KENDİ AKLINI KULLANMA CESARETİ GÖSTER!...32...

Özgür DENİZ - 01.04.2017

En son tahlilde; ‘’kendi aklını kullanma cesareti’’ göster. Korkma! Korkma! Korkma! Lütfen korkma bebeğim! Korkuyla hayat yaşanmaz, yaşam korkudan kurtulunca başlar asıl. Korku ağır bir zincirdir gövdeye. Korku varken yaşamdan tat alınmaz. Korku tüketir insanı. Cesaret et, biraz daha fazla cesaret et, hadi lütfen diren ve bunu mutlaka yap, başar. Şimdi, hemen! Düşlerin yok mu senin? Rüyaların yok mu? Ya umutların bebeğim! Kurtuluşun kendi ellerinde, inan buna bebeğim! Kim bilir senin düşlerini? Bilmeyen umursar mı düşlerine gülüşlerini? Kendinden başka kimse kurtaramaz seni. Hadi başla aklını kullanmaya. Sahip olduğunun ve bildiğinin değerini anla, bil ve sahip çık. Bilakis ebediyen sus! Bu hayat senin değil mi? Bir anlamda tek başına doğmadın mı, tek başına yaşamıyor musun, tek başına ölmeyecek misin, tek başına mezara girmeyecek misin, tek başına hesap vermeyecek misin? Öyleyse seni düşünmeyenler uğruna feda edecek ya da vazgeçecek bir hayatın yok senin. Yalanlara inanma, kof sözlere kanma. Var olanı, var olmayana feda etme. Bildiğini bilmediğin için yok etme. Kan-ter-yaş emici hain şeytanı itham etmek ahmaklık, alıklık ve bönlükten başka bir şey değildir. Çünkü şeytana aklını teslim eden sensin, şeytan zorla teslim almıyor ki aklını. Allah, sana oku ve düşün demiyor mu? Gözün var mı? Kulağın var mı? Kalbin var mı? Aklın var mı? Vicdanın var mı? Ellerin var mı? Ayakların var mı? Kendin var mısın? Evren var mı? Doğa var mı? İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar varlar mı? Hayatın içinde misin? Öyleyse ne istiyorsun, neyi bekliyorsun daha bebeğim? Nasıl haykırdığımı bir hissedebilsen belki anlayabilirsin nasıl bir çığlık olduğunu ruhumdan fışkıran bu sözlerin. Dur biraz, soluklan, kalabalıktan sıyrıl, kendinle kal, uyan, sarsıl, silkin, diril, diren, oku, düşün, şüphe et, merak et, araştır, öğren, sor, sorgula, kendi aklını kullanma cesareti göster. Akıl sana emanet, sende başkasına emanet etme. Aklını, teslim ettiğin yerlerden geri al. Hakikat ile aklını mezcedip yürü. Böyle yaparsan yürüyüşünde de bir insicam olur. Hakikatin ışığı aklını aydınlatmazsa, aklın da hayatını ve dünyayı aydınlatamaz. Hayat senin, tercih senin, karar senin, kader senin. Ama seninle aydınlanacak, yürüyecek, senin olmayan nice hayatlar var, bunu düşün. Sen değişirsen değişecek her şey. Bunu düşünemiyor musun, fark ve idrak edemiyor musun? Lütfen ama hadi bebeğim! Bu hayat senin! Bu hayatı tüm detaylarıyla, boyutlarıyla, acısı ve tatlısıyla, velhasıl her şeyiyle bizzat sen yaşayacaksın. Niye genç yaşında canlı bomba oluyorsun ve niye emperyalizmin kucağında ki sahte şeyhlerin, şeyh görünümlü şeytanların oyuncağı oluyorsun? Ya da niçin başkalarının yalanlarına teslim ediyorsun kendini ve o yalanları hayata hâkim kılıyorsun, bu da bir nevi canlı bomba olmak gibi bir şey değil midir? Aklını başkasına teslim ettiğin ve başkasının aklıyla kendine yol çizdiğin için. Yapma bunu bebeğim! Öyleyse niye böyle yapıyorsun bebeğim? Ama kafanı değiştirmen değildir asıl olan, değişimi eylemlerinde de gösterebilmendir. Yani kafa-ruh değişimini beden değişimine tedvir eyleyebilmektir. İnsanlıktan dem vurupta insanca davranamamak bitirir insanı. Demek istediğim