla hayatım seni
ırgalamaz, ırgalamaz, ırgalamaz. Senin kölen değilim ve senin içinde
yaşamıyorum. İlle ırgalar diyorsan defolup gideceksin ve benimle hiçbir şekilde
muhatap olmayacaksın. Çünkü alıklarla, bönlerle, ahmaklarla vaktimi harcayamam.
Ben senin için yaşayamam. Hayatına karışmam, hayatıma karıştırmam. Seninle aynı
düşünme, senin kabul ettiğini kabul etme, kabul etmediğini kabul etmeme gibi
bir zorunluluğum yok kusura kalma. Ki zaten dostlukta bu değil. Budur diyorsan
zaten benim dostum olamazsın ve benden uzak ol. Dostluk bedel ister kardeşim,
fedakârlık ister. Dostluk hürriyet ister. Dostluk insanlık ister. Her çeşitten
insançocuklarına dostluk adına söyleyeceklerim bunlardır.
KAVGANLA
VAROLACAK VE TÜRKÜLEŞECEKSİN!
Ben varım! Var mıyım? Varım ve işte buradayım. Düşün ve
duygu boyutumla bunu hissediyorum. Canlıyım ve tüm azalarım aktif. Tüm azalarım
aktif olmasa canlı olmam. Ölü olsam da bunları yazıyor olmam. Ne var bende?
Akıl, irade, ihtiyar, hürriyet, ruh var. Bir evrenin içindeyim. Mukayyet bir
evrenin içinde mukayyet bir varlığım. Yalnızım! Ne var evrende? Müşahhas ve
mücerret olgular var. Kin, nefret, uhuvvet, adalet, müsavat, barış, dostluk,
güzellik, iyilik, muhabbet, merhamet, şefkat, yer, gök, deniz, güneş, orman,
varsıllık, yoksulluk, direniş, sevgi, paylaşmak, korku, tutsaklık, kapital,
emek, ter, yaş, kan, umut, aydınlık, karanlık, mücadele, çalışmak, zafer vb.
olgular. Ya görüp dokunabildiğim ya da göremediğim ama duyumsamakla iktifa
ettiğim olgular. Olgular olaylaşmalı değil mi? Olaylaşmayan şey absürttür,
abestir çünkü. Peki, bu nasıl olacak? Bende muayyen yetiler, evrende muhtelif
olgular var. Bendeki yetiler tavassutu ile olgulara dokunuşlar tahakkuk edecek
ve böylelikle olaylaşma tezahür etmiş olacak. Ya bizatihi müşahhas dokunuşlarda
bulunabilirim ya da düşünsel ve duygusal boyuttan mücerret dokunuşlarda
bulunabilirim. Yani düşünce, duygu ve eylem, arasında da ben! Böylece ben benim
mahiyetimi oluşturacağım, kendimi yapacağım. Varoluş mücadelemi bizatihi
vereceğim. Tabir caizse bedenime ruh koyacağım. Kim olduğuma, kim olmak
istediğime karar vereceğim. İnsanın asıl kavgası budur ve insan, eylemlerinin
neticesinde nasıl ortaya çıkmak, var olmak istiyorsa bu şekilde çıkacak, var
olacak. Kendi mahiyetini bu yolla kendisi belirleyecek. Ya iyi bir insan olarak
ya da kötü bir insan olarak varlık sahnesinde yerini belirlemiş, almış olacak.
Olgulara kendi yetilerinle bizatihi kendin dokunuşlarda bulunmalısın ki kendini
kendin oluşturmalısın, yapmalısın. Eğer kendin yapmıyorsan bunları kendin
olamazsın ve bir köle olarak yaşarsın. Eğer olgulara dokunuşları kendi
yetilerinle bizatihi kendin yaparsan ve olaylaşma bu minvalde tahakkuk ederse
özgür bir ruh olarak var olursun, varlık sahnesinde ki yerini kendin olarak
alırsın. Zincirsizdin, zincirlendin! Ya zincirlerini kırarak ilerleyeceksin,
büyük adam olacaksın, varoluşunu kanıtlayacaksın ve özgürlük meşalesini
taşıyacaksın çağlardan çağlara ya da zincirlerine zincir ekleyerek tutsaklığın
karanlığında kendisi olamayan ve varoluşunu kanıtlayamamış bir hiç olarak,
küçük adam olarak, yaşadığını sanarak çürüyüp gideceksin. Kendi kavganla kendin
olarak varolur ve zincirlerini kırarsan, türkü gibi, şiir gibi yaşarsın, su
gibi akıp gidersin sonsuzluğa. Karar senin, tercih senin, kader senin!
AH
BE GARİP ANADOLU’M!