budur. Dostluğu öğrenip ve dostluktan dem vurupta, dostça davranmazsan, dostuna ihanet edersen, dostluğu öğrenmenin, dostluktan dem vurmanın hiçbir faydası olmaz. Bana ne dostluğun tariflerini yutmandan, bana ne irad edeceğin dostluk nutuklarından. Bana eyleminle ortaya koyacağın dostluğun lazım. Çünkü maksat; onurlu, şerefli ve haysiyetli yaşayabilmektir, iyi örnek olabilmektir. İyi ve güzel laflar etmek değil. İyi örnek olabilirsen yürürler ardından ve örnek alırlar seni ve o zaman inandırıcı olabilirsin ancak. İyi bir örnek değilsen, neyi iyi kılabilirsin ki? Bilakis her şeyi bozarsın ve bozulur her şey seninle. Cahil nasıl aydınlatabilir? Ahlaksız nasıl örnek olabilir? Kirli olan nasıl temizleyebilir? Zalim nasıl adaleti öğretebilir? Yalancı nasıl dürüstlüğü ve güvenilir olmayı anlatabilir? Adil olabilmektir maksat. Adalet, münhasıran sosyal hayatta olmaz, söz ve eylem bütünlüğünü sağlayabilmekte adil olmaktır. Adalet, hem kendi haysiyetine hem de karşındakinin haysiyetine saygı duyabilmektir. Başın dik olursa, dik olmaya hazır başlara cesaret verebilirsin ancak. Başın eğik olursa hangi baş senden cesaret alıp kalkacak ve dik duracak? Bilakis hiçbir şeyi değiştiremezsin. Kendi evini düzeltemeyen, hangi evi düzeltebilir ki bebeğim? Ahlak ve adalet nedir öğren, bitevi ahlaktan, adaletten dem vur ama hayatın içinde ortaya koyduğun eylemler ahlaktan, adil olmaktan uzak olsun. Ya da adaletsizliği yapan senden olunca sus, hiçbir şey deme hatta eyvallah çek. Bu mu yani? Vicdanın nasıl el verir böyle bir zulme? Söyle bana millet senin ahlakı, adaleti bilmeni, bitevi ahlak, adalet demeni ne yapsın? Ahlaktan, adaletten bahsedip, ahlaksızlık ve adaletsizlik yapmak nedir? Sadece küfrederler. Olguların türküsünü eylemlerinde terennüm edeceksin. Hakikat bu bebeğim! Ben söylediğim için hakikat olmuyor, hakikat olduğu için ben söylemek zorunda kalıyorum. İnsanın en büyük yarası, sıkıntısı, sancısı budur işte. Mütemadiyen konuşmak ama hiçbir şey yapmamak! Müslüman’ım, Türk’üm demekle ne değişir lütfen söyle bana bebeğim! Ya da ben şucuyum, bucuyum, ocuyum demekle ne değişir ve ne değişmiştir bugüne kadar? Yani filhakika bizim yaptığımız şey; bezirgânlık, düzenbazlık, madrabazlık, sahtekârlık, riyakârlıktır. Böyle olmuyor mu? Allah aşkına, insaniyet namına dürüst olalım lütfen. Bir kerede olsa kendine karşı dürüst ol ve doğru söyle bebeğim! Doğru olmak yalnız bırakacaksa seni, bırak yalnız kal ama doğru ol, doğruluğu tercih et. Yahut mütemadiyen dürüstlükten, güvenden dem vurupta, dürüst ve güvenilir olduğuna dair hayatında zerre emare olmaması ne demektir? Ne derler böyle birine, nasıl bakarlar, dikkate alırlar mı? Hayır, vallahi küfredeler ve öyle de oluyor zaten. Misal; bir eğitimcisin diyelim, sürekli konuşup, konuştuklarını eyleme layığı ile bihakkın yansıtamıyorsan biteviye konuşmanın ne hükmü olur? Güya karşındakileri kandırdığını sanırsın ama kendini kandırdığının bile idrakine, farkına varamayacak kadar alık ve bön olduğun ortaya çıkar. Çünkü doğru iş yapanın işi konuşur, kendisi değil ve bunu da izaha gerek yoktur, zaten gören görür. Hayatın her alanında ama her alanında durum budur. Keşke Üstad Nurettin Topçu’nun ‘’Bir Amerikalı’ya Mektuplar’’ kitabını okumuş olsaydık. Galiba kitabın ismi böyleydi. Olgular olaylaşmadıkça anlamsızlaşırlar bebeğim! Kimse seni, ettiğin büyük laflara ve savunduğun fikre, sahip olduğun kimliğe göre değerlendirmez, illaki eylemlerine bakarlar ve ondan sonra inanırlar. Sen fasılasız Türk’üm, Müslüman’ım de dur, peki eylemin şeytanı güldürüyorsa ne anlamı vardır? Zulmediyorsan, kul hakkını gasp ediyorsan, insanları işlerine gör değilde taraflarına göre yargılıyorsan, senden olmayanı ekarte ediyorsan ne anlamı kalır dildekinin? Bilakis kuru gürültü yapar durursun mütemadiyen, papağan gibi aynı şeyleri tekrarlarsın. Değişiminin kelebek etkisi yaratması için gerçekçi olması iktiza eder yani yarım değil tam olması iktiza eder. Bu da söylemlerinin eylemlerinde tezahür etmesi demektir. Teori ile praksis bütünleşmelidir, hayatının insicam içerisinde ilerlemesi için, onurlu bir duruş sergileyebilmen için, tutarlılığının tezahür etmesi için, dikkate alınabilmen, örnek olabilmen ve takdir edilmen için. Uyanmalısın bebeğim! Gözlerinde ki perdeyi, aklında ki perdeyi, kalbinde ki perdeyi indirmelisin. Olguları ve olayları dip derinliklerine kadar tetkik, tahkik, tahlil etmelisin. Bir olguyu senden biri diline pelesenk etmişse hemen kanmamalısın, çünkü en büyük aldanma bu şekilde olan aldanmadır. Senden görünen daha kolay aldatır seni. Oysa aklını kullanırsan, kolay aldanmazsın. Senden olsa da sorgulamalısın. Sorular sormalısın kendi kendine ve cevaplar bulmalısın. Sorularının cevaplarını bulmadıkça uyumamalısın. Şüphe etmelisin mesela. Kendinin kendin olup olmadığından bile şüphe etmelisin icap ediyorsa. Gördüğünle görmediğin mütenasip mi diye şüphe etmelisin. Ciddi olarak gördüklerinin ardında ciddiyetsizlik olabilir mi acaba diye düşünmelisin. Üzerine oynanan oyunları anlayabilmelisin. Başına gelmiş ya da gelmesi muhtemel büyük felaketlerden kendini kurtarman için gerçek kurtuluşun nerede olduğunu keşfetmelisin. Kendini de, şeytanı da çok iyi analiz etmelisin. Alışkanlıklarından ve zaaflarından kurtulmalı ve yeni alışkanlıklar, zaaflar edinmemelisin. Alışkanlıklarla, zaaflarınla değil, hakikatle karakterini sağlamlaştırmalısın. Zaaflarının kurbanı olmamalısın, zaaflar seni köleliğe mahkûm ederler unutmamalısın. Perdenin ardını, maskenin içini görebilecek kadar basiret ve feraset sahibi olmalısın. İnadına ruhunu ve bedenini sağlamlaştırmalısın ve her zorluğa direnebilecek düzeye kavuşturmalısın. Dinini ve kimliğini bilmelisin ve bilerek eylemleştirmelisin. Bilakis, bu iki kadim, kök ve temel olgu ile sömürülmekten ve dönüştürülmekten kendini kurtaramazsın. Fırtına önünde ki yaprağa dönersin. Sürüklenerek ve sürünerek kaybolur gidersin, yitersin bebeğim! Sadece hakikate ait olursan ve kendi aklını kullanma cesareti gösterirsen varoluş kavganda muvaffak olursun, bilakis yok olur gidersin. Kimse senden akıllı değil ve aklın varken akılsızlığın karanlığında yaşamamalısın. Kendi aklını kullanma cesareti göster bebeğim! lütfen kendi aklını kullanma cesareti göster bebeğim! Biraz cesaret, biraz daha fazla cesaret! Lütfen! Kurtuluşun kendi ellerinde ve kendi iradenle gerçekleşecek. Hadi kullan aklını ve vicdanının sesini dinle. Hemen şimdi! Kervanla birlikte yürüsen de yalnız olabilecek ve kalabilecek kadar güçlü olabilmelisin bebeğim! Bu da ancak ve ancak kendi aklını kullanma cesareti göstermenle kabildir.