‘’’’Ah be Anadolu! Garip Anadolu! Bağrı acı dolu. Kaderi
keder olan Anadolu. Yakar kavurursun yüreği be Anadolu. Bu vatana kanını,
terini, yaşını karıştıran sen. Bu vatanın çilesini çeken sen. Hala bu vatan
için kan, ter, yaş akıtan sen. Yoksulluğun sillesini yiyen sen. Sefaletin
türküsünü söyleyen sen. Emeği gasp edilen sen. Sömürücülerin daha fazla sayıyla
gelerek üzerine çullandıkları sen. Depremde ölen, selde boğulan, çığın altında
kalan, fırtınaya tutulan sen. Her türlü felakette varını yoğunu yitiren sen.
İşlerini bin bir türlü meşakkatle halletmeye çalışan sen. Suçunun cezasını
çeken yalnız sen. Gönlü kırılınca hemen gönlü alınan, çabucak kanıveren,
kolayca aldatılan sen. Masum sen. Mazlum sen. Saf olan sen. Sen neymişsin be
Anadolu? Ezilen sen, soyulan sen, dövülen sen, üstüne gönül koymayan sen. Ne
Anadolu’ymuşsun be Anadolu! Garipsin be, çaresizin, iyi yüreklisin, temizsin,
insansın. Ne anlar seni, bu vatana kan, ter, yaş akıtmayan ruhsuzlar? Ne anlar
seni şatolarda, yatlarda, villalarda dem süren beyinsizler? Ne anlarlar seni
acı çekmeyenler, hayatın sefasını sürenler? Ne anlarlar seni şeytanla
aldatanlar? Ne anlar seni acıdan tek bir yudum tatmamış olan densizler? Ne
anlar seni hayatında zorluğun kırıntısını bile hissetmemiş olan namussuzlar?
Tek bir görevimiz var, tek bir görevimiz, eğer insansak, eğer adamlıktan zerre
behremiz varsa: Anadolu’yu bu yaşamdan kurtarmak, ona bu yaşamı reva görenlerin
yüzüne tükürmek ve bir daha ona acıyı reva görenlere fırsat vermemek ve
Anadolu’nun çalınan ve sömürülen emeğini, terini, kanını ve yaşını, çalanlardan
ve sömürenlerden geri alıp Anadolu’ya iade etmek ve bir daha asla bu rezaletin
tekrarına müsaade etmemek.’’’’
ALDANIYORSUNUZ!
Ey insançocukları! Sizleri uyuşturuyorlar. Ucuz, zevksiz,
derinliksiz sinemayla; lüks fışkıran, her türlü ahlaksızlığın üzerinize boca
edildiği dizilerle; heyecanınızı, enerjinizi çalan sporla; umutlarınızı,
hayallerinizi, rüyalarınızı kirleten ideolojilerle; anlamsız, saçma sapan
müziklerle uyuşturuyorlar, uyutuyorlar ve etkisiz hale getiriyorlar. Size
sundukları dünyaya ulaşmanız için yapmıyorlar bunu, o dünyaya bakarak ruhunuzu
kirletmeniz, kaybetmeniz ve o dünya uğruna ömrünüzü vermeniz için yapıyorlar.
Yani kendinizi kaybederek, onları kazandırmanız için yapıyorlar. Sizi kitaptan
uzak tutuyorlar. Sizi düşünmekten uzak tutuyorlar. Çünkü bilmenizi,
bilinçlenmenizi istemiyorlar. Gerçekleri görmenizi istemiyorlar. Unutmayın ki!
Hürriyet ve insan olma yolunda atacağımız ilk adım; bilinçlerimizi yanlış
etkilerden ve yalan mirasların tutsaklığından kurtarmaktır ve bilincimizi
kuşatan duvarları yıkmaktır. Bizim insanlık uğrunda ve yolunda yegâne ödevimiz
budur. Yemin ediyorum aldanıyorsunuz! Artık uyanmalısınız, gerçekleri
görmelisiniz ve kendinize gelmelisiniz. Sizi aldatan süslü dünyanın ardındaki
karanlığı ve karanlık adamları görmelisiniz. Sizden görünüp, duygularınızı ve
düşüncelerinizi etki altına alıp, uğruna ömrünüzü verdiğiniz kutsal
ülkülerinizi kirletiyorlar. Sizler nasırlaşmış ellerin ve yorgun gönüllerin
kazanmış olduğu ekmekle hayatınızı idame ettirirken, onlar hiç çalışmadan, hiç
yorulmadan, hiç üretmeden, ter-kan-yaş akıtmadan ve hiç emek vermeden
kazandıklarıyla dem sürüyorlar. Sizlerin omuzları üzerinde yükseliyorlar.