 

BU EVRENDEN TİKSİNİYORUM

 

""Bir yere girdiğinizde, sizden fikirlerinizi istiyorlar yani sizi istiyorlar. Kendin değil, biz ol diyorlar hatta ben ol diyor. Çünkü orada biz de olmuyor. Orada kimsenin fikri-kendisi olmuyor. Fikri-kendisi olan da tehlikeli oluyor. Orada bir kişinin fikri-kendisi oluyor. Çünkü o kişi layüsel oluyor. Ya o bir kişiye teslim ediyorsunuz fikirlerinizi ya da dışarda bırakıyorsunuz ve o bir kişinin fikri artık sizin de fikirleriniz yani tercihleriniz, kararlarınız, yaşamınız, kaderiniz oluyor. Olabilir mi böyle bir şey? Olamaz ama oluyor, nasıl oluyorsa! Bundan böyle başka yerlerde ne söyleyeceğinize, başkalarından ne duyacağınıza, düşünce ve duygu sisteminize, nasıl yaşayacağınıza, nasıl giyineceğinize, kimlerle görüşeceğinize, neyi okuyacağınıza, nasıl paylaşımlarda bulunacağınıza o bir fikir karar veriyor. Yani siz ölüyorsunuz ve başkası oluyorsunuz. Sürüye dâhil oluyor, ait oluyor, zımnen köleleşiyorsunuz. Bir nevi hareket eden meyyitsiniz! Bilakis orada tutunmanız muhal ender muhaldir. Hatta oraya dâhil olan ve artık kendini kaybedenlerce de kaybedilmeyi kabulleniyorsunuz, orada tutunamıyorsanız. Ora da sizin kim olduğunuzun, nasıl biri olduğunuzun, ne düşündüğünüzün zerre kıymet-i harbiyesi olmuyor. Şerefiniz, ahlakınız, duruşunuz, düşünceleriniz, duygularınız artık anlamsızlaşıyor. Oraya ait olduğunuz kadar değerlisiniz. Oraya ait olduğunuz kadar insansınız. Yani siz yoksunuz, hayatınız yok, duygunuz ve düşünceniz yok. Ahlaksız da olsanız oraya aitseniz ahlaklısınız. Oysa "Allah sizi hür yarattı. Kimsenin kölesi olmayınız." diyor Hz. Ali. Tiksiniyorum bu leş ve leş yiyici, anlamaktan yoksun kör karanlık cahil, saygısız, köle, korkak, zalim, zulüm, yalan, haram, sömürü dolu evrenden ve isyan ediyorum böylesi evrene ve acılarla çelikleşmiş yüreğimden kuvvet alarak demirlemiş yumruğumu indiriyorum bu evrenin tepesine.""

 

DOSTLUK ÜZERİNE SON SÖZ

 

Eğer adil, saygılı, dili temiz, riyakâr olmayan, dürüst, sadakatli, güven veren, kıskanmayan, namusa yan bakmayan, naif ve nezaketli, vefalı, kadirşinas, kin duymayan, cömert, mütevazı ve alçakgönüllü bir insansan; ne olursan ol, kim olursan ol, nasıl yaşarsan yaşa, ne düşünürsen düşün, nasıl giyinirsen giyin, tarzın ne olursa olsun, benim felsefeme en aykırı felsefeye sahip ol istersen, ne dinlersen dinle, ne okursan oku, kimlerle oturup kalkarsan oturup kalk, gönlümün en mutena köşesinde ve başımın üstünde yerin vardır bir insan olarak, tabi muhatap olmak, hasbıhal etmek istersen. Çünkü bendeniz insanlığa bakarım, insanların nasıl yaşadığına bakmam ve beni ırgalamaz da. Özgürce konuşuruz, dertleşiriz, düşüncelerimize katılırsak katılırız, katılmazsak saygı duyarız. Hiç katılmadığımız düşüncelerimiz, aynı bakmadığımız meseleler olabilir ama bunu yine düşünceyle hallederiz. İkna olmazsakta saygı duyarız. Aynısını düşünmüyorsan yolun açık olsun, yakınımdan bile geçme. Bana sıkıntı vereceğine benden uzak ol. Basit, zavallı, küçük insanların kaprisleri illallah ettirdi be. Kendisiyle bir konuda aykırı düştüğünde, kendisinden farklı düşündüğünde, baktığında ve gördüğünde hemen küsen, alınan ya da daha ileri gidip seni jurnalleyen karakteri oturmamış küçük insanlardan gerçekten gına geldi. Önce büyüyeceğiz, sonra insanların içine çıkacağız kardeşim. Kardeşim benden zerre zarar gördün mü? Görmediysen ve görmüyorsan ve dahi görme imkanın yoksa, tüm ama tüm boyutlarıyla hayatım seni ırgalamaz, ırgalamaz, ırgalamaz. Senin kölen değilim ve senin içinde yaşamıyorum. İlle ırgalar diyorsan defolup gideceksin ve benimle hiçbir şekilde muhatap olmayacaksın. Çünkü alıklarla, bönlerle, ahmaklarla vaktimi harcayamam. Ben senin için yaşayamam. Hayatına karışmam, hayatıma karıştırmam. Seninle aynı düşünme, senin kabul ettiğini kabul etme, kabul etmediğini kabul etmeme gibi bir zorunluluğum yok kusura kalma. Ki zaten dostlukta bu değil. Budur diyorsan zaten benim dostum olamazsın ve benden uzak ol. Dostluk bedel ister kardeşim, fedakârlık ister. Dostluk hürriyet ister. Dostluk insanlık ister. Her çeşitten insançocuklarına dostluk adına söyleyeceklerim bunlardır.

 

KAVGANLA VAROLACAK VE TÜRKÜLEŞECEKSİN!

 