Hakları olmayanı alıyorlar ama hakkınız olanı vermiyorlar. Sizin çalınan
umutlarınız üzerinde dağ gibi servete ulaşıyorlar ve ulaştıkları servetle
güçlerine güç katıp çarklarını kuvvetlendiriyorlar ve sizleri daha kolay
sömürüyorlar. En kutsal kutsal hak arayışı, bilinçli şekilde yapılan hak
arayışıdır. Hak birilerinin arattığı şekilde aranmaz. Evet hakkınızı
arayacaksınız, evet mücadelenizi vereceksiniz ve hakkınızı ararken,
mücadelenizi verirken, karşınızda ki tarafa da saygı duyacaksınız, onlar sizin
kendinizi savunmanıza imkan tanımasalar da, sizler onların kendilerini
savunmalarına müsaade edeceksiniz. Elbet birgün insanlık mahkemesi kurulacak ve
yargılanacaklar. Tarih ve insanlık şahit olacak buna. İnsanlığın kanını döken,
terini içen, yaşını emen barbarlar, insan görünümlü dördüncü tür yaratıklar,
lanet ve adi emperyalistler elbette insanlığa hesap verecekler ve elbette adi
birer suçlu gibi yargılanacaklar ve elbette cezalarını çekecekler!
DÜŞÜN!
""İnsanların peşinden niye koştuğunu düşün.
Koşup koşmaman gerektiğini de düşün. Kendin misin değil misin düşün. Kendin
olsan kazancın ne olur kendin olmasan kazancın ne olur düşün. Ne yaparsan
yaşadığını hissedersin ve yaşamın sonunda bende yaşadım diyebilirsin düşün. Ne
yaparsan pişman olur ve keşke şöyle yapsaydım dersin düşün. Kendinle, kendi
işinle iştigal et. Kendin nesin, kendinin işin ne düşün. Kendini geliştirmek mi
iyidir yoksa başkalarının peşinde koşarken kendini yitirmek mi iyidir iyi
düşün. Doğru insanlar yanında yoksa niye yok, varsa niye var düşün. Bu kime
bağlı düşün. Doğru insanların gelişini bilemezsin ama hissedersin, sen doğru ol
sadece, onlar sessizce geleceklerdir sana. İnsanca yaşamak nedir ve nasıl olur
düşün. Hakkın nedir düşün. Hakkını bilemeyecek kadar salak olmanın bedeli nedir
düşün. Başkaları seni düşünmezken, senin başkalarını düşünmen nedir bir düşün.
Başkaları için yaşamak sana ne kazandırır ya da kaybettirir düşün. Senin olan
hakkı umursamamak ve hakkından vazgeçmek, insanca yaşamaktan da vazgeçmek değil
midir düşün. Hakkın sende değilse ne yaparsın düşün.""
KARAR
VER!
""Kimin için yaşıyorsun? Kendin olup kendi
hayatını mı yaşayacaksın yoksa başkaları olup başkalarının hayatını mı? Buna
karar ver. Sonra doğru kararları vereceksin! Niçin yaşadığını bilirsen,
yaşadığın şey için ne yapman gerektiğini de bileceksin.""
SÖYLEYİN!
‘’’’Söyleyin anlamadan seviyorsanız hangi anlamdan
bahsedebilirsiniz?
Söyleyin hissetmeden acıyorsanız hangi çözümü
bulabilirsiniz?
Söyleyin kavramadan kutsuyorsanız hangi mesajı
alabilirsiniz?
Söyleyin sorgulamadan bağlanırsanız sömürülmekten nasıl
kurtulabilirsiniz?
Söyleyin hüznünüz ve gözyaşlarınız sahte ise neyi
yaşayabilirsiniz?
Söyleyin gösteriş ve reklamla hangi hazzı tadabilirsiniz?
Söyleyin sormazsanız nasıl cevap bulabilirsiniz?
Söyleyin aramazsanız nasıl adanabilirsiniz?
Birileri görsün diye değil, kimse görmese de
sevebilmektir asıl olan.
Bir değeri yaşadığını gözlere sokmana gerek yok, değeri
ruhunda yaşat kifayet eder, sessizce.
Bir değerin varlığı ya da yokluğu münhasıran
kompradorlara yarıyorsa düşünmelisin.
Varlığını, varolmasına adadığın şey sana ne sağlıyor
bilmelisin.
Bir şey sağlamıyorsa zaten varlığını niçin adadığını
bilmiyorsundur.
Varlığını adadığın şeyi ahmakça seviyorsundur.
Bilinçli sevmek, savunmak, adanmaktır mühim olan. Geri
kalan hikâyedir.’’’’
Bendeniz
""Birey, her zaman sürü tarafından yutulmamak
için mücadele etmelidir. Eğer bunu denerseniz, genellikle yalnız kalırsınız ve
hatta bazen korkabilirsiniz. Ama hiçbir bedel kendinize sahip olma
ayrıcalığından daha değerli değildir.""
Friedrich
Nietzsche
""Adam olmak, bir guruba dâhil olmak değil; bir
duruşa sahip olmaktır.""
İhsan
Fazlıoğlu
""Sebeplerimi bilmiyorsan seçimlerimi
yargılama.""
Charles
Bukowski
""İnsan kimliğimle kendim olarak varolmak
istiyorum bu evrende dostum. Ait olarak, köle olarak, sürüye dâhil olarak
değil; gerekirse yalnız ve yabancı olarak ama kendim kalarak.""
Bendeniz
""Beni zorladın mı yitirirsin dostum! Unutma ki
ben de insanım.""
Nikos
Kazancakis