Ben varım! Var mıyım? Varım ve işte buradayım. Düşün ve duygu boyutumla bunu hissediyorum. Canlıyım ve tüm azalarım aktif. Tüm azalarım aktif olmasa canlı olmam. Ölü olsam da bunları yazıyor olmam. Ne var bende? Akıl, irade, ihtiyar, hürriyet, ruh var. Bir evrenin içindeyim. Mukayyet bir evrenin içinde mukayyet bir varlığım. Yalnızım! Ne var evrende? Müşahhas ve mücerret olgular var. Kin, nefret, uhuvvet, adalet, müsavat, barış, dostluk, güzellik, iyilik, muhabbet, merhamet, şefkat, yer, gök, deniz, güneş, orman, varsıllık, yoksulluk, direniş, sevgi, paylaşmak, korku, tutsaklık, kapital, emek, ter, yaş, kan, umut, aydınlık, karanlık, mücadele, çalışmak, zafer vb. olgular. Ya görüp dokunabildiğim ya da göremediğim ama duyumsamakla iktifa ettiğim olgular. Olgular olaylaşmalı değil mi? Olaylaşmayan şey absürttür, abestir çünkü. Peki, bu nasıl olacak? Bende muayyen yetiler, evrende muhtelif olgular var. Bendeki yetiler tavassutu ile olgulara dokunuşlar tahakkuk edecek ve böylelikle olaylaşma tezahür etmiş olacak. Ya bizatihi müşahhas dokunuşlarda bulunabilirim ya da düşünsel ve duygusal boyuttan mücerret dokunuşlarda bulunabilirim. Yani düşünce, duygu ve eylem, arasında da ben! Böylece ben benim mahiyetimi oluşturacağım, kendimi yapacağım. Varoluş mücadelemi bizatihi vereceğim. Tabir caizse bedenime ruh koyacağım. Kim olduğuma, kim olmak istediğime karar vereceğim. İnsanın asıl kavgası budur ve insan, eylemlerinin neticesinde nasıl ortaya çıkmak, var olmak istiyorsa bu şekilde çıkacak, var olacak. Kendi mahiyetini bu yolla kendisi belirleyecek. Ya iyi bir insan olarak ya da kötü bir insan olarak varlık sahnesinde yerini belirlemiş, almış olacak. Olgulara kendi yetilerinle bizatihi kendin dokunuşlarda bulunmalısın ki kendini kendin oluşturmalısın, yapmalısın. Eğer kendin yapmıyorsan bunları kendin olamazsın ve bir köle olarak yaşarsın. Eğer olgulara dokunuşları kendi yetilerinle bizatihi kendin yaparsan ve olaylaşma bu minvalde tahakkuk ederse özgür bir ruh olarak var olursun, varlık sahnesinde ki yerini kendin olarak alırsın. Zincirsizdin, zincirlendin! Ya zincirlerini kırarak ilerleyeceksin, büyük adam olacaksın, varoluşunu kanıtlayacaksın ve özgürlük meşalesini taşıyacaksın çağlardan çağlara ya da zincirlerine zincir ekleyerek tutsaklığın karanlığında kendisi olamayan ve varoluşunu kanıtlayamamış bir hiç olarak, küçük adam olarak, yaşadığını sanarak çürüyüp gideceksin. Kendi kavganla kendin olarak varolur ve zincirlerini kırarsan, türkü gibi, şiir gibi yaşarsın, su gibi akıp gidersin sonsuzluğa. Karar senin, tercih senin, kader senin!

 

AH BE GARİP ANADOLU’M!

 

‘’’’Ah be Anadolu! Garip Anadolu! Bağrı acı dolu. Kaderi keder olan Anadolu. Yakar kavurursun yüreği be Anadolu. Bu vatana kanını, terini, yaşını karıştıran sen. Bu vatanın çilesini çeken sen. Hala bu vatan için kan, ter, yaş akıtan sen. Yoksulluğun sillesini yiyen sen. Sefaletin türküsünü söyleyen sen. Emeği gasp edilen sen. Sömürücülerin daha fazla sayıyla gelerek üzerine çullandıkları sen. Depremde ölen, selde boğulan, çığın altında kalan, fırtınaya tutulan sen. Her türlü felakette varını yoğunu yitiren sen. İşlerini bin bir türlü meşakkatle halletmeye çalışan sen. Suçunun cezasını çeken yalnız sen. Gönlü kırılınca hemen gönlü alınan, çabucak kanıveren, kolayca aldatılan sen. Masum sen. Mazlum sen. Saf olan sen. Sen neymişsin be Anadolu? Ezilen sen, soyulan sen, dövülen sen, üstüne gönül koymayan sen. Ne Anadolu’ymuşsun be Anadolu! Garipsin be, çaresizin, iyi yüreklisin, temizsin, insansın. Ne anlar seni, bu vatana kan, ter, yaş akıtmayan ruhsuzlar? Ne anlar seni şatolarda, yatlarda, villalarda dem süren beyinsizler? Ne anlarlar seni acı çekmeyenler, hayatın sefasını sürenler? Ne anlarlar seni şeytanla aldatanlar? Ne anlar seni acıdan tek bir yudum tatmamış olan densizler? Ne anlar seni hayatında zorluğun kırıntısını bile hissetmemiş olan namussuzlar? Tek bir görevimiz var, tek bir görevimiz, eğer insansak, eğer adamlıktan zerre behremiz varsa: Anadolu’yu bu yaşamdan kurtarmak, ona bu yaşamı reva görenlerin yüzüne tükürmek ve bir daha ona acıyı reva görenlere fırsat vermemek ve Anadolu’nun çalınan ve sömürülen emeğini, terini, kanını ve yaşını, çalanlardan ve sömürenlerden geri alıp Anadolu’ya iade etmek ve bir daha asla bu rezaletin tekrarına müsaade etmemek.’’’’

 

ALDANIYORSUNUZ!

 

Ey insançocukları! Sizleri uyuşturuyorlar. Ucuz, zevksiz, derinliksiz sinemayla; lüks fışkıran, her türlü ahlaksızlığın üzerinize boca edildiği dizilerle; heyecanınızı, enerjinizi çalan sporla; umutlarınızı, hayallerinizi, rüyalarınızı kirleten ideolojilerle; anlamsız, saçma sapan müziklerle uyuşturuyorlar, uyutuyorlar ve etkisiz hale getiriyorlar. Size sundukları dünyaya ulaşmanız için yapmıyorlar bunu, o dünyaya bakarak ruhunuzu kirletmeniz, kaybetmeniz ve o dünya uğruna ömrünüzü vermeniz için yapıyorlar. Yani kendinizi kaybederek, onları kazandırmanız için yapıyorlar. Sizi kitaptan uzak tutuyorlar. Sizi düşünmekten uzak tutuyorlar. Çünkü bilmenizi, bilinçlenmenizi istemiyorlar. Gerçekleri görmenizi istemiyorlar. Unutmayın ki! Hürriyet ve insan olma yolunda atacağımız ilk adım; bilinçlerimizi yanlış etkilerden ve yalan mirasların tutsaklığından kurtarmaktır ve bilincimizi kuşatan duvarları yıkmaktır. Bizim insanlık uğrunda ve yolunda yegâne ödevimiz budur. Yemin ediyorum aldanıyorsunuz! Artık uyanmalısınız, gerçekleri görmelisiniz ve kendinize gelmelisiniz. Sizi aldatan süslü dünyanın ardındaki karanlığı ve karanlık adamları görmelisiniz. Sizden görünüp, duygularınızı ve düşüncelerinizi etki altına alıp, uğruna ömrünüzü verdiğiniz kutsal ülkülerinizi kirletiyorlar. Sizler nasırlaşmış ellerin ve yorgun gönüllerin kazanmış olduğu ekmekle hayatınızı idame ettirirken, onlar hiç çalışmadan, hiç yorulmadan, hiç üretmeden, ter-kan-yaş akıtmadan ve hiç emek vermeden kazandıklarıyla dem sürüyorlar. Sizlerin omuzları üzerinde yükseliyorlar. Hakları olmayanı alıyorlar ama hakkınız olanı vermiyorlar. Sizin çalınan umutlarınız üzerinde dağ gibi servete ulaşıyorlar ve ulaştıkları servetle güçlerine güç katıp çarklarını kuvvetlendiriyorlar ve sizleri daha kolay sömürüyorlar. En kutsal kutsal hak arayışı, bilinçli şekilde yapılan hak arayışıdır. Hak birilerinin arattığı şekilde aranmaz. Evet hakkınızı arayacaksınız, evet mücadelenizi vereceksiniz ve hakkınızı ararken, mücadelenizi verirken, karşınızda ki tarafa da saygı duyacaksınız, onlar sizin kendinizi savunmanıza imkan tanımasalar da, sizler onların kendilerini savunmalarına müsaade edeceksiniz. Elbet birgün insanlık mahkemesi kurulacak ve yargılanacaklar. Tarih ve insanlık şahit olacak buna. İnsanlığın kanını döken, terini içen, yaşını emen barbarlar, insan görünümlü dördüncü tür yaratıklar, lanet ve adi emperyalistler elbette insanlığa hesap verecekler ve elbette adi birer suçlu gibi yargılanacaklar ve elbette cezalarını çekecekler!

 

DÜŞÜN!

 

""İnsanların peşinden niye koştuğunu düşün. Koşup koşmaman gerektiğini de düşün. Kendin misin değil misin düşün. Kendin olsan kazancın ne olur kendin olmasan kazancın ne olur düşün. Ne yaparsan yaşadığını hissedersin ve yaşamın sonunda bende yaşadım diyebilirsin düşün. Ne yaparsan pişman olur ve keşke şöyle yapsaydım dersin düşün. Kendinle, kendi işinle iştigal et. Kendin nesin, kendinin işin ne düşün. Kendini geliştirmek mi iyidir yoksa başkalarının peşinde koşarken kendini yitirmek mi iyidir iyi düşün. Doğru insanlar yanında yoksa niye yok, varsa niye var düşün. Bu kime bağlı düşün. Doğru insanların gelişini bilemezsin ama hissedersin, sen doğru ol sadece, onlar sessizce geleceklerdir sana. İnsanca yaşamak nedir ve nasıl olur düşün. Hakkın nedir düşün. Hakkını bilemeyecek kadar salak olmanın bedeli nedir düşün. Başkaları seni düşünmezken, senin başkalarını düşünmen nedir bir düşün. Başkaları için yaşamak sana ne kazandırır ya da kaybettirir düşün. Senin olan hakkı umursamamak ve hakkından vazgeçmek, insanca yaşamaktan da vazgeçmek değil midir düşün. Hakkın sende değilse ne yaparsın düşün.""

 

KARAR VER!

 

""Kimin için yaşıyorsun? Kendin olup kendi hayatını mı yaşayacaksın yoksa başkaları olup başkalarının hayatını mı? Buna karar ver. Sonra doğru kararları vereceksin! Niçin yaşadığını bilirsen, yaşadığın şey için ne yapman gerektiğini de bileceksin.""

 

SÖYLEYİN! 

 

‘’’’Söyleyin anlamadan seviyorsanız hangi anlamdan bahsedebilirsiniz?

Söyleyin hissetmeden acıyorsanız hangi çözümü bulabilirsiniz?

Söyleyin kavramadan kutsuyorsanız hangi mesajı alabilirsiniz?

Söyleyin sorgulamadan bağlanırsanız sömürülmekten nasıl kurtulabilirsiniz?

Söyleyin hüznünüz ve gözyaşlarınız sahte ise neyi yaşayabilirsiniz?

Söyleyin gösteriş ve reklamla hangi hazzı tadabilirsiniz?

Söyleyin sormazsanız nasıl cevap bulabilirsiniz?

Söyleyin aramazsanız nasıl adanabilirsiniz?

Birileri görsün diye değil, kimse görmese de sevebilmektir asıl olan.

Bir değeri yaşadığını gözlere sokmana gerek yok, değeri ruhunda yaşat kifayet eder, sessizce.

Bir değerin varlığı ya da yokluğu münhasıran kompradorlara yarıyorsa düşünmelisin.

Varlığını, varolmasına adadığın şey sana ne sağlıyor bilmelisin.

Bir şey sağlamıyorsa zaten varlığını niçin adadığını bilmiyorsundur.

Varlığını adadığın şeyi ahmakça seviyorsundur.

Bilinçli sevmek, savunmak, adanmaktır mühim olan. Geri kalan hikâyedir.’’’’

 

Bendeniz

 

""Birey, her zaman sürü tarafından yutulmamak için mücadele etmelidir. Eğer bunu denerseniz, genellikle yalnız kalırsınız ve hatta bazen korkabilirsiniz. Ama hiçbir bedel kendinize sahip olma ayrıcalığından daha değerli değildir.""

 

Friedrich Nietzsche

 

""Adam olmak, bir guruba dâhil olmak değil; bir duruşa sahip olmaktır.""

 

İhsan Fazlıoğlu

 

""Sebeplerimi bilmiyorsan seçimlerimi yargılama.""

 

Charles Bukowski

 

""İnsan kimliğimle kendim olarak varolmak istiyorum bu evrende dostum. Ait olarak, köle olarak, sürüye dâhil olarak değil; gerekirse yalnız ve yabancı olarak ama kendim kalarak.""

 

Bendeniz

 

""Beni zorladın mı yitirirsin dostum! Unutma ki ben de insanım.""

 

Nikos Kazancakis

Tarih: 01.04.2017 Okunma: 1033

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?